Tebessüm

Sadaka olan tebessümü nerede, nasıl kaybettiğimizi bilmiyorum. Bize aitti. Bizim belirleyici unsurlarımızdan biri. Belki aynalar icat edildiğinde, etrafımızdaki insanların gözlerine, doğaya, canlıya, cansıza bakacağımıza daha çok kendimize bakmaya başladığımızda. Dışımıza. Hele de marifet insanın değil, cep telefonun sıfatı olunca, selfi dediğimiz özçekimler moda olunca, kendi kendimizin dışını nasıl gördüğümüzü, nasıl görünmek istediğimizi başkalarına gösterme imkânını da elde ettik. Cazip olayım diye dudak bükerek özçekimleri yapmaya başladık. Biz derken, kız kadın âlemi. Ben yani. Silikon olmasa bile, marifetli telefonda kendi yüzümü gördüğümde o kadar seviniyorum, o kadar büyük bir hayranlık kendimi kapıyor ki gördüğüm simaya öpücük vermemek için beni tutacak kimse olmuyor. Tebessümle de denedim olmadı. Yüzüm geniş, dudaklar ince, gözler zaten iki çizgi arası yeşil nokta, hele de gülümserken daha da küçülüyor. Bir de kırışıklar. Sırrımızı ifşa eden, hüzünlerimizi, zaaflarımızı, yaşlarımızı açığa vuran hain kırışıklar. Kendimizi kendi gözlerimizde küçük, zayıf, olduğumuz gibi gösteren kırışıklar. Tebessümle ortaya çıkıyor. Hayır, el alem bizim zaafımızı, hassasiyetimizi, başarısızlıklarımızı, hüzünlerimizi görmesin.  Bizi güçlü zannetsin. Olgun, ciddi görünelim. Kimse, biz dâhil hiç kimse canımızı acıtacak bir tarafın, zayıf noktamızın olduğunu bilmesin. Hassas noktamızın olduğunu unutalım biz de. Kimse ellemesin, kimse açık yaralarımıza tuz vurmasın. Uzuvlarımızdan daha mahrem olsun gerçek yüzümüz. Duygularımızı kimse görmesin. Bedensel çıplaklık artık önemsiz, ruh çıplaklığından utanır olduk. Selfi çekelim. Tebessümsüz. Sırf incitmeyelim diye kendi kendimizden ve etrafımızdakilerden bu tebessümü gizlemeye mi başladık? Özçekimlerde. Aynaların önünde. Yoksa ciddi görünelim. Millet bizi entelektüel zannetsin. Âlim zannetsinler. Bilge sansınlar. Dünyanın felsefesini, siyasetini, ilmini hazmedip içimize sığdırdığımız gibi görünelim. Dünyanın zorluklarından yorgun olsak da bu zorlukların önünde korkmadığımızı, bir kalkan oluşturduğumuzu gösterelim. Zamanla biz de buna inanmaya başlayacağız. Özçekimlerimize, aynalarımıza bakarken. Dış görünüşümüzü görürken. Kendimize, kendi hayallerimize, tasvirlerimize göre şekil verdiğimizde. Kendimizi bile bir gün inandırırız.

Şükür deriz, karnın da kafatasının da, göğüs kafesinin de penceresi yok. Gözükmez. Kendimiz de içimize bakmaktan çekiniyoruz. Utanıyor muyuz yoksa? Bundan dolayı mı asık çehremiz? Sadaka söz konusu olunca, internet aracılığıyla da banka hesabından aktarılabilir. Bir camiye, bir cemaate, bir tedavi merkezine, bir yetimhaneye. Kimsenin gözüne bakmadan. Hani tebessüm? Evde de misafir ağırlarken çay veya yemek ikram ederek tebessüm etmek mesela… Yok, misafir olması şart değil, hane ehline yemek servisini yaparken. Bir bardak su verirken. Çekil git, biz kahveye gideriz, restorana gideriz, herkes mesleğini yapsın, Allah boşu boşuna garson mesleğini vermemiş dersiniz. Hali ne olursa olsun o da gülümseyecek. Yani, gülümseme karşılığında bahşiş verilir. Bize dalkavukluk yapacak, biz de bu dalkavukluğun karşılığını ödeyeceğiz. Yoksa niye gülümsesin? Belki işe gelmeden karısıyla tartışmış, belki bu ay kirasını ödeyememiş, belki sevdiği kız ona hiç nedensiz küsmüş veya mesajlarına cevap vermiyor, olsun, bize ne, o yüzümüze gülümsesin, biz de karşılığında bahşiş veririz. Gözlerine bakmadan.

Tesadüfen sokakta, kamu taşıtlarında tanıdık tanımadık birini gördüğümüzde, göz göze geldiğimizde tebessüm etmek. Selam yerine, hal hatır yerine, bir tebessüm. Gerçi, kimsenin yüzüne bakıyor muyuz? Göz temasını arıyor muyuz? İnsan olduğumuzu ispatlatacak bu unsuru tamamıyla mı unuttuk? Gerçi bize, yüzümüze, gözümüze bakan var mı? Yoksa el alem de bizim gibi selfilere dalmış. Uyduruk, maske selfilerine. Asık suratlarına. Asık suratlarımıza.

Yoksa, bu tebessüm bize ait olacaktı. Bize özgü, belirleyici özelliklerimizden. En sevgilinin emaneti. Şükrün ifadesi. En mükemmel şeklinde yaratılmış olduğumuzdan şükür ifadesi. Karşımızdakini Yaradan’ın tecellisi olarak gördüğümüzün mutluluğu. Canlı veya cansız, ne olursa olsun, kim olursa olsun. Sadaka. Veya sadakatımız. Her şeyden önce kendimize, olduğumuz gibi olan kendimize sadakat. Kendimizi kabul etmemizin, karşımızdakinin de mahiyetini anlayıp da kabul etmemizin, saygı göstermemizin sadakatı. Benliğimizden, egolarımızdan başka bir kimseye veya nesneye sahip çıkmaya hazır olduğumuzun göstergesi. Duyarlılığımızın göstergesi. Etrafımızdaki kimse ve nesnelerin bizi ilgilendirdiğinin delili. Tebessüm. Senin için varım diyen, karşılıksız bir şey. Karşımızdakine güven veren, sadakatı vadeden sadaka. Sadakatın arkasında yılmaz duran sadaka.  Karşındakini zapt etmeden, hor görmeden, köle yapmadan ebediyen onu fethetmeyi vaat eden tebessüm. Hak ve sorumluklarla. Ve evet, diş hekimi olan arkadaşımın ifadesiyle, temiz, fırçalanmış, çürük olmayan dişleri gösterecek şekilde bir tebessüm. Ve arkasında, ağzımızda çiğnediğimiz dedikodulardan, yalanlardan, iftiralardan, fitnelerden, şüphelerden kaynaklanmış pis ağız kokusu gizlemeyen tebessüm. Veya gülümseme.

Bizimdi, emanet olarak bırakıldı. Özçekimler için poz verirken, aynalar başında bu pozlarımızı uydururken mi kaybettik? Onu tekrar bulmamız gerekiyor. Bulmaya karar verdiğimizde onu bulursak,  tekrar bizim olursa, bir selfi çekelim. Bu sefer marifetli telefonla değil. Marifetli gözlerle. Bu tebessüme hakkı olan marifetli gözlerle. Daha güzel oluruz. Ve biri bundan dolayı bize deli derse, bizi başka bir şekilde incitmeye kalkarsa, dokunmaz demem. Sadece bu da insanlık hali deriz, affedip geçeriz. Tebessümle. Gülümseyerek.

Read Previous

Akaryakıtta 1 denarlık zam

Read Next

Sancak Camilerinde Selalar Türkiye İçin Okundu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *