Günümüzde öyle bir yaşantı içindeyiz ki herkes bir şeyin peşinde, aslında kimin ne istediği de belli değil !… Etrafına bakıyorsun kimsecikler siyasiler peşine düşmüş, zavallı kimsecikler de yalakalıklar peşinde…
… Derken güzel bir habere sevindim. Memleketim Makedonya’nın başkenti Üsküp’te sanatla ilgili değerli bir faaliyet haberi ilişti gözüme… Evet Üsküp’ün genç sanatçı nesli , ‘Yeni Yol‘ KGSD’nin örgütlediği -Mala Stanica- Sanat galerisinde sergi açılışı gerçekleşmiş. Sevindim, hem de çok sevindim, gençlerin sanat yoluna değer veren organizatörleri kutlamak geldi içimden… Sergiyle ilgili düşüncemi yakınlarda yazmaya karar verdim. Umarım genç sanatçıların sanat eserlerine ışık veren sergi hakkında gereken bilgilere ulaşıp Siz değerli okurlarıma iletmeyi başarırım…
… Böyle güzel bir organizasyon haberini aldığımda bir de üzüldüğüm bir habere de tanık oldum. Çok sevdiğim, büyüdüğüm, çocukluğumun, gençliğimin en güzel dönemini yaşadığım memleketim Makedonya’nın yeni ismi haberi geçti gözümün önünden… Neymiş yeni isim ki bu ismi burada yazmak bile içimden gelmiyor, ileride onu kullanmak gibi bir niyetim olmadığını da vurgulamak isterdim… Ancak ben ve benim gibi düşünenlerin kimin umurunda, memleketimde yaşayanlara sorulmadan bu ismin gündeme getirtilmesinde ve kimlerin ortaya attığı ise ayrı ve çok önemli bir soru… Elbet bir gün bunu da yazılarımdan birinde dillendirmeyi uygun buluyorum…
…Güzel ve üzücü haberlerden sonra ben yine de çocukluğumu hatırlatan güzel bir pikniğe sözü getirmeye çalışacağım… Ramazan Arifesindeyiz. İkamet ettiğim Ankara’nın Çayyolu semtinde-‘ Avni Akyol İlkokulu’- dördüncü sınıflarını pikniğe götürdü. Torunum Talia sözünü ettiğim okulun Perihan Aşkın’ın yönettiği IV F, sınıfının öğrencisi. Öğrenciler pikniğe giderken yanlarında Anneler de gidiyor. Ben de bir Anneanne olarak, (Talia’nın Annesinin işte olduğundan dolayı bu pikniğe katılamamasından dolayı bu görev bana düştü) böyle bir piknikte bulunmamın mutluluğunu yaşattı…
Genç öğretmen ve genç Annelerle bir arada olmak gerçekten de özel bir duygu olsa gerek. Bana bu duyguyu yaşatan öğrencilerin de tabi ki büyük payı var. Burada beraberliğin, arkadaşlığın, öğretmen-öğrenci bağlılığını, Öğretmen- Anne birlikteliğini görme şansını veren orada bulunan herkese teşekkürlerimi sunarım… Dördüncü sınıf öğrencilerinin bu piknik beraberliklerinin son tablosuydu. Çünkü dördüncü sınıftan sonra herkes kendi eğitim yolunu başka bir okulda sürdürecekti. Zaten öğrencilerin ileride eğitimlerini sürdürecekleri okullarının da seçimleri bir süre önce yapılmıştı. Böylece bu hem beraberlik ve hem de ayrılık piknikleriydi… Öğretmenleri Perihan Aşkın’ın öğrencilere olan bağlılığını gerçekten de görmeye değerdi. Her öğrencisine özel ilgi gösteren Öğretmen, hepsini bir Anne olarak bağrına basmıştı. Zaten ilkokul eğitimindeki öğrenciler İlkokul öğretmenlerini hayat boyunca unutmayacaklar. Hayatlarının yollarını çizmekte ilkokul öğretmenlerinin ne kadar da önemli olduğunu yaşantımız göstermektedir… Öğrencilerin sonraki yaşamları, eğitimleri hep de ilkokul öğretmenlerinin eğitimlerinden kaynaklanmaktadır. Benim, kızımın şimdi de torunumun ilkokul eğitimdeki öğretmen konusunda şanslı olduğumuzu da yazmadan edemeyeceğim…
Sözünü ettiğim Piknikteki beraberlik beni de çocukluğuma götürdü desem yalan olmaz. Yazıma başlarken, herkesin bir şeyler peşinde olduğunu yazmıştım, benim de böyle güzel bir piknikte bulunmam, çocukluğum, güzelim yaşantımın anıları, çocuklarla geçirdiğim her anımda kendi memleketimin güzellikler, ayırım yapılmayan dönemin hatıraları peşine koşuyorum hep…
…Evet ben İlkokulumu Saat Kulesi, Avlusundaki ‘İRFAN’ okulunda bütünledim. Bizler de pikniğe giderdik, ancak ilkokul öğrencileri olduğumuz için pikniklerimiz yoğunlukla Çayır bölgesinde geçerdi. Bir zamanlar oraları yeşil bir park alanıydı. Hatıramda bir derenin de varoluşu kalmıştır. Güzeldi pikniklerimiz ancak, bizim pikniklerimize Annelerimiz katılmazdı, bizler, öğretmenlerimizle beraber giderdik. Evimizden getirdiğimiz yemeklerimizi de paylaşıp hep birlikte yerdik…
…Daha sonraları ‘TEFEYYÜZ’ Sekiz yıllık okuluna geçtiğimde pikniklerimizi Saray’da geçirirdik. Severdik Saray’a pikniğe gitmeyi… Bu sevmenin de en büyük heyecanı Saray’a giden küçük trenle geçen yolculuğumuzdan kaynaklanırdı… Güzeldi küçük trenle yaşantımız, piknikte olmaktan çok küçük trenle yolculuk yapmayı severdik. Şimdilerde bu trenin çalışmaması gerçekten de hem Üsküp ve hem de öğrenciler için büyük bir kayıp bence…
….Eğitimim sekizinci sınıfına geldiğimde, pikniklerimiz hem güzel hem de üzücü olurdu. Nedeni de arkadaşlarımızdan ayrılacağımızdandı… Hatırlıyorum sekizinci sınıfımızdaki son pikniğimiz de Yegunovçe’ye olmuştu. Yegunovçe de Kalkandelen’in bir ilçesi. Bu pikniğe hazırlığımızı yaptığımızda az da büyümüştük ya, hepimiz kendimize göre Annemizden yardım almadan bir şeyler hazırlayacaktık…
… Pikniğe gideceğimizin gecesi benim için çok heyecanlı geçti. Akşamdan börek yapmaya kalkıştım. Annemin böreği yapmasına ısrarına rağmen, kendim hamur işine giriştim. Bu de benim ilk böreğim olacaktı. Hamuru yapmakta epeyce uğraştım, sonraları böreğinin yufka açmayı da bir türlü becerdim, börek hazır olunca fırına verip, pişmesini bekledim… Böreği fırından alınca çok ama çok mutluydum, böreğimi yapmıştım… Mutluluktan gözüme uyku girmedi, böreğimle arkadaşlarıma hava atacaktım…
Sabah ayaklandım, piknik torbamı hazırladım, okula geldim. Arkadaşlarımız hepimiz gelmiştik. Mutluyduk, herkes ne hazırladığını anlatıyordu. Ben de havalı havalı, ben börek açtım, dedim. Arkadaşlarımın hepsi de birbirine bakıştılar, -bu ne diyor- gibisinden…
…Piknik alanına geldik, yerleştik, zamanımızı top oynamak, ip atlamak ve de güzel –ALAYLI ALAYLI-bir oyunu oynamaya başladık. Bu oyun kızlar arasında iki grup türkü söyleyerek, alay çekerek oynanır, eğleniyorduk. Yemek vaktimiz geldi, herkes evinden getirdiği yemeklerini çıkarıp ortaya koyduk. Ben de böreğimi ortaya koymadan önce parçalara böleyim dedim… Ne o börek taş gibiydi, bir türlü bölemiyordum. Epeyce uğraştım, olmuyor börek olduğu gibi yuvarlak durup bana üzgün üzgün bakıyordu sanki… Arkadaşlarım ise böreği merak ettikleri için, herkes payını bekliyordu. Bir türlü böreği bölemedim, bir öğretmen yanımıza yaklaştı, böreği bölmemde yardımcı olmak istedi… İnanın ki öğretmen bile böreği bölemedi. Kızım bu ne ya, börek mi, taş mı? Sordu. Börek dedim, benim ilk böreğim, ben yaptım, Size sürpriz yapmak istedim, ama olmadı anlaşılan, utanarak kelimeler zar zor ağzımdan çıktı… Sonrasını merak ederseniz, aç kalmadım, arkadaşlarımın getirdiklerinden yedim, eve geldiğimde de çok üzgündüm. İlk böreğimin böyle olduğuna, arkadaşlarıma hava attığıma üzülmüştüm…
… Böyle geçmişti benim ilk börek yapılışım. Ancak sonraları börek açmakta valla ustası oldum ne diyeyim. Bilemem belki de ilk börek açma üzüntümden olacak ki sonraları lezzetli böreklerin nasıl yapıldığını öğrendim…
…. Geçenlerde torunumun arkadaşlarıyla beraber geçirdiğim piknik beni çocukluğuma, pikniklere, Saray’a giden küçük trene ve piknikteki ilk börek yapmamın ancak beceremediğim anlarımı hatırlattı… Bugünün öğrencileri pikniklere ne de güzel toplu olarak yiyeceklerini hazırlayıp piknik yerinde mangal yapıyorlar. Mangal işi de Annelere düşüyor pek tabi ki… Güzel oluyor bugünün öğrenci piknikleri… Ben yine de benim öğrenci yıllarındaki pikniklerimi, Saray’a giden küçük treni, Çayır’daki yeşilliği, oradaki suyun şırıltısını özlüyorum… Güzel bir dönemdi… Aramızda ayırım yoktu. Zengin- fakir, kelimeleri bizim kullandığımız sözlüğümüzde yoktu… Mutluyduk hep beraber… Günümüzün zenginliği, çağın teknik güzellikleri yoktu ancak arkadaşlığımız, beraberliğimiz, sevgimiz örnekti… Böyleydi bizim çocukluğumuz, insana –nerde o günler- dedirtecek kadar özeldi…
2 Comments
A person necessarily lend a hand to make critically posts I’d state.
That is the first time I frequented your web page and thus far?
I surprised with the analysis you made to make this actual
publish incredible. Fantastic task!
It’s hard to find knowledgeable people about this topic, but you sound like you know what you’re talking about!
Thanks