Üsküp Yunus Emre Enstitüsü 2016 yılına bol sürprizli projelerle giriyor. TİMEBALKAN portalının “Yedi Soru Bir Manşet“ bölümünün ilk konuğu olan enstitü müdürü Yard. Doç. Dr. Mehmet Samsakçı, buralarda yetişmiş, çok önemli ve kaliteli şair, Manastırlı Sâlih Fâik Efendi’nin eserini bilim dünyasına sunacağını söyledi. Makedonya Kitabeleri projesi ise Yunus Emre’nin bu yılki en büyük ve müdürü en çok heyecanlandıran proje. Samsakçı, kitabelerin bizim buradaki altı yüz yıllık varlığımızın en büyük şahitleri olduğunu belirterek “Yunus Emre’ye iştirak etmeye devam edin” ifadelerini kullandı.
Röportaj: Hüsamettin Gina, Fotoğraf: Aydın Davud
Üsküp’e gelişinizden bu yana yaklaşık yedi ay geçti. Üsküp’ü nasıl buldunuz? Burada çalışmak sizin için ne ifade ediyor?
Üsküp çok kucaklayıcı, çok sıcak bir belde, bir şehir. Bunu biliyordum. 2012-2013 yıllarında, 10 ay süreyle Priştine’de, üniversitede görev yapmıştım. Bu sayede Üsküp’e defalarca gelmiştim. Bir panele katılıp, burada dostlar edinmiştim. Dolayısıyla Üsküp’ü biraz biliyordum. Ağustos ayında Yunus Emre müdürlüğüyle geldim. Üsküp çok güzel. Yunus Emre için zor olduğunu düşünüyorum, çünkü burada pek çok topluluk var ve hepsine hitap etmek, hepsine dokunabilmek, hepsi için bir şeyler yapabilmek, kimsenin kalbini kırmadan Yunus Emre’nin misyonuna, vizyonuna ters düşmeden çalışmak durumundasınız. Ama yedi aydır Üsküp’teyim ve Üsküp’te yaşamaktan, Üsküp’te çalışıyor olmaktan, Üsküp’te bulunmaktan memnunum. Çünkü Üsküp bizim, Türkiye Türkleri olarak Balkan şehri dendiği zaman aklımıza gelen ilk şehirlerden bir tanesi, belki de ilkidir.
Soruları hazırlamadan önce sizinle ilgili araştırma yaptık. Sosyal medyada bir öğrencinizin sizinle ilgili şu ifadelerine rastladık: “Bölüme ve okula girdiğimden beri, dersini aldığıma memnun olduğum tek hocadır. Hayata bakış açısı ve insanlığı ise, apayrı bir konu.” Bu başarınızın sırrını neye bağlıyorusunuz?
Bahsettiğiniz ifadeleri biliyorum. O öğrenciyi ben tanımıyorum. Araştırmadım da. Ama bir hocamın – Prof. Dr. M. Fatih Andı’nın – ismini zikrettikten sonra “dersini aldığıma memnun olduğum ikinci hoca” diyor arkadaş. Prof. Andı benim de hocamdı. (Şüphesiz, bölümümzdeki diğer hocalar da çok kıymetlidirler.) Ben daha lise ikide edebiyatçı olmaya karar vermiştim. İstanbul’da edebiyat okumayı bir duaya dönüştürmüştüm. Çok şükür İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümüne 1999 senesinde kayıt yaptırdım. Üniversitede dolu dolu 4 sene geçirdim. Sonra Yahya Kemal Enstitüsü’nde, (Yahya Kemal için kurulmuş Enstitü) üç buçuk sene çalıştıktan, Yahya Kemal Müzesi ve Enstitüsü’nün nin arşiv sorumlusu olduktan sonra 2006’da fakülteye asistan olarak alındım, 2010’da doktoramı bitirdim, 2012’de yardımcı doçent oldum ve buraya da aslında fakültenin görevlendirmesiyle geldim. (Fakültedeki görevim devam ediyor.) Öğrencimin o sözleri doğrusu memnuniyet verici. Ben daima buradaki arkadaşlarıma da söylüyorum: Benim için “samimiyet, ehliyet ve ciddiyet” esastır.Bir insan bir işe atıldığı zaman evvela samimi olmak zorundadır. Herhangi bir çıkar gözetmeksizin, herhangi bir şahsi menfaat beklemeksizin samimi bir zihinle, samimi bir kalple işe atılmak zorundadır, ama samimiyet yetmez ehliyet de gerektir yani bir işi yapma yetki, kabiliyet ve kudreti. Bu da yetmez, ciddiyet icab eder, yani ben eğer başarılıysam, – öyle olduğumu zan ve ümit ediyorum – bunu samimiyetle çalışmaya, geldiğim görevlerde söz konusu işi yapabileceğime inanmam, yani ehliyet ve ciddiyete borçluyum.Bu üçünü yerine getirmeye çalışıyorum.
Diğer bir yorumda ise, “Kendisini muadillerinden ayıran ve öne çıkaran özelliklerinden birinin izleri, Kubbealtı Akademi Mecmuası’nın Nisan 2012 tarihli sayısındaki ‘İstanbul’un kitâbelerine dair’ isimli yazısında saklı” diye yazıyor. Göreve geldiğinizden bu yana sizden kısaca “Makedonya’ya (Üsküp’e) dair bir şeyler karalamanızı istersek, nelerden bahsederdiniz?
Allah izin verirse buradayken veya buradan döndükten sonra herhalde “Üsküp Hatıraları” diye bir şey çıkarabilirim. (Kitap, makale ya da makaleler serisi.) Mutlaka burası yani Balkan dediğimiz coğrafyayla (ki Balkan “sarp dağ”demek, zor bir yer yani,) ilgili bir neşir yapmak isterim. Benim hayatta çok sık kullandığım ifadelerden bir tanesi şudur: “Ne kadar külfet o kadar nimet.” Bir insan ne kadar zorluklarla boğuşur, başarılı olursa nimeti de o oranda büyük olacaktır. Bizim inancımız böyle düşünmeyi gerektirir. Dolayısıyla burada Üsküp’ün müslüman kitlesinin hayatı beni çok ilgilendiriyor. Şüphesiz ben Üsküp Yunus Emre Enstitüsü Müdürü olarak burada bizi bilmeyen, bizi tanımayan, bizim dilimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi, kalitemizi bilmeyen bir Makedon kitleye, Türkçe başta olmak üzere Türk kültürünün unsurlarını tanıtmakla mükellefim. Yani burada Türkçe öğretiyoruz onlara, Türkiye’yi tanıtıyoruz ve sevdiriyoruz. Diğer taraftan da çok ciddi bir oranda da soydaşlarım ve dindaşlarım var. Ortak bir tarihe ve değerler silsilesine sahip olan bir kitle var, onların hayatları beni çok ilgilendiriyor. Onların hayatlarının zorlukları, sıkıntıları beni çok ilgilendiriyor. Dolayısıyla Üsküp’te ne kadar kalacağımı ben de bilmiyorum ama buradayken veya buradan döndükten sonra şüphesiz burası için yazacağım bir şeyler olur, nitekim de başladım. Üsküplü değil ama bu topraklarda yetişmiş, adı bilinen fakat eserleri bilinmeyen bir şairin Divanını şu an çalışıyorum İsmini de vereyim: Manastırlı Sâlih Fâik Efendi. Çok önemli bir şair, çok kaliteli bir şair fakat eseri meydanda değil, inşallah eserini bilim dünyasına sunacağız.
Geçen yıl, Üsküp Yunus Emre Enstitüsü, Makedonya’nın Üsküp, Kalkandelen, Pirlepe, Radoviş ve Ohri şehirlerinde geleneksel Türk Kahvesi’nin eşsiz lezzetini tanıttı? Proje nasıl geçti? Geri dönüşümler ne yönde?
Çok iyi geçti. Aslında bu kahve tanıtımları geçen seneki müdür arkadaşımızın veya ondan önceki müdür arkadaşımızın projesiydi, bana uygulamak düştü. Biz maalesef şu anda Makedonya’da tek Yunus Emre’yiz, inşallah ilerde belki Kalkandelen’de belki de Manastır’da Yunus Emre Merkezleri açılacak. Ama şu an tekiz, dolayısıyla genellikle faaliyetlerimize Üsküplüler katılabiliyor. Biz Makedonya’nın pek çok şehrine açılmak, orada da insanlarla buluşmak, kültürümüzü, medeniyetimizi, tarihimizi, damak tatlarımızı, ağız tatlarımızı tanıtmak istedik. Kahve günlerimizi de saydığınız şehirlerde yaptık ve hepsinden de gerçekten çok iyi geri dönüşler aldık. İşte Ohri’deki programı belediyeyle ortaklaşa yaptık, Kalkandelen’de sayın belediye başkanı geldi. Orada “Kalkan” derneğinin işbirliğiyle çok güzel bir kahve günü yaptık. Hem kahve içtik hem de kültürümüzü konuştuk. Ben bu kahve sohbetlerinde kahve tanıtım günlerinde hep bir beyti zikrettim. Şöyledir:
Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül muhabbet ister kahve bahane.
Dolayısyla biz muhabbet olsun diye, dostluk pekişsin diye bu kahve günlerini yaptık. Gittiğimiz her yerde de, acı kahvelerin çok tatlı hatıraları ile döndük.
Bu arada önemli bir noktayı vurgulamama izin veriniz: Bu tür röportajlarda, hep benim ismim geçiyor, bütün bu işleri sanki bendeniz yapıyormuşum gibi bir hava oluşuyor. Hâlbuki arkada, mutfakta müthiş gayretli, samimî bir ekip var. İsimlerini zikretmeliyim: Müdür Yardımcısı Fuat Korkmaz, Sekreterimiz Mariya Lolovska, Kültür-Sanat Koordinatörü Neşe Şaban, İdarî Memurumuz Muhsin Kurtiş, hem okutman hem Kültür-Sanat ekibi üyesi hem de tercümanımız Melahat Alievska, 6 aydır faaliyetlerimize katılan, çok yakında da inşallah bizimle daimî statüde çalışacak olan Burak Öner, diğer kurum çalışanlarımız Yakup Bayram, Şenay Ruşid ve Tülay Züber. Eğitim birimimiz ve Türkoloji Projesiyle Makedonya’da görev yapan öğretim görevlileri… Hepsinin emeği, hepsinin gayreti söz konusudur.
2012-2013 Akademik Yılında, Yunus Emre Enstitüsü Türkoloji Projesi kapsamında, Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türkoloji Bölümünde görev yaptınız. Şimdi komşu ülke Makedonya, Üsküp’te Üsküp Yunus Emre Enstitüsü Müdürü görevindesiniz. İki komşu ülkede de Türkler azınlıkta olan bir topluluk. Tecrübelerinize dayanarak Makedonya ve Kosova’daki Türk Topluluğu arasındaki farklar nelerdir?
Bu çok zor ve tehlikeli bir soru. Çünkü ben Kosova’nın ekmeğini yedim, suyunu içtim. Orada çok güzel dostlarım var. Sürekli “Kosova” dediğim için Üsküplüler kızmaya başladılar. Biz Türkiye Türkleri, mağdur olmuş, zulme ve gadre uğramış insanlara kalplerimizde ayrı bir yer ayırırız. Makedonya’daki Türkler için de, Kosovada halkı için de bu böyledir. Bosna Hersek’teki Boşnak kardeşlerimiz, kezâ. Baskılara uğramış her millet bizim gerçekten içimizi kanatır. Kosova’da aslında Türklerin sayısı maalesef çok az. Makedonya’da nispeten durum iyi, öyle görüyorum. Kosova’da 18 bin kadar Türk var. Eğitim konusunda çeşitli sıkıntıları var. Bazı okullardan Türkçe sınıflar kalktı. Bazı beldelerde sadece iki-üç çocuk Türkçe okuyor. (Gilan’da ve Mitroviça’da) Gerçekten orada işlerin biraz daha zor olduğunu düşünüyorum. Yani