Bir öğleden sonra televizyonun karşısına kurulmuş bir program izlerken dışarıdan ama çok yakınımızdan silah sesleri duyuldu. O kadar gürültü çıkardı ki odanın içinde ateşlenmişti sanki. Bir hafta önce saksıya ektiği şeri domastesleri kontrole balkona çıkan 7 yaşındaki kardeşim gözlerinde dehşetengiz bir korkuyla koşarak ve aynı zamanda gözyaşlarını tutamayarak boynuma sarıldı. Normal bir silah sesi değildi bu, büyük ihtimal kalaşnikof diye düşündük çünkü ortalama küçük bir silahın çıkartabileceğinden çok daha fazla ses çıkardı ve daha uzun sürdü. Kardeşimi teskin etmemiz ve körük gibi inip çıkan kalbinin normale dönmesi 10 dakikayı aldı. Sonradan anladık ki binamızın dibinde tam da bizim balkonun yakınına denk gelen bir evde düğün vardı ve düğün sahiplerinden kendini bilmez birileri mutluluklarını başkalarının huzurunu kaçırmakta bulmuştu. Bir anlığına o silahın kontrolden çıkıp nelere yol açabileceğini, ne felaketlere sebebiyet verebileceğini ve o anda benim kardeşimin havaya açılan o kurşunların ne kadar yakınında olduğunu, ne derece cahil insanlarla aynı mahalleyi paylaşıyor oluşumuzu ve daha bir sürü isyan dolu düşünceler geçti.
Başka bir gün tam uykumun en güzel yerindeyken beni yataktan fırlatacak seslerle uyandım. Küçüklüğümden beri panik olmama sebebiyet veren uçak sesiydi bu. Böcekleri öldürecek ilaçlama yaptıklarından ötürü binaların ve evlerin çok yakınından geçen üç küçük uçak gördüm pencereden bakınca. Sesin azametine bakılırsa penceremden içeri girmeye çalışıyor gibiydiler ve kendimi çok kısa bir süreliğine de olsa savaşın ortasında hissettim.
Bu iki olayın ortak özelliği ikisi de yaşandıktan sonra aklıma tek bir yer gelmişti; Suriye. Kardeşim boynumda hüngür hüngür ağlarken acaba Halep’te kaç çocuk patlama, bomba, silah seslerinden ürküyor da sarılacak bir çift omuz bile bulamıyor diye geçirdim içimden. Acaba onlardan kaçı uçak sesi duyduğunda annesinin etekleri altına gizlenebiliyor kaçı da annesi yerine mezarına sarılıyor umarsızca. Kaçı gözlerini yıkılmış, viraneye dönmüş, çukurlar hendekler açılmış, ölülerle dolup taşmış, kan revan içinde habire bombalanan, soğukkanlılıkla sistematik bir katliam uygulanan bu ülkede açıyor her sabah. Kaçı da çoktan göçmüş ruhunun ardından bedeni bir zamanlar yuvası olan şimdi üzerine yıkılmış tuğlaların altında sıkışmış yatıyor. Nasıl dayanıyor küçücük yürekleri bu travmalara? Onlar için yaşamak mı daha zor yoksa ölmek mi?
İstisnasız her gün kulağımıza çalınan ölü ve yaralı sayısı sadece bir numaradan ibaret belli ki dünya için. Sadece 15 Kasım’dan bu yana ölen sivillerin sayısı 960 iken, tarumar edilmiş kentin doğusunda halihazırda hizmet veren ne bir okul, ne bir hastane, ne bir fırın kalmışken, tekerlekli sandalyeye mahkum hasta karısıyla sokak sokak doktor aradıktan sonra eşini yitiren amcanın gözyaşlarına şahit olmuşken, enkaz altından çıkarılan ve daha sonra 5 kardeşini kaybeden Ümran bebek bizi bir defa daha sarsmışken en az bunlar kadar dramatik daha yüzbinlerce olay yaşanırken Birleşmiş Milletler ikiyüzlü bir sükutta.
İşte bütün bu iç acıtıcı, yüz karartıcı soykırıma karşı İHH – İnsani Yardım Vakfı upuzun bir ‘‘Halep’e Yol Açın’’ konvoyu düzenliyor. 14 Aralık’ta İstanbul Kazlıçeşme’den başlanacak olan bu konvoya Türkiye’nin 81 ilinden ve yurt dışından aktivistler katılacak. Konvoy güzergahındaki illerde protestolarla Halep’teki kırıma dikkat çekilecek. Konvoyda temel insani malzemelerin bulunacağı TIR’lar ve özel araçlar yer alacak. Son durak Cilvegözü sınır kapısında ise bir basın açıklaması yapılarak, insani yardım koridoru açılması ve getirilen yardımların ulaştırılması için çağrıda bulunulacak. Halep’teki mazlumlar için su gibi elzem bir organizasyon, feryatlarının bir yerlerde duyulduğuna işaret eden bir umut ışığı, batmakta olan bir gemiye yanaşmaya çalışan bir filika…
‘‘Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun’’ cümlesinin tam karşılığı olarak sonucu başarısız dahi olsa dünya kamuoyunda yankı bulacağına, Rusya’yı bir nebze dürteceğine ve katılımın yüksek oranda olacağına inanıyorum. Bizim de Üsküp’te elimizden bir şeyler gelmeli; en basitinden hem İHH konvoyuna destek hem de zulmün duyurulmasına yardım amaçlı bir protesto düzenlenebilir. Belki o zaman vicdanımızı bir nebze olsun rahatlatır, din kardeşlerimize uzaklardan ‘‘yanınızdayız sizi unutmadık’’ mesajı verebiliriz. Fırtına çıkaramasak da şu durumda bir esinti çıkarabilmek bile çok değerli.