30 Eylül referandumu ve Makedonya’nın geleceği

Makedonya vatandaşları 30 Eylül’de ülkenin isim değişikliğini oylayacakları referandum için sandık başına gidiyor.

Makedonya vatandaşları 30 Eylül’de ülkenin isim değişikliğini oylayacakları referandum için sandık başına gidiyor. “Makedonya ve Yunanistan arasında imzalanan anlaşmayı kabul ederek ülkemizin AB ve NATO üyeliğini destekliyor musunuz?” şeklinde yöneltilen referandum sorusu dolambaçlı, fakat bir o kadar gerçekçi görünüyor. Makedonya’nın isim değişikliğindeki temel motivasyon, Yunanistan ile 27 yıldan beri devam eden isim sorununa bir çözüm bularak Avrupa-Atlantik kurumlarının kapısını aralamak.

Yunanistan’ın kuzey bölgelerinin de Makedonya adını taşımasından ötürü, iki ülke arasında Makedonya devletinin kurulmasından beri devam eden bir isim anlaşmazlığı mevcuttu. Bu sorunu gerekçe olarak kullanan Yunanistan 90’lı yıllarda Makedonya’ya bazı ekonomik yaptırımlar uygulamış, daha güncel bir sorun olarak da ülkenin AB ve NATO gibi uluslararası örgütlere üyelik süreçlerini veto etmişti. Bu çerçevede, Haziran ayında mevcut çıkmazı sonlandırmak adına önemli bir adım atılarak söz konusu ülkeler arasında imzalanan bir anlaşmayla Makedonya’nın ismini “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olarak değiştirmesi ve Yunanistan’ın AB ve NATO üyeliği yönünde Makedonya’ya engel çıkarmaması yönünde mutabakat sağlandı.

AB ve NATO’dan Makedonya’ya “sarı ışık”

İki ülke açısından da tarihi bir adım olarak değerlendirilen anlaşmanın imzalanması, taraflar için epey zorlu bir müzakere süreci gerektirmişti. Makedonya’da muhalefet öncelikle Makedonya devletinin kökenleri olarak gördükleri antik Makedonya’nın yıkılmaya çalışıldığı ve ülkenin tarihi kimliğinin zarar gördüğü şeklinde eleştiriler yükseltiyor. Referandum sorusunun çok “manipülatif” olması ve isim değişikliğinin Avrupa-Atlantik kurumlarına üyelikle eş tutulması da tepkilere neden oluyor.

Yunanistan’daki isim değişikliği karşıtı gösteriler ise Makedonya’dakilerden bile daha büyük boyutlara ulaşmış, onbinlerce kişi isim değişikliği anlaşmasını protesto etmişti. Buna rağmen isim değişikliği müzakerelerinde uzlaşı sağlayan Yunan tarafı, anlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Avro grubu tarafından açıklanan “borç hafifletme ve 15 milyar avroluk yeni bir krediyle” adeta ödüllendirilmişti. İsim sorununun çözülmesine yönelik Avrupa’nın oldukça kararlı bir tavır izlediği ve bu tutumun süreç üzerinde belirleyici rol oynadığı gözlemleniyor. Referanduma sayılı günler kala batılı liderler adeta Makedonya’yı ziyaretçi akınına uğrattı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, sağ liderler Angela Merkel ve Sebastian Kurz ve ABD Savunma Bakanı Jim Mattis’in ziyaretlerindeki mesajlar ortaktı: “Makedonya AB ve NATO ittifakına yakınlaşmak istiyorsa isim meselesini kalıcı olarak çözmeli”. Bu açıklamalarla Makedonya vatandaşlarını referandumda sandık başına çağıran liderler, isim değişikliği konusunda sandıktan “evet” çıkması beklentilerini de açıkça dile getirmiş oluyor. Stoltenberg ise mesajını daha açık bir şekilde ifade ediyor: “İsim değişikliğine hayır, ama NATO’ya evet deme alternatifiniz yok; bu bir illüzyon”.

Avrupa-Atlantik entegrasyonu kapsamında önemli bir eşikte bulunan Makedonya, halihazırda üyelik için NATO’dan resmi davet aldı. Sürecin sorunsuz işlemesi durumunda 2019 sonunda Kuzey Makedonya NATO’nun 30. üyesi olacak. Makedonya’nın NATO üyeliği iki anlama geliyor: Birincisi, bölgede başta Rusya olmak üzere Batı’ya “alternatif” aktörlerin yumuşak gücünün azaltılması hedefleniyor. İkincisi, NATO çatısı altında bölgede istikrar sağlanması ve 90’lardan kalma milliyetçi ve ayrılıkçı hareketlerin önüne geçilmesi amaçlanıyor.

AB cephesine bakıldığında ise Balkanları kapsayan bir genişleme dalgasının, başta Fransa ve Hollanda olmak üzere tüm üye ülkeler tarafından onaylanmadığı biliniyor. Buna rağmen Makedonya’nın kısa dönemde birlikten beklentisi kalkınma yardımlarıyla ekonomisine dinamizm sağlamak. Yoğun bir “evet” kampanyası yürüten Başbakan Zoran Zaev katıldığı programlarda, AB’den Makedonya’ya günlük 269 bin avroluk destek sağlandığını vurgulayarak Avrupa’ya yaklaştıkları ölçüde bu desteğin artacağı beklentisini dile getiriyor.

Süreç nasıl işleyecek?

Ülkeyi AB ve NATO üyeliğine taşıma konusunda kararlı görünen Başbakan Zaev ve hükümetini bekleyen uzun ve zorlu bir maraton var. 2016 seçimlerinden sonra ülkede ciddi bir belirsizlik ortamı oluşmuş ve hükümet ancak 11 ay sonra kurulabilmişti. Başbakan Zaev hükümeti kurduktan sonra, kendisinden önceki hükümetin aksine reformist politikalar benimsemiş, Arnavutçanın ülkenin ikinci resmi ana dili olması, Arnavut milletvekili Talat Caferi’nin Meclis Başkanı olarak seçilmesi ve isim sorununun çözümü gibi oldukça önemli adımlar atmıştı. Bu bağlamda, referandumdan “evet” sonucunun çıkması sadece isim sorununu çözmekle kalmayıp hükümetin reform politikalarının halk tarafından desteklendiğinin de önemli bir göstergesi olacak. Referanduma haftalar kala yapılan son anketlerde, halkın AB ve NATO üyeliğine verdiği desteğin arttığı gözlemleniyor; referandum sonucunda da bu eğilimin ağırlıklı olacağı bekleniyor.

Bununla beraber, isim değişikliği anlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için tarafların yerine getirmesi gereken bazı şartlar da bulunuyor. İlk şart, referandumun geçerli sayılabilmesi için katılım oranının en az yüzde elli olması. Son yerel seçimlerde katılım oranının yüzde 60 civarında olması ve diasporada bulunan kayıtlı seçmenin büyük oranda oy kullanamayacak oluşu, referanduma yönelik bir meşruiyet sorunu doğurmuştu. 2016 seçimlerinde yüzde 40’a yakın oy alarak birinci parti olarak meclise giren, fakat hükümette yer alamayan Hristiyan Demokrat VMRO-DPMNE bu zamana kadar isim değişikliği müzakerelerini boykot etmiş, çeşitli protesto gösterileriyle süreci engellemeye çalışmıştı. Fakat bu parti özellikle Avrupa’dan gelen baskı neticesinde referandumu “resmi olarak” boykot etmeyecek. Seçmenine “duyarlı” davranmaları çağrısında bulunan VMRO-DPMNE Başkanı Hristijan Miçkoski, destekçilerine sandığa “hayır” için gidin demiş oldu. Bu gelişmeler ışığında, referandumda gerekli katılım oranının sağlanması, fakat sandıktan “evet” oyu çıkması beklentisi oluşuyor.

30 Eylül’den sonraki günlerde ise hükümetin anayasa değişikliği yapabilmesi için mecliste en az 81 milletvekilinin desteğine ihtiyacı olacak. Mevcut meclis aritmetiğinde VMRO-DPMNE vekillerinden sınırlı da olsa bir destek gelmezse anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Referandumdan güçlü bir “evet” çıkarsa VRMO-DPMNE üzerindeki baskı artacaktır. Fakat her şeye rağmen muhalefet iş birliğine yanaşmazsa, hükümet erken seçime gitmek zorunda kalabilir. Yunanistan ile varılan anlaşma gereği, isim değişikliğinin yıl sonuna kadar tamamlanması gerekiyor ki bu da süreci sekteye uğratacak bir şart olacaktır.

Makedonya isim değişikliği anlaşmasının kendine ait yükümlülüklerini sorunsuz bir şekilde yerine getirebilse bile, sürecin son aşamasında anlaşmanın Yunanistan meclisinde de onaylanması gerekiyor. Müzakere sürecinde Yunanistan’da yapılan isim değişikliği karşıtı protestolara binlerce kişi katılmıştı. İki ülkenin muhalif kanadı üzerinde Avrupa’nın ne derece etkili olacağını öngörebilmek ise çok kolay görünmüyor.

 

 

 

AA [Büşra Dillioğlu Uluslararası Balkan Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyasal Bilimler Bölümü’nde araştırma görevlisidir]

 

 

Read Previous

Aida Begiç: Suriyeli çocuklar kendi hikayelerini oynadı

Read Next

Avrupa ve Balkan Süpermoto Şampiyonası, Bulgaristan’da düzenlenecek

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *