Türkiye yazar Fahri Tuna’nın Gostivar’ı anlattığı “Gostivar; Sanki Seksen İkinci Vilayetimiz Bizim” başlıklı yazısını ilgilerinize sunuyoruz.
Türkçe kokulu şehir.
Türkçe ağlanan Türkçe gülünen şehir.
Türkçe yaşanan Türkçe ölünen şehir.
Türkçecity.
Gitmeden, görmeden, yaşamadan bilinmez, değil mi? Ben gittim gördüm yaşadım. İtiraf ediyorum işte: Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilişinden yüz yıl sonra Türklüğün, Müslümanlığın bu kadar samimi yaşandığı bir şehir olabileceğini söyleseler, Gostivar’ı görmeden inanmazdım ben!
Yeminle size, Makedonya Gostivar, Anadolu’dan bir şehir. Anlayın ki Düzce. Nüfusları da aynı zaten.
Sokaklarında çarşılarında okullarının öğretmen odalarında herkesin Türkçe konuştuğu şehir Gostivar. Türkiye’yle yatar Türkiye’yle kalkar, Türkiye’yle ağlar Türkiye’yle güler; Türkiye’yle yaşar Gostivar.
Hâlâ Osmanlı Gostivar’ı orası. Osmanlı, Müslüman Türk ruhu Saat Camii’nde ve Saat Kulesi’nde ne kadar sembolleşmişse evlerin oturma odalarında da o kadar yaşanmaktadır.
Abarttığımı sanıyorsunuz, ‘Hadi oradan Fahri Ağbi’ diyorsunuz değil mi? Anlatayım: 2004 Ağustosu. Yirmi dört kişilik Adapazarlı arkadaş grubu Balkanlar’dayız. Eşlerimizle beraber. Bir Gostivar akşamı. Çeşit çeşit dondurma ve pastaların damaklarımızı süslediği bir pastanedeyiz. Köftesi kadar kırk çeşit dondurması, otuz beş çeşit pastasıyla da meşhur çünkü Gostivar. Ekibimizde Çiçekçi Boşnak Ahmet (Ürküt) ile Giyim Kuşamcı Makedon Necmettin (Çetin) da var. Akşam turuna çıkıyorlar. Çarşılarında ne alıp ne satılıyor diye ‘ekonomik gözlem’ peşindeler muhtemelen. Rahatlar, dil problemleri de yok nasıl olsa. Öyle ya; Ahmet’in ana dili Boşnakça, Necmettin’in Makedonca. Vitrinlere baka baka dolaşıyorlar.
Derken, yollarının üzerinde bir kahvehaneye çay içmeye giriyorlar. Arkalarda iki sandalye bulup oturuyorlar. İçerideki herkes büyük bir heyecanla televizyondaki lig maçını seyrediyor. Ahmet, Necmettin’e dönüyor: ‘Galiba Makedon liginde derbi haftası, baksana herkes hop oturup hop kalkıyor’ diyor. Tam da çaylarını söyleyecekleri sırada ‘goooollll’ diye havaya fırlıyor bütün kahvehane. ‘Atttık şükürrrr’ diyor biri. Herkes ‘cimbombom’ diye tempo tutunca bizim iki kafadar televizyondaki skora bakıyorlar, bir de ne görsünler; Galatasaray galibiyet golünü atmış meğer: Dk. 85. Sakaryaspor-1, Galatasaray:2.
Şehirdeki okulun adı mı? Gözyaşlarınızı hazırlayın; sanki Türkiye’desiniz: Gostivar Atatürk İlköğretim Okulu. Okulun içindeki tüm duvarlar İstiklâl Marşı’yla süslü kıta kıta, Yunus Emre şiirleriyle süslü dize dize, Mevlana sözleriyle süslü öğüt öğüt. Abartmadım; gittim gördüm de söylüyorum.
Gostivar budur. Tam da budur, tam da böyledir. Hep böyledir.
Doksan bin nüfusludur. Halkının büyük bölümü Arnavut’tur. Yani Müslüman Arnavutların çoğunlukta olduğu bir şehir Gostivar. Balkanlarda şehirli dili Türkçe olduğu için, Türkçe Türklerin dili olduğu kadar bir dinin de dili olduğu için, hemen her şehirli Türkçeyi bilir anlar konuşur zaten asırlardır. Gostivar Arnavutlarının Türkçe bilmesi kadar doğal ne olabilir ki.
Ayrıca Makedonya’daki en yoğun Türk nüfus Gostivar’da yaşamaktadır elan. Yüz yirmi kişilik Makedon Parlamentosunda sadece iki Türk milletvekili seçilebilmektedir. Onun ikisi de Gostivar’dandır.
Gosti misafir demekmiş. Var da bizim var, Türkçedeki var. Mevcut. Gostivar, misafirperver şehir demekmiş.
Aynıyla vakidir. En az yirmi kez gitmiş biri olarak şahidim buna. Bir keresinde kırk beş kişi bir otobüs gelmiştik Gostivar’a. Şairler yazarlar belediye başkanları, eşlerimiz filan. Evlâdımdan ayırmadığım Abdülmecit Nureddin biliyordu geleceğimizi. Bir yaz günüydü, hiç unutmam: Gostivar’a iki kilometre mesafede büyükçe bir Türk köyü vardır Banisa. Evlerinin bahçelerine davet etti bizi Abdülmecit. Köy meydanında davul zurnalarla ve dev Türk bayraklarıyla karşıladı bizi köy halkı. Eşim Gülseren Hanım sordu bana: ‘Fahri, bugün Çarşamba, ne düğünü ki bu böyle?’; dedim ‘düğün değil, kafilemizi karşılıyor Türk halkı!’ Evet, ekibimizi iki milletvekili ile birlikte sayıları yüzü bulan köy halkı karşılamıştı. Gözyaşlarına boğulmuştuk hepimiz.
Nureddin Ailesinin bahçesine doğru, iki yüz elli metre kadar birlikte yürüdük. Adeta miting yürüyüşü gibiydi. Avluya girdiğimizde bir büyük sürpriz daha bekliyormuş meğerse bizi: Beş komşu aile aralarında anlaşmışlar, ‘Türkiye’den gelecek kardeşlerimizi hep birlikte ağırlamalıyız’ diye. Beş çeşit et yemeği, beş çeşit tatlı, beş çeşit içecek, beş çeşit börek vardı sofralarımızda. El emeği hepsi de. Marketten değil. Lezzet cennetindeydik adeta. İmece usulü yapmışlar her şeyi. Orta Asya’dan beri devam ettiriyorlarmış hâlâ imece geleneğini meğer.
Görür görmez eşimin dilinden şu cümle dökülüverdi: ‘Burası bizden daha Anadolu, daha Türk, daha Müslüman!’
Tam da buydu işe Banisalı. Tam da böyleydi işte Gostivarlı. Hep böyleydi; Türkiye’ye âşık, Türkçeye âşık, ezan-ı Muhammediye’ye kara sevdalı.
Makedonya’da yaşayan Türkler, özellikle devletten uzak tutuldukları için, özellikle Anadolu’ya sürgüne zorlandıkları için daha bir zordu geçim durumları. Ama onlar Osmanlıydılar. Onların Türkçesiyle söylersek ‘Osmanli.’ Müslüman Türk’tüler. Bir Türk dünyanın her yerinde, tarihin her çağında aynıydı: Misafirine, borç bulur, ödünç alır, gene de en lezzetlisini ikram ederdi. Öyle de yaptı Banisalılar.
Galatasaray 2000’de UEFA Kupası Şampiyonu olduğunda, Gostivar sokaklarında Türk bayraklı ve Galatasaray amblemli yüzlerce arabanın şampiyonluk turu attığını söylersem ne düşünürdünüz. Ertesi gün yedi yüze elli kişilik bir düğün salonunun tutulduğunu halk oyunları türküler halaylar eşliğinde şampiyonluk yemeği verildiğini de. Haftalarca Gostivar caddelerini ayyıldızlı bayrağımızla sarı kırmızılı flamaların süslediğini de.
