Dünyanın ne kadar hızlı değiştiğini her geçen gün değişen gündemden anlayabiliyoruz. Gün geçmiyor ki, yeni bir hâdise olmasın, yeni bir dert eklenmesin hayatımıza. Bizi yakından-uzaktan ilgilendiren konular gelip gündemimize oturuyor. Ne zaman mühim bir konuyu yazmaya niyetlensem, yeni gelişmeler sabote ediyor kendi gündemimizi. Aklımdaki konu günümüz çocukların ve çocukluğunu yaşamaya çalışan küçük bedenlerin ahvâli. Ancak nasıl ki bazen önemli bir konuyla uğraşırken yanımıza gelip soru sormaya çalışan çocuğumuza “dur şimdi daha önemli meseleler var” diyorsak, bu konuyu da öyle erteledim. Oysaki geleceğimiz için onlar çok daha mühim.
Geçenlerde çocukluğumu yaşadığım, büyüdüğüm, benim güvenli bölgem olan mahallemde dolaşırken etrafta koşuşan çocuklara pek rastlayamadım. O mahalleden geçerken, farkında olmadan bana neleri öğrettiğini, nasıl korunmam gerektiğini, nelerden beslendiğimi, nelerden korktuğumu ve zamanla bu korkularımı nasıl yendiğimi bana anlatmaya başladı. Bir anda istedim ki, tüm çocuklar bizim eski çocukluğumuzu yaşasın, onlar da özgür olsun.
Özgürler mi, yeterince ya da bu özgürlükten ne anlıyoruz biz. Özgür çocuk her istediğini yaptıran değil, kendi çocukluğunu özgürce yaşayan çocuktur. Bizler bu önemli bir evrede ne kadar özgür bırakıyoruz acaba onları. “Daha ne olsun ki, her istediği oyuncağı alıyoruz, istediği parka götürüyoruz, zaten onlar çocuk, fazla da şımartmamak gerek, sonra tepemize çıkarlar, evin içinde özgür olsunlar yeter” diyoruz belki.
Sokak hayvanları için verdiğimiz mücadeleyi, hatta onları bile kendi tabii ortamlarından alıp evimizde daha güvenli diye sakladığımız bir dönemde, çocuklarımızı kendi doğal ortamlarında büyütebiliyor muyuz?
Çocuğun doğal ortamı sadece evi mi?
Bütün hayatımız boyunca çalışıp duruyoruz. Kalabalık bir aile içinde büyüdüysek, bir gün kendi evimizi almak için gecemizi günümüze katıyoruz. Onlara bir ev bırakalım diye bunalımlı dünyanın içinde hep daha çok çalışıyoruz, zamanımızın çoğunu onlara daha güzel bir “gelecek” yaşatmak için harcıyoruz.
Küçük bir evse içinde bulunduğumuz, daha konforlu bir eve sahip olmak için didinip duruyoruz. Yetmiyor, koca koca sitelere göz dikiyoruz: Bekçisi olsun, akıllı ev olsun, hatta ev kendi kendini kilitlesin.
Çamaşır makinesi yetmiyor, kurutma makinemiz de olsun, elektrikli süpürgeler çok ses çıkarıyor, sessizi olsun, her şey dokunmatik olsun, çocuğa babaanne bakamaz, eğitimli bakıcısı olsun, onun da bir diploması olsun vs.
Evet, anne ve babalar güzel bir “gelecek” için çalışıyor ne de olsa. Yıllar sonra kendi velilerini tanıyamayacak çocuklar yetiştirdiğimizin farkında değiliz çok kere. Dur şimdi daha önemli meselelerimiz var değil mi? Onları daha büyük bir eve hapsetmek için daha çok çalışmamız gerek.
Çocuğun doğal ortamı sadece evi değil oysa dikkat ederseniz, son dönemde bir sürü hastalık türedi. Çocuklarımızı uyuşturuyorlar, ikide bir psikologlara müracaat edenler var, eczaneden bir sürü ilaç ile evine dönüp çocuğun ağzına ne olduğunu bilmediğimiz hapları içirtiyorlar. Hiperkatifse ver sakinleştiriciyi, uyuşuksa ver enerji ilacını. Asperger sendromu varmış, neymiş, sosyal ipuçlarını seçememe, sohbete başlama veya sohbeti sürdürme gibi doğuştan gelen sosyal becerilerin eksikliği, rutinin dışında oluşan değişikliklerden hoşlanmama vs. gibi belirtileri varmış.
Obezite, uyku bozukluğu, otizim, dikkat eksikliği, ardından çocuklardaki şeker hastalıkları, bilmem ne sendorumu gibi durumlarda doktorların kapıları çalınıyor.
Eskiden ağaçtan düştüğümüzde acile gidilirdi. Şimdi sanal ortamda yalan kişilikler ediniyorlar, mahalledeki su savaşının yerini pubg oyunları, momo ya da mavi balina oyunları ile tuhaf intiharlara şâhit oluyoruz. Ünlü youtuberlara özenip mahremlerini dünyaya açıyorlar, tiktok gibi tuhaf şeylerle salaklaşıyorlar.
Çocuklarımızı bir akvaryumun içinde büyütmekten vazgeçelim. Kurslara götürmek için sabah akşam koşturmaktan vazgeçelim. Bakınız bir sürü âlim kişi çok güzel okullarda okumadı, normal bir eğitim aldı. Çocukluklarına bakarsanız belki de bir köyde büyüdü. Ağacı sevdi, köpeği sevdi, kuzu ile koştu, arkadaşlarıyla mahallenin içinde hayata hazır oldu. Mahalleyi kaybedip mahallenin ağabeyleri de sitelere yerleştikten sonra, yerine akıllı evlerde “bekçili” ortamlarda sadece tuhaf hastalıklar ürettik.
Çocukların doğal ortamı, akraba ile kaynaşmak, dede ve ninelerin kucağında masal dinlemek, mahalle oyunlarında dizlerini kanatana kadar oynamaktır. Enerjisini öyle atar, eve gelince uslu çocuk olur çünkü gün boyu yorulmuştur. Şimdiki çocuklar öyle veya böyle demeyin, onlara neleri sunduk ona bakın. Çocuk her zaman çocuktur. Umarım yeniden mahallelerde çocuk cıvıltıları duyarız, özellikle büyük şehirlerde yetişen tüm çocuklar mutsuz. Oyuncak alarak bu mutsuzluğu gideremezsiniz. Mahallenize dönün ve biraz nostalji yaşayın, yarın çok geç olabilir…