Koronavirüs salgını ile geçen yıl ikinci dönemde başlanan fakat hem eğitim yılının ortasına denk gelmesinden hem de koronavirüsün bilinmeyen ve yeni bir hastalık olmasından dolayı hazırlıksız yakalanılan çevrimiçi eğitimle yeni bir dönem başlıyor.
Devletler tarafından eğitim sistemleri geçen yıla kıyasen bu yıl salgına uygun bir şekilde revize ediliyor ya da en azından vatandaşlara bu şekilde gösteriliyor. Şu an itibariyle koronavirüs hastalığı hakkında net bir şey söylemek ortalıkta cirit atan dezenformasyon/mezenformasyonlara bir yenisini daha eklemekten başka bir anlam taşımayacaktır.
Tüm bu bilgi kirliliğinin yanında hayatların ciddi oranda değiştiği su götürmez bir gerçek. Karantina süreçleri, çevrimiçi eğitim, çevrimiçi programla, toplantılar halihazırda başlanılan teknolojik süreci hızlandırmaktadır. Bu süreçte de arslan payı hem nicelik hem de nitelik bakımından toplumlarda önemli yer tutan eğitime düşüyor. Mısırlı yazar ve düşünce adamı Seyyid Kutub, “Bilginin gücüne inanıyorum, kültürün gücüne inanıyorum; ama eğitimin gücüne daha çok inanıyorum.” diyerek eğitimin önemine dikkat çekmiştir.
Kuzey Makedonya (Türk) toplumu olarak yaygın eğitim sıkıntılarını dahi çöz(e)memişken karşımıza birden bire sadece teknik olarak bile devasa bir sorun olarak çevrimiçi eğitim çıktı. Zayıf internet altyapısı, elektronik cihaza ulaşmadaki ekonomik sıkıntılar, Eğitim Bakanlığı tarafından yeni kurulan çevrimiçi eğitim platformunun test sürecinde ortaya çıkan aksaklıklar, söz konusu çevrimiçi aygıtları ve programı kullanmak için gerekli temel eğitim eksiklikleri, teknik konuların başında geliyor. Adı üstünde bunların teknik mesele olduğunu ve devletin bir şekilde bu konulara çözüm bulacağını varsayıyoruz. (Ülke genelinde 500’ün üzerinde okulda yüz yüze eğitimin başlayacağı duyuruldu fakat birkaç vaka çıkması halinde bu okulların da yeniden çevrimiçi eğitime dönmesi muhtemel).
Bundan sonra eğitimin 3 temel sacayağı olan; Okula giderken çalışmıyorlardı şimdi mi çalışacaklar diyen AİLE, yaygın eğitim sürecinde bile çocuklarıyla ilgilenmiyorlar şimdi mi ilgilenecekler diyen ÖĞRETMEN ve eğitimdeki karmaşıklıktan mı yoksa gidilen kafelerdeki koronavirüs tedbirlerinden dolayı mı bilinmez kafası karışık ÖĞRENCİ karşımıza çıkıyor. Birbirine bağımlı ve ciddi sorumlulukları bulunan söz konusu üç kesim de çoğu kez farklı konularda birbirlerini suçlarken eğitim sürecinde çok önemli görevleri ifa etmektedirler.
Aile, her zaman ama özellikle de bu salgın döneminde çocuklarıyla daha fazla zaman harcamalı, dersleriyle birebir ilgilenmeli ve çocuklarıyla sohbet etmelidir. Unutulmamalıdır bir şeyi öğrenmenin en iyi yollarından biri çocuklara onu öğretmekten geçer (Bu, aylık yazı yazdığım Kardelen Çocuk Dergisi’nden de kanıtlanmış bir tez). Yani çocuklarınızla birlikte hem öğreterek hem öğrenerek eğlenceli zaman geçireceksiniz. Aynı zamanda eğitim sistemini beğenmeyen ve ‘okulda öğretilenler çok saçma, adeta zaman kaybı’ düşüncesinde olan aileler için de bu kendi yöntemlerini uygulamaları için ciddi bir fırsat.
Öğretmen, bu süreçte anlatılan dersleri, verilen ödevleri daha cazip hale getirmeli ve aynı zamanda bunların takibini daha sıkı bir şekilde yapmalı ki öğrenci ve ailede ‘eğitim falan verilmiyor’ boşluğu oluşmasın. Erich Fromm, “Eğitimin temel amacı çocukları kendi yeteneklerinin bilincine vardırmaktır” diyor. Öğretmenler de bu anlayış içinde eğitim şekli çevrimiçi diye çok karamsarlığa kapılmadan öğrencilere sadece kendi yeteneklerinin farkındalığına vardıracak içerikler hazırlamaları belki de yaygın eğitimde yapıl(a)mayan fakat hayati önem taşıyan bu değişikliği de beraberinde getirebilir. Bu noktada hatırlanması gereken krizin fırsata çevrilmesi gerektiğidir.
Ve gelelim Öğrenciye. Öğrencinin bir diğer adı da “Talebe”. Yani talep eden. Bilgiyi, ilmi, ahlakı, davranışı, eğitimi talep eden. Tüm bu süreç içinde en çok vazife düşen hiç kuşkusuz öğrencidir. Öğrenci “alıcıları”nı açmadan, talep etmeden değil aile ve öğretmen tüm dünya seferber olsa yine de boş. Az önce söylediğimiz ‘krizi fırsata çevirmek’ düsturu pek tabi öğrenci için de geçerli. Yaygın eğitimdeki arkadaşlarla kıyaslanma, anlamadığını soramama, araştıramama, özgüven eksikliği, sınıfın eğitim düzeyine göre ders anlatımı gibi birçok farklı özelliği bu şekilde lehine çevirebilir. Çevrimiçi eğitimin dışında kendini geliştirmeye adanabilir, ders dışında kitaplara yönlenebilir ve en önemlisi de kendi yeteneklerinin bilincine varabilir. Yeter ki ‘eğitim nedir’ ve ‘eğitimi hangi amaçlarla niçin alıyorum’ sorularının cevaplarını kendine samimi bir şekilde verebilsin.
Eğitim konusu; ucu bucağı olmayan ve kanayan yaralarımızın, toplumumuzun pek çok eksikliğinin/zayıflığının baş müsebbibi. Yukarıda yazılan her paragraf başlı başına birer yazının, makalenin, kitabın konusu. Hal böyleyken koronavirüslü ve çevrimiçi yeni eğitim öğretim yılına başlangıcına bir not bırakmak istedim sadece.
‘Çevrimiçi’nin tanımı, bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumda olma hali. Einstein da eğitimin temel amacının gerçeklerin öğretilmesi değil, düşünmek için aklın eğitilmesi olduğunu belirtiyor. Bilgisayar sisteminde sunucuya bağlı ve çalışır durumdayken düşünmek için aklın eğitebiliyorsak çevrimiçi eğitim de mümkün demektir.
Azim varsa, imkan da vardır…