Gostivar tam da budur. Tam da böyledir. Hep böyledir.
Unutmadan: Gostivar’ın, Makedonya’nın, bütün bir Rumeli’nin büyük bölümü Galatasaraylıdır. Her yüz Müslümandan, Türk’ten altmışı yetmişi. Kalanı da Beşiktaşlıdır. Sonra Fenerli. Trabzonsporlu da vardır. Özellikle de Gostivar’da. Banisa’da Trabzon sokağı da var Trabzonspor kahvehanesi de. Köyün neredeyse üçte biri Trabzonsporlu. Geçmiş senelerde Ankara’da oynanan TS-FB Türkiye Kupası finaline Banisa’dan iki otobüs Trabzonsporlu taraftar geldi gerçekten de. İyi biliyorum.
Bir şey daha. Ben ‘Üsküp’e gömülmeyi vasiyet etmiş’ biriyim, mâlum. Gostivarlılar ise beni ‘Gostivar Milletvekilimiz’ diye takdim ederler, sağ olsunlar. İtiraf ediyorum: İki yerin fahri milletvekili olarak anılmaktan / takdim edilmekten mutlu oldum ömrümce; Taraklı ve Gostivar.
Gostivar benim için Doç. Dr. Abdülmecit Nurettin’dir. Ve ailesidir. Onun bir grup yakın dostu ile birlikte çok büyük fedakârlıklarla kurduğu, Türkçe diliyle eğitim veren Avrupa’nın tek kurumu Gostivar Vizyon Üniversitesi rektörü Fadil Hoca’dır. Anayasa Mahkemesi Üyesi Salih Murati’dir, fizik öğretmeni Kazım Kazım’dır. Fadil Yakubi’dir, Cihat Stafa’dır, evimiizn diğer kızı Burbuçe’nin babası Sabaydin Aliu’dur.
Adeksam’dır, Genç Kalemler Derneği’dir. Genç Kalemler deyince; kurucu başkanı Türker Kamber kardeşimin yıllar önce anlattığı bir sahnedir Gostivar tam da. Türker Kamber’e kulak verelim:
‘- Ömrü Gostivar’da geçen anne tarafımdan dedem, bir ay kadar önce vefat etti. Rahmetli olmadan üç gün öncesiydi. Son ziyaretimmiş meğer…’
Yaşı doksana yakın piri fani bir ihtiyar düşünelim. Nur yüzlü, aksakallı bir mümin Türk. Artık son günleri. Ölüm döşeğinde. Uzanmış yatağına. Zor konuşuyor. Türker kardeşim anlatmaya devam ediyor:
“- Dedem, titreyen parmaklarıyla köşedeki radyoyu gösterdi, kısık bir sesle: ‘Türker torunum, şu radyoyu açıver. Seksen beş yıldır ‘Osmanlı ordusu Selanik’ten Üsküp’e doğru yola çıktı’ diye bir haber bekliyorum. O haberi duymadan ölürsem gözlerim açık gider. Belki şimdi söyleyecek. Hadi aç evladım radyoyu!’
Gostivar tam da budur. Tam da böyledir. Hep böyledir.
Gostivarlılar bir ömür bu radyo haberinin hasretiyle doğan, büyüyen, yaşayan insanlardır işte.
Gostivar Vardar Nehri’nin doğduğu şehirdir.
Kuru Dağ’a karşı kurulu Gostivar şehri bir ova şehridir bir bereket şehridir.
Gelenek vefa hoşgörü şehri olduğu kadar.
Gostivar’da rastladığınız her kime ‘niye Anadolu’ya göçmediniz de burada kaldınız?’ diye sorsanız, hepsinden alacağınız cevap aynıdır:
“- Osmanli getirdi bizi. Osmanli’yi bekleriz. Hiçbir güç de bizi gönderemez buradan. Biz Osmanliyiz!’
Evet; Gostivar bir Türk vilayetidir.
Bir Türkçe şehridir.
Sanki Türkiye’nin seksen ikinci şehri.
Gerçekten de öyledir. Şeksiz şüphesiz öyle.