Avrupa Birliği, sınırlarını genişletmekte son 11 yıldır duraklama yaşarken Ukrayna’daki savaşla birlikte geliştirdiği yeni jeopolitik yaklaşım genişleme politikasını ikileme sürükleyerek yakın gelecekte Birliğe yeni üyeler katmasını zorlaştırıyor.
Avrupa Birliği (AB), 6 ülkeyle başladığı birlik projesinin sınırlarını genişletmekte son 11 yıldır duraklama yaşarken Ukrayna’daki savaşla birlikte geliştirdiği yeni jeopolitik yaklaşım genişleme politikasını ikileme sürükleyerek yakın gelecekte Birliğe yeni üyeler katmasını zorlaştırıyor.
“Avrupa’nın Birlik projesini zorlayan noktalar” başlıklı dosya haberin üçüncü bölümünde AA muhabirleri, AB’nin Avrupa ülkelerini ortak bir siyasi ve ekonomi projesi altında birleştirmesini öngören genişleme politikasının son yıllarda yaşadığı ivme kaybını ve gelecekten beklentileri uzman görüşleriyle ele aldı.
Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg tarafından 1952’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) olarak kurulan AB, kuruluşundan itibaren 7 kez genişledi.
1973’te İngiltere, Danimarka ve İrlanda’nın katılımıyla üye sayısı 12’ye ulaştı. 1981’de Yunanistan AB’ye üye oldu.
1985’te Almanya, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Hollanda’nın imzaladığı Şengen Anlaşması’yla sınırlardaki vize ve gümrük kontrolleri kaldırıldı. 1986’da İspanya ve Portekiz AB’ye katıldı.
Birlik, 1 Ocak 1995’ten itibaren “Avrupa Birliği” olarak anılmaya başlarken aynı yıl Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla 15 üyeye ulaştı.
AB, 1 Mayıs 2004’te Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’nın katılımıyla beşinci ve en büyük genişlemesini yaşadı.
Bulgaristan ve Romanya’nın 2007’de, Hırvatistan’ın ise 2013’te AB’ye katılmasıyla üye sayısı 28’e çıktı.
Ancak bu, AB’nin son genişlemesi oldu, 2020’de ise AB, ilk kez üye kaybetti.
Brexit’le İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması, genişleme politikasında ivme kaybını hızlandırdı, özellikle Macaristan ve Polonya’nın önceki yönetimiyle girilen uzlaşmazlıklar, yeni ülkelerin de ayrılabileceği tartışmalarını sıklaştırdı.
AB’nin son 11 yıldır fiilen duran genişlemesi, Batı Balkanlar üzerinden söylem seviyesinde devam etti.
Batı Balkanlar’daki 5 ülke Karadağ, Bosna Hersek, Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk bu süreçte adaylık statüsü aldı, Kosova da potansiyel aday ilan edildi.
Ancak üyeliğe en yakın olduğu zikredilen Karadağ’la bile 8 yılda yalnızca 3 fasıl kapatılabildi.
Bu durum, Batı Balkan ülkelerinde hem yönetim hem de halk nezdinde yorgunluk ve hayal kırıklığı oluşturdu.
Öte yandan üye ülkeler arasında genişlemenin, aynı zamanda derinleşmeyle paralel gitmesi gerektiği ve AB’nin mevcut haliyle yeni üyeleri entegre etmeye elverişli olmadığı görüşü de hakim.
Genişlemeye jeopolitik perspektif
AB, Ukrayna’da 2022’de başlayan savaşla genişlemeye jeopolitik bir perspektiften yaklaşmaya başladı.
Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’dan Rusya’nın tehdidi karşısında hızlı katılıma yönelik gelen talepler, üyelik için Kopenhag kriterlerinde tavizler veya katılım yolunda kısa yollar sağlayamayan AB’nin genişleme doktrininin içini boşalttı.
Buna rağmen Brüksel, genişlemenin stratejik olarak önemli bölgelere doğru yayılma anlamına geldiği kabulüyle yola çıkarak üç ülkeye de adaylık statüsü verdi.
Türkiye’nin AB adaylık süreci, Birliğin içine girdiği jeopolitik zorluklar ve entegrasyon politikaları arasındaki karmaşık ikilemle şekillendi.
Adaylık süreci 2018’den bu yana durma noktasında olsa da AB, Ukrayna’dan Somali’ye, Gazze’den Suriye’ye Türkiye’nin oynadığı kilit role her fırsatta vurgu yaptı.
“Genişleme daha fazla gecikebilir”
Brüksel’in önde gelen düşünce kuruluşlarından Carnegie Europe uzmanlarından Stefan Lehne, AA muhabirine yaptığı açıklamada, genişlemede yaşanan durgunluğun AB içinde yaşanan mali kriz, göç, Brexit, Ukrayna-Rusya Savaşı gibi dış ve iç krizler ile aday ülkelerin kriterleri karşılamaya yönelik kararlılık ve reformlara bağlılıktan yoksun olmak üzere iki nedeni olduğunu anlattı.
Lehne, “Eğer genişleme süreci yeniden canlandırılmak isteniyorsa her iki faktörün de ele alınması gerekmektedir. AB’nin bu projeye yeniden odaklanması ve aday ülkelerle ilişkilerini yoğunlaştırması gerekmektedir. Aday ülkelerin de zor reformların üstesinden gelmek için daha fazla istek göstermeleri gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.
10 yılı aşkın süredir Batı Balkan ülkeleriyle genişleme sürecinde ilerleme kaydedilememesinin bu ülkelerdeki kamuoyu üzerinde etkisi olduğunu dile getiren Lehne, “Özellikle Batı Balkanlar’da hayal kırıklığı had safhadadır.” dedi.
Lehne, AB’nin jeopolitik ihtiyaçlar nedeniyle Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ı Birliğe yakınlaştırma çabasına girdiğini belirterek “Bu durum, diğer adaylar için de fırsatlar yaratabilir ancak sürekli bir kriz döneminde yaşadığımız için genişleme daha fazla gecikebilir.” diye konuştu.
Türkiye’nin adaylığıyla ilgili Lehne, “Türkiye son yirmi yılda önemli siyasi ve ekonomik güç kazandı ve kendi başına önemli bir jeopolitik aktör haline geldi. Her iki taraf da kapıyı tamamen kapatmak istemese de genişleme perspektifinin yakın gelecekte yeniden canlandırılabileceğine dair şu anda çok az güven var. Bu koşullar altında, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiyi güçlendirmenin farklı yollarına odaklanmak muhtemelen daha mantıklıdır. Gümrük Birliği’ni daha da geliştirmek bu yönde önemli bir adım olabilir.” değerlendirmesini yaptı.
“Genişleme siyasi aciliyete sahip görünmüyordu”
Brüksel merkezli Avrupa Reformu Merkezi (Center for European Reform-CER) uzmanlarından Anunita Chandrasekar da Batı Balkanlar’a verilen genişleme sözünün tutulmamasının “hayal kırıklığına yol açtığı” görüşüne katıldığını dile getirerek Birlik’te genişleme politikalarına yönelik değişimin ise Ukrayna’da süren savaşın başlamasının ardından güvenlik endişeleri nedeniyle yaşandığını kaydetti.
Chandrasekar, bu doğrultuda AB’nin daha önce olmadığı kadar çok hızlı bir şekilde Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’ya aday ülke statüsünün verilip katılım müzakerelerine başlamasının, bu aşamaya gelmek için yıllardır bekleyen diğer aday ülkeler arasında olumsuz havaya neden olduğunu söyledi.
Genişleme konusunda ilerleme kaydedilmemesinin nedenlerinden birinin bazı AB ülkelerinin özellikle tarihsel geçmişe sahip aday ülkelerin katılımını engellemesi olduğuna işaret eden Chandrasekar, Kuzey Makedonya-Bulgaristan-Yunanistan arasında yaşananları örnek gösterdi.
Chandrasekar, diğer bir nedenin ise Ukrayna-Rusya Savaşı’na dek geçen son 10 yılda genişleme konusunun Birliğin gündeminde arka planda olduğunu ifade ederek “AB tarafında irade eksikliği olabilir çünkü (genişleme) siyasi aciliyete sahip görünmüyordu. Bu durum, aday ülkelerin gerekli reformları yeterince hızlı yapmadıkları ya da bazı durumlarda Avrupa yolundan uzaklaştıkları hissiyle de birleşti.” dedi.
Türkiye’nin AB’nin NATO müttefiki olmasının yanı sıra birçok açıdan stratejik öneme sahip bir ülke olduğuna işaret eden Chandrasekar, ikili ilişkilerde Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan bu yana olumlu ivme yaşandığı görüşünü paylaştı.
Chandrasekar, Türkiye’nin Ukrayna’da süren savaş ve Tahıl Anlaşması’nda oynadığı önemli arabulucu rolünün de etkisiyle son yıllarda üst düzey görüşmelerin yeniden başladığını ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 5 yıl sonra ilk kez 29 Ağustos’ta AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katıldığını anımsatarak “Bazen dış politika uyumuyla ilgili sorular ortaya çıksa da Türk halkı arasında hala Avrupa yanlısı duruş olduğunu düşünüyorum ve katılım müzakerelerini tamamen durdurmak hata olur.” değerlendirmesinde bulundu.
AB’nin mevcut aday ülkeleri arasında Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Gürcistan, Moldova, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Ukrayna ve Türkiye dahil 9 ülke bulunuyor.