Aksaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alptekin Karagöz, tohumculukla ilgili en sık duyulan yanlışların başında, her geliştirilmiş çeşide hibrit denmesi ve bitki ıslah çalışmalarının GDO tekniğiyle karıştırılmasının geldiğini söyledi.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alptekin Karagöz, tohumculukla doğrudan ilgisi ve yeterli bilgisi de olmayan birtakım kişilerin veya kuruluşların sektörle ilgili araştırma verilerine dayanmayan ve bilimsel temelden uzak açıklamalarının kamuoyunda bilgi kirliliğine ve kafa karışıklığına sebep olduğunu söylerken en çok duyduğu yanlışlardan birinin her geliştirilen çeşidin “hibrit” şeklinde nitelendirilmesi olduğunu dile getirdi.
Karagöz, şunları söyledi:
“Dört tane kategori üzerinde durulması lazım çünkü bunu kamuoyunda karıştırıyorlar: Yerel çeşit, geliştirilmiş çeşit, hibrit çeşit ve genetiği değiştirilmiş organizma. Geçenlerde ödül almış bir videoya baktım bu geliştirilmiş çeşitlerden hibrit diye bahsediliyor. Hibrit apayrı bir kategoridir. Yok mu bizim ülkemizde hibrit çeşit? Tabii ki var. Özellikle sebze alanında bizim Türkiye’de tükettiğimiz ürünlerin büyük çoğunluğu hibrittir.”
“Bizim ülkemizde genetiği değiştirilmiş ürünlerin yetiştirilmesi yasayla yasaklanmıştır”
Bilgi kirliliğine neden olan durumlardan birinin de ıslah çalışmalarıyla genetiği değiştirilmiş organizmaların üretim süreçlerinin birbirine karıştırılması olduğunu aktaran Karagöz, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’na göre Türkiye’de genetiği değiştirilmiş bitki, hayvan üretiminin yasak olduğuna ve sadece araştırma amaçlı genetiği değiştirilmiş materyal yetiştirilebileceğine dikkati çekti.
Klasik yöntemlerle yapılan ıslah çalışmalarıyla genetiği değiştirilmiş organizmaların üretim süreçlerinin farklı olduğunu dile getiren Karagöz şöyle devam etti:
“Ülkemizde yapılan bitki ıslahı çalışmalarının GDO tekniğiyle ilgisi yok. Yapılanlar doğadaki bitkiler arası oluşan tozlaşmaların, planlanan ebeveynlerle ve insan eliyle yapılmasından ibarettir ve bu işler tarla koşullarında yapılır. Melezleme çalışmaları türlere göre değişen küçük farklarla elle yapılır. Klasik ıslah çalışması en basit anlamıyla budur ama bu teknik yardımıyla ortaya çıkarılan çeşitlere bile ülkemizde “genetiği değiştirilmiş” diyenler var. Bu şekilde konu hakkında bilgi sahibi olmayan gruplar, geliştirilmiş çeşitleri, GDO olarak nitelemek suretiyle bilgi kirliliğine neden olmakta. Bu durum ıslahçılara ve ıslah edilen çeşitlere yapılan bir haksızlıktır. Geliştirilmiş çeşitleri tüketmekten korkmayın. Bunlarda kesinlikle zararlı madde yok ve yüksek verimli çeşitler kesinlikle genetiği değiştirilmiş değildir.”
“Genetiği değiştirilmiş buğday ticareti dünyada yok”
Türkiye’de hibrit buğday olmadığının altını çizen Prof. Dr. Alptekin Karagöz, genetiği değiştirilmiş buğday üretimiyle ilgili olarak ise “Dünyada bir gram genetiği değiştirilmiş buğday ticareti yok. Yok, çünkü karlı bir alan değil. Ben hem İsrail hem de İngiltere’de genetiği değiştirilmiş buğdayı gözümle gördüm. Araştırma aşamasındaydı. Yapıyorlar. Neden? Çünkü araştırmacılar işin Ar-Ge’sini yapıyor, her şeyini hazırlıyor, bir kenarda tutuyor. Günü geldiği zaman onu çıkartacaklar ve nasıl ki Covid19 aşısı daha önceden bir altyapısı olduğu için kısa bir sürede lanse edildi ve Biontech aldı götürdü, bu da öyle.” ifadelerini kullandı.
“Yerel çeşitlerin tescil edilmesi önemli”
Birleşmiş Milletler’in (BM), 1992 Rio Zirvesi’nde imzaya açtığı ve Türkiye’nin onayladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin önemine değinerek sözleşmenin amaçlarından birinin yerel çeşitleri ve bu çeşitlerin kullanımından doğacak hakları korumak olduğunu bildiren Karagöz, “Geleceğimizi ancak bu şekilde garanti altına alabiliriz. Bugün emekli ıslahçılar bile geçmişte geliştirdikleri çeşitler piyasada tutulduğu sürece çeşitlerinden gelen ıslahçı hakkı nedeniyle maddi kazanç elde edebiliyor, hatta bu hak mirasçılarına kalabiliyor. Yerel çeşitlerde böyle bir rejimin uluslararası boyutta kazanılması için sizin o malın kendinize ait olduğunu ispatlamanız ve bunları tescil ettirmeniz gerekiyor. Böylece önemli bir genetik kaynak durumunda olan yerel çeşitlerin bir envanterine de sahip olabilirsiniz. Bunların tescil edilmesi bu açıdan da son derece önemli.” dedi.
“Uzun mesafeler arasındaki tohum takası sağlıklı değil”
Tohum takas şenlikleriyle ilgili de konuşan Karagöz, bu etkinliklerin planlı ve yerel ölçekte yapılması gerektiği uyarısında bulunarak kontrolsüz takasın neden olabileceği olumsuzluklar konusunda şunları aktardı:
“Eğer siz tohum takas şenliklerini belirli bir coğrafya için yapıyorsanız, diyelim ki Aydın ili için bir tohum takas şenliği yapıyorsunuz, Aydın’ın muhtelif yerlerinden insanlar geliyorlar, tohumlarını değiştirip gidiyorlar, onda bir sıkıntı yok. Ama ben Çanakkale’nin domatesini alıp da Ankara’ya getirirsem burada sıkıntı var. İki türlü sıkıntı var. Birincisi Çanakkale’nin yerel çeşidi oraya göre kendini uydurmuş, oranın toprağına iklimine göre ama Ankara’ya geldiği zaman çok kireçli bir toprakla karşılaşacak, iklim ona keza çok farklı. Bir tehlike de şu: Çanakkale’de bulunup da Ankara’da bulunmayan birtakım böcekler ve hastalık unsurlarına karşı bitkiyi savunmasız hale getiriyorsunuz. Tohumu da bozuyorsunuz çünkü dışarıdan bir gen getirip onunla buluşturuyorsunuz. Özellikle bu genetik bulaşmanın önlenmesi açısından da bu uzun mesafeler arasındaki tohum takası hiç sağlıklı değil. Yerel olarak dar bölgelerde bunu yapabilirsiniz.”
“Tarımda kimyasal kullanımı konusunda biraz zayıfız”
Türkiye’de tarımda bilinçsiz ilaç kullanımına ve bu kullanılan ilaçların insan sağlığı üzerindeki etkisine de değinen Karagöz, çiftçilerin bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı:
“Salihli Ovası harika bir ova ve her türlü bitkinin yetiştiği pek çok tarım alanında, ortadan geçen derelerin kenarında dünya kadar zirai ilaç kutularını görüyorsunuz. Bizim çiftçimiz bu konuda ne yazık ki çok geride. Yerin altına da sızıyor o sular, daha sonra içme suyu olarak şehir şebekelerine veriliyor, zayıfız bu konuda ne yazık ki.”
Son 5 yılda yüzde 26,2’lik artış
Türkiye Tohumcular Birliği’nin (TÜRKTOB) 2022 Tohumculuk Sektör Raporu’nda yer alan bilgilere göre; Türkiye’de tescil ettirilen ve üretim izni alınan çeşit sayısı Ocak 2022 itibarıyla tarla bitkilerinde 4 bin 984, sebzelerde 6 bin 898, meyve ve asmada 1562 çeşit, 236 meyve anacı olmak üzere toplam 13 bin 680 tescilli çeşit sayısına, yine Ocak 2022 tarihi itibarıyla tarla bitkilerinde 1237, sebzelerde 1629, meyve ve asmada 37 olmak üzere toplam 2 bin 903 üretim izinli çeşit sayısına ulaştı.
Çeşit sayısındaki artışa paralel olarak tohumluk üretim miktarları da arttı. Tarım ve Orman Bakanlığının verilerine göre, Türkiye’de 2021 yıl sonu itibarıyla 1 milyon 324 bin 222 ton sertifikalı tohumluk üretildi. Bu rakam 2017’de 1 milyon 49 bin 366, 2018’de 1 milyon 59 bin 316, 2019’da 1 milyon 143 bin 466, 2020’de 1 milyon 242 bin 328 ton olarak kayıtlara geçmişti. Buna göre son 5 yılda sertifikalık tohum üretiminde yüzde 26,2’lik bir artış gerçekleşti.
Bunun dışında 2021’de 134.8 milyon adet meyve fidanı, 3.1 milyon adet asma fidanı, 140.7 milyon adet çilek fidesi, 5.5 milyar adet sebze fidesi ve 1.7 milyar adet süs bitkisi üretildi.
Üretim miktarlarındaki bu artış ile 2021 yılında 604,6 milyon dolarlık bir dış ticaret hacmi oluşurken, Türkiye’nin ihracatının ithalatı karşılama oranı, fidan ve süs bitkileri dâhil edildiğinde yüzde 130’a ulaştı.