XX. yüzyılın başlarında İtilâf ve İttifak devletleri arasındaki ihtilâflar artmıştı. Öyle ki, ihtilâfların tırmanmasıyla 1914 yılında adım adım I. Dünya Savaşı’na doğru gidilmişti. Avrupa’daki devletler artık saflarını belirlemişlerdi. Bu kutuplaşma sürecinde Osmanlı Devleti ve Bulgaristan, (Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanında), Üçlü İttifak Bloku’na dâhil olmuştu.
Osmanlı Devleti ve Bulgaristan, geleceğe yönelik plânlarını Üçlü İttifak Bloku’nun galip geleceği düşüncesine göre yapmışlardı. Ancak I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ağır mağlubiyete uğramıştı. Mağlubiyetin sonucunda Bulgaristan 1918’de Selânik Ateşkesi’ni ve 1919’da Neuilly (Nöyi) Barış Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti ise 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni ve 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmışlardı. Bu ateşkes ve barış antlaşmaları çok ağır şartları içermekteydi. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan’ın orduları dağıtılmış, bütün kurum ve kuruluşları denetim altına alınarak devlet sistemi adeta felce uğratılmıştı. Ayrıca, bu iki devletin, yüksek miktarda savaş tazminatı vermesi de öngörülmüştü. Bu yaptırımların yanı sıra Bulgaristan, Ege Denizi’ne çıkış koridorunu ve bazı topraklarını kaybederken, İngiltere ve müttefikleri tarafından başkenti ve önemli stratejik bölgeleri işgal edilen Osmanlı İmparatorluğu ise tarihten silinme aşamasına getirilmişti.
İtilâf Devletleri, 1 Kasım 1918’den itibaren başkent İstanbul dâhil olmak üzere, Osmanlı ülkesini işgal etmeye başlamışlardı. Bu çerçevede 4 Kasım 1918’den Fransızlar ve Ocak 1919’dan itibaren Yunanlar da Trakya’yı işgale koyulmuşlardı. Fakat teslimiyetçi zihniyete sahip olan İstanbul Hükümeti, görevini yapmayarak işgal hareketlerine karşı direnmemiş, silâhlı mücadeleden kaçınmış, hatta diplomatik tepki göstermemişti. Hâlbuki bu işgaller, Türk milletinin kalbinde ve Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda derin üzüntü meydana getirmişti.
Büyük Millet Meclisi ve Ankara Hükümeti de Osmanlı Hükümeti’nin teslimiyetçi zihniyetine karşı gelerek işgalleri çok sert bir şekilde protesto etmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığını yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti, Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldıran ve onur kırıcı nitelikte olan Mondros Mütarekesi’yle Sevr Antlaşması’nı tanımadığını açıklamıştı. Ayrıca bu teslimnâmeleri geçersiz kılmak, işgalcileri ülkeden çıkarabilmek ve bağımsız bir Türkiye’yi kurmak amacıyla Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştı.
Yunanlıların Trakya’yı işgale başlamasını, Bulgaristan Millî Meclisi’ndeki Türk milletvekilleri de kararlı bir şekilde kınamışlardı. Bulgar Hükümeti, Yunan işgalinin Bulgaristan’ın çıkarlarına düzenlenen bir saldırı olduğunu öne sürmüş ve Yunanistan’ı İtilâf Devletleri Komutanlığı nezdinde resmen protesto etmişti.
Aleksandır Stamboliyski Hükümeti; Bulgaristan’ı, Nöyi Barış Antlaşması’nın esir edici hükümlerinden kurtarmayı, bütün Trakya’nın bir emrivakiyle Yunanistan’a verilmesi gibi haksızlığı önlemeyi ve Trakya’yı, (öncelikle Batı Trakya’yı) almayı devlet politikasının öncelikli hedefleri olarak belirlemişti.
Bulgar Hükümeti, Tük Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Yunanistan’ın yenilmesi sonucunda; Mondros Mütarekesi’yle Sevr Antlaşması’nın geçersiz kılınacağını, bu gelişmenin etkisi sonucunda ise hakkaniyet gözetmeden yapılan Versay Barış Antlaşması’nın düzeltilmesine mecbur kalınacağını, dolayısıyla İtilâf Devletleri’nin Bulgaristan’a zorla imzalattıkları Nöyi Barış Antlaşması’nın yeniden ele alınarak buradaki ağır hükümlerin de kaldırılacağını hesaplamıştı.
