İktidar bozar; mutlak iktidar mutlaka bozar. (Lord Acton)
1. Yazıya başlamadan önce kısa bir videoya rastladım. 1929 yılının Amerikasında yaşanılan buhranla alakalıydı. Okuyucuları bilmem ama iktisatçılar iyi bilir. Bir iktisatçı olarak yıllarca karşıma çıkan bir konu, lakin ne olduğunu sorsanız, yok yok siz en iyisi sormayın. Sormamanız mantıklı. Her neyse konumuz iktisat değil. Olsa bile bu abes kaçardı çünkü bizim ülkenin iktisatlık bir işi yok. Videoda 1929 yılındaki Buhran anlatılırken şöyle bir cümle kuruluyor. ‘Krizden bir hafta önce ABD’de herşey yolundayken ve fabrikaların hepsi çalışır durumdayken nasıl oldu da bir hafta sonra hepsi iflas etti?’. Şimdi videoyla konumuzaun alakasına gelelim. Makedonya’da en çok kullanılan kelimeleri sorarsanız biri kriz, diğeri de strestir. Günlük ortalama 300 kelime kullandığımızı düşünürsek en az üçte biri krizdir. (Okuyucu şimdi 300 kelimenin üçte birini hesaplıyor. Hesapladı. Ve sonuç 100 kelime. Bunu hesaplayabilme kapasitesini görünce sevindi. Kendisiyle gururlandı.). Yıllarca krizin içinden çıkamadık. Bir kriz gitti diğeri geldi. Böylece yıllarca aşina olduğumuz bir durum devam ederken ve krizlerde istikrarı sağlamışken, nasıl oldu da son dönemlerde bu istikrarı bozduk? Videoya binaen ben de soruyorum: Makedonya’da her zaman kötü bir durum mevcutken nasıl oldu da durumumuz daha da kötüleşti? Kötü olan durumumuzdan bizi daha kötü olan duruma itenleri kınıyorum. Yetkililere sesleniyorum… Lütfen kötü durumumuzu bizlere geri verin…
2. Seçimleri geride bırakalı bir aydan fazla oldu. Hala yeni hükümet kurulamadı. Aslında yeni dediysem de kurulucak olanın eskisinden hiç bir farkı yok. Tıpkısının aynısı. Şu anda yönetimde geçici hükümet yer alıyor. Geçici deniliyor ama bir türlü geçmedi. Daha çok geçecek gibi görünmüyor. Kuş gribi gibi mübarek geçmek bilmiyor. Son seçim tablosuna göre yeni bir hükümetin kurulması neredeyse imkansız. İktidarda olan Makedon ve Arnavut partileri kendilerini kurtarmak için ellerinden geleni yapsalar bile, bu hükümetin hayatı kısa sürecek. Kelebeğinki kadar diyeyim siz anlayın. Bu iki parti halk tarafından ilk kroşelerini yedi. Tüm korkuları yeni bi seçimde nakavt edilmemek. Durum böyle olunca tüm dengeler bozuldu. Düşünün, Arnavutlardan 70 bine yakın oy anamuhalefette olan Makedon Partisine kaydı. Rüyamda görsem inanamazdım. Ortalama bir milletvekili 7 bin oy alıyorsa, Arnavutlardan mulahalefete kaç milletvekili hediye edildi siz düşünün. (Okuyucu bunu hesaplamaya tenezzül etmedi bile. Basit gördü. Bana zor sorularla gel diyor. Şeytan diyor yaz bir havuz problemi görsün şeyi…neyi? orasını geçelim). Velhasılı kelam bir seçim biter diğeri başlar. Demokratik bir ülke olmak demek ki böyle birşeymiş. Antik-Yunanlılar bizi görse duygulanır gözyaşlarını tutamazlardı…
3. Seçimler gelip geçer. Seçimlerin olması partilerin kendi oylarını görebilmeleri için önemlidir. Böylece parti başkanları ve kurmayları gelecekle ilgili kendilerine çeki düzen verip vermemelerini, oy aldıkları sayılara göre değerlendirirler. Benim de dediğim şeye bakın. Hiç kendine çeki düzen veren başkan mı olur? Halk gitsin kendine çeki düzen versin. Partinin oyları düşümüşse suç ne başkanda, ne de kurmaylardadır. Asıl suç halktadır. Halk oyunu verseydi oylar düşer miydi? Düşmezdi tabi. O halde suçlu halktır. Maalesef ki bizim partilerde bu algı mevcut. Böyle bir algı olmasa başkanlar koltuklara yapışırlar mıydı? Tabi partilerimz koalisyon yapıyor böylece oylar diğer partilerle karışınca kaybettiği mi kazandığı mi belli olmuyor. Ne güzel hayat. Gelelim biz bizim partimize. Seçimlerden önce çok dile getirdik. Fakat duyan olmadı. Kongreyi seçimlerden önce yapın diye. Yapmadılar. Şimdi TDP’nin koalisyon yaptığı parti hükümeti kuramadı. Bu bizim partimizin hükümette yer almayacağı anlamına geliyor. Şimdi soruyoruz: partinin bu duruma düşmesindeki suçlu kim? Partiyi en kötü günlerini yaşarken ve kongreye az bir süre kalmasına rağmen istifa eden eski başkan mı? Partiyi seçime götüren geçici başkan mı? Yoksa şu andaki yeni başkan mı? Cevabı ben size söyleyeyim. Tabikide hiçbiri değil. Suçlu Türk Halkı…
4. Yılın esprisi 2017 yılının ilk günlerinde yapıldı. Öyle ya ilklerin ülkesiyiz sonuçta ilk espriyi de biz yaparız. Yeni yıla bizden önce giren oldu ama esprisini kimseye kaptırmayız. Sayın ismi lazım değil kültür bakanımız (ismi lazım değil dedim yanlış anlamayın haa, ismi uzun ya unuttum ondan yazamadım) yeni yılda gerçekleştirilecek olan yatırmıları anlatırken Üsküp’te yapımına ta fi tarihinde başlanmış olan Türk Tiyatrosunun da devam edeceklerini söyledi. Olayı kes birader. Sen şakamısın? Anladık bir Nisan şakası yapacaksın da niye Ocakta yapıyon canım? Nisanı bekleyeyedin ya. İşin şakası bir yana da bu kadar da kepazelik olmaz. Türk Tiyatrosunun yapımına hatırladığım kadarıyla 2014’te başlandı (okuyucu burda doğru yılı hatırlamaya çalıştı. Beynini zorladı. Bulamadı. Hemen internete girdi. Googleye yazdı. Şaka lan şaka benim okuyucular o kadar uğraşmaz. O kadar da değil hiç uğraşmaz. Aslında yazıyı buraya kadar okuması da bir mucize. Okuduğu ne malum. Belki şu anda kimse buraya kadar okumadı. Vay halime). Kıçı kırık bir binayı üç yılda yapamamışlar bu yıl devam edeceklermiş. Bir de bitireceğiz demiyor hanımefendi yapımına devam edeceğiz diyor. Mesaj gayet net: biz bunu yapamayacağız ya da yapmayacağız siz kendi bir hal çarenize bakın. Aklın sıra TİKA’ya göz kırpıyor mübarek. Lan, TİKA yıllardır proje yapıyor bunu da mı onlara kitlemeye çalışıyorsun? İnsaf yaa. Kadın bizim akılla dalga geçiyor geçmesine de, suçlu o mu biz miyiz karar veremedim ?..Suçlu kim? Fatmagül mü?..
5. Son günlerde gündemi takip etmişseniz şu arap saçına dönen diploma meselesini duymuşsunuzdur. Türkiye artık Makedonya’nın diplomalarını tanımıyacak diye bir söylenti oluştu. Tabi haliyle herkes buna balıklama atladı. Ondan sonra iki taraftan da konuyla alakalı bir çok açıklama geldi ama sular bir türlü durulmadı. İkili anlaşma varmışmış, sonra o anlaşma iptal edilip başka bir anlaşmaya göre devam edilecekmişmiş falan filan. Açıkçası son durumun ne olduğunu bilmiyorum. İlgilenmiyorum da. Türkiye’den yeni mezun olan biri olarak ben de mağdur olabilirim. Olmuşumdur da. Ya da olmamışımdır. Aslında mağdur olabilme ihtimaline rağmen ve bir çok kişinin mağdur olabileceğini bilmeme rağmen bu habere sevinmedim desem yalan olur. Sen Türkiye’nin yaptığı yardımları alacaksın, Türkiye’nin hibelerini alacaksın (Askeri elbiselerden tutun da çöp toplama araçlarına kadar Türkiye veriyor), TİKA’nın yaptığı projeleri kabul edeceksin, NATO’da seni destekleyen tek ülke Türkiye olunca sevineceksin, anayasal isminin değişmemesi gerektiğini her alanda Türkiye söyleyecek, hatta başbakanıyla cumhurbaşkanıyla gidecek Türkiye’de tatil yapacaksın ama Türkiye senden FETÖ’ye ait iki-üç okulu Türkiye’ye ver diyecek sen orda dur diyeceksin. Bırakın diploma anlaşmasının iptalini, Türkiye bizi sınırdan bile geçirmese hakkıdır. Yeter artık! Kimse benim Anavatanımla dalga geçemez. Kimse benim Anavatanımı küçümseyemez. Kimse benim Anavatanımın malını yeyip arkasından bunlar saf diyemez. Çağrımdır… Gerekirse biz Anavatanımıza tatil için bile gitmeyelim ama Anavatınımız bu hallere düşmesin. Yumruğu masaya vurmanın zamanı gelmedi mi?…