Türkiye’de 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi sonrasında Batı’dan beklenen, demokrasiyi savunmak için kendi canlarını feda edenleri alkışlayan, demokrasi güçlerini kutsayan ve tüm Türkiye’ye karşı yapılmış olan bu darbeyi lanetleyen açıklamalardı. Bu açıklamalar gelmedi.
Aradan geçen iki haftadan sonra, Batı’dan ilk destek İngiltere’den geldi. Darbe girişimi sonrası Türkiye’ye Batı’dan yapılan en üst düzeydeki ziyaret, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda görevli ve Amerika ve Avrupa’dan sorumlu Devlet Bakanı Allen Duncan tarafından yapıldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmelerde, darbe sonrası gelişmeler ve Kıbrıs konusu ele alındı. Bakan Duncan, Brexit kampanyaları süresince, AB’de kaldığında milyonlarca Türk’ün İngiltere’ye geleceği korkusu üzerinden propaganda yapanlardandı. İngiltere’nin bu son andaki değişimini ve Türkiye’ye verdiği desteği nasıl değerlendirmeliyiz?
İşte yanıtı: Brexit referandumundan sonra İngiltere’nin ilk diplomatik girişimi olan bu ziyaret, Türkiye’nin, özellikle Ortadoğu’da İsrail ve Rusya ile iyi ilişkiler geliştirme girişimlerinin başladığı bir döneme de rast geldi. Rusya’nın bölgedeki askeri varlığı, İsrail’in Doğu Akdeniz’de geniş doğal gaz rezervlerini işletmeye açacak olması, su politikası üzerinden Türkiye’nin Kıbrıs’ta elde ettiği avantajlar, Avrupa’nın ihtiyacını karşılayan enerji koridorlarının bu coğrafyada bulunması, Kıbrıs adasında iki önemli askeri üssü bulunan İngiltere’nin de devre dışı kalmamak üzere harekete geçmesine yol açtı. İngiltere üç garantör devletten biri olarak, AB’ye kabul edilmesi için çaba gösterdiği Kıbrıs Rum Yönetimi’nden ve AB’den bağımsız olarak Türkiye ile Kıbrıs’ı konuşmaya başladı.
Eski müttefiklere yeni roller
Türkiye’deki kalkışmanın engellenmesi, çıkarcı ve gerçekçi İngiliz diplomasisini bölgede kendisiyle buluşma zemini en sağlam olan Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmenin yollarını aramaya sevk etti. Bu arayış, İngiltere’nin dünya politikasında AB dışı bir takım ittifak arayışlarında kendi başına hareket edebileceğini, kendi çıkarlarını koruyabileceğini, kendi yağıyla kavrulurken AB’nin sağlayabileceğinden çok daha etkili bir diplomatik kaldıraca kendi başına kavuşabileceğini ispat etmeye de yarıyor. İngiltere bu bölgedeki önemini, eski müttefiklerine yeni roller yükleyerek inşa ederken, bir yandan da bu ayrıcalıklı konumunu, ABD ve AB’ye “yeni küresel vizyonunu” kabul ettirmek için kullanacak.
İçinde bulunulan konjonktürde, yeni bir dünya tahayyülü geliştirme gerekliliğinin farkına varan İngiltere, Brexit’le önemli bir hamle yapmıştı. AB’den çıkma kararıyla, bozulan gelir dağılımı, artan yoksulluk, göç, işsizlik ve teröre karşı kırılgan hale gelme durumunun müsebbibi olan AB’yi de değişime zorlayan bir süreci başlattı. Bundan sonra AB’nin de sanki hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmesi mümkün değil. Brexit, uygulanmakta olan AB projesinin, birlik içinde eşitsizlikler üreten, bölgesel farklar yaratan, gelir dağılımını bozan, yoksullukla baş edemeyen yapısının gözden geçirilmesi gerekliliğini de ortaya çıkardı. Böylece, kapitalizm içi alternatif model arayışlarının da tetiklendiğini söyleyebiliriz. Kriz döneminde giderek derinleşen ve farklılıkları daha da belirginleşen alternatif birikim modelleri arasında bir seçim yapma mücadelesi başladı.
Küresel kapitalizme yeni istikamet
Küresel kapitalizmin Anglo-Saxon versiyonunun fikri ve fiili sahibi olan İngiltere, sistem karşıtı alternatif arayışları engelleyebilmek için, dünyanın bu “tehlikeli” iktisadi ve toplumsal kurgusunu reform etme işine girişti. İngiltere’nin şimdi, neo-liberal modeli küresel sorunlara cevap verecek şekilde gözden geçirip onarması ve başta AB olmak üzere dünyaya pazarlaması ve kabul ettirmesi gerekiyor.
İngiltere, AB üyesi olarak tökezleyen kapitalizmini, kendi başına rekabet edebilir ve çalışabilir bir model haline getirmeye çalışacak. Bunu yaparken de diğer AB üyesi ülkelerden farklı olan, 63 üyeli Ortak Refah Topluluğu’nun (Commonwealth) başındaki ülke oluşunun kendisine sağladığı ayrıcalıklı konumunu kullanarak, aynı zamanda küresel kapitalizmin yönünü de belirlemeye çalışacak. Böyle bir konjonktürde, darbe girişimini ezen ve başka bir bağlamda yeni bir çağ başlatan Türkiye’yi göz ardı etmesi mümkün olabilir miydi?
İngiltere FETÖ tipi oluşumlarda deneyimli
Türkiye’ye yaklaşması, diğer Batılı devletlerden önce hamle yaparak destek vermesi, yeni kurulacak bu dünyada Türkiye’nin üstleneceği rolün öneminden kaynaklanıyor. İngiltere FETÖ gibi oluşumları yaratma, destekleme ve kullanma konusunda, dünyadaki en deneyimli ülkelerden biri. Zaten FETÖ dahil, bölgeye yönelik siyasi oluşumların şablonu da İngiltere’ye ait. Bu yüzden İngiltere, FETÖ tipi oluşumların ne zaman ilelebet devre dışı kaldığını, diğer Batılı devletlerden çok daha iyi biliyor.
Küresel hegemonların İslam coğrafyasını kontrol altına alma aygıtı olarak kullandığı FETÖ’nün muazzam bir demokrasi duvarına çarparak parçalanması ile Brexit bağlamında İngiltere’nin yeni bir ruh arayışına çıkıyor olması, İngiltere’yi Türkiye’ye yakınlaştırdı. İngiltere, AB’den çıkma kararıyla sonuçlanan Brexit ve Türkiye’deki lanetli darbe girişimin püskürtülmesinden sonra, yepyeni bir dünyanın kurulacağını en iyi idrak eden devletlerin başında geliyor. Bunu biliyor olması bir rastlantı değil, üstün bir zekadan da kaynaklanmıyor; yalnızca biraz tarih bilgisi yeterli.
“Büyük Oyun” şablonu raftan indi
On dokuzuncu yüzyılda, Rusya’nın Orta Asya’da yayılmasını engellemek ve “Majestelerinin” etki alanını genişletmek için ortaya atılan ve merkezine Müslümanların örgütlenmesini (Pan-islamizmi) koyan “Büyük Oyun” politikası, 1915’te Çanakkale’de sona erdi. “Büyük Oyun”un aktörleri arasında, FETÖ gibi kullanışlı unsurlar da yer almaktaydı. Etnik, aşiret temelli ve dini bağlılıkları kışkırtma konusunda uzman olan İngiltere, FETÖ benzeri bir oluşumu resmi olarak desteklemeye 1885’de başlamıştı. Bu ilişki, Fars-Afgan kökenli Müslüman bir din adamının Londra’da İngiliz istihbaratı ve dışişleriyle bağlantı kurması ve İngiltere’yi ikna etmesiyle gerçekleşmişti. İngiliz istihbaratı bölgedeki etkinliğini artırmak için, bir yandan da İslamı modernleştirme çabası içinde olduklarını iddia eden bir din adamları ekibini maaşa bağladı ve kullandı. Afrika ve Güneybatı Asya’yı kapsayan, tarihin en vahşi emperyalist toprak kapma savaşının bir parçası olan “Büyük Oyun”, Çanakkale Zaferi ile sona erdi. İngilizlerin Çanakkale’de uğradığı hezimet, yeni bir dünyanın kurulmasının da önünü açmıştı.
Tam yüz sene sonra, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesini takiben, İngilizlerin elindeki “Büyük Oyun” şablonu raftan indirildi. İran Devrimi sayesinde verimli bir rüzgar yakalamış olan dini örgütlenmelerin Orta Asya’da Rusların yayılmasını engelleyeceği fikri de taraftar bulmaya başladı. Amerikalıların dosyasında “Yeşil Kuşak” politikası olarak yer alan Taliban ve benzer türden unsurların Sovyetlere karşı desteklenmesi, aynı zamanda dinlerin kardeşliği, diyalog ve medeniyetler buluşması gibi masum görünen projeleri de ön plana çıkardı.
Bu “Yeni Büyük Oyun”da FETÖ’ye de çok önemli rol düşüyordu. ABD tarafından korunan “Ilımlı İslam” projesi, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bu “Yeni Büyük Oyun”un parçalarıydı. Suriye’yi mahveden, Mısır’da demokratik süreçleri devre dışı bırakan, Arap Baharı olarak anılan ve akamete uğrayan demokratikleşme ataklarını da bu proje içinde saymak gerekir.
Darbenin püskürtülmesi Çanakkale zaferinin yansıması
Bakan Allen Duncan’ın ziyaretinin ardından, İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore’dan da 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili açıklamalar geldi. Moore, Gülencilerin darbe girişiminde bulunduğunu kabul ettiğini, Türk halkının sokaklarda darbe girişimini önlediğini, ardından da siyasi partilerin bir araya gelerek sivil iradeye sahip çıktığını “Türk demokrasisi rüştünü ispat etmiştir” ifadesiyle belirterek, FETÖ’nün İngiltere’deki faaliyetlerine dair delile dayalı bilgiler sağlandığı takdirde İngiltere’nin işbirliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi.
İngiltere’nin 15 Temmuz darbe girişimine karşı Türkiye’nin yanında yer aldığını açıklamasının ardında, tıpkı 1885’te başlayıp 1915’te biten birinci “Büyük Oyun” senaryolarının sona erişi gibi, onun çağdaş versiyonunun da artık yenilgiye uğradığının bilincinde oluşu yatmaktadır. Bu mantıkla bakıldığında, tankların üstüne çıkan, Amerikancı darbeyi püskürten, sağduyulu Türk halkının sokaklarda cesaretle ortaya koyduğu direniş, Çanakkale zaferinin günümüzdeki yansımasıdır. Bu durumun farkına en önce varan da, bu tür oyunların kurucusu olan İngiltere’den başkası değildir.
Böylece İngiltere, hem Brexit bağlamında bir dönemin bittiğinin, hem de tam yüz sene sonra, tıpkı 1915’te olduğu gibi, “Büyük Oyun” projesinin 2016’da Türkiye’deki kalkışmanın püskürtülmesiyle sona erdiğinin bilinciyle hareket etmekte, Türkiye’ye destek vermektedir. Ancak bu desteğin, FETÖ’ye karşı savaştan öteye, örneğin ayrılıkçı teröre karşı alanlara da yayılması gerektiğini hatırlatmakta yarar vardır.
Türkiye’nin dostluğu İngiltere için önemli
İngiltere Türkiye’nin en önemli ekonomik ve ticari ortaklarından biri. Bu ilişkilerin tarihi on altıncı yüzyıla kadar gidiyor. Brexit sonrası İngiltere’de beklenen iktisadi daralmanın, orta vadede, Türkiye’den yapılan ihracat mallarına yönelik talebi de düşüreceği ve bunun Türkiye’nin makroekonomik dengelerini olumsuz etkileyeceğine dair tahminler var. İngiltere ile yapılan ticaretin Türkiye lehine fazla verdiğini hesaba katarsak, olası daralmanın bizi kötü etkileyeceği söylenebilir. Ayrıca İngiltere, karşılıklı doğrudan yatırımların ciddi artış gösterdiği bir ülke. Türkiye’de faaliyet gösteren üç bine yakın İngiliz şirketi var. İngiltere’de, çoğu Londra’da yaşayan, büyük ve iyi halli bir Türk toplumu var. Türkiye’ye gelen turistlerin yaklaşık yüzde onu İngiliz.
Bu bağlamda, demokrasiye, sosyal refah devletine ve başarıyla uygulanan kamu-özel sektör işbirliğine karşı girişilen 15 Temmuz darbesini, büyük bir sağduyu ve kitle hareketiyle bertaraf eden Türkiye’nin dostluğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Ortadoğu ve Orta-Asya’da yeni bir dünya kurgusu arayan İngiltere için çok önemli. Ayrıca İngiltere, yeniden kurgulanacak AB içinde, özellikle göç, küreselleşme ve ekonomik büyüme bağlamında giderek önemi artan ve daha aktif bir rol oynaması beklenen Türkiye’yi yanında görmek de istiyor. Türkleri ülkesinde görmekten korkan, ama dünyaya çeki düzen verme konusunda, Türkiye’deki lanetli darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra, işbirliği arayışında tarihi bir fırsat yakaladığını düşünen İngiltere’ye nasıl cevap verileceği ise, onun geçmişindeki ibret verici dersleri çalışmaktan geçecek.
Kaynak: AA