K. Makedonya’daki toplulukların anayasal konumu – Türk toplumunun konumuna ilişkin özel bir inceleme

Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Salih Murat’ın Uluslararası Balkan Üniversitesi’nin (İBU) düzenlemiş olduğu “Eğitim Perspektiflerinde İnsan Hakları” panelindeki hitaplarını ilginize sunuyoruz.

KMC Cumhurbaşkanı Sn. Stevo Pendarovski, saygıdeğer protokol, kıymetli akademik kadro, Üniversitenin yönetimi, temsilcileri ve öğrenciler.

Ülkemizde insan hak ve hürriyetlerinin önemine dikkat çekmek adına bu günü bize ayırdığı ve bu etkinliği düzenlediği için üniversite yönetimine şükranlarımı sunuyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan tüm insanlara 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle en içten tebriklerimi iletiyorum.

Bugünkü hitabımın konusu: “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’ndeki toplulukların anayasal konumu – Türk toplumunun konumuna ilişkin özel bir inceleme.” Hitaplarımda, Anayasa hükümleri üzerinden toplulukların anayasal konumuna, yerine, bireysel ve toplulukların kolektif haklarına ve bahse konu hakların uygulama ve gerçekleşmesi noktasında anayasal ve pratik eksikliklere dikkat çekerek Türk toplumu üyelerinin haklarına özel atıfta bulunacağım.

Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin Anayasal gelişimi iki aşamaya ayrılabilir: 1991’den 2001’e kadar ki dönemini kapsayan ilk aşama ve 2001 yılında Ohri Çerçeve Anlaşması’nın imzalanması ile kabul edilen değişikliklerle başlayan ikinci aşama. Bahse konu değişikliklerle topluluk üyelerinin bireysel ve toplu hakları alanında bazı değişiklikler yapılmıştır.

2001 yılındaki anayasa değişiklikleri ile toplulukların hakları, özgürlükleri ve konumları yeniden düzenlenmekte, tamamlanmakta, genişletilmekte olup ülkede genel olarak özgürlüklerin ve hakların ve özellikle toplulukların haklarının gerçekleştirilmesi ve korunmasına katkı sağlanmıştır.

1991 Anayasasında Makedon halkı vurgulanmış ve öncülenmiştir. Makedon halkının hakları ön planda tutulmuş, birçok kavram ve gerçekliğin tanımı yetersiz kalmıştır. O zamanki Anayasa, fiktif (hayali) ve gerçekdışı bir anayasa niteliği taşımaktadır. Anayasa kafa karıştırıcı ve ayrımcı hükümler içermekte. 1991’in yeni Anayasa’sı, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti halklarının ve milliyetlerinin hâlihazırda kazanılmış haklarına halel getirmekte, 1965’ten 1991’e kadar kullanımda olan kazanılmış hakların alanını daraltmakta ve onları ortadan kaldırmaktadır. Çoğulculuk ve getirilen demokrasi adına toplulukların kazanılmış ve var olan hakların alanı daraltılmaktadır; toplulukların kendi dillerini resmi kullanımda kullanımı, anadilde eğitim, milli sembollerin kullanımı, kültürel değerlerin korunması, yerel ve merkezi yönetimde siyasi temsil hakkı, ve toplulukların diğer özgürlük ve haklarının ihlali.

Ülkedeki tüm siyasi krizlerin kaynağının kesinlikle 1991 Anayasası ve onu koruyan değerler olduğuna inanıyorum. Bazı kişi ve hukukçulara göre 1991 Anayasası gayri meşrudur. Bazısı için ise ofislik ve nominal bir anayasadır. Nominal anayasa, başka bir gerçeklik için yapılmış bir anayasadır, gerçeklikle hiçbir bağlantısı olmayan bir anayasadır. Bu nedenle nominal ve fiktif (hayali) anayasaların uzun süreli ömürleri yoktur. Ne yazık ki, o zamanki anayasa, anayasaya aykırılık ve hukuksuzluk için temel bir araç görevini teşkil etmektedir. Toplulukların kazanılmış haklarını daraltmanın veya ellerinden almanın buna benzer birçok örneği var. Burada bunlardan bazılarına değineceğim. Bir hatırlatma olarak, Merkez Jupa belediyesinde Türklerin uzun süreli mücadelesini vermek istiyorum; İlkokullarda anadilde Türkçe eğitim hakkı için yıllarca süren protestolar ve yüzlerce ebeveynin iştirak ettiği birkaç aylık açlık grevlerinin ardından onların eğitim hürriyetleri ve hakları hükümet tarafından daraltılmıştır. Ve son olarak Gostivar belediyesi önünde toplulukların bayraklarının kullanımı kararının alınmasının ardından yaşanan olumsuz neticeleri zikretmek istiyorum. 1991 Anayasasının vizyon açısından da kusurları vardır (bahse konu hatalar, siyasi yaklaşımın bugün söz konusu anayasayı yazanlar tarafından açıkça kabul edilmektedir.) Hakların iyileştirilmesi yerine 1974 Anayasası’nda yer alan haklara halel getirilmiş, bazı alanlarda haklar daraltılmış; toplulukların hakları geriletilmiş; farklı etnik topluluklar arasındaki ilişkilerde, dillerin kullanımı, bayrak ve sembollerin kullanımı, yerel özyönetim ve diğer alanlarda ortak değerlerde buluşma iradesi ortaya konmamıştır. 1991’deki giriş metni, herhangi bir eşitliğe çağrıyı temsil etmiyor, ancak mağdur edilmiş vatandaşların varlığının devamı için çağrıda bulunuyor. 1965, 1967, 1971, 1975 ve 1986 yıllarında kabul edilen Sosyalist Makedonya Cumhuriyeti Meclis yönetmelikleri, 1973 yılı Bayrakların Kullanımı Kanunu, 1976 yılı Düzenli Hâkimler Kanunu, 1981 yılı Devlet İdaresi Kanunu, 1976 ve 1983 yılları Temel Eğitim ve Öğretim Kanunu ve dönemin diğer kanunları ve söz konusu kanunlarda topluluklara yönelik hükümler incelendiğinde kazanılmış haklar ve söz konusu hakların yeni anayasada azaltılması hususundan emin olacağız. Hatırlatmak gerekirse 1965’ten 1991’e kadar bütün meclislerde, meclis organlarında Türkçe dili resmi olarak kullanılmaktaydı. Ne yazık ki 30 yılı aşkın bir süreden sonra bugün bile tek bir milletvekili Mecliste Türkçeyi kullanma hakkına sahip değildir. Topluluk mensuplarının anayasada öngörülen temel hürriyet ve hakların kullanımına yönelik her talebi yürütme ve yargı erkleri farklı yorumlamaktadır. Yorumlamalar, anayasa ve uluslararası norm ve standartlarına uygun bir şekilde anayasal olmak yerine siyasi olarak yapılmıştır. Bu tür yorumlar ve alınan kararlar, toplulukların haklarının onaylanması ve kullanılmasına yönelik bir çözüm bulmak yerine, ne yazık ki yetkililerin söz konusu anayasaya aykırı eylemleri ile özgürlüklerin ve hakların kullanımı daraltılmıştır.

Bu arada Makedonya Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak önemli uluslararası örgüt ve kuruluşlara üye olmaktadır. Çeşitli anlaşmalar ve uluslararası sözleşmeler imzalamakta ve onaylamaktadır. Ülkemizin dünya trendleri ile bütünleştiği ve ilişki kurduğu bu süreçte mevcut anayasanın ve yasal çerçevenin içeriğindeki eksikliklere ilişkin hazırlıksızlık ve sorumsuzluk açıkça görülmektedir. Hatırlatmak gerekirse, ülkemiz aşağıdaki anlaşmaları, deklarasyonları, sözleşmeleri onaylamıştır:

  • İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi,
  • Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme,
  • Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi,
  • Çocuk Haklarına Dair Sözleşme,
  • Avrupa İnsan Hak ve Özgürlükleri Sözleşmesi,
  • Çocuk Hakları Beyannamesi,
  • Halkların Barış Hakkı Beyannamesi,
  • Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme,
  • Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı,
  • Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme.

