Myanmar’daki (Burma) Arakanlı Müslümanlar beş yıla aşkın bir süredir maruz kaldıkları insanlık dışı bir sistematik işkence, kitlesel katliam ve etnik temizlik nedeniyle kan ağlıyor. Burmalı askerler ile Budist ırkçıların sadece üç günde üç bine yakın Müslüman Rohingyalıyı katletmesi ile Arakan’daki zulüm kelimenin tam anlamıyla soykırım boyutuna ulaştı. Sekiz asırdır Arakan’ın ‘’yerlileri’’ olan Müslümanların evleri ateşe veriliyor, topraklarıyla birlikte tüm varlıkları gasp ediliyor, sığındıkları kamplar dahil Budist çeteler tarafından küle çevrildi. 2012 yılının başından itibaren ortaya çıkan etnik temizlik sonucu nüfusları 1 milyon 300 bin olan Rohingyalıların bugün sadece 800 bini sayılabilmekte, 100 bini öldürüldü, 400 bini ise Bangladeş, Hindistan, Tayland ve Malezya’ya sığınmış vaziyette bu hal çarelerine bir çözümün bulunmasını beklerken Burma’daki 2 milyon hektarlık topraklarına Budistler tarafından el koyuldu. Öyle ki, Burma’ya yakından baktığımızda, İsrail’in, işgali altında tuttuğu Gazze’deki Filistinlilere yönelik trajediden daha beter bir durumda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki bu insanlık dramının sorumluları kimler?
Tarihin verdiği derslere dayanarak Arakan’daki ‘’insanlığın utancı’’ sahnesi arkasındaki aktörlerin Filistin’deki trajedinin aktörleri ile aynıları olduğu aşikardır. Myanmar krizinin asıl ilk nedeni İngiltere, sonrasında da ABD, Çin ve Rusya’nın belirleyip izlediği emperyalist stratejilerdir.
İngilizler; Afrika, Asya ve Ortadoğu’daki kirli siyasetin aynısını Burma’da da uyguladı. Arakan’ı 1948’de Doğu Pakistan (1971’de Bangladeş oldu) yerine Budist Burma’ya bağlayarak günümüze kadar süren kaosun tohumlarını ektiler. Burma’yı 1948’de işgalci Japonlarla hareket eden General Aung San’a teslim eden İngilizler, Japonlarla savaştırdıkları Arakanlıları vatan haini bir generalin insafına bırakmış oldular.
Arakan trajedisinin ikinci safhasında ise ABD, Çin ve Rusya’nın rekabeti var. 2004’te Arakan’da dev enerji yataklarının keşfedilmesinden sonra Müslümanların trajedisi daha da kötüleşti. Çin, 2009’da başladığı ve Arakan’dan Yunnan eyaletine uzanan biri gaz diğeri petrol iki boru hattı inşaatını 2013’te bitirdi. Bu sayede ABD’nin egemenliğindeki Malakka Boğazı’nı ‘bypass’ edip Ortadoğu’dan getirdiği enerjiyi daha ucuz ve güvenli şekilde bu hatlarla taşımaya başladı. Bunu gören ABD, 2012’den sonra Arakan’daki sorunu küresel krize çevirip bu yolla Çin’i kuşatma projesini devreye soktu.
18’e yakın sivil toplum kurumu ABD’nin çatı örgütü ‘Burma Task Force/ Burma Görev Gücü’ adı altında beş yıldır güya Arakanlıların dramına çare arıyor. Oysa İsrail-Filistin “barış süreci”nden biliyoruz ki emperyal güçlerin bütün barış çabaları, birer çatışma, işgal ve kontrollü trajedi stratejisidir. Çünkü ABD, müdahil olduktan sonra Arakan’daki şiddet birden soykırıma dönüştü.
Dünya Arakan’a neden kör, sağır ve dilsiz?
Mart ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde görüşülen Arakan tasarısı, hatırlanacağı üzere Pekin ve Moskova tarafından veto edilmişti. Bunun sebebi ise Arakan Müslümanlarının yok edilmesi üzerine ‘’oluşturulan’’ ittifakın kazancının oldukça yüksek olmasıdır. ABD, Çin ve Rusya enerji, Budistler ise toprak peşinde. Velhasıl, Arakan, insanlığın petrol kuyularına gömüldüğü Müslüman eyaletleri listesine eklenen bir diğer yer oldu.
Arakan meselesi ne yeni bir gündem, ne de güncel bir sorun!
Sırf farklı inançlara sahip oldukları için ve dünyanın egemen gücü olma yarışında ‘’akbabalar’’ tarafından bir ‘’yem’’ olarak belirlenmiş Müslüman Rohingyalılar, üç binin üzerinde kişinin katledildiği son bir hafta içerisinde ortaya çıkmış taze bir mesele değildir. 2012 yılından itibaren, yani farklı aralıklarla 5 yıldır mevcut olan bir yara halindedir. Peki, bu kadar yankı yapması, Müslümanların bu denli ayağa kalkması için illa ki 3 günde 3000 kişinin canice katledilmesi mi gerekiyordu? İslam dünyasının nasıl bu hale geldiğini sorgulamanın yanında artık silkinme, sesleri kısılan kardeşlerimizin sesi olmak için var gücümüzle çabalama ve inandığımız gibi yaşamanın zamanının geldiği hatta geçtiği bilincinde olmalıyız.
Yine mi Türkiye? Yine mi Erdoğan?
Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Katar ve kışkırtılan, savaşa sürüklenen tüm mazlum Müslüman ülkelerin, çoğu zaman ilk bazen de tek destekçisi, yanında duranı, hakkını koruyanı ve dünyaya duyurulan sesi Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Sığınmacılara vatan olarak dünyaya insanlık dersi veren Türkiye, Arakan meselesinde de uzun süreli bir yalnızlık yaşadı. Arakan’daki Müslümanlara yönelik şiddetin, zulmün ve katliamın başladığı ilk andan itibaren tepkisini, kınamalarını ve uluslararası topluma gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik çağrılarının yanı sıra Recep Tayyip Erdoğan yaşadığı diplomasi trafiği ile bir nebze dahi olsa üç maymunu oynayan dünyanın gündem noktaları arasına Arakan ve oradaki katliamı koymayı başardı. Arakan’a gönderilen ilk ve şu ana kadar tek yardımın da Türkiye tarafından TİKA aracılığıyla yapıldığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin bu meselede de yalnız başına mücadele edeceğini söylemek mümkün.