Yunanistan’ın silahlanma hamleleri

Yunanistan’da savunma bütçesinden yapılan kesintiler yeni sistem alımını durdurmuş olsa bile, operasyonlarda, tatbikatlarda ve günlük faaliyetlerde belli bir seviyenin korunması için özen gösterildiği görülüyor.

Ekim ayından bu yana, savunma alanında Yunanistan kaynaklı üç önemli gelişme yaşandı. 17 Ekim günü ABD Dışişleri Bakanlığı, Yunan Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu için 2,4 milyar dolarlık bir satışa onay verdi. Kasım ayı başında da Yunan Hava Kuvvetleri, İsrail’de düzenlenen “Blue Flag 2017” (Mavi Bayrak 2017) adlı tatbikata katıldı. 6 Kasım günü ise ABD’li Lockheed Martin şirketi, Yunan Deniz Kuvvetleri’ne ait dört adet P-3B Orion deniz karakol ve gözetleme uçağının modernizasyonu için 260 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı.

Birbirinden bağımsız gibi görünen bu üç ayrı olay, aslında daha geniş ölçekte, Yunanistan’ın içinden geçtiği ağır ekonomik krizden sonra silahlı kuvvetlerini yenileme ve Doğu Akdeniz’in değişen jeopolitik dengelerde kendisine bir yer açma çabalarının uzantısı olarak ele alınabilir. 1996 yılındaki Kardak krizinden hemen sonra Yunanistan geniş kapsamlı bir savunma projesi başlatmış, çok sayıda yeni sistem alımı gerçekleştirmişti. Bu tedarik süreci, ekonomik krizle birlikte 2000’lerin sonunda akamete uğradı. Buna karşın Atina yönetimi, ulusal güvenliğini sağlamak ve Ege ile Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumak için bölgedeki diğer aktörlerle ilişkilerini geliştirdi. Bir yandan da silahlı kuvvetlerinin harekât ve eğitim faaliyetlerini belli bir seviyede korumaya azami özen gösterdi. Tedarik ve modernizasyon faaliyetlerinde ise yakın zamanda hareketlenme başladı.

Öte yandan Ortadoğu’da artan karışıklıklarla birlikte Avrupa’ya doğru oluşan göç dalgası ve Rusya’nın Doğu Akdeniz’de artan etkinliği, Yunanistan’ın NATO nezdindeki konumunu öne çıkardı. Bunda Türkiye’nin son dönemde ABD ve bazı Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinin gerilmesinin de rol oynadığı iddia edilebilir.

Dolayısıyla Yunanistan’ın, yaşadığı ekonomik güçlüklere rağmen Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmak için kayda değer bir savunma ve güvenlik politikası izlediği görülüyor. Bu politika silahlanma, askeri işbirliği ve diplomasi bileşenlerinden oluşuyor. Türkiye’nin bölgesel çıkarları ve ulusal güvenliğine etkilerini değerlendirmek için, öncelikle söz konusu bu bileşenleri ele almak gerekiyor.

Kardak krizinden sonra başlayan geniş çaplı yeniden yapılanma ve modernizasyon sürecinde Yunanistan, özellikle deniz ve hava kuvvetlerinin yenilenmesine öncelik verdi. Bu kapsamda hem yeni platform alımları hem eldekilerin modernizasyonu hem de modern silah ve algılayıcı sistemlerin temini için projeler başlatıldı. Kara kuvvetlerine yönelik olarak ise Trakya bölgesindeki birliklerin manevra ve atış kabiliyetinin geliştirilmesi için modern tank, zırhlı araç ve obüs alımları başlatıldı.

Ancak Yunanistan’ın son 20 yılda yürüttüğü silahlanma faaliyetlerinde hava kuvvetleri ve hava sistemlerinin büyük bir ağırlığa sahip olduğu görülüyor. Bu kapsamda yalnızca yeni uçakların temini değil, eldekilerin modernizasyonu ile hassas güdümlü modern silah sistemleri, komuta kontrol ve erken ihbar sistemleri de hizmete alındı.

Hava kuvvetlerine yapılan yatırımlar
Yaklaşık 5 milyar sterlinlik bir maliyete sahip olması beklenen ve 60 uçağı kapsayan Typhoon alımı, 2004 olimpiyatlarının bütçeye getirdiği yük başta olmak üzere bir dizi faktör nedeniyle bir türlü gerçekleşemedi. 2006 yılında alımın sayısı ve kapsamı daraltılarak sözleşme görüşmelerine devam edildi. Ancak ekonomik krizin ardından, 2011 yılında proje resmen rafa kalktı.

Yunanistan 1989-1998 yılları arasında ABD’den Block 30 ve Block 50 modeli 80 adet F-16 teslim almıştı. Müteakiben 2000 yılında 50 adet F-16C/D Block 52, ertesi yıl da bu projenin opsiyonu olan 10 uçak için sipariş verildi. Typhoon alımının gerçekleşmemesi üzerine oluşacak açığın kapatılması için de 2005 yılında 30 adet geliştirilmiş Block 52 F-16 siparişi verildi. 2010 yılında tamamlanan teslimatlarla birlikte, hizmete girmiş F-16 sayısı 170 oldu. Yıllar içinde gerçekleşen kaza kırımlardan sonra, halen aktif 155 adet F-16 bulunuyor.

ABD ile başlatılması planlanan modernizasyon projesi, Block 50, Block 52 ve geliştirilmiş Block 52 modeli toplam 123 F-16’nın kapsamlı bir yenileştirmeden geçirilmesini kapsıyor. Proje ile uçakların, F-16’nın en son modeli olarak geliştirilen F-16V seviyesine çıkarılması öngörülüyor. F-16V, üretici firma Lockheed Martin tarafından başta Hindistan olmak üzere aktif bir şekilde pazarlanan, yeni nesil silah ve algılayıcı sistemlerle donatılmış bir F-16 türevi. Bu uçağın en önemli özelliği aktif elektronik taramalı anten (AESA) teknolojisine sahip radar ve gelişmiş seyrüsefer sistemleriyle donatılmış olması. Yeni nesil savaş uçaklarının standart özelliklerinden biri haline gelen AESA tipi radarlar, klasik tipteki radarlara göre hedef tespit, teşhis ve takip performansı ile işlem kapasitesi bakımından önemli üstünlükler sağlıyor. Türk Hava Kuvvetleri’nin muharip filolarının AESA radar kabiliyetine, yakın gelecekte hizmete girmesi beklenen F-35 müşterek taarruz uçağı ve geliştirme çalışmaları devam eden milli muharip uçak ile erişmesi planlanıyor.

Yunan F-16 filosunun, özellikle Ege’deki yoğun uçuşlardan dolayı yıpranmış, en eski mensupları olan Block 30 modeli uçakların yapısal iyileştirmeden geçirilip satışa sunulması uzun süredir gündemdeydi. Bu kapsamda en son Hırvatistan nezdinde girişimler yapıldı. Hırvatistan’ın, hava kuvvetlerinin ihtiyacına yönelik 18 adet savaş uçağı alımı için bu yıl Temmuz ayında yayımlamış olduğu teklife çağrı dosyasına, Yunanistan da F-16 Block 30’lar için yanıt verdi. Hırvatistan ya da başka bir ülkeye yapılacak satış ile modernizasyon için gerekli kaynağın önemli kısmı sağlanmış olacaktır.

ABD’li Lockheed Martin firması ile sözleşmesi imzalanan P-3B deniz karakol ve gözetleme uçaklarının modernizasyonu projesi ise Yunanistan’ın bu alanda uzun bir süredir devam eden ihtiyacını geçici bir süre için karşılamaya yönelik bir tedbir. Özellikle Ege Denizi’nde denizaltı savunma harbi, kaçakçılık ve yasadışı göçle mücadele ve gözetleme görevlerinde büyük faydaları olan deniz karakol uçakları alanında, Yunanistan’ın uzun süredir devam eden ve ekonomik krizden dolayı bir türlü kapatamadığı bir açığı bulunmaktaydı. ABD’den ikinci el olarak 1991-1992 arasında teslim alınan altı adet P-3B Orion tipi deniz karakol uçağı, 2009 yılında faydalı hizmet ömürlerini doldurmaları nedeniyle uçuştan çekilmişti. Yeni bir uçak tedariki için başlatılan çalışmalar ise bütçe sıkıntıları nedeniyle akamete uğramıştı. Söz konusu modernizasyon ile P-3B’lerin uçuş ömürlerinin uzatılması ve modern elektronik sistemlerle donatılmaları hedefleniyor.

Alternatif arayışları ve ikinci el platform tedariki
Elindeki sistemlerin yenilenmesi ve güncellenmesi için bu çalışmaları yürüten Yunanistan, bir yandan da tedarik maliyeti düşük, ancak etkinliği belli bir seviyenin üzerindeki sistem ve platform alımlarına yoğunlaşmış bulunuyor. Bu kapsamda öne çıkan adres ise ABD oldu.

