Kardak krizi ve Yunanistan’ın Ege’deki mesnetsiz iddiaları

Yunanistan Ege’deki adalar konusunda toptancı bir anlayışla, anlaşmalarda ismen zikredilen adalar bölgesinde yer alan coğrafi formasyonlar üzerinde de hak iddia ediyor.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, yanında kara, deniz, hava kuvvetleri komutanları ve donanma komutanı da olduğu halde, Kardak kayalıklarının bulunduğu bölgeyi ‘Kardak krizi’nin 21. yılında ziyaret etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamada, ziyaret sırasında Kardak kayalıkları bölgesinde deniz kuvvetlerimize ait iki hücumbot ile seyir icra edildiği, Orgeneral Akar’ın TSK olarak Ege denizinde icra etmiş olduğumuz tüm faaliyetlerde, deniz alaka ve menfaatlerimizin korunmasında, daima dostluk ve barışın göz önünde bulundurulduğunu, ilaveten ülkemizin ve milletimizin hak ve menfaatlerinin karada, denizde ve havada korunması için TSK’nın azim ve kararlılıkla, gayret ve çabalarını artırarak sürdürmekte olduğunu vurguladığı bildirildi.

Kardak’ta neler olmuştu

25 Aralık 1995’te Figen Akat isimli Türk gemisi Bodrum’un 3,8 mil açığındaki Kardak kayalıklarında karaya oturdu. Yunanistan kendi karasuları olduğu iddiası ile karaya oturan gemiyi kurtarmaya kalktı. Türkiye de söz konusu bölgenin kendisine ait olduğunu söyleyerek müdahil oldu. Yunanistan kayalıklardan birine bayrak dikti. Türkiye de karşılık olarak 30 Ocak 1996’da bir diğer adaya bayrak dikti. İki devlet çatışmanın eşiğine geldi. ABD başkanı ve NATO genel sekreterinin gayretleri ile kriz savaş noktasına varmadı.

Ege denizindeki ada, adacık ve kayalıklar, Venediklilere bırakılan Çuha adası hariç, 21 Temmuz 1718 tarihinde imzalanan Pasarofça antlaşmasıyla tamamen Osmanlı hakimiyetine geçmiş, bu tarih itibarıyla Ege denizi bir Osmanlı iç denizi hâline gelmiş ve bu durum Yunanistan’ın kurulduğu 1830’a kadar kesintisiz devam etmiştir. Dolayısıyla Ege denizinde sahipsiz bir ada, adacık veya kayalık söz konusu değildir. Osmanlı’ya ait olan bu coğrafi formasyonların bir kısmı, adları sayılarak, anlaşmalar yoluyla, yani uluslararası hukuk kaideleri doğrultusunda İtalya ve Yunanistan’a devredildi.

14 Eylül 1829 tarihli Edirne antlaşması ve 3 Şubat 1830 tarihli Londra protokolü, sınırları net olmayan bir Yunanistan ortaya çıkarmıştı. Osmanlı belgelerinden de görüldüğü üzere, o tarihte Ege denizinin batısında yer alan Kuzey Sporad adaları (kuzeybatı Ege) ve Kiklad adaları (güneybatı Ege) bölgesinde ismen sayılan adalar, kuruluşu sırasında Yunanistan’a bırakılmıştı. Burada ‘ismen’ ifadesi çok önemlidir. Çünkü bütün sorun buradan çıkmaktadır. Yunanistan Ege’deki adalar konusunda toptancı bir anlayışla, ismen sayılan adalar bölgesinde yer alan coğrafi formasyonlar üzerinde de hak iddia etmekte, Türkiye ise hukuk çerçevesinde, anlaşmalarla belirlenenler dışındaki ada, adacık ve kayalıkların egemenliğinin Yunanistan’a hiçbir zaman devredilmediğini savunmaktadır. İşte Kardak kayalıkları da bu çerçevededir.

Yunanistan’ın kuruluşundan sonra, İyon denizindeki yedi adanın egemenliğinin Yunanistan’a devredildiği 1864 tarihine kadar Ege’de bir değişiklik olmadı. Bu tarihte İngiltere Yedi Adalar’ı Yunanistan’a devretti ve Türkiye de bu devri 1865’te İstanbul’da imzaladığı katılım senedi ile kabul etti.

İtalya işgal ettiği adalardan ayrılmadı

Yukarıda bahsedilen adalar dışındaki Ege adalarının hukuki statüleri (İtalya ve Yunanistan tarafından işgal edilen bazı Türk adaları olmasına rağmen) Lozan antlaşmasına kadar değişmedi; yani Türkiye’de kaldılar.

Trablusgarp harbinde Türkiye’nin malzeme intikalini kesmek için güney Ege adaları 1912’de İtalya tarafından işgal edildi. Bunlar Menteşe Adaları (güney doğu Ege) bölgesindeki ismen sayılı 16 adadır. Bu adalar daha sonra Sevr antlaşmasının 122. maddesi, Lozan antlaşmasının 15. maddesi ve 1947 tarihli Paris Barış antlaşmasının 14. maddesinde ismen zikredilmişlerdi.

İtalya ile Osmanlı Devleti arasında 1912’de imzalanan Uşi antlaşmasına göre, Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Bingazi’yi terk edince, İtalya’nın da Ege’de işgal altında tuttuğu adaları terk etmesi gerekiyorken, antlaşmanın bu şartına uymayan İtalya adaları terk etmedi.

1912’de başlayan Balkan harbi esnasında Yunanistan doğu Ege adalarını işgal etti. Bu adalar arasında İtalyan işgali altında bulunanlar da vardı. Osmanlı Devleti bu işgali kabul etmedi. Hatta adalarda görevli memurlarının maaşlarını ödemeye devam etti. Balkan harbinden sonra Osmanlı Girit üzerindeki Yunan egemenliğini ve diğer tüm adaların kaderlerinin belirlenmesini ‘Büyük Devletlere’ (Almanya, Avusturya-Macaristan, Fransa, İngiltere, Rusya ve İtalya) bırakmayı kabul etti. Büyük Devler ise Gökçeada, Bozcada ve Meis hariç Yunan işgalindeki adaları Yunanistan’a bıraktı ve bu kararı 13 Şubat 1914’te Osmanlı Devleti’ne bildirdi. Osmanlı Devleti bu kararı kabul etmedi. Durum Lozan antlaşmasına kadar sürüncemede kaldı.

10 Ağustos 1920’de imzalanan ve hayata geçmeyen Sevr antlaşması da Ege’deki adaların Yunanistan’a (84) ve İtalya’ya devrine (122), hatta Osmanlı’nın Ege’deki adalardan bütünüyle feragat ettiğine dair (132) maddeler içeriyordu.

En önemli belge Lozan antlaşması

Ege adalarının hukuki statüsünü belirleyen en önemli belge 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan antlaşmasıdır. Antlaşmanın 12. maddesinde, Türk hakimiyeti ismen sayılarak teyit edilen adalar, Türk hakimiyeti üç mil ilkesine göre teyit edilen adalar, ismen sayılarak Yunanistan’a devredilen adalar ve Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet kararı ile Yunanistan’a devredilen adalar konusu hükme bağlanmaktadır. 15. maddesinde ismen sayılarak İtalya’ya devredilen adalar, ismen sayılan adalara tabi olarak devredilen adacıklar konusu belirlenmektedir.

Lozan’ın 16. maddesinde ise Türkiye’nin 12 ve 15. maddede belirtilen adalardaki her türlü hak ve sıfatlarından vazgeçtiği bildirilmekteydi. Ancak bu maddede Türkiye, aynı zamanda bu adaların geleceği konusunda alınacak kararların taraflarından biri olarak zikredildi.

Yunanistan’ın Ege’de egemenlik konusunda referans gösterdiği belgelerden biri de 4 Ocak 1932 tarihli Türk-İtalyan sözleşmesidir. Yunanistan bu sözleşme hükümlerine göre Türkiye’nin haklarından vazgeçtiğini iddia etse de, iç hukuk süreci tamamlanmadığından bu sözleşme geçerli bir belge değildir.

Yunanistan’ın iddiaları mesnetsiz

10 Şubat 1947 tarihinde imzalanan Paris barış antlaşması, İtalya işgalindeki adaları Yunanistan’a devretmiştir. Yunanistan bu anlaşmayı da kendi iddialarına delil olarak göstermektedir. Ancak gerek bu anlaşmaya taraf olmadığı, gerekse Türkiye tarafından İtalya’nın hakimiyetinin kabul edilmediği adalar üzerinde de Yunanistan hak iddia ettiği için, Türkiye bu kararları tanımamaktadır.

Sonuç olarak, Kardak kayalıkları hiçbir surette Yunanistan’a bırakılmış bir vatan parçası değildir. Üstelik Ege’de bu statüde olan tek yer de Kardak değildir. Bütün Ege’de, hâkimiyeti tarih boyunca hiçbir zaman Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıklar mevcuttur. Türkiye bu konudaki görüşlerini uluslararası kamuoyuna defalarca açıklamış durumdadır. Türkiye Ege denizindeki hak ve menfaatlerinden vazgeçmeyecektir. Yunanistan’ın da iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde, Ege’deki hukuksuz ve mesnetsiz iddialarından vazgeçmesi, bölge güvenliği açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır.

[Uluslararası güvenlik stratejileri uzmanı Dr. Fatih Erbaş 1986-2014 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve NATO Güney Kanadı Komutanlığı’nda farklı birlik ve karargah görevlerinde bulundu; Harp Akademileri Komutanlığı ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde öğretim üyeliği yaptı]

AA

Read Previous

TSK: Rus uçağı kazaen askerlerimizi vurdu

Read Next

Batı Balkan ülkeleri bakanları Üsküp’te biraraya geldi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *