Makedonya’da resmi bayram tatilleri bazen farklı bir hâl alır. Bazı günler herkes için, bazı günler ise sadece bir kesim için resmi tatil günüdür. Kimisi çalışır, kimisi bayram yapar. Bunun nedeni ise Makedonya’da yaşayan Makedonların dışındaki milletlerin 2007 yılından itibaren birer milli bayramlarının olması. 8 Şubat 2007 tarihinde Makedonya Cumhuriyeti Resmi Günleri yasa tasarısı onaylandığında Makedonya Türkler’i için 21 Aralık gününün Türkçe Eğitim Bayramı olarak kutlanması uygun görüldü. Biz buna kısaca Makedonya’nın Türkçe Bayramı da diyebiliriz. Türkçe’nin Türkiye dışında farklı bir ülkede bir bayram günü gibi kutlanması hoşunuza gitmez mi, elbette ki gider. Özellikle bir zamanlar vatan toprakları olan, ancak elden düşen topraklar ve şehirlerde birilerinin hâlâ Türkçe nöbetine durmuş olması ve bu günü bayram ilân etmesi muazzam bir olaydır. Burada Türkçe konuşulmaya ve yaşatılmaya devam etti tabi. Bunun yanında herkes de kendi dilini konuşabildi, yaşatabildi.
Bu eskiden de böyleydi yani Osmanlı döneminde sadece Osmanlıca konuşulmuyordu, herkes kendi dilini, kültürünü, geleneğini, dinini özgürce yaşayabiliyordu. Bunun aksini iddia edenler, Osmanlı bu topraklardan çekildikten sonra mı kendi dillerini öğrenmeye başladı diye sorasım geliyor. Malumunuz neredeyse 600 yıllık bir zaman içinde tüm diller eriyebilirdi ama öyle bir şey olmadı. Çünkü hoşgörü ve adaletin hükmü altındaydı Balkanlar. Fethedildikten sonra gelişti, şehirleşti, medenileşti, kalkındı, toparlandı, sömürülmedi, ticaretin merkezi haline geldi. Buraları idare etmenin ne kadar zor olduğunu görmek için son yüzyıla bir bakmak gerek. Türlü propagandalar ile Osmanlı dönemi hâlâ halkın bazı kesimlerine Türk zülmu olarak anlatılmaya çalışılıyor. Hangi dönemde insanlar işkencelere maruz kaldı, hangi dönemde çocuklar öldürüldü, hangi dönemde tarihi eserler yıkıldı? Yani bir taraf yaparken yıkan hangi taraftı? Bu konuda gerçek anlamda birçok seminer ve sempozyumun yapılması gerek. Ama öyle sözde sempozyumlar değil, “makalem hakemli bir dergide yayınlansın fazladan puan kazanayım, akademik hayatım renklensin” diye değil. Gençlere doğrular anlatılsın, uzaktan belki görünmüyor ama hâlâ bir takım uzantıların burada huzurun olmasını istemeyenlerin gençleri zehirlediğini görebiliyoruz. Öyle, böyle değil hem de yaydıkları nefret söylemlerini sosyal medyada okuyunca insan ister istemez tahrik oluyor. Türk mallarını boykot etme çağrıları da cabası.
Türkçe konusuna dönecek olursak, eskiden ilginç bir çaba vardı, “turcizmi” denilen, farklı dillerde kullanılan Türkçe kelimeleri kendi sözlüklerinden çıkarma çabalarıydı bunlar. Elbette bizler de kendi dilimizi temiz arınmış bir şekilde kullanmaya gayret ederiz bu doğaldır. Ancak bazı kelimeler vardır ki artık kalıplaşmıştır onlar. “Yoğurt” Türkçe bir kelime, birçok farklı dile öyle bir yerleşmiştir ki çevirisi yapılması mümkün olmamıştır. Hatta bu konuda birçok araştırma kitapları vardır. Makedonca’da, Arnavutça’da, Bosnaca’da, Hırvatça’da, Sırpça’da vs Balkan dillerinin tümünde binlerce Türkçe kelime vardır. Sadece bu kelimelerden kurulabilen cümleler de oluşabiliyor. Türkçe bir yardımcı gibi nerede boşluk varsa tamamlıyor adeta, tarihten gelen bir yakınlık ile de aslında birbirlerinin dillerini bilmeyen milletleri bile bağlıyor. Bu yüzden Balkanlarda barışın dili Türkçe’dir. Bir örnek vermek gerekirse, farz edelim ki hastasınız, böbreğinizde bir sancı var. Arnavutsunuz ve Makedonca bilmiyorsunuz. Doktorunuz Makedon. “Nereniz ağrıyor?” diye sorarsa, “Bubrek” derseniz sizi anlar. Taksiye bindiniz, alış veriş yapmak için pazara gideceksiniz. Şoför Makedon, siz Arnavut, birbirinizin dilini bilmiyorsunuz. “Nereye?” diye soracak olursa “Çarşiya ya da Pazar” demeniz yeterli. Acıkırsanız, “kebap, burek” derseniz karnınız doyar, “çay, kahve, ayran, limonata” da derseniz karşınızdaki kendi dilini konuşmuşsunuz gibi sizi anlar. Bu örnekler Balkanlar’a gelen Türkler için de aralarında dillerini bilmeyen farklı Balkan milletlerinin de anlaşabilmesi için geçerli. İnsanları bugün bile bağlayabilen, aralarında iletişimi sağlayabilen güçlü bir araç Türkçe.
Bu yüzden de Makedonyalı Türkler olarak 21 Aralık tarihini “Türkçe Eğitim Bayramı” ilân etmemizin aslında ne kadar da isabetli bir karar olduğunun göstergesi. Bizler bu bayramı on yıldan beri kutluyoruz. Paneller, konserler ve Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen üst düzey yöneticiler de bayramımızı beraber kutlamak için ülkemize geliyor. Günün anlamına binaen yapılan koferanslarla gençlerimiz daha da sahip çıkıyor dillerine. Bizler haklarımızı savunurken buralarda, ülkemizin takvimine bir resmi bayram eklemeyi başardık. Adına Türkçe dedik ki, Türkçe’nin konuşulduğu tüm ülkelerin de gururunu beraber taşıdık yüreğimizde. Onun dışında bu topraklarda bağlayıcı bir dil olduğu için de kimseye bir zararımız da dokunmadı. Her zaman huzur ve barışın yanında olduğumuzu gösterdik bir şekilde.
Elbette ki bugünlere kolay gelinmedi. O can alıcı ayrılıktan sonra, böyle bir günü Bayram ilan etmek için uzun bir yüzyıl beklemek zorundaydık. Koca bir yüz yılın içinde dilimiz yasaklandı, okullarımız kapatıldı, öğretmenler göç etti, halk göç etmek zorunda kaldı. Kitaplar yoktu, herhangi bir kitabı yurt dışından getirtmek sorun oluyordu. Yazdıklarımız kontrol ediliyordu: Okullarda öğretmenlerimizin başında müfettişler dolanıyordu, ezberlediğimiz şiirler nedir ne değildir inceleniyordu. Türkoloji bölümü 70’lerden sonra açıldı, ancak ondan sonra Türkçe öğretmenleri yetişebildi. Koca bir nesil Türkçe okuyamadı ama buna rağmen bugün burada konuşulan Türkçe yine tertemiz ve ayakta kaldı. Bu anlamda bizleri bugüne ulaştıran annelerimize, ailelerimize, öğretmenlerimize, akademisyenlerimize, yazarlarımıza, Türkçe’nin nöbetçisi olan her ferde minnet borçluyuz. Bu güzel bayram da Türkçe’yi seven herkese armağan olsun…