Memleketim Makedonya’nın Üsküp şehrinde 1944 yılının Aralık ayı sonlarında Türk gazeteciliğini yaşatan ‘BİRLİK’ gazetesi doğdu. Büyük umutlarla dünyaya açılmayı planlayan gazete ilk başta beliren zorluklara rağmen yoluna başarılı adımlarla ilerlemeye başladı. O dönemin genç aydınları el ele vererek değerli yazılarla gündemin olup bitenlerini okurlarına duyurmakta öncü olmayı başarmıştı… Gazetede ilk başta olduğu gibi değerli kalemler yazılarını büyük bir hevesle yazıyor okurlarına edebiyat alanından olduğu kadar günlük olaylar, siyasi durumları da yansıtmaya başarmıştır. O dönemin kalem erlerinin yazılarını ‘BİRLİK’ gazetesinin sayfalarında ilgilenenler bulabilir. Eğer gazeteyi nerede bulabiliriz soran olursa, bugünlerde yayına başladığının 16. Yıldönümünü kutlayan ‘KÖPRÜ’ dergisinin kütüphanesinde bulabileceğinizi duyurmaktayım. ‘KÖPRÜ’ dergisi derken şunu belirteyim ki, dergiyi birkaç genç yazar değerli çalışmalarıyla okurlarına edebiyatın yazarlarını büyük bir başarıyla tanıtmaktalar. Derken şunu da belirteyim ki ‘KÖPRÜ’ dergisi sadece kendi edebiyat dergisinin basımıyla ilgilenmekten ziyade sayfalarını dünya edebiyatına açmıştır. Öyle ki derginin değerli kalem erleri, başta Leyla Şerif Emin olmakla, yazılarıyla dergiyi bugüne kadar yaşatmayı başarmıştır. Başarıdan başarıya koşar adımlarla ilerleyen edebiyatsever gençlerimiz zamana boyun eğmeden görevlerine şimdiye kadar olduğu gibi ileride de sevgiyle devam edecekler…
Bugünkü yazımda 30 yıllık gazeteci mesleğimde beliren bazı zorlukları, sansürleri anlatmaktır amacım. Gazeteciliğin öyle kolay bir meslek olduğunu düşünenler olabilir. Her meslek kendine göre ağırlığını, sorumluluğunu da çeker. Ancak gazeteci kalemini kırmadan işini yapmakta çeşitli zorluklarla karşılaşır. Memleketimde günümüzün gazeteciliğinden bahsetmek değildir amacım, ancak benim dönemimde 1975 -2005 yılları arasında yaşadığım sadece bir iki olaydan söz etmeyi uygun buldum…
Demokrasilerde gazetecilik veya gazetecilikte demokrasi konusunu bir bakıma açmaya çalışacağım. Ülkemiz sosyalist demokrat ülkesiydi ya, her şey demokratik yolunda olmalıydı, ya da o yöne gidiliyordu düşünenler için şunu diyorum, – hiç kimse kendini kandırmasın- böyle bir demokrasi ancak ve ancak konuşmalarda ya da nutuklarda geçerlidir. Her dönemin bir sansürü olmuştur. Ben bu yazımda başıma gelen sadece üç olaydan bahsetmek isterim…
– Üsküp’ün Yahya Paşa Camisinin bulunduğu cadde üzerinde önceleri ‘BRATSTVO’ adında çocuk bahçesi vardı. Anlayacağınız okul öncesi çocukları barındıran Okul Bahçesi. Üç dilde, Makedonca, Türkçe ve Arnavutça eğitimini sürdürüyordu. Başarılı bir çocuk bahçesi olarak bilinirdi. Günün birinde aile arkadaşımıza gitmiştik. Kızı da Makedon sınıflarından ders alıyordu. Sohbet arasında, kızın annesi, – arkadaşım, kızımız anlatıyor ki, okulda çocukları, camdan bir siyah el korkutuyormuş- dedi. Şaşırdım, nasıl olur; oluyor işte annesi anlatmaya devam etti… Ertesi gün konuyu araştırmak üzere, “NOVA MAKEDONYA’dan” bir gazeteci arkadaşa anlattım ve beraber ‘BRATSTVO’ okul bahçesine gitmeyi kararlaştırdık…
– Okul çıkışı küçücük çocuklara –Siyah El- diye bir şey var mı, sorusu sorulacaktı. Geldik okul avlusuna, çıkan anne ve öğrencilere bu soruyu yönelttik. Çocuklar sorumuzu duyunca korku içinde sadece başlarını –evet- anlamında sallıyordu. Öğrencilere sorduktan sonra işimizi yaptık, sevinerek gazeteye döndük, güzel bir konuyu yakalamıştık anlamında… Ancak annelerden biri okul müdürüne olayı anlatmış ki okul müdürü hemen -Nova Makedonya- gazetesinin genel yayın görevlisine telefon ederek , böyle bir olayın olmadığını, bizler iki gazeteci başarılı bir okul öncesi okula gölge düşürmemizin planlı olduğunu söylemiş ve Müdüre Hanımın eşinin , Makedonya Meclisinde milletvekili olduğunu vurgulayarak, gazetemize ceza yağdıracağına söyleyerek tehdit etmiş… Ben ve Nova Makedonya gazeteci arkadaşımın bundan sonra başımıza geleni yazmayı uygun bulmuyorum. Ancak kalıcı bir ceza olmadı…
– İkinci bir olay, Üsküp Halklar Tiyatrosunda geçiyor: İlk defa Yugoslavya, Makedonyası’na Arnavutluk ‘tan Tirana Halk Tiyatrosu konuk oluyor. Tirana Halk Tiyatrosuna ilişkin, Üsküp Halk Tiyatrosunun o dönemin Genel Müdürü( benim de değer verdiğim bir Abimiz genel müdür görevindeydi), basın toplantısı düzenledi. Konuk Tiyatro, sunulacak oyun hakkında bilgiler verdi… Toplantı sona erdi. Yazılarımız ertesi gün gazetelerimizde yayınlandı. Ancak ‘Veçer’ gazetesinde basın toplantısında verilen bilgiler yanı sıra daha başka bilgiler de verilmişti. Tiyatro Genel Müdürü beni arayıp, Tiyatroya gelince, oyun için biletini alırken bana uğra dedi… Tabi ki uğradım, ancak, değer verdiğim Abimin bana nasıl davrandığını görünce hayretler içinde kaldım. Elimden çantamı almaya çalışıyor, çekleştiriyor, ne oluyor, soruyorum cevap yok, sadece çantamı zorla almak istiyor, içinden de basın toplantısında not ettiğim defterimi almakmış gayesi Kendinize gelin, demeyi başardım o hengâmede. Neler oluyor, ne istiyorsunuz, soruyorum, böyle itiş kakıştan sonra –‘SEN BENİ SİBİRYAYA Mİ GÖNDERMEK İSTİYORSUN’- dediğini duydum… Neymiş efendim, VEÇER gazetesinde yayınlanmış bilgileri ben kasten Kendilerine kötülük yapmak amacıyla gazeteci arkadaşa vermişmişim, dedi. Alakası yok, diyorum adam anlamıyor, şoke oldum kendime gelemiyorum. Ta ki sekreter Hanım odaya girip beni müdürün ellerinden alıncaya kadar…
– Bir de Üsküp’ün ‘YOSİP BROZ TİTO’ lisesinde okul müdüresi ile yaptığım röportaj sonrası olayı günümüze kadar unutamadıklarımdır… Sözünü ettiğim Lisede Türkçe sınıfların eğitimine başlanılmıştı. Eğitimdeki bu başarıyı yazmak için okulun müdüresinden randevu istedim. Sağ olsunlar kabul ettiler. Koşarak gittim. Zaten gazete evimize okul çok yakındı, hemen vakit kaybetmeden Müdüre Hanımla sohbete başladık. Güler yüzlü Müdüre Hanım, okulun başarısı hakkında konuşmaya başladı, ben de illaki Türk sınıfının başarısını duymak istedim ki, konuyla ilgili soruyu sordum kendilerine. Türk sınıfı hakkında anlatmaya başlayan Müdüre bir anda şu sözleri söyledi:- Bir türlü anlayamadım, neden Türk öğrencileri liseyi seçtiler, zanaat okulları varken buna ne gerek vardı, ne güzel, kuaför, kuyumcu v.s. olabilirler iyi para kazanabilirler-‘ yine şoke oldum. Bizleri, Türkleri sadece zanaatçı olarak mı görüyorsunuz, çok ayıp, dememle, okul koruma görevlilerin beni dışarı atmaları bir oldu…
– Böyle geçen sohbetle ilgili yazımı yazdım. Çok şükür o dönemin Genel Yayın yönetmenimiz, yazımın yayınlanmasında bir sakınca olmadığını söyledi ve de yazım yayınlandı… Yazım yayınlandı yayınlanmasına ancak bizim TÜRK siyasetçilerimiz sağ olsunlar, kendi koltuklarını korumak amacıyla hemen genel yayın Yönetmenimize telefon edip – Bir daha Saadet’i böyle görevlere göndermeyin, bu tür yazıları yazmaya da izin vermeyin- demişler… İşte Siyasiler böyledir kendi koltuklarını korumak için şereflerini bile ayakaltına alırlar…
– Gazetecilik yıllarımda başıma gelenlerden sadece üçünü anlattım. Hiç kimse kendini, demokrasilerde gazetecilik sansür olmaz, diye kandırmasın. Her dönemde gazete ve gazetecilikte sansür varmış ve var olacaktır. Bu bir gerçektir…Ancak bazı sansürler görmezlikten gelinir hapis falan cezalar olmaz ama yine de gazetecinin yazıları sansürlenir.. Öyle yüzünüze SİZLER başarılısınız diyen siyasilere hiç ama hiç kulak asmayınız. Benden genç gazetecilere tavsiyemdir…
– Bunları neden yazıyorum, -günümüzde demokrasilerde gazeteciliğe sansür yok düşüncesi almış yürümüş olduğundadır. Yok, öyle bir şey, gazetecilikte sansür değişik olur, bazı ülkelerde hapis cezası olur bazı ülkelerde ise ufak tefek cezayla kurtulur gazeteci ve gazete evi. Ancak gerçek olan öyle demokrasilerde gazetecilik sansürsüz düşüncesi okurları kandırmaktır….
– Çalıştığım ‘BİRLİK’ gazetesine en çok yazı yazan, en çok gazete hakkında ahkam kesen siyasiler ne yazık ki 60 yıllık başarılı gazetemizin kapanmasında sessiz kaldılar. Olup bitenlere seyirci kalmayı tercih ettiler. Olanlar Bizler gazetecilere ve Makedonya Türk Halkına yazık oldu… İyi ki günümüzde ‘TİME BALKAN’, ‘YENİ BALKAN’ internet gazeteciliğini yaşatırken Biz Makedonya Türklerinin sesini duyurmakta öncü oldular. Aynı zamanda ‘KÖPRÜ’ dergisinin başarılı çalışmalarını da anmadan yapamayacağım. Gazeteciliğe, Edebiyata gönül verenler bir araya gelerek Bizlerin Makedonya Türklerinin sesi olmayı başardılar. Yolunuz açık olsun değerli gazetecisi meslektaşlarım. Siz var olunca Bizler de varız….