Beraber Yaşadığımız ve Yaşlandığımız Kavramlar – IV; Gelenek Çuvala Sığmaz

“Ne harabi, ne harabatiyim, kökü mazide olan atiyim”

Y.K.

Gelenek kavramı üzerine kitap, tez, makale ve birçok muhtelif çalışma yapılmış yapılmaya devam etmektedir. Bu ummandan sadece heybeye sığdırabildiklerimize kısaca köşemizde değineceğiz.

Gelenek

Gelenek kavramı: Türkçe Güncel Sözlük’te, (görenek, anane, örf) bir toplumda, mazide kalmış olmaları dolayısıyla prestijli tutulup nesilden nesile aktarılan, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre, davranışlar, anane ve tradisyon olarak nitelendirilebilir. Eric Hobsawm, The İnvention Of Tradition adlı eserinde geleneklerin icat edilmesine ihtiyaç duyulduğunu ifade eder. Çünkü modern dünya hızlı bir şekilde sürekli olarak değişmektedir. Bu da geleneğin icadıyla, toplumsal hayatın bazı kısımlarını sabit kılma çabası hayata böylece geçirilmiş olmaktadır. Gelenek deneyimsel sosyal öğretiler, pratiklerdir.

Gelenek denilen kavram statik/durağan bir kavram değildir. Haz ve hız çağında modernizeme reaksiyon olarak bazı adetler, misal sünnet merasimleri vs. gibi sabit tutmaya çalışılmaktadır. Ancak gelenek denilen olgu kendi içinde devinen, gelişen, yenileşebilen bir kavram olarak zatını göstermektedir. Lakin gelenek, alışkanlıklar olarak kültürün içerisinde pek de değiştirilmeden devam ettirile gelmiştir. Yani gelenek değişmeyen, sabit kılınmaya çalışılsa da değişime kafa tutamadığı/direnç gösteremediği aşikârdır. Bu hususta mukavemet gösteren kapalı toplumların konservatif tavırları kuşaklar arası çatışma haline gelebiliyor. Gelenek, gelene ek’lenerek kendini yenilemekte, devrinin yorumlarını eklemektedir. Misal, günümüz düğünlerinde geleneksel-yerel oyun alaylarıyla modern danslar birlikte hayatiyetini sürdürmektedir.  velhâsıl, görünen köy kılavuz istemez, değişim kaçınılmazdır.

Bu hususta filozoflar birçok söylemde bulunmuşlardır. Heraklitos, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” ve Arthur Schopenhauer’un “Değişim, değişmeyen tek şeydir” gibi örnekleri çoğaltabiliriz ancak bu kadarı meselenin aslını anlamak için kâfidir. Gelenek yaşatılmaya çalışılabilir ancak çağın ruhu da dikkate alınarak güncellemeye açık olmalıdır. Dönemiyle bir uyum içerisinde varlını sürdürerek geleceği kucaklamalıdır.

Mazisi olmakla birlikte, modern manada 15.yüzyılda matbaanın icadı ve geliştirilmesiyle, tarih içerisinde kitap, gazete, özelde dergiler, radyo, televizyon, teknolojik gelişimler ve günümüzde daha da hızlanan internet gibi kitle iletişim haraçlarının getirdiği yeniliklerle birlikte toplumlarda hızlı değişimler yeni gelenekler kaçınılmaz olmuştur. Modernleşme sürecinin başlaması, şehirleşmeyle birlikte toplumlar kendilerini zorunlu olarak modern ve gelenek arasında bulmuşlardır, bu da anane/gelenekçiliği derinden etkilemiştir. Bu gelişmeler karşısında toplumlar refleks olarak bazı gelenekleri koruma altına almaya itmiştir. Modern, ulus devlet anlayışıyla birlikte bazı gelenekler icat edilmiştir. Gelenek kavramı insanoğlunun hayatında iki yüz yıllık bir geçmişe sahiptir. Gelenek günümüze kadar dönüşerek farklı yorumlanmıştır. René Guénon gibi, dinî perspektif ve referansla yorumlayanlar, bu boyutuyla değerlendirenler olduğu gibi, gelenek ve modern arasında gerici-ilerici gibi toplumlara sınıfsal bir ötekileştirme, çatışma unsuru olarak da kullanılmıştır. Gelenek ile ulus devlet, millî birlik, toplum anlayışı, ortak tarih şuuru inşa etmek için geçmiş tecrübelerden de faydalanarak modern düşünceyle yeni semboller, gelenekler icat edilmiştir. Örneğin bayrak törenleri, marşlar vs. pratikler günümüzde belli aralıklarla yapılan ritüeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında dinî, kültürel bazlı referanslar da alarak imal edilen geleneğin yerini sağlamlaştırılmış olmaktadır. Kitleler, aklı çarmıha gererek yaralı bir bilinçle gelenekleri sorgulanmadan azımsanmayacak kadar çoklukta kabul ettiği görülmektedir. Hâlbuki bütün süreç bilinçli bir şekelde ilerlerse milletler için faydalı sonuçları olacaktır. Eski bayramlar kalmadı, eskiden şöyle geleneklerimiz vardı güzellemeler, methiyeleri çoğaltabiliriz. Bu pesimist bir yaklaşımdır. Arıt gençlerde terbiye yok söylemleriyle ağıtlar yakmaya lüzum var mı? Optimist bakış açılarıyla yapılacak iyileştirmeler maziden alınacak ilhamla çağa uygun bir şeklide adapte edildikçe köklere sağdık kalınmış ve nesiller arası bağlantıyla entegrasyon gerçekleşmiş olacaktır.  

Kısaca, Üsküplü şair Yahya Kemal’in yukarıda zikredilen dizesinde görüldüğü üzere, insan mazi ile atî arasında anı/şimdiyi inşa etmektedir. Geçmiş ile gelecek arasında köprü inşa etmek, gelenek ile modern arasında devamlılığı sağlamaktır marifet. Yahya Kemal Klasik Türk şiirinden aldığı ilhamla kendi modern şiirini kurmuştur. İnsanın kökü geçmişte olduğu için geleneğe ne kadar sırtını dönse de yine ihtiyaç duymaktadır. Dili yenileyen, zorlayan şairler ve sanatçılar maziyle, gelenekle hesaplaşarak, bazen reddederek, yer yer yararlanarak geleneği bir memba gibi kullanarak ondan ilham alarak yaşadıkları dönemin eserini yazmışlardır. 

Uzun sözün kısası: Üstat Tanpınar’ın deyişiyle, “değişerek devam etmek, devam ederek değişmek”tir. Süreklilik meselenin özüdür.

Gelenek

iki insan bir anne ve babadan dünyaya gelmiş

rumeli’nin, balkanlar, evlad-ı fatihan diyarına düşmüş

bir yaz günü, yirmi dokuz mayıs istanbul’un fethi’ne dek düşer

küçük bir kasabada doğmuş

kalabalıklar içinde yalnız kalınan bir yer

kimsesizlik yoğun bu kentte

ve her şey çoğul yaşanır

şehrin ortasında akar bir  nehir

yıkılan bir caminin yalnız minaresi keşikte

tek başına minare…

Şevket Rado, İlhami Emin şöhretli şairlerimiz aynı atmosferden geçmiş

zatımı imtiyazlı saydığım zamanlar oldu elbette

ve Üsküp, Beyatlı’yı zikretmeli, ufuk oldu bizlere

ve geldik şimdi düze

belli ki bu ses coşkulu günümüzde

Read Previous

Kalkandelen’de öğretmen öğrencisini dövdü

Read Next

Bosna Hersek’te FETÖ bağlantılı okullar borç batağında