Bulgar yetkilileri, belirledikleri milli hedeflerini gerçekleştirebilmek için ise, öncelikle Türkiye’nin Yunanistan’ı yenmesinin gerektiği değerlendirmesini yapmıştı. Aynı zamanda Sofya’nın, Ankara’yla birlikte hareket etmesinin kendi menfaatine uygun olduğu sonucuna varmıştı. Bu sebeple Bulgar Hükümeti, İtilâf Devletleri’nin tepki ve baskılarına rağmen, 1919-1923 yılları arasında Türk Millî Mücadelesi’ne askerî, stratejik, maddî ve manevî yardımlarda bulunmuştu.
Söz konusu desteklerin yanı sıra Stamboliyski Hükümeti, Bulgaristan Türklerinin, Türkiye’deki Kurtuluş Savaşı’na maddî ve manevî destek vermelerini teşvik etmişti. Ayrıca Bulgar Hükümeti, Bulgaristan Türklerinin, yardım toplayabilmelerini sağlayabilmek için her yerleşim biriminde teşkilâtlar kurmalarına, yardım komisyonları oluşturmalarına ve yardım kampanyaları düzenlemelerine izin vermişti. Hatta Anadolu’daki Türk millî kuvvetlerine silâh, cephane ve her çeşit askerî malzeme sevk eden ve bu işlerin organizasyonunu yapan Bulgaristan’daki Türk milletvekillerinin faaliyetlerini görmezden gelmişti.
Bulgaristan Türklerinin Yardımları
Bulgaristan’da Türkçe neşredilen gazeteler, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti vasıtasıyla Türk Millî Mücadelesi’ne yardımların yapılmasını teşvik etmiş ve bu maksatla kampanyalar düzenlemişlerdi. Örneğin Deliorman Gazetesi’nin 11 Aralık 1923 tarihli sayısında:
“Hilâl-i Ahmer, yetimlerin gözyaşlarını siler, aç kalanları besler. Çıplakları giydirir, mecrûhları tedavi eder. Oraya i‘âne veriniz.” şeklinde bir bildiri yayımlamıştı.
Özellikle Ahâli Gazetesi, Türk İstiklâl Harbi’ne ciddi bir şekilde destek vermiş ve Türk milletinin haklı davasının Bulgaristan’daki sesi olmuştu. Gazete, yardım komisyonları kurmuş ve yardımları teşvik etmek için kampanyalar yürütmüştü. Örneğin 19 Mart 1922 tarihli Ahâli Gazetesi’nde, Bulgaristanlı Türk kadınlarının yardım etmeleri şu sözlerle teşvik edilmişti:
“… Vereceğiniz birer çift çorab veya gömlek, yahûd birer ikişer frank, Anadolu gazilerinin yetimlerini doyuracak, yaralı kalblerine merhem olacak, onlar da düşmanı daha büyük cesaretle karşılayacaklar, Anadolu’yu ve bütün Türklüğü kurtaracaklardır.”
Başmüftülük, Müftülükler, Türk Vakıfları ve İslâm Cemaati Teşkilâtları da, Türk Kurtuluş Savaşı için sürdürülen yardım kampanyasına, canla, başla ve büyük bir özveriyle katılmışlardı. Başmüftülük, bütün müftülere gönderdiği genelgelerle; her kasabada yardım teşkilâtlarının kurulmasını istemiş ve toplanan bağışların Muhâcirîn Komisyonu Riyâseti adına yatırılmasını önermişti.
Müftülükler ve İslâm teşkilâtları, başta camilerin kapıları olmak üzere, Türklerin gittiği yerlere yardımı teşvik edici bildiri ve afişler asarak “Bulgaristan Müslümanlarını, Türkiye’deki mücahitlere maddî destek vermeye” davet etmişlerdi. Bulgaristan Türkleri bu çağrıya katılarak para yardımı yapmış, fitre, zekât ve kurban derilerini Türkiye’ye yardım etmek maksadıyla, Hilâl-i Ahmer’e bağışlamışlardı.
1923 Yılına Kadar Yapılan Yardımlara Dair Bazı Örnekler
Bulgaristan Türkleri, I. Dünya Savaşı yıllarından itibaren millî, dinî ve insanî görevlerini yerine getirmek üzere, anavatanlarıyla soydaşlarına ellerinden gelen her çeşit maddî-manevî desteği ve yardımı sağlamışlardı. Anavatana bağlı olan milliyetçi Türkler, Türkiye’ye silâh ve cephane temin etmiş, Bulgaristan’dan gönderilen silâh ile askerî malzemelerin sevkiyatında görev almış, hatta anavatan aşkıyla yanan bazı gençler Türk Kurtuluş Savaşı’na gönüllü olarak katılmıştı. Öyle ki bu Türk gençleri, akıncı müfrezeler teşkil etmiş, Trakya ile Anadolu’ya geçmiş ve Yunan ile diğer işgalci kuvvetlere karşı aktif bir şekilde mücadeleye katılmışlardı.
Bulgaristan Türkleri, büyük miktarlarda para bağışlarında da bulunmuşlardı. Süremizin sınırlı olması sebebiyle yapılan para yardımlarından sadece birkaçından özetle söz edilecektir:
“Bulgaristan’ın Varna Sancağı’na bağlı Pravadi Kazası ve Pravadi Kasabası yardımsever halkı tarafından 5 Şubat 1915 tarihine kadar 21.171,9 frank toplanmış ve bu miktardan 20.925,69 frank İstanbul Hilâl-i Ahmer Merkezi’ne teslim edilmişti. Bu konuyla ilgili hazırlanan cedvelde, para bağışında bulunan 240 kişinin ismi ve bunların verdikleri para miktarları ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir.
Doğu Trakya’nın Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmesi üzerine, esaret ve mezâlimden kaçarak 25 Temmuz 1920’den itibaren Bulgaristan’a sığınan 20.000 civarındaki sivil ve askeri mülteciye Bulgaristan Türkleri, sahip çıkmış, yiyecek ve giyeceklerini temin etmiş, maddî ve manevî destekte bulunmuşlardı.
1920 ve 1921 yıllarında Şakir Zümre ve Salim Nuri Beyler, şahsî teşebbüsleri ile Bulgaristan Türklerinden temin ettikleri yiyecek ve giyecekleri mültecilere dağıtmışlardı. Aynı zamanda, Doğu Trakya mültecilerinin Türkiye’ye dönüşlerinde kullanmaları için 5.000 lira para yardımında da bulunmuşlardı.
Anadolu’daki şehit ailelerine ve savaşta evsiz ve yurtsuz kalan binlerce Türke yardım olarak 20 Kasım 1922 tarihinde, Razgrad ve civarındaki köylerden 69.579 frank, Türkiye Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Riyâset-i’ne ilk taksit olarak gönderilmişti.
Yeni Zagra Kasabası’nın Müslüman ahalisi, kahramanca mücadele eden Türk Ordusu’nun yaralı askerlerine ve şehit ailelerine yardım etmek maksadıyla, Hilâl-i Ahmer’e 9.455 lev ve 187,5 kuruş bağış yapmıştı. Konuyla ilgili hazırlanan cetvelde, bağışta bulunan şahısların isimleri ve miktarları ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir.
1 Mart 1922’den 15 Eylül 1923 tarihine kadar sadece Şumnu ve çevresindeki Türkler, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne 349.362 lev para yardımında bulunmuşlardı. Şumnu ve çevresinden yardımda bulunan köylerin isimleri ayrıntılı bir şekilde yansıdaki cetvelde sunulmuştur.
Eski Cuma Kazası’ndan toplanan yardımın ikinci taksidi, 20 Temmuz 1923 tarihinde, 62.000 levlik bir çekle Ankara Hilâl-i Ahmer Temsilciliği’ne gönderilmişti. Yansıda bağışta bulunan köylerin isimleri ve bağış miktarları ayrıntılı bir şekilde görülmektedir.
Ekim 1923’te Razgrad ve çevresindeki Türkler, topladıkları 80.000 levi bir çekle Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Riyaseti’ne göndermişlerdi. Yansıda Hilâl-i Ahmer’e bağışta bulunan köylerin isimleri ve bağış miktarları görülmektedir.
Ekim 1923’te bazı Türk köyleri yardımın üçüncü taksidi olarak 121.193 levi Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne havale etmişlerdi. Yansıda bağışta bulunan köylerin isimleri ve bağış miktarları ayrıntılı bir şekilde görülmektedir.
Bulgaristan Türkleri, yaptıkları para yardımlarının yanı sıra, mevlidler okumuş, şiirler yazmış ve gösteriler düzenlemişlerdi. Böylece Türkiye’deki mücadeleye manevî destek vermişlerdi. Örneğin:
1922 Şubat’ının ilk günlerinde Plevne Türkleri, kadın, çocuk ve katılan bütün Müslüman cemaatinin gözyaşları arasında, Anadolu şehitlerinin ruhlarına atfen “mevlid-i nebevî” okumuştu.
26 Mart 1922 tarihinde Tatarpazarcık halkı da, Türkiye’de vatanı için şehit düşen kahramanların mübarek ruhlarına mevlit okumuştu.
İzmir’in kurtarıldığı günün gecesinde, Rahva’da, Anadolu mücahitlerinin adına mevlidü’l-nebi ve çifte ezanlar okunmuş, öğrenciler tarafından da millî ilahiler söylenmişti.
Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması münasebetiyle Burgaz Türkleri, kazanılan zaferin şerefine, İslâm şehitlerinin ruhları için mevlit okumuş ve şerbet dağıtmışlardı.
Razgrad Türkleri de Kurtuluş Savaşı’nda vatan ve Türklük uğrunda canlarını feda eden kahraman şehitlerin mübarek ruhlarına ithaf ederek mevlit okutmuşlardı.
Afyon’da Yunan kuvvetlerinin bozguna uğratılması ve İzmir’in kurtarılması üzerine, Bulgaristan’daki Türk şairleri de Rumeli Türklerinin sevinçlerini şöyle dile getirmişlerdir:
“ZAFER TARİHİ
Bir ziyâ’ yükseldi Turan yolundan,
Atlılar belirdi sağ u solundan,
‘Afyon’ önlerinden kaçan Yunanı,
‘İzmir’den attılar tutup kolundan.”
Sonuç olarak;
Bulgaristan Türkleri, 1912-1913 Balkan Savaşları ve 1914-1918 I. Dünya Savaşı yıllarında çok ağır siyasî, malî ve iktisadî şartların altında ezilmiş ve tükenmişti. Buna rağmen, millî şuurları gelişmiş olan Bulgaristan Türkleri, I. Dünya Savaşı, Türk Milli Mücadelesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin teşkil edilmesi süreçlerinde, bütün imkânlarını zorlayarak büyük fedakârlıkta bulunmuş ve ellerinden gelen siyasi, maddî ve manevî yardımları içtenlikle sağlamışlardı.
Bulgaristan Türklerinin, Türkiye’ye gönderdikleri toplam yardım miktarlarını kesin rakamlarla belirlemek adeta imkânsızdır. Bununla birlikte, kaynaklardaki bilgilerden tespit edilebildiği kadarıyla; Bulgaristan Türkleri toplam olarak;
3.500.000 lev,
2.000.000 kuruş,
13.000 lira,
5.000 altın,
100.000 frank bağışta bulunmuştu.
Hilâl-i Ahmer şefkat pullarının satımından da 300.000’den fazla lev, 1.400’ün üzerinde Türk lirası temin etmişlerdi. (Paranın yanı sıra eşya ve yiyecek maddeleri yardımında da bulunmuşlardı).
Türkiye’nin 1920 yılı bütçesi 63.018.358, bütçe açığı ise 11.629.732 liraydı.
Bulgaristan Türklerinin verdikleri bu yardımlardan bile, bütün zor günlerde olduğu gibi, Millî Mücadele döneminde de, Rumeli ve Anadolu Türklerinin arasındaki kardeşliğin, işbirliğin ve dayanışmanın güçlü olduğu görülmektedir ve en zor şartlarda dahi Anadolu ve Rumeli Türklerinin birbirine her çeşit yardım ve desteği sağladıkları anlaşılmaktadır. Özetle; Millî Mücadele sürecinde Rumeli Türkleri, Anadolu Türkleri ile birlikte üzülmüş ve birlikte sevinmiştir. Rumeli Türklerinin kalbi, Anadolu Türklerinin kalbiyle birlikte atmıştır.
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlker ALP