TBMM Başkanı Şentop: Yunanistan’ın tarihi çarpıtarak hakikati gizleme çabası, güneşin balçıkla sıvanmasına benzemekte

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Yunanistan’ın tarihi çarpıtarak hakikati gizlemeye çalışması, güneşin balçıkla sıvanmasına benzemektedir. Ancak yavuz hırsız ev sahibini bastıramayacaktır.” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu tarafından Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ev sahipliğinde, KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi’nde organize edilen “Yunanistan Tarafından Anadolu’da İşlenen İnsanlık Suçları: İşgalci Mağdur Olabilir Mi?” konulu sempozyumda katılımcılara, video mesajla seslendi.

“Yunanistan Tarafından Anadolu’da İşlenen İnsanlık Suçları: İşgalci Mağdur Olabilir Mi?” başlıklı bir sempozyum düzenlenmesini çok önemli ve kıymetli bulduğunu belirten Şentop, “Yunanistan’ın Birinci Dünya Savaşı sonrasında işgale teşebbüs ettiği Trakya ve Anadolu’da birçok insanlık suçu işlediğini ama diğer taraftan muhtelif iddialarla Yunanistan’ca, savaşan yerli Rumların mağdur olarak tasvir edilmesine yönelik çabaların varlığını hepimiz biliyoruz.” diye konuştu.

Şentop, sempozyumun söz konusu iddialardaki tutarsızlıkların incelenmesine imkan tanıyarak, yaşanan acıların ve uğranan mezalimin unutulmaya mahkum edilmesinin önüne geçilmesine ve hakikatin bütün berraklığıyla ortaya koyulmasına vesile olmasını dileyerek, şöyle devam etti:

“15 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın İzmir’den başlattığı işgal teşebbüsü, büyük bir yıkımı, ölümü, işkenceyi ve Türklerin muhaceretini beraberinde getirmiştir. Yunanistan ile yerli iş birlikçi Rum çetelerin Anadolu ve Trakya halkı üzerinde yaptıkları maddi ve manevi tahrip ve yok etme girişimi 3 yıldan uzun bir süre tesirini gösterdiği gibi, hafızalardan nesiller boyunca silinmeyecek izler bırakmıştır. Yunanistan işgali altındaki bölgelerde 1919 ile 1922 arasında yerlerinden edilen ve ölen insanların sayısı 1 milyonu aşmıştır. Halkımız Yunanistan ve Rumların topraklarımıza ayak basmalarının ardından feci ve tahayyül edilemez zulümlere, insanlık dışı muamelelere ve fecaatlere maruz kalmıştır. Anadolu’nun çoğunluğunu oluşturan Türk halkını imha ederek, Trakya ve Anadolu’da hakimiyet kurmak isteyen Yunanistan, Türk halkına karşı işlenen soykırım seviyesindeki katliamlardan doğrudan sorumludur.”

Bu katliamların, Yunanistan silahlı kuvvetleri ve onların hesabına çalışan yerli Rum çeteler tarafından gerçekleştirildiğinin altını çizen Şentop, “Sadece Batı Anadolu’da değil, Yunanistan’dan aldıkları askeri güçle Karadeniz sahillerinde örgütlenen Rum Pontus çetelerinin de Türklere karşı giriştikleri saldırılar herkesin malumudur. Fakat dünyada misline az rastlanan kahramanlık ve şecaat ile milletimiz bin türlü mahrumiyet içinde dahi Hakk’ın yardımı, milli azim ve misakı milli ile perçinlenen irade sayesinde mütecavizleri tarihte eşi benzeri görülmemiş bir hezimete uğratmıştır. Vatanını müdafaa uğruna dahili ve harici düşmanlara karşı mücadele etmek mecburiyetinde kalan milletimiz, her türlü yokluk ve zulme rağmen fert fert, köy köy, şehir şehir direnmiş, mücadele etmiş, canından vazgeçse de namusundan, istiklalinden ve vatanından vazgeçmemiştir.” dedi.

Şentop, “Unutulmamalıdır ki bu Yunanlıların milletimize karşı uyguladıkları ilk mezalim de değildir.” ifadesini kullanarak, şu tespitlerde bulundu:

“1821’de Mora’da yaşanan ve tek bir Müslüman kalmayana dek sürdürüldüğü bilinen katliamları yapanlar, 100 yıl sonra fırsatını bulduklarında Trakya’da ve Anadolu’da da aynı barbarlığı sergilemişlerdir. 1919-1922 döneminde Anadolu ve Trakya’ya yönelik Yunanistan yayılmacılığının yalnızca bir işgal değil, bir etnik temizlik hareketi olduğu aşikardır. Yunanlılar ‘megali idea’nın gerçekleştirilmesini, Türksüzleştirmeyi, Türksüzleştirmek için de katliam, zulüm ve telhişi bir yöntem olarak kullanmaktan asla imtina etmemişlerdir. Tek suçları Türk ve Müslüman olmak olan, işgal mıntıkalarında savunmasız bir vaziyetteki halka karşı Yunan ordusuna mensup neferlerce sergilenen vahşet, her geçen gün şiddetlenerek devam etmiştir. 1922’ye gelindiğinde bu katliamlar zirveye ulaşarak Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığındaki Büyük Millet Meclisi ordusunun Büyük Taarruz’daki zaferiyle dağılıp kaçan Yunan kuvvetleri ve Rum çeteleri pek çok köyde katliam yapmaya devam etmiş, evleri yakmış, camileri yıkmış, Batı Anadolu’yu adeta bir yangın yerine çevirmiştir. Nitekim Balıkesir, Aydın, Bursa, İzmir, Manisa, Kütahya, Eskişehir, Edirne gibi yerlerde uydurma bahanelerle Türkler mescitlere doldurularak yakılmış, kuyulara atılarak öldürülmüş, köyler ateşe verilmiş, mahsuller yakılmış, hayvanlar kaçırılmış, insanlara türlü işkenceler yapılmış, mallar gasp edilmiştir. Bütün bunlar gerek insaniyet, gerekse savaş hukuku ile bağdaşmayan en canice hadiselerdir.”

“Savaşın sadece devletler arasında cereyan eden bir vaka olması gerekirdi”

Sempozyum kapsamında açılacak sergide bu görsellerin de yer alacağına işaret eden Şentop, şunları kaydetti:

“Bilhassa Bursa’nın işgaline çok üzülen ve TBMM kürsüsüne siyah örtü örtülmesinden etkilenen İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Taceddin Dergahı’nda ‘Bülbül’ adlı şiirini kaleme almış ve bu acı tabloyu en veciz şekilde şöyle ifade etmiştir; ‘Ne hicrandır ki en şevketli bir mazi serap olsun. O kudretler, o satvetler harab olsun, türab olsun. Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın. Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın. Ne haybettir ki vahdetgahı dinin devrilip, taş taş. Sürünsün şimdi milyonlarca mevasız kalan dindaş. Yıkılmış hanumanlar yerde işkenceyle kıvransın. Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın. Dolaşsın sonra, İslam’ın haremgahında namahrem. Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem.’ Vicdanları bugün de karartan görüntülerin tarihin karanlık sayfalarında en ağır şekilde yargılanmakla birlikte günümüzde de gençlerimizin nazarı dikkatinde yer tutmasını önemli ve zaruri buluyorum.”

Şentop, şahitlerin anlattıklarına, arşivlerde tevsik edilenlere ve yakın tarih okumalarının çizdiği tablolara baktıklarında, işgal mıntıkalarında savunmasız insanların adeta kan ve kıtal sahnesi haline geldiğini gördüklerini belirterek, “İstiklalini ve hayat hakkını savunmaktan başka bir şey yapmayan milletimizin, en eski devirlerdeki insanların bile temaşasından elem ve utanç duyacağı bir düşmanın saldırısıyla karşı karşıya kaldığıdır. Yunan ordusunca silahsız insanlara karşı uygulanan bu cinayet ve zulümler, ne Brüksel Konferansı kararları ne de Yunanistan’ın da taraf olduğu Lahey Sözleşmelerine göre mazur görülebilirdi. Zira savaşın sadece devletler arasında cereyan eden bir vaka olması gerekirdi.” ifadelerini kullandı.

Muharip ordulardan birine mensup olmayan sivil halkın can, mal, mülk, ırz ve mukaddesatının her türlü taarruzdan masun olması gerektiğini ancak o dönem yaşanan dehşetin izah edilemez seviyeye ulaştığını vurgulayan Şentop, “Türkiye topraklarını işgal eden Yunan ordusunun medeni alemin gözleri önünde işlediği cinayetler, hiçbir hukuk terakkisinin kabul edemeyeceği düzeylerde yaşanmıştır. Devletler hukukuna aykırı olarak kendisine istiklal hakkı tanınmayan Müslüman Türk halkının imhasına çalışan emperyalist zalim, tarih huzurunda asla affedilmeyecektir. İtilaf devletlerinin subaylarının da şahit oldukları bu vahşi hadiseler, Avrupa hükümetlerince o gün de malumdu. Avrupa hükümetlerinin, Yunan ordusunca Türklere reva görülen mezalime karşı sukutu ve duruma zımnen muvafakat etmiş olmaları asla şaşırtıcı değildir.” diye konuştu.

“Arlı arından, huylu da huyundan vazgeçmemektedir”

Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Günümüzde de dünyanın farklı yerlerinde insanlık ayıplarının malum olup, görmezden geldiklerine şahit olmuyor muyuz? Türk’ün, Boşnak’ın, Filistinli’nin, Iraklı’nın, Suriyeli’nin, Libyalı’nın, Yemenli’nin, Myanmarlı’nın, Doğu Türkistanlı’nın, Afrikalı’nın, Batı’da yaşayan ve hatta kendi vatandaşı olan herhangi bir Müslüman’ın karşı karşıya kaldığı zulümler, hak ihlalleri, Batılılar tarafından yok sayılmıyor mu? Bunu yapanlar, mazlumu saçlarının rengi sarı, coğrafyası batı olduğunda, kısacası kendilerinden gördüklerinde dünyayı ayağa kaldırmıyorlar mı? Arlı arından, huylu da huyundan vazgeçmemektedir. Nitekim yakın tarihimizde Yunan Parlamentosu 28 Eylül 1998’de 14 Eylül gününün sözde Küçük Asya Helenleri’nin Türk devleti tarafından soykırıma uğratılmalarının yıl dönümü olarak anılmasını ön gören bir yasa tasarısını oy birliğiyle kabul etmiştir. 19 Mayıs günü ise Pontus Soykırımını Anma Günü olarak kabul edilmiştir. Yunanistan’ın tarihi çarpıtarak hakikati gizlemeye çalışması, güneşin balçıkla sıvanmasına benzemektedir. Ancak yavuz hırsız ev sahibini bastıramayacaktır. Bir an önce kabul etmeleri gereken husus, Yunanlıların 3,5 seneye yakın işgalci olarak bulundukları Anadolu ve Trakya topraklarında yaptıkları zulüm ve zorbalıkları unutmadığımızdır. Yunan işgali sırasında Trakya’da ve Anadolu’da ölenlerin ve yerlerinden göç etmek zorunda bırakılanların sayısını toplam nüfusa oranladığımızda karşımıza çıkan manzara, Avrupa’daki 30 yıl savaşlarından bu tarihe kadar geçen süre içerisinde böyle bir kıyım ve zulmün görülmediğidir. Tarihin şahitliği bizim yanımızdadır.”

Sempozyumu düzenleyenlere ve katkı sunan bilim insanlarına teşekkür eden Şentop, “Sempozyumun gelenekselleşip devam etmesini hem memleketime hem de akademik dünyaya yeni ufuklar açarak hayırlara vesile olmasını diliyorum. Kendi vatanında Yunan zulmüne uğrayanların, zulme karşı canları pahasına mücadele edenlerin aziz hatırasına ilelebet sahip çıkacağız. Zalimler, katiller, caniler her zaman hesap verme korkusuyla yaşamak zorunda kalacaklardır. Er veya geç ama mutlaka.” dedi.

AA

Read Previous

Bosna Savaşı’nda öldürülen 1 kişiye ait kalıntılar çıkarıldı

Read Next

Devlet Başkanlığı Konseyi’nde kriz: Sırp üye Dodik, Boşnak üye Dzaferovic’in istifasını istedi