Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı MİA’ya konuştu

Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, Kuzey Makedonya Ulusal Ajansı’ndan (Makedonya Haber Ajansı-MİA) Haris Süleyman’a özel açıklamalarda bulundu.

Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı’nın Kuzey Makedonya, Balkanlar, Bulgaristan’ın vetosu, Rusya-Ukrayna krizi ve birçok konu üzerinde durduğu röportajı ilginize sunuyoruz:

Bu yıl, 26 Ağustos tarihinde Türkiye-Kuzey Makedonya arasındaki ikili ilişkilerin kurulmasının üzerinden tam 30 yıl geçmiş olacak. Türkiye, o zamanki Makedonya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve egemenliğini anayasal ismi ile kabul eden ilk ülkelerden biri. Şimdi bu iki ülke artık birer NATO müttefiki durumundadır. Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, Makedon halkı için dost ülkelerin arasında Türkiye’nin yeri yine üst sıralarda yer almaktadır. İkili ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu ilişkilerin derinleşmesi hangi alanlarda olabilir?

Bildiğiniz gibi, aynı coğrafyayı paylaşan ülkelerin halkları olarak bizlerin asırlara dayanan ve gurur duyduğumuz çok zengin ortak tarihimiz bulunmaktadır. Türkler, Balkanlar ve Makedonya’daki yerli halklardandır ve bu coğrafyada kültürü inşa eden milletlerdendir.  Kuzey Makedonya’yı meydana getiren toplumlar arasında dayanışma ve uyum sağlanmasında bu ülkenin eşit ve kurucu halklarından olan Makedonya Türklerinin rolü büyüktür. Bu bağlamda, Makedonya Türklerinin nüfus sayımına ilişkin itirazlarının dikkate alınmasının önem taşıdığını düşünüyoruz. Ülkelerimiz arasında güçlü bağların inşa edilmesinde Makedonya Türk toplumu daima özel bir yere sahip olmuştur.

Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, Türkiye ve Kuzey Makedonya arasında çok sağlam ilişkiler bulunmaktadır. Siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri alanlarda güzel bir işbirliğimiz bulunuyor. İkili ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi hususunda ortak iradenin olması mutluluk vericidir.

Kuzey Makedonya’nın Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumları ile entegrasyonunu daima destekledik. AB ile katılım müzakerelerinin en kısa sürede başlamasını ümit ediyoruz.

Bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren daima Kuzey Makedonya’nın yanında duran Türkiye, kardeş Makedonya’ya desteğini sürdürecektir.

– Kuzey Makedonya’nın Türkiye ile olan ticaret hacmi 2021 yılında yaklaşık 660 milyon Avro civarına ulaştı. Bu rakam, 2020 yılına kıyasen %38,9’luk bir artış olduğunu gösteriyor. Ticaret hacminin büyümesi için imkanlar nelerdir ve ekonomik işbirliği hangi sektörlere genişleyebilir? 

Geçtiğimiz yıl ülkelerimizin ticaret hacminde yakalanan ivmeyi önemsiyoruz ve bunun sürdürülmesini teşvik ediyoruz. Ticaretin artırılması için Serbest Ticaret Anlaşmasının (STA) tarım ürünlerini ve hizmetler sektörünü kapsayacak şekilde güncellenmesi için geçtiğimiz yıl başlatılan görüşmeler devam etmektedir. STA’nın güncellenmesi suretiyle hem ticaret hacmi artacak hem daha fazla Türk yatırımcı Kuzey Makedonya’ya yönelecektir.

Geçtiğimiz dönemde Türk firmalarının Kuzey Makedonya’da bankacılık, inşaat, sağlık, sigortacılık, eğitim, enerji, süt ve süt ürünleri, otomotiv yan sanayii, mermercilik, gıda, havalimanı işletmeciliği ve perakende gibi çok geniş bir yelpazeyi kapsayan sektörlerde 1,3 milyar Avro’dan fazla yatırımı gerçekleşmiştir.

Türk firmalarının son dönemde güneş enerjisi, otoyol, demiryolu, baraj inşaatı gibi alanlarda açılan ihalelere ilgi göstermekte olduklarını da memnuniyetle gözlemliyoruz.

– Rusya – Ukrayna krizinde, arabuluculuk konusunda Türkiye’nin kilit bir rolü var. Krizin çözümü konusunda yapılan çabalarda bir ilerleme kaydedildi mi ve Rusya’nın Ukrayna işgalinin son bulması sözkonusu olabilir mi? 

Rusya’nın, Ukrayna’ya yönelik, uluslararası hukukun açık bir ihlalini teşkil eden saldırısı kabul edilemez. Bu itibarla, gerek ikili planda gerek uluslararası platformlarda Ukrayna’ya her türlü desteği sağlıyoruz.

Buna karşılık sorunun çözümünün ancak diyalogla ve diplomasiyle mümkün olacağına, bu savaşın kazananının olmayacağına, aksine savaşın uzaması halinde kaybedenin halklar olacağına inanıyoruz. Ayrıca savaşın uzaması, enerji, tarım, ticaret ve ulaştırma alanlarında tüm dünyada şimdiden hissedilmeye başlayan olumsuz etkileri de katlayarak artıracaktır. Bu anlayışla Türkiye olarak Ukrayna’da barışın yeniden tesisi için her iki tarafla yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyoruz. Bu çerçevede, başından beri müzakere sürecini kolaylaştırmak için taraflara elimizden gelen desteği sağlıyoruz. Nitekim 29 Mart’ta müzakere heyetleri arasında İstanbul’da düzenlenen görüşmelerde ilk kez anlamlı bir ilerleme sağlandı. Ancak toplantının akabinde sahada ortaya çıkan gelişmeler müzakere sürecinde şimdilik tıkanıklığa yol açtı.

Diplomatik yolların tıkanması daha fazla ölüm, yıkım ve istikrarsızlık getirir. Bu durum kimsenin faydasına değildir. Barışın samimi şekilde istenmesi halinde diyalog ve diplomasi yoluyla soruna bir çözüm bulunabileceğine inanıyoruz.

– Türkiye’nin, tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomi anlamında, Balkanlarla güçlü ilişkileri var. Türkiye’nin Balkanlarda birçok alanda ciddi yatırımları var, aynı zamanda birçok havaalanının işletmesini de yapmaktadır. Balkan ülkeleri konusunda ve her ülke ile ayrı ayrı ikili ilişkiler açısından Türkiye’nin vizyonu nedir? 

Sizin de belirttiğiniz üzere, Türkiye’nin Balkanlarla köklü tarihi, insani ve kültürel bağları vardır.Türkiye’de milyonlarca Balkan kökenli vatandaşımız bulunmaktadır. Kuzey Makedonya’da da olduğu gibi, bölgede yoğun soydaş ve akraba topluluk nüfusu mevcudiyetini sürdürmektedir. Bu bağlamda, Balkanlarda temel vizyonumuz, barış ve istikrar ortamının korunması ve bölgenin refahının artırılmasıdır. Ülkemiz bu temel hedef doğrultusunda, bölgede sürdürülebilir kalkınma için gerekli olan iletişim ve ulaşım altyapılarının geliştirilmesine; Balkan ülkelerinin Türkiye’yle ve kendi aralarında, karşılıklı yarar temelinde ekonomik ve ticari bağlarının pekiştirilmesine; barış ve istikrarın kalıcı hale getirilmesi suretiyle toplumsal huzur ortamının tesisine büyük önem vermekte ve bu yönde çalışmaktadır. Bunları yaparken de «kapsayıcılık» ile «bölgesel sahiplenme» ilkelerini ön planda tutmaktayız. Ayrıca, bölgede barış ve istikrarın kalıcı olması için bölge ülkelerinin NATO ve AB üyeliklerini destekliyoruz. Diğer yandan, AB’nin genişleme politikasında yaratmaya çalıştığı Türkiye-“Batı Balkanlar” ayrımından rahatsızlık duyuyoruz. Türkiye, hem Balkanların ayrılmaz bir parçasıdır hem AB adayı bir ülkedir. AB’nin yaratmaya çalıştığı bu tarz suni ayrımlardan kaçınılması gerekmektedir.

– “Open Balkan” inisiyatifine Ankara nasıl bakıyor? 

Balkanlara yönelik politikamız bağlamında önem verdiğimiz «kapsayıcılık» ile «bölgesel sahiplenme» ilkeleri çerçevesinde, bölge ülkeleri arasındaki işbirliği girişimlerini ve projelerini destekliyoruz. Bu bağlamda, “Açık Balkan” girişimine karşı değiliz. Ancak bu girişimi, AB’ye bir alternatif olarak da görmüyoruz.

– Rusya – Ukrayna krizinde Türkiye’nin arabuluculuk çabalarını göz önünde bulundurarak, Sırbistan – Kosova arasındaki ilişkiler hakkında da Türkiye’nin böyle bir arabuluculuk yapması beklenebilir mi? 

Belgrad-Priştine Diyalog Sürecini destekliyoruz. Bölgede kalıcı barış ve istikrarın sağlanması, bu süreçte yaşanacak ilerlemelerle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’nin hem Kosova’yla hem Sırbistan’la yakın ilişkileri mevcuttur. Her iki ülkeyle de temaslarımızda, anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözülmesi ve sorunların yapıcı bir şekilde ele alınması beklentimizi dile getiriyoruz. Aynı şekilde, sözkonusu süreçte arabuluculuk yapan AB’ye de bu yöndeki görüşlerimizi ifade ediyoruz.   AB Belgrad-Priştine Diyalog Süreci ve “Batı Balkanlar” Özel Temsilcisi Miroslav Lajcak, bugün Ankara’da temaslarda bulunmaktadır. Sayın Bakanımız kendisini bugün kabul etti. Ben de Sayın Lajcak’la ayrıca görüştüm. Görüşlerimizi kendisine aktardık. Taraflardan bir talep olması halinde, müzakerelere doğrudan katkıda bulunmaya da her zaman hazırız.

– Kuzey Makedonya’nın AB üyeliği Bulgaristan tarafından engellenmektedir. Kuzey Makedonya’nın Bulgaristan ile olan sorununu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu hususta Türkiye’den nasıl bir destek beklenebilir?

İlke olarak AB üyelik süreçlerinin “ulusallaştırılmaması” ve ikili meselelerin üyelik süreçlerinin önüne bir engel olarak çıkarılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin hem Bulgaristan’la hem K. Makedonya ile yakın ilişkileri mevcuttur, her iki ülkede de soydaşlarımız yaşamaktadır. K. Makedonya ile Bulgaristan arasında, AB üyelik süreci bağlamında tesis edilen diyalog sürecini destekliyoruz ve iki ülkenin uzlaşıya varmasını umuyoruz. AB’nin de bu bağlamda daha etkin ve adil bir rol üstlenmesi, genişleme politikasının ulusallaştırılmasına izin vermemesi yararlı olacaktır.

– Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ikilisinin Brüksel yolunda ayrılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bazı analistlerin değerlendirmelerine göre, bu durumun bölgede olası bir çatışma tehlikesi oluşturabileceğini düşünüyor musunuz? 

Aday ülkelerin üyelik süreçleri, ilke olarak kaydettikleri gelişmelere bağlıdır. Hem Kuzey Makedonya’nın hem Arnavutluk’un AB üyelik süreçlerinde ilerleme sağlanması önem taşımaktadır. İki ülke de, AB üyeliği yönünde önemli adımlar atmışlardır. Bununla birlikte, çeşitli nedenlerle, bu ülkelerin üyelik süreçlerinin ilerlememesi, bölgede AB’ye olan güveni sarsmakta ve AB’nin itibar kaybetmesine yol açmaktadır. Özellikle Ukrayna’da yaşanan gelişmelerden sonra, bölge ülkelerinin AB’den beklentileri artmıştır. AB bu beklentileri yerine getirmeli ve üyelik süreçlerinin hızlandırılması için gerekli adımları atmalıdır. Daha hızlı ve fazla gelişme kaydeden aday öne geçecektir. Buna ilişkin teknik düzenlemeleri AB kendi değerlendirmelidir. Burada önemli olan ve tercih edilen bölgenin bir bütün olarak AB’ye entegrasyonunu sağlamaktır.     

– Türkiye 1999 yılında AB’ye üye olmak için aday ülke statüsünü kazandı.  Türkiye AB üyeliğine nasıl bakıyor? Kuzey Makedonya’nın da bu konuda Türkiye ile aynı kaderi paylaşacağını düşünüyor musunuz?  

Her şeyden önce Kuzey Makedonya’nın Türkiye ile aynı kaderi paylaşmamasını umuyorum.

Türkiye-AB ilişkileri uzun bir geçmişe dayanan, çok boyutlu ve ortak coğrafyamızın güvenliği, istikrarı ve refahı açısından da önem taşıyan ilişkilerdir. AB üyeliği, ülkemiz için stratejik hedef olmaya devam etmektedir. Türkiye olarak, AB ile ilişkilerimizi üyelik perspektifimiz korunarak, somut bir olumlu gündem üzerinden geliştirmeye hazırız. Bölgemizdeki son gelişmeler ve mevcut sınamalar da, Türkiye’nin AB için güvenlikten enerjiye her alanda önemini teyit etmektedir.  Ancak gelinen aşamada, AB’nin önerdiği olumlu gündem, bazı teknik konularda temasların ve sınırlı gelişmelerin ötesine geçemiyor. İlişkilerde üyelik perspektifiyle kaydedilmesi gereken ilerlemenin sağlanması için dar görüşlü ve ulusal siyasi engellere son verilmesi gerekmektedir.  

Türkiye dahil tüm Balkan ülkelerinin AB ailesine katılımlarının önemi tartışılmazdır. Bölgenin hiçbir ayrım gözetmeksizin Avrupa-Atlantik kurumlarına entegrasyonu bölgeye yönelik politikamızın temel önceliklerinden biri olagelmiştir. Türkiye, Kuzey Makedonya ve diğer Balkan ülkelerinin AB’ye katılımları, AB açısından siyasi ve ekonomik bir gerekliliktir. Artık, stratejik bir zorunluluk haline de gelmiştir. AB’nin elindeki en güçlü araçlardan biri olan genişleme politikasının canlandırılarak, tüm adaylar için müzakerelerin açılmak veya sürdürülmek suretiyle en kısa sürede tamamlanması en samimi arzumuzdur.

– Üç aşamalı veya üç vitesli AB fikirleri hakkında, yani ülkelerin entegrasyonu yolunda değişik seviyelere gidilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunlar AB içinde uzun zamandır tartışılagelen kavramlardır. Zaman zaman gündeme gelmeye de devam edecektir. En son Fransa Cumhurbaşkanı Macron da Avrupa Siyasi Topluluğu’nda bahsetti. Öncelikle Türkiye olarak bizim hedefimizin tam entegrasyon olduğunu vurgulamak isterim. Türkiye için AB üyeliği bir aidiyet, kimlik ve egemenlik konusudur.

Diğer yandan, değişik bütünleşme modelleri yalnızca genişlemeye dair bir konu değildir. Mevcut üyeler arasındaki dengeler ve AB’nin kurmak istediği ilişki modeliyle de ilgili bir meseledir. Her üye ülke her alanda aynı düzey bütünleşmeye veya oy hakkını sahip değildir. Eurozone, Schengen, güvenlik, savunma ve dış politika alanlarında farklılaştırılmış bütünleşme sözkonusudur. Kovid-19 küresel salgını ile RF-Ukrayna savaşı, AB üyesi ülkelere her alanda birlikte hareket etmenin daha güçlü ve dayanıklı olmayı sağladığını göstermiştir. Zamanında AB’den bağımsız savunma politikaları geliştirmeye karar veren Danimarka, güvenlik politikalarında köklü bir değişikliğe gitmeyi, yeni bir referandum yaparak bu kararından geri adım atmayı değerlendirmektedir.

Farklılaştırılmış bütünleşme veya Avrupa Siyasi Topluluğu, eğer aday ülkelerin tam üyelik süreçlerine katkıda bulunur ve aday ülkelere dahil edildikleri iş birliği alanlarında eşit temsil ve oy hakkı verirse aday ülkeler açısından çekici olabilecektir.

Read Previous

Saraybosna’daki Osmanlı mirası medrese 472’nci mezunlarını verdi

Read Next

Yunanistan: İsveç ve Finlandiya’yı NATO’da ağırlamaya hazırız