Yunanistan 2011 yılında ABD’den ihtiyaç fazlası askeri malzeme (Excess Defense Article-EDA) alımı kapsamında 400 adet M1A1 Abrams ana muharebe tankı, 2013 yılında da 40 adet MLRS çok namlulu roket sistemi talebinde bulunmuştu. Ancak bu sistemlerin yeniden faal duruma getirilmeleri ve sevkiyatları için harcanacak bütçe nedeniyle alım gerçekleşmemişti. EDA alımlarında platform, ABD stoklarında bulunduğu hali ile teslim ediliyor; alıcı ülke yenilenmeleri ve sevkiyat maliyetlerini üstleniyor. Yine 2012-2014 yılları arasında talepte bulunulan 950’ye yakın muhtelif tipte kamyon, 405 römorkör ve 250 adet HMMWV taktik araç için de ABD’den onay çıkmış olmasına rağmen henüz bir gelişme olmadı.

Yunanistan en son EDA kapsamında, 2015 yılında 70 adet OH-58D Kiowa Warrior tipi silahlı keşif helikopteri, çok sayıda piyade silahı mühimmatı ve T-2 eğitim uçaklarında kullanılan J85 turbo jet motorları için talepte bulundu. OH-58D alımı ile ilgili resmî prosedürün tamamlanmak üzere olduğu biliniyor. Yine ikinci el bir başka tedarik de CH-47D tipi ağır nakliye helikopteri alımı. Hâlihazırda muhtelif tipte 31 adet CH-47 ağır nakliye helikopterine sahip olan Yunanistan, beş adet daha CH-47 alımı için Mayıs ayında ABD nezdinde resmi süreci başlatmıştı. Bilindiği gibi Türkiye, CH-47’nin en son modeli olan CH-47F’den toplam 11 adet sipariş vermiş, ilk altı adedini teslim almıştı.

Yunan-İsrail askeri yakınlaşması
1990’lı yılların ortalarında ilk adımları atılan askeri işbirliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar, 2010 Ağustos ayında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Atina’yı ziyaretinden sonra hız kazandı. Bir İsrail başbakanının Yunanistan’a gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olan bu gezinin, Türkiye-İsrail ilişkilerinin kopmasına neden olan Mavi Marmara baskınından kısa süre sonraya denk gelmesi dikkat çekicidir.

Hızla gelişen askeri ilişkiler 2012 yılında önce deniz, sonra da hava kuvvetleri tatbikatları ile yeni bir ivme kazandı. O tarihten bu yana da istisnasız her yıl deniz, hava, özel kuvvetler ve arama kurtarma tatbikatları gerçekleştirilmekte. 2014 yılından bu yana Güney Kıbrıs Rum Kesimi de (GKRY) artan oranda, bu tatbikatların çoğuna iştirak etmekte, bazılarına da ev sahipliği yapmakta.

Türkiye ile ilişkilerin kopmasından önce Konya’da her yıl düzenlenen Anadolu Kartalı tatbikatlarının büyük kısmına katılan İsrail, bu alandaki açığı büyük ölçüde Yunanistan’ın Girit adasındaki test sahasında telafi etti. Girit, GKRY tarafından 1997 yılında Rusya’ya siparişi verilen, ancak Türkiye’nin askeri ve diplomatik baskısı sonucunda Yunanistan’a devredilen S-300 hava savunma sistemlerine de ev sahipliği yapmakta. İran tarafından da kısa süre önce teslim alınan bu sistemler, İsrail ve Yunan hava kuvvetlerinin ortak tatbikatlarında sıklıkla düşman rolünde kullanıldı.

FRONTEX ve NATO hamleleri
Suriye iç savaşı ile birlikte ülkeden Avrupa’ya doğru oluşan göç dalgası, özellikle Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’nde büyük bir insanlık dramının oluşmasına neden oldu. Çok sayıda mülteci, Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmak için Ege denizini aşarak Yunanistan topraklarına ulaşmaya çalıştı. Bu durum hem Türkiye hem de Yunanistan ve dolayısıyla Avrupa Birliği için ciddi bir güvenlik sorunu haline geldi.

Bu kapsamda Yunanistan’ın aktif girişimleri sonucunda Avrupa Birliği Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı FRONTEX, “Poseidon Harekâtı” kapsamında üye ülkelerin sağladığı gemi, uçak ve helikopterle Ege denizinde devriye ve arama kurtarma operasyonlarına başladı.

