Kuzey Makedonya Anayasa Mahkemesi’nin “balancer-dengeleyici” kararına Türk Demokratik Partisi (TDP) Genel Başkanı ve milletvekili Beycan İlyas ve milletvekili Salih Murat, sert tepki gösterdi.
TDP Genel Başkanı ve milletvekili Beycan İlyas, konuyla ilgili sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“Bugün Kuzey Makedonya Anayasa Mahkemesi kamuda işe alımlarda anayasal hak olan hakça temsiliyet ilkesinin önemli bir kazanımı olan Dengeleyici- Balanser mekanizmasının iptali için süreç başlattı. Türk ve Arnavut hakimlerinin karşı geldiği bu karar, kamuda çoğunluk olmayan milletlerin iş alımlarında ciddi sıkıntı yaratacaktır.
Geçmiş dönemde bu mekanizma kötüye kulanılmış olsa da hakça temsil ilkesinin uygulanabilirliği için bir araç niteliği taşımaktaydı. Hükümet, Balanser- Dengeleyici mekanizmasını kaldıracağını bildirmişti ve ne hikmetse bugün tamamen bağımsız olması gereken Anayasa Mahkemesinin bazı üyeleri hükümetin talebi yönünde adım attı.
Her alanda ayrımcılığa uğramış olan biz Türkler bir haktan da mahrum bırakılmak isteniliyor.Mücadele etmekten başka çaremiz yok.”
Milletvekili Salih Murat da konuyla ilgili bir açıklama yaptı:
“Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı ve mevcut milletvekili olarak, Anayasa Mahkemesi’nin kamu sektöründe istihdam bağlamında “topluluk mensubiyeti” ile ilgili hükümlerin anayasaya uygunluğunun değerlendirilmesi için dava açma kararı konusunda derin endişemi ifade etmek zorundayım. Bu karar, Anayasamızın temel hükümlerini doğrudan ihlal etmekte ve çok etnikli toplumumuzun temellerini tehlikeye atmaktadır.
İhlal edilen anayasal hükümlerin analizi, bu kararın ciddi sonuçlarını ortaya koymaktadır. Öncelikle, Anayasa’nın 8. maddesinde belirlenen temel değerler tehdit altındadır. Açıkça temel bir değer olarak belirtilen hakça ve orantılı temsil ilkesi, uygulanması için gerekli olan hükümlerin sorgulanmasıyla tehlikeye atılmaktadır. Ayrıca, bu karar temel insan hak ve özgürlüklerini, özellikle de milli kimliğin özgürce ifade edilmesi hakkını tehlikeye atmaktadır. Bu hakları geliştirmek yerine, karar bu hakların gerçekleştirilmesi önünde engeller yaratma riski taşımaktadır.
Hukukun üstünlüğünün potansiyel olarak ihlal edilmesi de endişe vericidir. Bu hükümlerin kaldırılması, hakça ve orantılı temsil için anayasal ilkelerin uygulanmasında hukuki belirsizlik yaratacaktır, ki bu bir hukuk devletinde kabul edilemez.
Kamu sektöründe istihdamda hakça ve orantılı temsil ilkesinin uygulanmasını açıkça öngören Anayasa’nın VI. Değişikliği bu kararla sorgulanmaktadır. Bu, açıkça ifade edilen anayasal iradenin doğrudan göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir.
9.maddede garanti altına alınan vatandaşların eşitliği ilkesi, geliştirilmek yerine tehlikeye atılmaktadır. İtiraz edilen düzenleme aslında tüm toplulukların kamu sektörüne erişiminde eşit fırsatlar sağlayarak öze ilişkin eşitliğe katkıda bulunmaktadır.
32.maddede belirlenen çalışma hakkı da etkilenmektedir. İtiraz edilen hükümler bu hakkı ihlal etmemekte, aksine tüm toplulukların üyelerinin istihdama erişimini genişleterek bu hakkın herkes için gerçekten erişilebilir olmasını sağlamaktadır.
Özellikle endişe verici olan, 48. maddede belirlenen tüm toplulukların etnik, kültürel, dilsel ve dini kimliklerinin korunmasına ilişkin anayasal güvencenin potansiyel olarak ihlal edilmesidir. İtiraz edilen hükümler bu güvencenin uygulanması için kilit bir araçtır ve bunların kaldırılması devletin bu önemli anayasal yükümlülüğü yerine getirme kabiliyetini zayıflatacaktır.
İtiraz edilen hükümlerin, 54. maddede düzenlendiği gibi, özgürlüklerin ve hakların yasadışı bir şekilde kısıtlanmasını temsil etmediğinin vurgulanması önemlidir. Aksine, bunlar uygun ve adil temsil anayasal hedeflerine ulaşmak için meşru bir yol temsil etmektedir.
Uluslararası standartlar ve iyi uygulamalar, itiraz edilen hükümlerin önemini daha da doğrulamaktadır. Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu (ECRI), etnik kökene ilişkin verilerin uygun koruma önlemleriyle toplanmasını etkili ayrımcılıkla mücadele politikaları oluşturmak için kilit bir araç olarak açıkça tavsiye etmektedir. Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme, azınlıkların kamu yaşamına etkin katılımı için somut önlemlere ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin uygulaması, özellikle “Sejdić ve Finci v. Bosna Hersek” davasında, devletlerin azınlıkların kamu yaşamına etkin katılımını sağlama yükümlülüğünü teyit etmektedir. Belçika, İsviçre ve Kanada gibi ülkelerden karşılaştırmalı uygulamalar, kamu sektöründe farklı toplulukların temsilini sağlamak için benzer mekanizmaların başarıyla uygulandığını göstermektedir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin anayasal düzeni, özellikle hakça ve orantılı temsil temel değeri için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu değer sadece deklaratif değil, anayasal kimliğimizin temel bir unsuru ve çok etnikli toplumumuzun istikrarı ve uyumu için kilit bir faktördür.
İtiraz edilen hükümlerin kaldırılması, bu ilkenin uygulanmasında tehlikeli bir boşluk yaratacak, potansiyel olarak bizi belirli toplulukların kamu sektöründen fiili eşitsizlik ve dışlanma durumuna geri döndürecektir. Bu sadece Anayasamızın lafzına ve ruhuna değil, aynı zamanda çok etnikli toplumlardaki uluslararası standartlara ve iyi uygulamalara da aykırı olacaktır.
Anayasal düzenimizin bütünlüğünü korumak ve hakça ve orantılı temsil ilkesinin uygulamada etkili ve uygulanabilir kalmasını sağlamak için bu kararın acilen gözden geçirilmesini talep ediyorum. Bu ilke, kapsayıcı bir toplum inşa etmek için hayati öneme sahiptir ve bireysel hakların yanlış yorumlanması adına feda edilmemelidir.
Sorumlu vatandaşlar ve kurumlar olarak, bu kilit anayasal ilkenin savunulmasında duyarlı kalmak görevimizdir. Ancak bu şekilde, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları için etnik, kültürel veya dini kökenlerine bakılmaksızın müreffeh bir gelecek sağlayabiliriz.”