Rumeliyi Terk Eden Son Asker Bakışı

Gerçek anlamda bir Balkan stratejimiz veya politikamız var mı? Bu soru uzun zamandır aklımı kurcalıyor. Önceden belirgin bir şekilde başlandı çok da iyi oldu, ancak bir adım daha ilerletilmeli düşüncesindeyim. Balkanlar’ın ortasında doğmuş, burada yaşamış, burada hayatını sürdüren biri olarak bu sorun sadece beni değil, kabul edersiniz ki yıllar önce evini barkını burada bırakmış, farklı ülkelere göç etmiş olanları da ilgilendirmeli. Uzun bir hasretlikten sonra yavaş yavaş birbirimizi tanımaya başladık ama ne kadar tanıdık? Veyahut bu tanışmadan sonra bir alan bulduk “buradan yürüyelim mi“ oldu bu yol? Ortada yine bir yalnızlık yine bir başına kalmışlık hissediliyorsa bu yaklaşım sadece romantik bir yaklaşım mı oldu? Biz gelip anlatırız derdimizi, dinleyen olur dinlemeyen olur, biraz üzülür sonra sarılırız mesela, ama gerçek anlamda sarılır mı yaralarımız?
Yüz yıl geriye gittiğimizde, başını önüne eğmiş askerler Rumeli’yi terk ederken son bir bakışla geriye baktıklarında, biz onların başlarını öne eğmelerini hiç istemedik. Bizim isteğimiz “Gidin, burada olup bitenleri herkese anlatın, arkanıza bakmayın, kalan sağlar bizimdir, vatan sağ olsun” olmuştur. Uzun yıllar haber alamadık sonra, savaşlı yıllar, kıtlık zamanları, kimsenin başını ağrıtmadan yolumuza devam ettik. Ölen öldü, kalan kaldı, hep bir mücadele, hep bir var olma kavgası içinde rahatlık nedir ne değildir pek de anlayamadık. Baskı bizi diri tuttu, hayatta kalma mücadelesi içinde kimliğimizi korumak için farklı teknikler icat ettik. Taşı kazdık, toprağı kazdık, evet beyliğimizi, paşalığımızı, saltanatı unutmak gerekti. Bir de bunun üstüne bıyık altından gülenler olmadı mı, oldu. Ayaklar baş, başlar ayak oldu. Unutmadığımız tek şey, ardına son bir kez bakan askerlerin bakışı oldu. O baş eğilmeyecekti, o boyun bükülmeyecekti, bir tasta aynı çorbayı içecektik, bir ekmeği bölüşecektik ama bölünmeyecektik, yalakalık yapıp kimseye minnet etmeyecektik. Babalarımız bize bunu öğretti, dedelerimiz bunun için can verdi. Yeri geldi dört yiğidimiz tam sırtından kurşun yedi, kırbaç yedi ama omurgasız olmadı asla.

İşte bütün bunların sonunda yine en son 90’lardaki savaşlarda aynı travmaları yaşadık, o da bitti. Kalan sağlar ile yaşadığımız ülkelerde artık farklı bayraklarla yine yaşamaya devam ettik. Asla ülkemizin de vatanımızın da başını ağrıtmadık. Sadık vatandaş nasıl yaşarsa öyle yaşadık. Dilimize, dinimize, namusumuza, geleneğimize karışmadıktan sonra, yeri geldi pazarda patates sattık, ama asla kimseye minnet eylemedik. Allah var gam yok dedik. Çok şükür dergimizi, kitabımızı, gazetemizi, kendi haklarımızı da koruyabiliyorduk. Arada bir vatanı da ziyaret ettik mi, kokusunu aldık mı değmeyin keyfimize. Vahabiler dadandı, gençlerimizi sakındık, akıllarını çelmeye yeltendiler “Evimizde ecdadın öğrettiği dinin neyi eksik” dedik. Artık bir zaman sonra her yeni gelen akımın hangisi provokasyon hangisi samimi öğrenme konusunda uzman olduk neredeyse.

Türkiye’den gelip okul ve gazete açtılar. Baktık ev ev gezip kendilerine cemaat diyorlar, hizmet için gelmişler. Durum vahim, bunlar Türk, yüzü gözü tertemiz, ilk kez meşhur “kolej” okulun ismini duyuyoruz. Türk’ün Türk ile imtihanı başladı. Ama bir eksiklik var, parası olan kolejli olabiliyor, e olmayan “Siz komünizmde hazıra alışmışsınız, çalış senin de olsun” deniliyor. Hani cemaat, hizmet falan? Zekât veren biri bulunursa, o zaman olur. Ama bizler de dergi çıkarıyoruz, batarsınız, boş verin bu işleri deniliyor. Yüz yıllardır verdiğimiz değerlerin hepsi mi boşunaymış? Bu işte bir terslik var diyerek, 15 Temmuz’dan sonra değil 2003 yılında onlarla mücadele etmeye başlıyoruz. Gençler tehlikede, o taraf çok şatafatlı, biz de boş durmuyoruz, minnet mi eyleyeceğiz, asla. Kendi yolumuza bakıyor, işimizi yapıyoruz.
Biliyoruz 15 Temmuz’dan sonra hiçbir şey rayına oturmuş değil. Bir deprem oldu ve artçılar arada bir geliyor. Sarsıldık hep beraber, hani Türkiye hapşırsa buralar nezle olurdu ya. Orası silkelendi buralar toz duman. Ne zaman geçecek bilmiyoruz, geleceğimiz muallakta. Belki de bundan kaynaklanıyor tüm sıkıntılar.

Bütün bu olanların yanında gerçek anlamda Balkan’ları izleyebilecek, takip edecek, buradan yıllar önce göç etmiş o asker bakışı ile bu toprakları selamlayacak yiğitler yok mu? Vardır elbet, ama ne yazık ki romantik bir Balkan sevdası esiyor şimdilerde. Bizim için Ana Vatan’ın sağlam olması, oradaki huzurun devamlı olması her şeyden çok daha önemli. Varlığımızı, dinimizi, dilimizi, bizler her rejimde koruyabildik, orada sıkıntı yok. Bunca kol vatanın üzerinde dolanıyorsa, Balkanlar’ın huzuru, gelişmişliği bölge için önemliyse o zaman daha elverişli çalışmaların yapılması gerek. Üniversiteler çok, ama gençlerde motivasyon yok. Teknoloji gelişmiş ama daha az basın yayın var. Eskiye nazaran bir adım önde olmak gerekirken nedendir şimdi sadece insani yardım ile gündemde olmaya çalışıyoruz. Daha mantıklı bir strateji geliştirmemiz gerek.

Batı’ya göç eden gençlerin çokluğu hepimizi biraz düşündürmeli. Balkanları sadece nostaljik bir sevda ile sevmemeli. Buradaki insanımızın savunduğu ve koruduğu değerlere saygı duyulmalı. O insanların üzerinden pay edinmemeli, hakkı zaten yıllar öncesinden alınanların yaraları sarılarak iyileştirilmeli. Bazen yardım ederken incittiklerimiz olabilir, bazı cümleler yüz yılın acısından bile keskin olabilir. Buradaki gençlerin birliğe ve dirliğe ihtiyacı var. Özellikle Avrupa’nın eli kulağı buralardayken gençlerimize daha çok eğitimi, projeleri, sosyal faaliyetleri, gelişmişliği, motivasyonu, vatan sevdasını, gücü, sosyo-ekonomik kalkınmayı öğretmemiz gerek. Bir Balkan masasının kurulması, bunda da sadece siyasetçi değil, gerekiyorsa halktan, avamdan, gençten, öğrencisinden, yazarından, çizerinden, gerçek anlamda bir dava uğruna senelerini harcayanlardan da fikir alınması gerek diye düşünüyorum. Kurbanlar, sünnetler hepsi yüz yıldır oldu zaten, orası sorun değil. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturu ile büyüyen bir nesildik biz, ki yardımlaşma gece yapılırdı kimse görmeden. Toparlanmalı geç olmadan. Hiçbir şey yapamasak da dedelerimizin izini takip eder hayatımıza devam ederiz bir şekilde…

Read Previous

Yunanistan’daki İslami eserlerin yıkımına devam ediliyor

Read Next

İzmir – Ohri seferleri başlayacak

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *