Balkan çalışmaları araştırmacısı Zeynep Duygu Coşkuner’in Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan “Türkiye Türkiye’den büyüktür” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz.
Türkiye önemli bir seçimin arifesinde. Batı medyası tüm alakalarını Türkiye seçimine yönlendirip adeta bir seçim kampanyası yürütür gibi Erdoğan aleyhtarı propagandalar yapmaya başladılar. The Economist gibi dergiden öte bir sömürge anlayışının fikri silueti olan bir yayın twitter hesabında “Erdoğan Gitmeli” başlıklı dergi kapağını kapak fotoğrafı yaparken Erdoğan’ın gitmemesi halinde dünyayı bir kaosun beklediğini anlatan yazıyı ise sabit tweet yaptı. Bu kara propagandalardan sanırım en dürüst olanı ve niyetini en açık edeni Der Spiegel idi “Yenilmez değil” yazılı bir başlık ile kapağına taşıdığı Erdoğan’ı bir tahta oturtan dergi, bu tahtın tepesindeki hilali kırık resmetmeyi tercih etmişti. Der Spiegel’in “Yenilmez değil” diyerek kastettiği Erdoğan değil aslında o hilalin ta kendisiydi.
Batı medyasından Yedili Masa’ya destek
Okurlarını etkileyebileceklerini düşünmeden yaptıkları bu objektiflikten ve gerçeklikten uzak yayınlarda ise Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde Demirtaş ile ilgili durumun da “hızla iyileşeceği”, PKK’ya verdiği açık destek sebebiyle Türkiye’nin üyeliğini veto ettiği İsveç’in Kılıçdaroğlu’nun olası zaferi halinde bu vetonun iptal edileceği ifadelerine yer verildi. Kılıçdaroğlu’nun yapacaklarını Kılıçdaroğlu’ndan iyi bilen bu Batılı yayın organları, seçimin taraflarının aslında Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’ndan çok daha fazlası olduğunu bizlere söylüyor.
Hatta The Economist bu seçimi 2023’ün en önemli seçimi olarak nitelendirmeyi tercih ediyor. Peki Türkiye’nin şahsi ikbalini ilgilendiren bu seçimi “2023’ün en önemli seçimi” olarak ilan etmesine sebep olan ve Erdoğan karşıtlığını tetikleyen şey neydi? Bir tarafta şartsız koşulsuz menfaat gözetmeksizin Batı ile ilişkilerin iyileştirileceği vaadini veren ve bu doğrultuda da onların desteğini alan bir lider diğer tarafta şartsız koşulsuz Türkiye’nin menfaatlerini savunacağını dile getirerek uluslararası perspektifini gönül coğrafyaları üzerine çevirerek onların duasını ve desteğini alan bir lider.
Gönül coğrafyamız Erdoğan’ın yanında
14 Mayıs 2023 seçimi Batılı yayın organları tarafından takip edildiği kadar gönül coğrafyalarımızda da aynı heyecanla takip ediliyor. Olası iktidar değişiminde AK Parti iktidarında gerçekleşen icraatları kaybetme ve güçlü bir Türkiye’nin olmadığı bir dünyada yalnız kalabilecekleri ihtimali, onların da bu seçimi kendi seçimleri gibi benimsemelerine sebep oldu. Türkiye’nin kaderini kendi kaderiyle bir bilenler Erdoğan’ın kaderini de Türkiye’den bağımsız görmediler. Bu yüzden Batılı medya organları tarafından ağır bir linç kampanyasına maruz kalan Erdoğan’ın yanında durmak gönül coğrafyalarımıza düştü..
Önce gönül coğrafyamızın başkenti, incisi Balkanlar’dan destek geldi. Bölgede Osmanlı’dan bugüne Türkler “kurtarıcı ve hakem” rolünü üstlenmişti. Türklerde yaşanan en ufak bir otorite boşluğunda ise bölge de kaosa sürüklenmiş ve büyük güçlerin satranç tahtası haline gelmiş, bölgede yaşayan halk da adeta yok olmaya terk edilmiş. Bunun en büyük örneğini Kuzey Makedonya Türkleri için kimlik mücadelesi veren Yücel Teşkilatı’nın infazına ses çıkarmayan, onları ölüme terk eden İnönü’nün tavrında görüyoruz.. İnönü ile birlikte CHP zihniyetinin iktidarını acı bir tecrübe ile deneyimleyen Balkanlar için olası CHP zaferi yeniden yalnız bırakılma, kimliksizleştirilme, TİKA tarafından yapılan icraatların sekteye uğraması, YTB’nin ve Maarif Vakfı’nı bölgeden çekilmesi anlamları taşıdığı için bölgeden peş peşe Erdoğan’a destek açıklamaları gelmeye devam ediyor. İlk gözüme çarpan, Edi Rama’nın “Erdoğan kötü günlerde yanımızda olan bir dosttan ötesi” açıklaması oldu deprem gerçeğini acı bir şekilde tecrübe eden Türkiye deprem ile sarsılan Arnavutluk’un kaderini kendinden ayrı bilmedi. Deprem mağdurları için TOKİ aracılığıyla yapılan 522 konut yaptı Arnavutlara yuva oldu.
Ardından Bakir İzzetbegoviç’ten bir açıklama geldi “Hadiste belirtildiği gibi Allah her yüzyılda milletine dinini, kimliğini hatırlatacak bir kişi gönderir. Bizim Alijamız vardı şimdi ise hepimizin Erdoğan’ı var. Sevilir kardeş Recep Tayyip Erdoğan çok sevilir” açıklamasında bulundu. Bu açıklama öylesine hamaset kokan bir açıklama değildi. Yakın geçmişte Avrupa’nın ortasında katledilerek Batı Medeniyeti’nin merhametini (!) acı bir şekilde deneyimleyen Bosna için Erdoğan’ın akıl ve merhamet diplomasisinin anlamı büyüktü.
Geçtiğimiz günlerde Sırp Lider Dodik’in “bağımsız bir ordu” kuracağını açıklaması, savaş acıları henüz taze olan Boşnakları tedirgin etti ve ülke bir kaosun eşiğine geldi. Erdoğan ise bu tansiyonu düşürmek için hemen taraflar arasında bir diplomasi trafiği başlattı. Bölgede hakemlik rolü yıllar sonra Erdoğan’ın şahsında yeniden Türklere düştü. Alija ölmek üzere iken “Milletimi Erdoğan’a emanet diyorum” diyerek vasiyet ederken Erdoğan’ın taşıdığı misyonun farkındaydı…
Muhalefet Balkanlar’ı yalnız bıraktı
Bu destek açıklamaları ile yetinmeyen, seçimin kaybedilmesinin ne demek olacağını, bunun anlamını en az bizim kadar belki de daha fazla kavrayan bölge ülkeleri sadece açıklama yapmakla yetinmedi Kuzey Makedonya’dan, Bosna’dan, Kosova’dan, Arnavutluk’tan ülkemize seçim için çalışmaya gelen ekipler vardı sahada. Hemşehri derneklerinde bu seçimin kendileri için önemini anlatmaya gelen gönüllü ekipler… Güçlü Türkiye’nin Balkanlar’da ne demek olduğunu güçlü Türkiye idealinin ise yeniden CHP zihniyetine terkedilemeyecek kadar önemli olduğunu anlattılar. Muhalefet partilerinin seçim gündeminde ise Batı ile ilişkileri düzeltmek o kadar yer tutuyordu ki seçim vaatlerinin hiçbir noktasında gönül coğrafyalarımız ile alakalı tek bir başlık yer almadı. Balkanlar millet ittifakı için henüz seçilmeden dahi yalnız bırakılmıştı.
Bu tavrı geçmişte çok acı bir şekilde tecrübe etmiş olan Yeşil Sancaklı Rumeli Gazileri Erdoğan’ın ne demek olduğunu ve AK Parti politikalarının özeti olan akıl ve merhamet misyonunun diplomaside güvenilir tek liman olduğunun farkındaydılar. Bu sebeple Türkiye’deki güçlü bir iktidara en az bizim kadar ihtiyaç duyan Balkanların kaderini Türkiye’den ayrı, Türkiye’nin kaderini ise Erdoğan’dan ayrı düşünmek Der Spiegel’in kapağındaki o hilali kırmak olacaktır. Oysa Alija’nın da dediği gibi “Ne kadar yükseğe haç dikerseniz dikin gökteki Hilal’i indiremezsiniz.”