Bosna’da 7 Ekim’de gerçekleşen seçimlerin ardından devam eden siyasi belirsizlik Boşnakların hissettiği korku ve belirsizliği daha da arttırdı.
Bosna-Hersek’te gerçekleşen son seçim, gençlere umut vermek, yeni iş alanları açmak, genç nesillerin yurtdışına göç etmesini engellemek yerine, etnik gruplar arasında yeni bölünmelere ve etnik gruplar arasında zaten var olan farklılıkların derinleşmesine yol açtı. Boşnakların hissettiği korku ve belirsizlik daha da arttı.
Hatırlatmak gerekirse, bu seçimlerde iki entite ve on kantonda ulusal düzeydeki parlamentolar ile devlet başkanlığı konseyi üyeleri seçildi. Bosna-Hersek Federasyonu Entitesi’nde seçimleri Demokratik Eylem Partisi (SDA) kazanırken, Sırp Cumhuriyeti’nde (Republika Sırpska entitesi) ise Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifak’ı (SNSD) oyların çoğunu alarak ipi göğüsledi. Hırvatların yaşadığı kantonlarda da seçimleri ittifak partileriyle birlikte Hırvat Demokrat Birliği (HDZ) kazandı. İttifak partilerinin az ya da çok milliyetçi bir damara sahip geleneksel partiler olduğunu düşündüğümüzde bu seçimlerde yeni bir şey olmadığını dile getirebiliriz. Ancak 2014 yılında yapılan seçimlere göre aynı partiler bu kez kıyaslanamayacak derecede az oy aldılar. Bu talihsiz ülkeyi yönetmek için kantonlarında ve ulusal parlamentolarında oy üstünlüğü kurup kuramayacakları dahi henüz belli değil. Ayrıca iktidarı ne zaman ve nasıl kurabilecekleri daha büyük bir sorun olarak önlerinde duruyor; altı ay sonra mı, iki sene sonra mı, yoksa erken seçimlere kadar mı?
Kayıtlı toplam üç milyon seçmenin sadece yüzde 53’ünün oy kullanması ve oy pusulaların yarım milyonunun boş veya geçersiz olduğunun ortaya çıkması, Bosna-Hersek gibi küçük bir ülke için şok edici bir durum.
Küçük bir parti, Merkez Seçim Komisyonu’na (CİK) ve bugüne kadar görülmemiş bir şekilde oy çalan kişilere dava açtı. Zira entite parlamentolarına giremeyenler de seçimlerin iptal edilmesini ve yeniden yapılmasını talep ediyorlar. Bu konuda ABD Saraybosna Büyükelçiliği dahi seçimlerin kurallara uygunluğu konusunda şüpheleri bulunduğunu ifade etti. Geçen seçimlerin sonuçlarını göz önünde bulunduran ve beklentilerini bunun üzerine kuran Fahrudin Radonçiç’in düşüncelerinin aksine, bu seçimin en büyük mağlubunun Daha İyi Gelecek İttifakı Partisi (SBB) olduğunu söylebiliriz.
Bu partinin seçim kampanyalarında diğer söylemlerinin yanı sıra Türkiye’nin Bosna ve Balkanlardaki etkinliğine külliyen karşı koyması dikkat çekti. SBB, tamamen mantığa ters bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uğraşarak, son derece seküler ve Batı eksenli bir politika yürüttü ve yürüttüğü kampanyaların bu kısmına dair hiçbir açıklayıcı argüman da sunamadı. Bunu ifade eden analist sayısı az olsa da bu yazar, SBB’nin seçim başarısızlığına en çok etki eden olayın aslında bu kampanya olduğunu düşünüyor. Zira çoğunlukla Boşnak olan seçmenlerin Tükiye’nin Bosna’daki etkinliğine, genel olarak Türkiye Cumhuriyeti ve onun cumhurbaşkanına dair oldukça farklı düşüncelere sahip olduğu belli (hatırlatalım, Bosna-Hersek için Dayton Barış Antlaşması’nın uygulanmasından sorumlu olan Barış Uygulama Konseyi’nin (PIC) üyesi olan Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkelerini temsil ediyor).
Seçimlerin en çok tartışılan ismi ve aslında gerçek galibi, Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin yeni Hırvat temsilcisi olan Jeljko Komşiç’tir. Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin Boşnak temsilcisi bir hukuk uzmanı ve devlet meclisinin yıllardır üyesi olan, SDA’nın adayı Şefik Caferoviç. Sırp Cumhuriyeti entitesini temsil edecek olan kişi ise Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin Sırp adayı olarak seçimlere giren, Moskova ve Belgrat’ın Bosna-Hersek’teki temsilcisi konumunda bulunan Milorad Dodik’tir. Dodik, seçim kampanyalarının en başından itibaren korku tohumları ekerek, Bosna-Hersek’in bütünleşmemesi için çalışacağını ve Kosova’nın Sırbistan’dan bölgesel bir imtiyaz elde etmesi durumunda, Bosna’nın doğu bölgesinin Sırbistan’a eklenmesini destekleyeceği tehdidinde bulunmuştu. Boşnakların Komşiç’e oy vermesini sağlayan unsur, Dodik ile ittifak yapan ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin bir önceki Hırvat üyesi olan Dragan Çoviç’in yine aynı göreve seçilme ihtimalinden kaynaklanan korkudan başka bir şey değil. Çoviç, Boşnak karşıtı bir politika yürüterek Sırp Cumhuriyeti entitesini destekliyor ve Bosna savaşı sırasında güney ve orta Bosna bölgelerinde yaşayan Müslümanlara karşı toplu cürümler işleyen ve işlenmesine destek veren hüküm giymiş Hırvat savaş suçlularına sahip çıkıyor.
Bosna-Hersek Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyelerini teşkil eden adaylardan ikisi Federasyon Entitesi’nden olmak durumunda olduğundan, Komşiç yasal bir şekilde seçildi. Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin üyelerinin her üç milletten (Boşnak, Hırvat ve Sırp) oluşması ve o adayların her birinin Bosna-Hersek’in tüm vatandaşlarının haklarını savunması gerekmesine rağmen Dragan Çoviç, seçimden bir gün önce Boşnaklara “Komşiç’e oy verirlerse onları nelerin beklediği” tehdidinde bulundu. Komşiç 300 binden fazla oy aldı ve seçildikten hemen sonra sivil bir Bosna-Hersek için mücadele edeceğini, vatandaşlar tarafından seçildiğini ve kendini Hırvat olarak ifade etmek zorunda hissetmediğini, zira kendisinin Hırvat olduğunu ama etnik eğiliminden daha ön planda olması gerekenin Bosna ve Boşnakçılığın olduğunu belirtti. Ayrıca yaptığı bir duyuruyla Hırvat kamuoyunu şoke etti: Hamburg’da bulunan Uluslararası Deniz Kullanımı Ajansına müracaat ederek Hırvatistan Cumhuriyetine dava açacağını belirtti. Komşiç’in kendi ifadesiyle, bu komşu ülkenin, Adriyatik Denizi’nde Peljeşac Köprüsü’nü inşa etmesi Bosna-Hersek’in denize erişim hakkını gasp etti. Sırp kamuoyuna da, Bosna-Hersek’in Kosova’yı tanıması için mücadele edeceğini belirtti.
Komşiç’in Cumhurbaşkanlığı Konseyi adayı olarak seçilmesi için Mostar şehrinde ona oy veren Boşnaklar, fiilen protesto ediliyor.
Hırvatistan Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı İvo Yosipoviç Bosna’daki seçimleri yorumlarken, her iki ülkedeki HDZ politikasının Komşiç’in Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne yasal olarak seçilmesini, Sırp Cumhuriyetine ve Dodik’e yaklaşmak amacıyla kullanmaya yönelik olduğunu belirtti. Bu sırada HDZ’nin Zagreb şubesindeki şahinler, Yosipoviç’e Bosna’nın “başarısız bir evlilik olduğunu ve boşanma davası açma vakti geldiğini” söylemesi için çağrıda bulundular.
Seçimlerin resmi sonuçları henüz açıklanmadı fakat muhtemel koalisyonlar duyurulmaya başladı. SDA Partisinin lideri Bakir İzzetbegoviç, HDZ Partisine koalisyon teklif ederek, parti lideri Dragan Çoviç’e yürüttüğü politikaları gözden geçirme ve iktidarda kalma imkanını değerlendirmesini önerdi (Çoviç’e yeni görev olarak Federasyon başkanlığı veya Bosna-Hersek Dışişleri Bakanlığı teklif edildi). Böylece ülkeyi SDA-HDZ-SNSD ittifakı yönetiyor olacak. Yalnız burada yine Komşiç ve partisi Demokratik Cephe (DF)’den dolayı bir sorun çıkabilir. Seçimlerin sonuçlarına göre DF olmadan bu bahsettiğimiz ittifak ülkeyi yönetemez, ama diğer taraftan da HDZ partisi DF’yi hiçbir şekilde devlet meclisinde görmek istemez. İkinci ihtimal ise diğer milliyetçi partilerin hiç birisiyle koalisyon yapmak istemeyen neo-komünist Sosyal Demokrat Parti (SDP).
Kantonlarda da durumlar aşağı yukarı aynı; SDA haricinde küçük partiler koalisyon oluşturacak. Saraybosna’daki koalisyonun yönetimini Halk ve Adalet Partisi’nin lideri Dino Konakoviç yürütüyor. Bosna’nın en önemli kantonu olan Saraybosna Kantonunda iktidarı oluşturacak olan en güçlü partiler ise İbrahim Hacıbayriç’in yüzü Türkiye’ye dönük olan Bağımsız Listesi (NLB) ile Bizim Parti. Bosanska Krajina bölgesi ve Zenitsa-Doboy ile Tuzla Kantonlarında da benzer bir durum sözkonusu. Böylece en güçlü Boşnak Partisi olan SDA oyların çoğunu almasına rağmen kolaylıkla bir muhalefet partisi konumunda kalabilir.
Ayrıca, bu seçimlerden sonra Bosna-Hersek’i anayasal, siyasi, sosyal ve ekonomik düzeylerde ağır bir krizin beklediğini söylemek gerçekçilik olacaktır. Yukarıda bahsettiğimiz seçim hırsızlığı dışında, Bosna-Hersek Anayasa mahkemesinin seçim yasasının eski hükümlerini altı ay kadar önce kaldırmasından dolayı, Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar anlaşmadan yeni bir seçim yasasının yapılması mümkün değil. Yeni bir yasa olmadan seçimin gerçekleşmiş olması ise ülkedeki krizi daha da ağırlaştırıyor.
Bu yasanın olmamasından ortaya çıkan boşlukta ise Boşnaklar kendileri daha da zor bir duruma soktular. Fiilen, kendi nispi demografik çoğunluğunun (51%) ve 1995 yılında Dayton’da (Uluslarası temel hukuk standartları altında) üzerlerine geçirilen deli gömleğinin kurbanları, Boşnaklar. Sırbistan ve Hırvatistan’ın, yani iki komşusunun uzanan kolları vasıtasıyla parçaladıkları devletin hayatta kalıp kalamayacağından korkarak, akılla değil siyasi içgüdüyle hareket eden Boşnaklar kendi aleyhlerine olacak şekilde oy vermiş oldular. Veya siyasi iradeleri seçim hırsızlığı sayesinde büyük ölçüde askıya mı alındı acaba? Belki de önceden belirlenmiş bir planın kurbanları olarak bu şekilde karar vermeye ve yeni bir krize girmeye mahkumlar, zira üstünde bahsettiğimiz “deli gömleği” olduğu sürece, herhangi bir devlet sisteminin doğru işlemesi veya bu krizin çözülmesi ne seçimlerle ne de başka bir yolla mümkün. Bu görüşün sahibi ve SDP’nın nüfuzlu Bundestag milletvekili Yosip Yuratoviç, Deutsche Welle’nin programına katılarak şöyle dedi: “Bu seçimlerden sonra Batı Balkanların barış içinde ve istikrarlı olmasını istiyorlarsa, AB’nin lider gücü Almanya başta olmak üzere uluslararası toplumun Bosna-Hersek konusunda kesinlikle daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bize acilen Dayton Antlaşması’nın ikinci versiyonu lazım.”
Bu yazar yıllardır Türk medyasında bir sonraki “Dayton Anlaşmasında” ümmetin bir temsilcisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunması gerektiğini savunuyor ki modern Batının Hristiyan ülkeleri Boşnaklara yeni bir deli gömleği biçip Avrupa kıtasındaki varoluşlarını tehlikeye atmasınlar.
AA