Burada Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’nden kısa birkaç kesit paylaşmak istiyorum.

Bu genel olarak ulusal azınlıkların korunmasına yönelik yasal olarak bağlayıcı olan ilk çok taraflı araçtır. Ulusal yasalar ve politikalar aracılığıyla uygulanır. Sözleşme, sözleşmeyi onaylayan devletlerin uyması gereken ilkeleri içermektedir. Bunlar arasında kanun önünde eşitlik, kültür ve kimliklerin, din, azınlık dilleri, gelenekler ve medyaya erişim olanağının korunması ve geliştirilmesi bulunmaktadır. Sözleşme ayrıca, bağımsız uzmanlardan oluşan bir Danışma Komitesi tarafından desteklenen Bakanlar Komitesine, Sözleşmenin uygulamada ne ölçüde uygulandığını değerlendirme yetkisi veren bir uygulama mekanizması sağlar.

Ayrıca, Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı, Avrupa’nın geleneksel kültürel toplulukların dil haklarının korunmasını ele alan uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından 1992 yılında kabul edilmiş ve 1 Mart 1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, bugün itibariyle Avrupa Konseyi’ne üye 25 ülke tarafından onaylanmıştır ve onaylanması beklenen 8 ülke tarafından daha imzalanmıştır.

Azınlık ve bölgesel dillerin korunması ve kullanılmasına yönelik tedbirler eğitim alanı ile ilgilidir (Madde 8), adli makamlar (Madde 9), denetim ve devlet sektörü (Madde 10), medyalar (Madde 11), kültürel faaliyetler ve hizmetler (Madde 12), ekonomik ve sosyal yaşam (Madde 13) ve sınır ötesi değişme (Madde 14).

Makedonya Cumhuriyeti, Avrupa Konseyi’ne kabul şartı olarak söz konusu anlaşmayı 1996 yılında imzalamış, ancak sözleşme ne yazık ki Meclis tarafından onaylanmamıştır. Onay için birkaç girişimde bulunulmuş olsa da Meclisteki bazı yapıların siyasi yaklaşımı nedeniyle başarısız olunmuştur.

Ve son olarak, Makedonya Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen yasal bir çerçeve olan Avrupa toplulukları ve üye devletleri ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (SAA)’nı 9 Nisan 2001 tarihinde Lüksemburg’da imzalayarak ve tüm imza sahipleri tarafından onaylanarak 1 Nisan 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu düzenleme ile Makedonya, söz konusu uluslararası ilkeleri iç hukuka dahil etme yükümlülüğü ile uluslararası hukuki dayanağını güçlendirmektedir.

1991’den itibaren işlevsiz bir Anayasa ve çeşitli sözleşme ve anlaşmaların imzalanıp onaylanmasının yüklediği uluslararası yükümlülükler nedeniyle, mevcut anayasada değişiklik ve eklemeler yapılması kaçınılmazdı.

1991 Anayasası, 2001, 2003, 2005, 2009 ve 2011 değişiklikleri bir bütün olarak incelendiğinde, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin olumlu yönde geliştiği görülecektir. Ülkemiz, her kesimde özgürlüklerin ve hakların öngörülmesi, uygulanması ve kullanılması ile özellikle toplulukların özgürlük ve haklarının tanınması ve kullanımı konusunda çevre ve bölgede örnek teşkil etmektedir. Anayasanın giriş kısmından başlayarak, temel değerlerde, kişinin ve vatandaşın temel özgürlük ve haklarında, devlet organlarında, anayasa mahkemesinde, yerel yönetimlerde ve uluslararası ilişkilerde daha gerçekçi ve daha bütüncül bir yaklaşım görülmektedir. Milli ve kültürel farklılıklar ülkemizin zenginliği olarak ele alınmakta, çok uluslu, çok dinli ve çok kültürlülük Makedonya toplumunun zenginliğini ve ortak değerini temsil etmekte ve bu da mevcut anayasanın hükümlerinde yansımaktadır.

Giriş metninde devletin kurucu öncülü vatandaşlar kavramı aşılıp, halk kavramı Makedonya’nın zengin kültürel mirasından ve bir arada yaşamasından kaynaklı her değerin korunması ve geliştirilmesi için gelecek nesillere karşı sorumlu olan kurucu halklar olarak kullanılır, ortak değerler doğrultusuna yönelik hakları ve yükümlülükleri eşittir.

Bazı maddelerde, topluluk haklarının uygulanmasına ve kullanımına doğrudan atıflar bulunmaktadır. Bazı belirsizlikleri, zayıflıkları, kurguları ve uygulanamazlıkları görmek için kasıtlı olarak bir kaç alıntı yapacağım:

  • Egemenlik vatandaşlardan kaynaklanmaktadır ve vatandaşlara aittir. (Madde 2);
  • 7. Maddede yerel ve merkezi düzeyde resmi dillerin kullanımı öngörülmüştür;
  • 8. Maddede anayasal düzenin temel değerleri belirtilmiştir:

Uluslararası hukukta yer alan ve Anayasa ile tanınan temel insan ve yurttaş özgürlükleri ve hakları; milli mensubiyetin özgür ifadesi; politik çoğulculuk; yerel idare hakkı; uluslararası hukukun genel kabul görmüş normlarına saygı ve tüm topluluklara mensup vatandaşların devlet hükümet organlarında ve diğer kamu kurumlarında her düzeyde eşitlik ve hakça temsil ilkesi hakkı;

  • Anayasada çok açık ve net bir şekilde vatandaşların CİNSİYET, IRK, RENK, MİLLET AYRIMI GÖZETİLMEKSİZİN EŞİT OLDUĞU belirtilmiştir. Vatandaşlar Anayasa ve kanunlar önünde eşittir. (Madde 9)
  • Seçme hakkı eşittir. (Madde 22)
  • Herkes kamu görevlerini yerine getirme hakkına sahiptir. (Madde 23)
  • Herkes eşit şartta eğitim hakkına sahiptir. (Madde 44)
  • Ayrıca toplulukların çok önemli bir hakkı olarak “Özgürlükler ve Haklar” bölümünde, 48. Maddede, topluluk üyelerinin kimliklerini ve toplulukların özelliklerini özgürce ifade etme, tanıtma ve geliştirme hakkına ve kendi topluluğunun sembollerini kullanma hakkına sahip olduğu yer almaktadır.

Cumhuriyet, tüm toplulukların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğinin korunmasını garanti eder.

Topluluk mensupları, kanunla belirlenmiş bir şekilde, ilk ve orta öğretimde kendi dillerinde eğitim hakkına sahiptir.

  • 56. Maddede, Cumhuriyet, Makedonya’nın ve Makedonya’daki tüm toplulukların tarihi ve sanatsal zenginliklerinin korunması, tanıtılması ve zenginleştirilmesini garanti etmektedir.
  • Cumhuriyet, Makedon halkı diasporası ve Arnavut halkı, Türk halkı, Ulah halkı, Sırp halkı, Roman halkı, Boşnak halkı ve diğerlerinin anavatan ile ilişkisinin güçlenmesi ve geliştirilmesi adına ilgilenmektedir. (Amandman/değişiklik XXXVI).
  • X Amandman ile Meclis’teki çalışma, seçim ve karar alma süreçlerinde Badenter ilkesinin uygulanmasına ilişkin koşullar belirtilmiştir.
  • Ombudsman kurumunu düzenleyen XI Amandmanda topluluklara yönelik hükümler de görülmektedir ve XII Amandman, Topluluklar Arası İlişkiler Komitesi için hükümler koymaktadır.
  • VIII Amandmanda yargı konseyi için hükümler belirtilmiştir. Yargı kurulu, başsavcı, hakimler ve anayasa mahkemesi üyeleri seçiminde eşitlik ve hakça temsil ilkesi, oylamada ise Badenter ilkesi gözetilir.
  • Özellikle XVIII Amandman, Giriş metninin değişmesi için kararın, 131 Madde, topluluk mensuplarının haklarına ilişkin herhangi bir hüküm, özellikle 8, 9, 19, 48, 56, 69, 77, 78, 86, 104 и 109 Maddeleri, bu hükümlere ve bu maddelere konularına ilişkin yeni hüküm eklenmesine karar verilebilmesi için milletvekili tam sayısının üçte iki çoğunluğunun oyu ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde çoğunluk olmayan toplulukların milletvekillerinin çoğunluk oyu gerekmektedir.

Topluluklar için hükümlerin belirtildiği üstteki normlara baktığımızda, yani toplumun çok uluslu ve çok dinli karakterine baktığımızda toplulukların hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesinde hatırı sayılır bir ilerleme olduğunu görmekteyiz.

Sözlerimin sonunda aynı hükümleri Türk toplumu açısından incelemek istiyorum. Anayasanın bazı hükümlerinin ayrımcı olduğu, bazı anayasal hükümlerin eksik tanımlı ve belirsiz olduğu, anayasaya aykırı kanunların çıkarıldığı, böylelikle anayasada öngörülen hakların ihlal edildiğini vurgulamak isterim.

Anayasal ayrımcılığın ve kazanılmış hakların ihlalinin klasik bir örneği, mevcut anayasanın 7. maddesinde görülmektedir. Mevcut anayasanın 9. ve 48. maddelerinde asılsız ve temel değerlere aykırı olarak Türkler, yerel ve merkezi düzeyde resmi olarak anadili Türkçe ve yazısının kullanımı bakımından doğrudan ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Bahse konu hüküm, yukarıda belirtilen uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Türkçe, Makedonya Cumhuriyeti ve daha geniş bir coğrafyada asırlık bölgesel ve geleneksel bir dildir. Bahsedilen kısıtlamalar siyasi niteliktedir. Hüküm, Makedonya Cumhuriyeti’ndeki Türklerin asimile edilmesi için bir dayanak, bir araç teşkil etmektedir. Düşünün, bu ülkenin 100 bine yakın nüfusu, ne yazık ki ben de eski bir anayasa mahkemesi başkanı olarak, 1991 yılına kadar bu hakkımız olduğu hâlde, resmi olarak Türkçe ana dilimde basit bir cümle yazamıyordum. En temel hakkımız olan milli aidiyetin özgürce ifade edilmesi, vatandaşların milliyet temelinde eşitliği, anayasa ve kanunlar önünde eşitlik, dil kimliğimiz anayasaya aykırı ve yasadışı bir şekilde haklarımız elimizden alınmakta. Hak ihlalleri 1991 Anayasası ile başladı ve 2001 Anayasa Değişiklikleri ile devam etmiştir.

Yerel yönetim tesisinde zorluklar yaşıyoruz ve bu belediyelerin sınırlarının objektif olmayan bölgesel dağılımından kaynaklanıyor. Yeni bölgesel dağılım, Türkler için önceki yasadan daha kötü bir çözüm sunuyor.

Anayasanın temel değerlerinden ülkedeki tüm topluluklara mensup vatandaşlara yönelik eşitlik ve hakça temsil ilkesinin devlet organlarında ve diğer kamu kurumlarının tüm düzeylerinde uygulanması noktasında büyük zorluklar yaşıyoruz. Kısacası 20 yıldır bu ilkenin uygulamasında önemli bir ilerleme kaydedilmemiştir. Türk toplumunun kamu kurumlarında temsiliyet oranı %2’yi geçmemektedir. Geçen yıl resmi verilere göre kamu idaresindeki 135 bin yakın çalışandan Türk toplumundan 2 bin 200 kişi yer almaktadır. Birkaç yıl önce 1.100 üzerinde  kurumdan elde edilen verilerin analizine göre, 700’den fazla kurumda Türk toplumundan bu kurumlarda tek bir kişi bile istihdam edilmemiştir. 550 hâkim ve 180’e yakın savcının bulunduğu yargıda Türkler mütevazi 8 kişiyle bulunmaktadır.

Ayrıca, diğerleri yanı sıra, Seçme hakkımızı kullanmakta zorluklar çekiyoruz. Oy hakkı anayasaya göre devredilemez ve eşit olmasına rağmen, ne yazık ki Türk toplumu mensupları demokrasi adına seçim modeli tarafından dezavantajlı duruma düşürülmektedir. Dile getirilmeyen hüküm nedeniyle, daha büyük toplulukların partilerinin siyasi tekeline izin verilmektedir. Oy eşitsizliği açıkça görülmektedir. Türk toplumundan vatandaşlar sadece seçme hakkına sahipler ve seçilme hakkına ise değil.

Eşit koşullarda eğitim hakkı yıllar önce anayasa güvencesi altına alınmış olsa da, Türklerin ilk ve orta öğretimde bu hakların kullanılmasında hâlâ aşılamayan çok sayıda sorunu vardır. Birincisi, anayasal anadilde eğitim hakkı ihlal edilmektedir. 14.000 bin Türk çocuğunun yaklaşık 8.000-9.000’i, 63 ilkokul ve 14 ortaokulda Türkçe eğitim almaktadır. İdari, yerel ve merkezi zorluklar nedeniyle, 5.000’den fazla Türk çocuk diğer dillerde eğitim görmektedir. Türkçe eğitim dilinde sınıflar çok zor açılabilmektedir. Geçen yıl yaklaşık 10 yerleşim yerinde yeni Türkçe sınıfların açılması için dilekçeler verildi, ancak ne yazık ki yerel ve merkezi hükümet yetkililerinden olumlu bir yanıt gelmedi. Bu hukuksuzluk Türklerin sisteme uyumunu zorlaştırmakta ve asimilasyon sürecini hızlandırmaktadır. Türkçe öğretmenleri istihdam etmekte zorlanıyoruz. Anayasal olarak güvence altına alınan hakların ihlalleri arasında Türkçe eğitim dilinde kitap ve yardımcı eserlerin yayımı yer almaktadır.

Ayrıca toplulukların çok önemli bir hakkı olarak “Özgürlükler ve Haklar” bölümünde, 48. Maddede, topluluk üyelerinin kimliklerini ve toplulukların özelliklerini özgürce ifade etme, tanıtma ve geliştirme hakkına ve kendi topluluğunun sembollerini kullanma hakkına sahip olduğu yer almaktadır.

Anayasa bu ve diğer hakların korunmasını Cumhuriyet düzeyine çıkartmakta ve şöyle ifade etmektedir; Cumhuriyet, tüm toplulukların etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğinin korunmasını garanti eder. Topluluk mensupları, kanunla belirlenmiş bir şekilde, ilk ve orta öğretimde kendi dillerinde eğitim hakkına sahiptir. Ancak pratikte hiç kimse bu garantinin uygulanmasını ve Türklerin ilk ve orta öğretimdeki durumlarının iyileştirilmesini umursamıyor.

Yıllardan beri Cumhuriyetin tüm toplulukların tarihi ve sanatsal zenginliklerinin korunması, tanıtılması ve zenginleştirilmesini garanti etmesi, Türklerin dahil, hakkının uygulamasında güçlükler çekiyoruz. Ülkemizin ortak zenginliğini temsil eden Türk kültür mirasına karşı yetkili makamların kayıtsızlığını hissediyoruz.

Cumhuriyetin Türk toplumunun diasporasını çok az önemsediğini görüyoruz. Diaspora dediğimizde maalesef Makedon halkının diasporası ve Arnavut halkının bir bölümü akla gelmektedir. Böylelikle diğer toplulukların devletimize olumlu bakan kendi diasporaları olmadığı izlenimi ediniliyor.

Toplulukların anayasal konumu ve Türk toplumu üyelerinin hakları özel olarak değerlendirildiğinde, haklardan mahrumiyetin en büyük kaynağının mevcut Anayasa olduğu ortaya çıkmaktadır. Mevcut anayasa ile bazı hükümlere olan siyasi yaklaşım, belirsizlikler ve eksik tanımlamalar nedeniyle, daha küçük toplulukların vatandaşları ve aralarında çoğunlukla Türk toplumunun üyeleri haklarından mahrum bırakılmaktadır. Özellikle bazı maddelerle, daha doğrusu Anadilin resmi kullanımda kullanma hakkını düzenleyen 7. madde, oy hakkına ilişkin 22. madde ve 48. madde gibi bazı tamamlanmamış maddeler, Uluslararası sözleşmelerde öngörülen tüm hak ve yükümlülükler kapsanmamaktadır. Klasik bir örnek, Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nın onaylanmamasıdır.

Yukarıdakiler gibi anayasal hükümlerin bir kısmı fiktiftir, uygulamada görülmemekte, yani uygulamada çok büyük eksiklikler mevcuttur.

Eşit ve hakça temsil ilkesinin uygulanmasında, toplulukların dillerinin yerel düzeyde uygulanmasında, anadilde eğitimde, Türk toplumunun kültürünün uygulanmasında, diğer toplulukların tarihi mirasının korunmasında, özellikle Türklerin, devletin herhangi bir denetim ve bağlayıcı mekanizmaları yoktur. Onların Tarihi eserleri insaf veya insafsızlığa bırakılmıştır.

Hukuki işlemlerde anayasal normlar açık, net, uygulanabilir ve objektif olmalıdır. Devletin toplulukların haklarını uygulama yükümlülüğü vardır. Ancak ne yazık ki, ülkede ve uluslararası kuruluşlar tarafından çok yıllık hazırlanan toplulukların haklarına ilişkin raporların analizleri büyük bir kurguyu ortaya çıkarmakta ve gerçek durumla bağdaşmamaktadır, bunlar yüzeysel, belirleyici gerçeklerden yoksun ve zorunlu tavsiyeler içermemektedir.

Devlet Anayasada, bağlayıcı nitelikte imperatif kontrol mekanizmalarını belirtmelidir. Mahkemeler nezdinde sadece söz konusu hakların korunması hakkının bırakılması mümkün değildir, bu yükün sadece vatandaşa ait olmaması gerekir. Devlet, güvence altına alınan hakların, özellikle toplulukların haklarının uygulanmasını ve uygulama kapsamını denetlemelidir.

Zorunlu komiteler veya ajanslar kurulmalı, bunlar anayasada öngörülmeli ve yetkileri kanunla düzenlenmelidir. Bunlar: Eşit ve Hakça Temsil İlkesini İzleme Komitesi, Dillerin Kullanımını İzleme Komitesi/Ajansı, Anadillerin Eğitim İzleme Komitesi, Toplulukların Kültürlerini Koruma Komitesi, Tarihsel Anıtların ve Toplulukların Kültürel Mirasını Koruma Komitesi. Komiteler, belirtilen hakların uygulanması ve gerçekleştirilmesinden, mevcut durumun izlenmesinden, denetiminden ve sorunların çözümü için hukuki olanakların kullanılmasından sorumlu olmalıdır. Belirtilen hakların uygulanmaması ve ihlali nedeniyle kurum ve sorumlulara karşı yasal önlemler almalı, hükümete ve diğer üst devlet kurumlarına zorunlu periyodik ve yıllık raporlar hazırlamalıdır. Bahsedilen eksikliklerin ve sorunların üstesinden gelmenin tek yolu budur.

15 Aralık 2022, Üsküp

Read Previous

Arben Vitia, Kosova Sağlık Bakanlığı görevine yeniden atandı

Read Next

Arnavutluk’ta klasik araçlar sergilendi