Öte yandan Almanya, Türkiye ve Yunanistan’ın ortak çağrısına cevaben Şubat 2016’da NATO, oluşturulacak müşterek bir deniz görev gücü ile Ege denizinde devriye görevlerine çıkılması kararı aldı. NATO’ya bağlı Daimi Deniz Grubu 2 (Standing NATO Maritime Group 2-SNMG2) görev gücü, FRONTEX ile işbirliği içinde bölgede kaçakçılık ve yasa dışı göçle mücadele kapsamında devriye, keşif ve gözetleme operasyonları yürütüyor.

FRONTEX ve NATO SNMG2 operasyonları, özellikle Yunanistan’ın Ege’deki güvenlik ve çıkarlarını koruması için üzerine binen mali ve operasyonel yükü hafifletti.

Değerlendirmeler
Yunanistan’ın içinden geçtiği ağır ekonomik kriz, 1990’ların ortalarından bu yana yürütülen çok sayıda büyük ölçekli silah tedarik projesini sekteye uğrattı. Savunma bütçesinden yapılan kesintiler yeni sistem alımını durdurmuş olsa bile, operasyonlarda, tatbikatlarda ve günlük faaliyetlerde belli bir seviyenin korunması için özen gösterildiği görülüyor. Bir yandan da eldeki sistemlerin modernize edilmesi ile yeni sistem alımlarına kadar geçecek süre içinde oluşabilecek kabiliyet açıklarının kapatılması hedefleniyor.

Bu kapsamda ele alındığında, F-16 modernizasyonu dikkat çekici bir hamle olarak görülebilir. Bütçeye büyük yük getirecek yeni bir savaş uçağı alımının ötelenmesinden sonra, çok daha düşük bir maliyetle eldeki F-16’lar yeni nesil savaş uçakları ile aynı kabiliyete sahip olacak şekilde yenilenecek. F-16V seviyesine yükseltilecek uçaklar, Yunan Hava Kuvvetleri için ciddi bir kabiliyet artışı sağlayacaktır.

Öte yandan düşük maliyetli silahlı keşif ve nakliye helikopteri alımları, kara kuvvetlerinin manevra ve ateş gücünü önemli ölçüde arttıracaktır. Bu gibi maliyet-etkin tedarik ve yenileme projeleri ile Yunanistan’ın, silahlı kuvvetlerinin kapasitesini mümkün olan en azami şekilde geliştirmeyi hedeflediği görülmekte.

Yunanistan’ın bu savunma politikasını yürütürken, jeopolitik etkenlerden de azami şekilde faydalanmaya çalıştığına tanık oluyoruz. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin kopmasından hemen sonra bu ülke ile kurulan temaslar ve hızla gelişen askeri işbirliği, bunun bir göstergesi. Nitekim bu işbirliği, kısa süre içinde GKRY’nin de eklenmesi ile üçlü bir eksene dönüştü.

Gerek Doğu Akdeniz’de yeni keşfedilen hidrokarbon kaynakları, gerekse Suriye iç savaşının etkileri nedeniyle değişen bölge jeopolitiği, Yunanistan’ın ulusal savunma ve güvenlik politikasını geliştirmeden, uluslararası kaynakları kullanmasına yardımcı oldu. Bu kapsamda Avrupa Birliği ve NATO nezdinde etkili bir diplomasi yürütüldüğü, doğrudan bir sonuç olarak da FRONTEX ve SNMG2 harekâtları ile operasyonel ve mali yüklerin önemli kısmının bu örgütlere havale edildiği görülüyor.

AB içinde “Avrupa’nın kapısı” olduğu mesajını güçlü ve etkili bir şekilde yayan Yunanistan’ın, savunma ve güvenlik politikasını bu minvalde kurguladığı iddia edilebilir. Son dönemde kısmen toparlanan ekonomisiyle birlikte, Atina’nın savunma kapasitesini geliştirmede çok boyutlu ve etkili bir politika yürüttüğünü söylemek mümkün.

[Savunma ve havacılık teknolojileri, sanayi politikaları ve ulusal güvenlik alanları üzerine çalışan Arda Mevlütoğlu yüksek lisansını Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde tamamlamıştır ve Air International, Air Forces Monthly, Aviation News, Savunma ve Havacılık, Marine & Commerce, Savunma Sanayii Müsteşarlığı Savunma Sanayi Gündemi gibi dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır]

Kaynak: AA

Read Previous

VMRO-DPMNE’nin olağanüstü kongresi 23 Aralık’ta

Read Next

Üsküplü kickboksör Türker, başarılarına bir yenisini ekledi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *