ANALİZ: Gizli Tanrı, Görünmez Hükümdar: KOVİD-19

Kuzey Makedonya milletvekili ve Üsküp Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Felsefe Bölümü emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferid Muhiç’in, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının bireye ve onun toplumsallaşmasına etkileriyle ilgili kaleme aldığı “Gizli Tanrı; Görünmez Hükümdar – KOVİD-19” başlıklı yazısını ilginize sunuyoruz.

Ferid Muhiç

Kovid-19 virüsü ile ön plana atılan, yaşlıların imhası aslında geleneksel değerler sisteminin nesiller arası aktarımını engellemek projesi ile bağlanabilir. Bu şekilde gençlere kanunlara topluca itaat ve teslimiyet vurgusu olan  ideolojik çerçeve belirli çevreler tarafından dayatılır.

Şu anda her şey açıktır! Ortada büyük bir oyun vardır. İnsanlık tarihinin e n büyük oyunu. Toplam yetkinin devralınması. Görünmeyen hükümdar- KOVİD-19, görünür ancak gizli bir hükümdarın elinde bir araçtır. Deus abscondıtus- Gizli tanrı- günümüzde siyasi iktidardır. Dünya sahnesinde hür fertlerin birliği olan bir toplum konseptin yerini, totaliter devlet konsepti alıyor.

Hürriyetin ilerlemesi olarak bilinen tarih artık son bulmuştur.

Her bireyin davranışının bir merkezden kontrol edileceği ve gereksinimlerine uygun hale getirileceği bir toplum fikri, binlerce yıldır birçok önde gelen filozof ve yazarın hayal gücününün takıntısı haline getirmiştir. Şu anda faaliyette olan proje teorik olarak 1948-1974 yıllarında  kavramsallaştırılmış ve gerçekleşmesi, bu günlerde, artık kritik bir aşamaya girmiştir.

F. Skinner’in Walden Two (1948) kitabında ilan edildi ve aynı yazarın uğursuz başlıklı: Beyond Freedom and Dignity (Özgürlük ve Onur’un Ötesinde) (1971) kitabıyla ayrıntılı olarak açıklandı. Walden Two (dolayısıyla Walden İki), Henry David Thoreau’nun (1854) “Sivil İtaatsizlik (Civil Disobedience)” kavramını kilit bir demokratik hak olarak onayladığı Walden kitabının polemikli bir reddiyesidir. Walden Two kitabı herhangi bir itaatsizliğin gerekçesini dışlar ve toplam “Sivil İtaat (Civil Obedience)” idealini ilan eder. Kitap, en yüksek politik çevreler tarafından coşkuyla karşılandı ve o zamandan beri ABD tarafından ‘Uluslararası Politika İncili’ olarak biliniyor. Harvard eğitmeni olan B.F. Skinner, “Gerçek soru, makineler düşünüyor mu değil, faka insanlar düşünüyor mu?!”,  önermesiyle başlayarak Davranış teknolojisi Edimsel Koşullama (Technology of behavior – Operant Conditioning) projesine odaklandı ve cevabı şuydu: Düşünmüyorlar!

Kuşkusuz, ilhamını Descartes’ın hayvanların düşünmeyen, sadece dış koşullara cevap veren makineler olduğu inancında buldu. Bu yüzden hayvanlar eğitilir. Buna karşın insanlar düşünür. Onun için insanlar (hayvan gibi) eğitilmez. Cogito – sum! – insan bilincinin tekelidir, bilincin kendisi de öyle. B. F. Skinner, Descartes’ın aldatıldığı ve hiçbir insanın düşünmediği ve bu nedenle kışkırtma ve caydırıcılığı kontrol ederek davranışlarını yönlendirmenin oldukça mümkün olduğu sonucuna vardı. İnsanlar ancak reaksiyon  ederler, asla aksiyon etmezler, çünkü karar verme özerkliği yoktur. Bu yüzden insanların bir uyarıcı-yanıt-güçlü uyarıcı (stimulus-response-reinforcment) sistemi ile eğitilmesi gerekir. İşte, bu da oldu! Hepimizi Skinner’in Eğitim makinesine (teaching machine) hammadde olarak koydular!

Sanat ve spor, tatiller, turizm, restoranlar, toplantılar, aile şenlikleri de dahil olmak üzere her türlü kolektif ve bireysel kullanım dahil olmak üzere, insanların ve malların hareketi, tüm kamu etkinlikleri, istenildiği gibi kısıtlama hakkı ile boş zaman kontrolü ile karşı karşıya bulunmaktayız. B.F Skinner’in sözde davranışsal teknoloji projesi, bir hayvan eğitimi olarak faaliyet göstermektedir!

Ekonomistler ve borsa uzmanları tüm bu hareketlerde büyük kayıplar görüyor. Ve haklılar. Görmedikleri şey ise politikacılar ve finansal oligarkların da aynı şeyi bildikleri konusudur. Ancak bu kayıp gerçek hedeflerine ulaşma giderler hesabında hesaplanmıştır, bu da: totaliter bir küresel rejim kurmak! Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) direktifleri altında ve teozofik ilham kaynağı olan küresel finansal gücün merkezlerine uygun olarak tüm ülkelerdeki yerel siyasi elitler tarafından sıkı bir şekilde uygulanacaktır. Önceki sivil haklar ve özgürlükler yerine, en büyük sivil erdem ve görev olarak kör, koşulsuz itaatin getirilmesi, küresel devletin, küresel diktatörlüğünün genel bir provası ve düşünce olarak asla terk edilmemiş bir Yeni Dünya Düzeni’nin (New World Order -Novum Ordo Saeclorum) kurulmasıdır. Vatandaşların tecrit ve desosyalleşme düzeyine kadar parçalanması (sosyal uzaklık yükümlülüğü, doğrudan insan doğasına ve sosyalleşme ihtiyacına aykırı); Olağanüstü halin yasa dışı bir şekilde başlatılmasıyla toplantı ve kitlesel protestoların yasaklanması. Amaç açık: Otoritelere karşı herhangi bir organize direnişten kurtulmak ve özgür bir birey, haysiyet ve kişisel dürüstlük ideali yerine, herkese ve her zaman için eğitimli bir itaatçi idealini tanıtmak!

Bu ideal için her fiyat önemsizdir. Kurulduktan sonra, tüm finansal eksi birden çok kez telafi edilecektir. Özgürlüğü suçlamayı, itaat ve disiplinin temel sivil erdemler olarak teşvik edilmesi eşlik eder. Özgürlük ve haysiyet paradigması damgalanmıştır. İdeallerin yerini yaşam korkusu aldı. Hayatta kalabilmek iktidarın meselesi haline geldi! İktidar, otorite olmadan, bir gecede, zorunlu olarak, halkın desteğini aramadan, kurumsal engeller olmadan tüm güçleri, devralır ve gerçek bir yaşam ve ölüm hükümdarı olur! Bu dehşetin aracı WHO’dur (Dünya Sağlık Örgütü), görünmez hükümet ise  finansal sermayenin merkezindedir; diğer hükümetler talimatlar bağlamında , kendi memnuniyetleri ve kendi yararları için hareket ederler. Sıradanlık nihayet hiç hayal bile etmedikleri bir güç elde etti!

“Yaşlıların imhası” aslında geleneksel değerler sisteminin nesiller arası aktarımını engellemek projesi ile bağlanabilir. Bu şekilde gençlere kanunlara topluca itaat ve teslimiyet vurgusu olan  ideolojik çerçeve belirli çevreler tarafından, tartışılmaya mahal bırakmadan, dayatılır.

İnsan bir toplumsal varlık olmaktan, yalnız varlık haline dönüşüyor, ruhen özgür bir varlıktan, ruhen bir köle varlığı haline geliyor. Toplumun temeli baltalanıyor: duygusal bileşen ortadan kalkıyor! Sadakat,  dostluk ve  aşk! Hem eros hem de agape olarak sevgi! Uzaktan arkadaşlık kuramazsınız; çevrimiçi sevemezsin! Hiç kimse bir arkadaş için ölmenin ya da mezara kadar sevmenin ne anlama geldiğini bilemez! İnsanın iktidara karşı direnişinin en güçlü kaynağı – eleştirel düşünme, toplumun ahlaki değerlerinden ve insanların duygusal bağlantılarından güç alır – fakat bu durumda defnedilmiştir. Özgürlük sahnesi, yıkıldı! Kişinin kendi hayatını korumak için iktidara ve devlete  soyut sadakatin haince sapkınlığı, Ahlak ve haysiyeti olan bağımsız bireyin eleştirel bilincini bütünlükle değiştirdi.

Vatandaşlar kendi mağaralarında hapsedilen münzevilere dönüştürüldü. Ama artık, bu münzevilik kendi özgür kararları tarafından yönlendirilmemekte sonsuzu özleyen vecdane iştiyaktan dolayı da değil, tam tersine emirlerden, kararnamelerden, hapis tehditlerinden! Artık Yüce Tanrı yerine dualarını artık totaliter devlete gönderiyorlar.

 

Not: Yazı Boşnakça’dan Prof. Dr. Metin İzeti tarafından tercüme edilmiştir.

 

Read Previous

Hasanbeg semtinde olay

Read Next

İstanbul’da 3,8 büyüklüğünde deprem

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *