Coğrafya Kaderdir

Zengin bir coğrafyada halk ne ister? Tahrir protestocularından birinin açıklamalarını okudum, biraz arşiv haberleri karıştırdım. Yeni seçilmiş bir Cumhurbaşkanı için “verdiği sözleri tutmadı” demek halkı buna kışkırtmak ve istifası için 22 milyon imza toplamak, yedi ay içerisinde bir anda ekonomik kalkınmayı beklemek, hatta bekleyememek mantığa sığan şeyler değildi.

İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” der. Kendisi Tunus’ta doğmuş, Mısır’da vefat etmiştir. Bölgelerin coğrafi konumları, onların geleceğini belirler. Bazı bölgelerin yer altı ya da yer üst zenginlikleri bir şekilde onun uluslararası ilişkilerini de etkiler. Küçük çocuklara “ABD, Ortadoğu’dan ne istiyor” diye sorsanız, bölgenin zenginliklerinden yararlanmak istediğini size söyler.

Ortadoğu, dünyanın tam merkezinde Asya ile Avrupa, Asya ile Afrika’nın, Karadeniz, Akdeniz ve Hint Okyanusunun bağlantı yerinde. Doğu ile batıyı birbirine bağlayan ticaret yolları, önemli boğazları ve karşı tarafta ise erimeye başlayan buzullar.

Bir zamanlar birçok medeniyete ev sahipliği yapan ülkelerin bugünkü durumuna bakılırsa durum hiç de iç açıcı değil, hatta kocaman bir trajedidir. Nerede eski Şam, eski Bağdat, eski Mısır hatta Afganistan. Böyle zengin bir coğrafyada yaşayan halkın gelişmesi, ilerlemesi belli ki bazı bölgelerin işine gelmedi, gelmiyor.

Madem coğrafya kaderdir, biz de kaderimize razıydık. Dikkat ederseniz Yugoslavya güçleneceği bir zamanda parçalandı. Bölgede ister ekonomide, ister sağlıkta, ister ihracatta, hatta sporda ve birçok farklı alanda bir güç olmaya başlamıştı. 1980’lerin ortalarından itibaren bölgede dikkat çeken konu, halk ayaklanmaları oldu. Çocukluğumdan beri hafızama kazınan “demonstration” kelimesi
bu halk ayaklanmaların en belirgin ismi oldu.

Halkın arasına nifak tohumları ekmekle başlarmış tüm bu ayaklanmalar. Sonra da savaşlar olur, ülkeler dağılır, devletler çöker, liderler devrilir, hükümetler değişirmiş. Biz bunu bariz bir şekilde yaşadık. Hatta Kuzey Makedonya, ismi değişmeden önce eski hükümet idaresinde “renkli devrim” adı altında gösteriler ve türlü protestolarla isim değişikliğine kadar gelindi.

Son yüz yılda devletleri devirme tekniğinin altında “protestolar” yani gösteriler bulunuyor. Son on yıldaki tüm hareketlilik aslında Arap Baharı ile başladı. Bu hareketlilikler bir dizi Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde önemli değişmeler meydana getirdi. Tunus, Libya, Mısır, Yemen gibi ülkelerin liderlerinin başına gelenleri dikkatle okumak gerekir. Elbette buna sebep olan kalkışmaları da.

Geçen hafta Mısır’ın seçilen ilk Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin şehadet haberi bizlere yeniden Adeviyye meydanını hatırlattı. Tahrir’de başlayan Mursi karşıtı protestolara bakınca “devletin başına dört ay önce gelmiş olan bir lider neyle suçlanır” aklıma ilk gelen soruydu.
Zengin bir coğrafyada halk ne ister? Tahrir protestocularından birinin açıklamalarını okudum, biraz arşiv haberleri karıştırdım. Yeni seçilmiş bir Cumhurbaşkanı için “verdiği sözleri tutmadı” demek halkı buna kışkırtmak ve istifası için 22 milyon imza toplamak, yedi ay içerisinde bir anda ekonomik kalkınmayı beklemek, hatta bekleyememek mantığa sığan şeyler değildi.

O dönemde Türkiye ile Mısır ilişkileri iyiydi ve ekonomik olarak yardım edilmeye de başlanmıştı. Erdoğan bölgede epey iyi karşılanan ve gitgide sevilen bir lider olmaya başlamıştı. Türkiye borçlarını ödemiş, ekonomisi güçlenen bir ülke olmaya başlamıştı. Ortadoğu’da aslında farklı bir hareketlilik vardı. “Ulusal birlik” çağrısı yapan Mursi’nin programı ülkede demokratikleşme yolunda önemli unsurlar içeriyordu.

Velhasıl bir yıl görevde kalan Mursi, Adeviyye meydanında yaşanan katliamlar ve beraberindeki idamlar ve tutuklamaların ardından zindana atıldı. Hem de kendi atadığı Savunma Bakanı tarafından.

Bu darbe ile Mısır aslında geri dönüşü olmayan bir kaosa sürüklendi. 2009’da “one minute” olayıyla yeniden şekillenen Türkiye Ortadoğu ilişkilerinin ardından Arap Baharı ile Türkiye yalnızlaşma yoluna sürüklendi.

Gezi kalkışması, mitinglerde patlatılan bombalar ve en son 15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye’nin ayağını kaydırmaya çalışanlar hiçbir zaman boş durmadı aslında. Her yolu denediler ve denemeye devam edecekler. Türkiye ne Avrupa’ya ne de Ortadoğu’ya benzer çünkü.

Yaşananlar Firavunlar ile Yusufların kavgası. Hayran kalınan Yusuf, kuyuya kardeşleri tarafından atılan yine Yusuf… Coğrafya kadermiş, evet ve kesinlikle

Read Previous

“Kosova, topluluklar arasındaki işbirliği açısından örnek bir ülke”

Read Next

‘Osmanlıların kabul etmediği teklifi, Araplar kabul edecek mi?’

2 Comments

  • These are genuinely enormous ideas in concerning
    blogging. You have touched some nice points here.
    Any way keep up wrinting.

  • I appreciate you sharing this article post.Thanks Again. Really Great.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *