Türkçem Dergisi 2019 yılın ödülü töreni düzenlendi

21.Türkçem Dergisi 2019 Yılın Ödülü Töreni (11.10.2019 Cuma) Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği’nde gerçekleşti.

Sonay Buş’un sunduğu ve çok sayıda edebiyatseverin hazır bulunduğu törende Prof.Dr. Nimetullah Hafız ödülü Zeynel Beksaç’ın elinden alırken, Dede Korkut Hikayeleri’nin üçüncü el yazmasını bilim dünyasına kazandıran kütüphaneci Veli Muhammed Hoca’nın ödülü de Avrasya Yazarlar Birliği’nin değerli başkanı Doç.Dr. Yakup Ömeroğlu’na Doğru Yol Derneği Başkanı Nevzat Şundo ve emekli öğretmen Liriye Dişo tarafından verildi.

Türkçem Dergisi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Zeynel Beksaç 226’ıncı sayıya ulaşan Türkçem dergisinin 21 yıldır çocuk edebiyatına katkısı geçenlere yılın ödülünü vermekte olduğunu belirtti.

Türkçe’nin Rumeli yakasında bir ödül töreninde daha birlikte olmanın mutluluğuna vurgu yapan Beksaç, Seçici Kurul’un geçen yıl olduğu gibi bu yıl da iki ödül vermeyi uygun gördüğünü kaydetti.

Zeynel Beksaç’ın törende yapmış olduğu konuşmasını olduğu gibi aktarıyoruz:

“Değerli dostlar, bir gerçek var ki bizim, bizlerin Balkanlarda, Rumeli kavşaklarında yüzyılı aşkın yalnızlığımızda Türkçe hep siperimiz oldu. Adam gibi yaşamak için; dilimize, geleneğimize, eğitimimize, kültürümüze, kimliğimize sahip çıktık. Varmak istediğimiz hep yarınlar olduğu için, direncimizi hiç yitirmedik. Bir dünya dili olan Türkçemize yosunun taşa sarıldığı gibi, hanımelinin duvara yaslandığı gibi, öylece bağlandık.
Biz ki, Balkanlarda destisi Mevlâna mahzeninde kırılan, sabrı Yunus örsünde dövülen, Dilhançeri Dede Korkut’ta bilenen Türkçe’nin aşıklarıyız. Bundan özge kârda gözümüz yoktur.
Evet, genelde bir avuçtuk Türkçe’nin Rumeli yakasında. Varlığını Türk kimliğiyle sürdüren bizler için kesilen fatura hep ağır oldu. Sayımızın azalmasıyla bu dili, bu kültürü, gelenek göreneği sürdürenlerin sırtına taşınılması ağır bir yükün daha eklenmesi demekti.
Sözün kısası, Balkanlarda kayada çimlenmekti bizimkisi. Kayada çimlenip, Mevlanalaşmaktı. An an, yıl yıl, sorunlar yığınlaşsa da, ne pes ettik, ne de yıldık. Geçmişi zengin bir ulusun, yüce bir çınarın uzantısı olduğumuzu hiç unutmadık. Attığımız her adımda, üstlendiğimiz her görevde, başarıları göğüslememizin temelinde yatan bu gerçek oldu hep. Yüreğimizde sönmeyen Türkçe sevdası, bizi bu kutsal nöbette inançlı, dinç kalmayı olanaklı kılmış ve yaşadığımız ortamda ecdadımızdan miras olarak kalan hoşgörü ve sevgiyi her zaman en güçlü bir silah olarak kullanarak sağduyu yanlısı ve yapıcı unsur olmaya özen gösterdik.”

Zeynel Beksaç konuşmasının devamında törende hazır bulunanlarla şu görüşlerini paylaştı.

“Bizler Prizrenli, Kosovalı, Makedonyalı, Balkanlı, Rumelili olarak Türkiye dışında Türk olmanın her tür cefasını çekmiş, bu topraklarda kimliğin, dilin, örf ve adetlerin, gelenek göreneklerin yaşatılması ve özdeş değerlerin yarınlara taşınması uğruna niceleriyle ömür harcamış biri olarak ( siz ve Balkanlardaki diğer sanatçı dostlarımın da aynı görüşleri paylaştıkları inancıyla) diyorum ki:Balkanlarda yazmak, delikanlıca Türkçe’nin nöbetine durmak, yıkıntılarda yeni baştan doğmak, baharda güzü, güzde kışı yaşamaktır.
Balkanlarda yazmak, direngenliği elden bırakmamaktır. Kuşkuyu tuzağa gülü kalbe gömmek, düzde yokuş tırmanıp, engellerde horon tepmektir.
Balkanlarda yazmak, yaşam gerçeğine Türkçe’yle yüreklenmek, avcıların namluları karşısında yılmadan Türkçe haykırmaktır.
Balkanlarda Türkçe yazmak, soluk alışımızın dört dörtlük anlamı, görkemli yazgımız; kardelenimiz, ölmezotumuz, asırlara meydan okuyan çınarımız demekti.
Türkçemiz, buğulu aynalarda pak ve biricik gerçeğimiz, Balkanlarda, Rumeli tuzaklarında Hızır’ımızdı. Kerpiç duvarlarımızda deste deste sararmış tütün yaprağı, viran tavanlarda tozlu kuru üzüm, bırakıp giden atların pas tutmuş nalı, uğurumuz, muştumuz, tiryakimizdi.
Türkçemiz, Balkanlarda, Rumeli’de günün her anında üstümüze bir çığ gibi yıkılan mutlu bellamızdı!
Özlem, hasret yakamızı hiç bırakmadı. Bazen yangın gibi, bazen sel gibi, gün oldu deprem gibi çullandı üzerimize yaşam. Yakılan türküler yüreğimizi hem dağladı, hem de melhem oldu. Bu dil tanığımızdı. Burada çocuk yaşlarda Üsküp’ten ayrılmak mecburiyetinde olan Çağdaş Türk Şiiri’nin anıt ismi Yahya Kemal Beyatlı ve eserlerinde döne döne ata toprağı Kosova’yı yad edip, onun için yüreği kanayan İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u ve Balkanlardan göç eden nicelerini anmak gerekir.

Evet, bizler buralarda kalanlar, vatan diye bellediğimiz bu toprakları terk etmeyenler olarak bu dille nakış nakış dokundu direnç kilimimiz Rumeli’de. Kaldırımda çiçek açıp, dilkalemizde bayrağı onurlu onurlu dalgalandırdık. Serpilmişliği bir ilenç diye yakıştıramadık kendimize. Hoşgörümüzle, sevgimizle Mevlâna’ydık, Yunus’tuk, Köroğlu, Karacaoğlan’dık.
Balkanların rüzgârları sert ve acımasızdı. Biz hep sabrımızla nalladık dilatımızı.
Yalnızlığı sineye çekeliden beri dilatımız huzursuz ve şaha kalkmış. Dilatımız yüzyılı aşkın bir dönemdir uykusuz ve nöbette.
Balkanlarda kar yağdı Dildağımıza habire. Buna rağmen, kalbimizde güneşi gizlemesini bildik. Gül ektik içimizdeki taş duvara. Yadsınıldıkça çoğalıp taşmasını bildik. Mangalda küller altında Türkçemizin közünü korumayı bildik.
Balkanlarda yazmak, bu coğrafyada; yüzü ak, alnı açık, başı dik, aslımıza yakışır bir duruşla varolmak demektir. İnsanlık kıyılarına vuran dalgaydık ya, sözünün eri olana saygımız sonsuz oldu. Ancak, iç çamaşırlar gibi değişen insanlardan olmadık hiç. Ne ettiysek, kimliğimize, dilimize, edebiyatımıza şemsiye açarak, bizler için olmazsa olmaz özelliğini taşıyan bu değerleri doludan, selden, kem gözle bakanlardan korumak içindi.
Bizler Balkan Türkleriydik; kırılıp gücendiğimizde, yıkılıp dört duvar arası sıkıştığımızda, Yunusça fidan dikildik çıplak tepelere, yosun diye taşlara sarıldık yunusça, damar damar daldık kıraç toprağa Yunusça, dilimiz Yunus, usumuz Yunus dedi hep.
Bizler ki Balkan Türkleriydik, Prof. Dr. Mustafa İsen’in dediği gibi “ötelerden bir ses”tik yani. Oyuncağı elinden alınmış çocuklar misali…Hüznümüz yüreğimizde tutsak kaldı. Dokunsalar, hasret dağları gözyaşı döker içimizde. Bir haykırabilsek Tuna akar, Vardar akar, Arda akar, Akdere akar. Öylesine doluyuz Türkçe sevgisiyle, Öylesine dolup taşar Türkiye sevdamız…
Bizler ki Balkan Türkleriydik, dilleri seven, anadiliyle övünç duyan, Rumeli’nin loş ışıklarında; kaygan, tuzak, bulutsu yollarında halkımıza bir ışık olmanın bilinciyle nice yılgılara aldırış etmeden kararlı adımlarla yürüdük.
Türkçemiz bu topraklarda sonsuza dek yankılansın diye türküye sarıldık, saza gönül verdik. Şiir yazdık, şarkı besteledik, türkü derledik. Eğitimimizi illa ki anadilimizde görelim diye kitapsızlığa, sorunlara aldırış etmeden göğüs gerdik.
Bizler, yani Balkanlarda Türkçe yazan şair yazarlar için Türkiye, doslayısıyla Türk dünyası, yüreğimizin güm güm attığı, unutulmuşluğumuzun umudunu yeşerttiği, direnç yelkenlerimizi rüzgarlandırdığı vazgeçilmez etken, bengi sığınağımızdı.
Bu değerlerin kıymetini bilip, özdeşlerini hiçbir şeye değişmeyen, yarınlara taşınması için ömür tüketenlere; yürekçe, başı dik ve karşılık beklemeden bayrağı taşıyanlara selam olsun.
Evet, bizler Balkan Türkleri olarak, Türkçe’nin yarınlara uzaması için yüreğimiz hep güm güm atacak, elden gelen çabayı bedeli ne olursa olsun sunmaya devam edeceğiz.
Balkanlarda Türkçe yazmak böyle bir şey işte!”

Törende İran’lı kütüphaneci Veli Muhammed Hoca adına ödülü alan Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Doç.Dr. Yakup Ömeroğlu özetle şöyle konuştu: “ 21 yıldır Balkanlarda yayın hayatını sürdüren Türkçem dergisinin yıllardır çocuk edebiyatı alanında katkısı geçenlere ödül vermesi alkışlanacak bir etkinlik. Bu yüzden Türkçem dergisini kutluyorum. Ayrıca ödül töreninin Balkanlarda Türk kültürünün sadık kapısı olarak bilinen ve yaklaşık 70 yıldır bir enstitü rolünü oynayan Doğru Yol derneğinde düzenlenmesini çok isabetli ve manidar buluyorum.”
Ömeroğlu,Doğru Yol Derneği’nin bugün her zamandan çok Türk kültür ve yaratıcılığın yaşatılmasındaki önemine işaret etti.
Doç.Dr. Yakup Ömeroğlu ayrıca, “Ümit ediyoruz ki kültürümüzün yeni el yazmaları da bulunsun, tarihi köklerimiz yeşersin ve o kökler üzerinde yeni, büyük bir dünya kuralım.” Ömeroğlu, “Dede Korkut Hikayeleri’nin üçüncü el yazmasının Türkmen bölgesinde bulunduğu için bunun adına Türkmen Sahra Nüshası denildiğini ve bunun da bizim için büyük bir zenginliği teşkil ettiğini belirtti. Ömeroğlu’na göre, burdan gidecek ödül haberi oradaki Türkmenleri de yüreklendirecek, Türk Dünyası’nda Dede Korkut’a ilginin de artmasına neden olacaktır, şeklinde ifadelerde bulundu.

Ödül kazananların biyografilerinden bilgi veren Sonay Buş, Prof.Dr.Nimettullah Hafız’ın Kosova’da Türkoloji ilimin akademi çalışmalarını başlatan, temelini atan ve üniversitelerde bölümlerin kurulması öncülüğünü yaptığını, birçok bilimsel eser yanı sıra iki şiir kitabı da yayınladığını, Baltam Dergisi’nin 30 sayısını çıkardığını vurguladı.

Türkçem Dergisi sahibi Zeynel Beksaç’ın elinden 2019 Yılın Ödülü’nü alan Nimetullah Hafız, hayatı boyunca eser verme gayretini gösterdiğini, ancak hiçbir zaman tatmin olmadığını ve daha fazla eser vermek çabalarına devam edeceğini belirtti.

Toplu fotoğrafın çekimiyle Türkçem Dergisi 2019 Yılın Ödül töreni son buldu.

 

Z.Beksaç

Read Previous

TBMM Başkanı Şentop’tan Belgrad’ta “terörle mücadelede çifte standart” vurgusu

Read Next

Tefeyyüz’ün 135. yıldönümü kutlandı

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *