İsrail’in Gazze’ye saldırıları devam ederken, Gazze’nin geleceği tartışılıyor. Gazze’de yaşanan katliamın uluslararası hukuk boyutu da tartışılıyor. Bosna Hersek’in danışmanlığını yapan ve Srebrenitsa Soykırımının sorumlusu Sırp Kasabı Miloşeviç’e yönelik iddianameye katkı sağlayan isimlerden Profesör Francis Boyle TRT Haber’e konuştu.
İsrail’in Gazze’ye yönelik katliamları devam ediyor.
Uluslararası hukuk ve tarih ise İsrail Başbakanı Netanyahu’nun başının epey ağrıyacağını gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak yargılanacağını söyledi.
Bosna Hersek ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 90lı yıllarda danışmanlığını yapan ve Srebrenitsa Soykırımının sorumlusu Sırp kasabı Miloşeviç’e yönelik iddianamenin hazırlanmasına katkı sağlayan isimlerden Profesör Francis Boyle TRT Haber’e özel demecinde uluslararası hukuk ve tarih ile kıyasladı.
Illinois Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Francis Boyle;
“Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, Bosna’da Uluslararası Adalet Divanı, Srebrenitsa’da 7000 Bosnalı Müslüman erkek ve erkek çocuğunun katledilmesinin soykırım olduğuna karar verdi. Ve ben Srebrenitsa Anneleri’nin avukatıydım. Ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının, Yugoslav Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç’i iki soykırım suçlamasıyla suçlamasına katkı sağladım. Genel olarak Boşnaklara yönelik soykırım, Srebrenitsa’ya yönelik ikinci soykırım. 7000 ölü. Şu anda elimizde Gazze’den gelen resmi rakamlara göre bundan çok daha fazla can kaybı var.” dedi.
“Soykırım sözleşmesi maddelerine göre İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım”
Prof. Boyle, İsrail’in Gazze’deki katliamını Nuremberg ve Soykırım sözleşmelerindeki maddeleri anlatarak uluslararası hukuk boyutuyla kıyasladı:
“Nazi liderlerinin kovuşturulmasına ilişkin Nüremberg sözleşmesini okursanız, savaş suçunun “şehirlerin, kasabaların veya köylerin kasıtlı olarak yok edilmesi” olduğunu söylüyor. İsrail’in 8 Ekim’den itibaren Gazze’nin her yerinde yaptığı da budur. Nüremberg’de insanlığa karşı suç, herhangi bir sivil nüfusa karşı işlenen cinayet, imha ve diğer insanlık dışı eylemler olarak tanımlanıyor. Artık insanlığa karşı işlenen suçlar Soykırım Sözleşmesi’ne dönüştürüldü. Soykırım Sözleşmesi soykırım eylemlerini öngörüyor. Ve burada “grubun üyelerini öldürmek” diyor. Ölen 11 bin 500 Filistinli var. “Grup üyelerine ciddi veya bedensel zihinsel zararlar vermek. Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek” İsrail’in Gazzelilere yaptığının tam olarak aynısıdır. İsrailli bir general, Gazze halkına yiyecek, su, yakıt ve insani yardım malzemesi verilmeyeceğini açıkça belirtiyor. Elbette bu, “Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek” Ayrıca İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olduğunu da belirtmek isterim. Filistin devleti de Soykırım Sözleşmesine taraftır. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti Soykırım Sözleşmesine taraftır. Burada Soykırım Sözleşmesinin 3-E Maddesi soykırıma suç ortaklığını kınamakta ve suç saymaktadır. Söylemekten üzüntü duyuyorum ki, ABD hükümetinin İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımında suç ortağı olduğunu görüyoruz.”
“Gazze’nin bombalanması nazi suçlarıdır”
Prof. Boyle Uluslararası Adalet Divanı Roma Tüzüğü’ne göre İsrail’in Gazze’deki katliamı savaş suçu ve soykırım teşkil ettiğini söyledi:
“Bunlar Nazi suçlarıdır, Gazze’nin bombalanması. Şehirlerde, kasabalarda ve köylerde yıkım. Durum bu kadar ciddi. ABD Hükümeti, İsrail’in bugün yaptığının aynısını yaptığı için Nazi liderlerini bombardıman kampanyası sebebiyle kovuşturdu. Televizyonu açarsanız ne yazık ki canlı olarak izleyebilirsiniz. Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü’ne taraf İsrail değil ama önemli değil çünkü bunlar Filistin topraklarında oluyor. Bombardıman ve diğer zulümler Roma Tüzüğü uyarınca savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırımdır.”
“Filistinliler 2. Nakba ile karşı karşıya”
Filistin Kurtuluş Örgütü ve Yaser Arafat’ın 90lı yıllarda danışmanlığını yapan Profesör Francis Boyle, Filistinliler’in ikinci Nakba ile karşı karşıya olduğu görüşünde:
“Evet. İlk Siyonist konferans olan 1897 Basel Konferansına geri dönelim. Siyonistler her zaman Filistin’in tamamını istediler ve Filistinlilerin olmamasını istediler. Bence buradaki insan topluluğunun karşı karşıya olduğu şey ikinci bir Nakba’dır. Tüm raporlar, planın Filistinlileri Sina’ya sürmek ve ardından Arap dünyasına dağıtmak olduğunu gösteriyor. Tony Blinken bu politikayı desteklemek için Orta Doğu’da uçuyor. Korkarım burada ikinci bir Nakba ile karşı karşıyayız. Evet.”
“ABD barış müzakerelerinde Filistin’e karşı İsrail’i destekledi”
Prof. Francis Boyle – Illinois Üniversitesi, Hukuk Fakültesi:
“Bağımsızlıklarını ilan ettiklerinden beri Filistinlilerle birlikte çalışıyorum. 15 Kasım 1988 tarihli. Bu benim fikrimdi. Başkan Arafat, 1988’de Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’ne iki devletli çözümün kabulünü koydu. İsrail’in Filistinlilerle iki devletli çözüm konusunda iyi niyetli bir müzakeresi olmadı. Aslına bakılırsa ABD hükümeti, sözde barış müzakerelerinde Filistinlilere karşı her zaman İsrail’i desteklemiştir. Gazze’den müvekkilim ve arkadaşım Dr. Haider Abdel Shafi’nin Orta Doğu barış müzakereleri için Hukuk Danışmanı olarak iki yıl boyunca oradaydım. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri (üçünün de Yahudi olduğunu daha sonra kabul ettiler) İsrail’in avukatlığını yaptıklarını itiraf ettiler. Tony Blinken bugün inatçı bir Siyonisttir. Bunu itiraf etti. Bu krizin başında İsrail’e uçtu ve ben bir Yahudiyim ve bir Yahudi olarak buradayım dedi. İşte karşı karşıya olduğunuz şey budur. Dışişleri Bakanlığı’ndan çıkan hiçbir şeye inanamazsınız, orası kesin.”
“Erdoğan haklı, İsrail batılı sömürgeci güçlerin ileri karakolu”
Profesör Francis Boyle, ABD’nin İsrail’e desteğinin yalnız Yahudi lobisinin etkisi olmadığını, ABD’nin İsrail’i bölgede kullandığını belirtti:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan buna işaret etti. Evet, İsrail’in Batılı sömürgeci emperyal güçler tarafından Orta Doğu’da ileri karakol olarak kurulduğunu anlamamız gerek. Filistin, Roma İmparatorluğu günlerinden bu yana Kuzey Güney, Doğu Batı için stratejik öneme sahip. İkincisi, Ortadoğu’nun petrol ve gaz kaynaklarını kontrol etmek ve hakimiyet altına almak için. Yani Cumhurbaşkanınız tamamen haklı. Burada daha geniş bir gündem işliyor. Bu sadece ABD’deki Siyonist lobinin gücü değil. Bu bir Amerikan ve Batı emperyalizmi meselesidir. Evet.”
“Kudüs’ün paylaşıldığı 2 devletli çözüm sağlanmalı”
Profesör Francis Boyle, “Uluslararası Adalet Divanı, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olduklarına hükmetti. Filistin Bağımsızlık Bildirgesi’nde kendi kaderini tayin hakkını kullanıyor. Ben de tavsiyede bulundum. Filistin Ulusal Konseyi’nin Cezayir’deki toplantısında, Başkan Yaser Arafat’ın talimatıyla iki devletli çözümü kabul ettiler. Filistinliler, 15 Kasım 1988’den bu yana iki devletli çözümü müzakere etmek için nafile bir çaba gösterdiler. Amerikalılar bunu teşvik etmek için kesinlikle hiçbir şey yapmadılar. Tony Blinken’in bu konudaki konuşması (2 devletli çözüm) göz boyama. Hiçbir şey yapmadılar. Eğer Amerikalılar ve Siyonistler gerçekten barışı isteselerdi 1989’da barışa sahip olabilirdik. Bu hâlâ Filistin halkının resmi duruşu kendi kaderini tayin hakkını kullanması yönünde. Kudüs’ün paylaşıldığı 247 değil 181 sayılı karara dayalı iki devlet. Bu onların konumudur. Saygı duyuyorum. Filistinliler bu konuda fikir değiştirmedikçe bizlerin de bunu yapması gerektiğini düşünüyorum.” değerlendirmesini yaptı.
“ABD BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’i destekliyor”
Illinois Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Profesör Francis Boyle, BM Güvenlik Konseyi’nde karar alınmasını engelleyenin ABD ve Siyonist lobi olduğuna dikkat çekti ancak Genel Kurul daha aktif kullanılarak İsrail’e karşı bazı adımlar atılabileceğini söyledi:
“Tüm bunları engelleyen ABD’nin ve Siyonist lobinin gücü ve hakimiyeti. ABD, Güvenlik Konseyi’nde her zaman İsrail’in yanında yer aldı. Ancak şunu belirteyim ki, 1950 yılında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen Barış İçin Birleşme Kararı uyarınca ABD, Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullandığında, bu karara karşı uygulama adımlarını atması BM Genel Kurulu’na devredilebilir. Örneğin Genel Kurul İsrail’e karşı kapsamlı ekonomik yaptırımlar önerebilir. Genel Kurul, Güney Afrika’daki cani apartheid rejimine yaptığı gibi ve aynı zamanda Bosnalılara soykırım uyguladığı için soykırımcı Yugoslavya’ya yaptığı gibi, İsrail’in Genel Kurul faaliyetlerine katılımını askıya alabilir ki bu da benim eski fikrimle doğrudan alakalıdır. Genel Kurul, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 22. Maddesi uyarınca İsrail’i suçlardan dolayı kovuşturmak üzere İsrail adına bir Uluslararası Ceza Mahkemesi kurabilir. Evet, Amerikalıların İsrail adına veto etmeye devam etmesi durumunda. Genel Kurul’un Barış İçin Birleşme Kararı kapsamında atabileceği çeşitli adımlar var.”
“Türkiye’nin BMGK reformu önerisi iyi, uygulaması uzun ve zor”
Prof. Francis Boyle, “Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde reform önerisi iyi bir öneri ama çok zor olacak çünkü bu, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nde değişiklik yapılmasını gerektirecek. Ve bunun için beş daimi üyenin yetkiyi bırakması için onay vermesi ve ardından Genel Kurul tarafından onaylanması gerekiyor. Daha sonra BM üye ülkeleri tarafından onaylanıyor. Mevcut kriz göz önüne alındığında, bunun iyi bir fikir olduğunu söylediğimi anlayacak mıyız bilmiyorum. Güvenlik Konseyi’ndeki veto nedeniyle, Genel Kurul’un ileri adım atmasına ve uluslararası barış ve güvenliği korumak için adımlar atmasına olanak tanıyan Barış İçin Birleşme Kararı’nın bulunduğunu hatırlamalıyız. Filistinliler için bu kararın nasıl uygulanacağına dair muhtırayı hazırlayan bendim. Ve bunu defalarca yaptılar. Geçtiğimiz hafta Genel Kurul’da alınan karar, Birleşmiş Milletler’in ateşkes çağrısında bulunan barış kararı uyarınca alındı. Başkan Biden’ın kendisi dün ateşkes olmayacağını söyledi. Bu yüzden benim tavsiyem, Genel Kurul’a geri dönüp, Barış İçin Birleşme Karar Oturumu’nu yeniden toplamak ve İsrail’e karşı sert bir karar almaya başlamak olacaktır.” dedi.
“Türkiye yapıcı rol oynayabilecek güçlü ve ilkeli bir devlet”
Amerikalı Profesör Francis Boyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’da barış çabalarında yapıcı rol oynadığını belirterek, Türkiye’nin tarihten devraldıüı miras ve iki tarafla da ilişkileri sebebiyle İsrail ile Filistin meselesinde de sorunun çözümü için çok önemli ve yapıcı rol oynayabilecek bir ülke olduğunu söyledi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna’da barış çabalarında çok yapıcı bir rol oynadı ve orada yapmaya çalıştığı şeyden dolayı kendisini yürekten alkışlıyorum. Mart 2022’de neredeyse barışı üretecekti ve bu barış çabasını öldüren İngilizler ve Amerikalılardı. Onun bir rol oynayabileceğini burada kabul ediyorum. Evet Osmanlı İmparatorluğu İspanya’daki Yahudiler sınır dışı edilirken onları kabul ederek Saraybosna’ya yerleşmelerine izin verdi. Onlar benim müvekkillerim bu konuda her şeyi biliyordum. Yani evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın burada arabuluculuk konusunda çok yapıcı bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Evet İsrail’le diplomatik ilişkileri var, Türkiye Filistin devletini tanıyor. Türkiye orada çok önemli rol oynayabilecek çok güçlü, ilkeli bir devlet. Evet.”
trthaber