Kosova genel olarak Makedonya’ya göre daha problemli. Çeşitli siyasi, ekonomik sorunları var. Elbette bu tür sorunlardan en çok etkilenen Türklerdir, çünkü azınlıktır. Şüphesiz Kosova Türkleri ile Makedonya Türklerinin durumları arasında kıyaslamalar, konu hakkında çalışmalar yapılabilir. Biz bu bağı kurmaya çalışıyoruz. Mesela geçtiğimiz Cumartesi günü Kosova’dan şair ve yazar dostlarımız Yunus Emre’de Makedonyalı Türk şair ve yazarlarla buluştular. Böylelikle bir köprü vazifesi gördük. Kosova’da hoca iken Yunus Emre’ye bir proje sunmuştum Kosova Kitabeleri diye. Bu ecdad yadigarı eserlerimizin cami, çeşme, tekke, türbe, saat kulesi, köprü, buralarda bulunan kitabelerini, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış kitabelerini bugünkü Türkçeye aktardık. Arnavutçaya, Boşnakçaya, İngilizçeye çevirdik ve kitap çıkarttık. Şimdi, yakın bir zamanda bunu Makedonya için de yapacağız, Makedonya genelinde bulunan belki yüz, belki yüz yirmi tane kitabe barındıran eseri ziyaret edeceğiz. Bu kitabeleri günümüz Türkçesine, Makedoncaya, Arnavutçaya ve İngilizceye çevireceğiz. Bu güzellikleri dünya ilim mahfillerine ve kültür piyasasına sunacağız. Ecdadımızın buraları imha değil inşa ettiğini bir kez de böyle vurgulamış olacağız.
Üsküp Yunus Emre Enstitüsü Müdürlüğü dışında Yard. Doç. Dr. Mehmet Samsakçı’nın mutlaka özel çalışmaları da var. Hazırladığınız proje, kitap, makale var mı? Bizimle paylaşır mısınız?
Geçen sene buraya gelmeden önce, doçentlik başvurusu esnasında iki tane kitap çıkartmıştım. Birbiri ile kısa aralıklarla çıktı. Bir tanesi Tanpınar’ın Eşiğinde isimli bir kitaptı, Ahmet Hamdi Tanpınar üzerinde yaptığım çalışmaları bir araya getirmiştim. Bu kitap çıktıktan sonra Tanpınar’la ilgili başka yazılar da yazdım. Şimdi bu yazıları da ekleyerek kitaba yeni bir çehre vermek istiyorum. İkincisi mezar taşı kitabeleri ile ilgili. Ölüme Açılan Estetik Kapı: Türk Mezar Taşı Edebiyatı diye bir kitaptı. Kitap çıktıktan sonra hayli ilgi gördü. Ödül de aldı. Kitapta değiştirmek ya da eklemek istediğim kısımlar var. Bir de az evvel söylediğim bir çalışma: 19. yüzyıl şairi Manastırlı Sâlih Fâik Efendi’nin o küçük divanını yayına hazırlamak istiyorum. Bu da şundan dolayı: Annem, – kulakları çınlasın – Kosova’ya gönderildiğim zaman, “Oğlum oraya bir ağaç dik, yarın âhirette sana şahit olsun” demişti. Burada da inşallah hem gerçekten bir ağaç dikerim, hem de buranın kültürüne ait bir şairi bilim dünyasına sunarım. Şimdilik Yunus Emre Enstitüsü mesaisi dışında yaptığım işler bunlar.
2016 yılında Üsküp Yunus Emre Enstitüsü mutlaka yeni projelere imza atacak. Bu yıl için hedeflediğiniz projeler nelerdir?
En büyük ve beni en çok heyecanlandıran proje “Makedonya Kitabeleri” projesi. Çünkü bizim buradaki altı yüz yıllık varlığımızın en büyük şahitleri camilerimiz, çeşmelerimiz, köprülerimiz tekkelerimiz, türbelerimiz, saat kulelerimiz yani mimari eserlerimiz. Onların üzerinde Arap harfli kitabeler var. Bu kitabeleri kimse okuyamıyor. Onları bugünkü Türkçeye ve bu bölgenin diğer dillerine çevireceğiz. İnşallah bu çalışmayı, güzide bir ekip ve TİKA ortaklığıyla kazandıracağız Makedonya’ya. Ayrıca büyük boy, prestij bir kitap halinde de çıkacak.
İkincisi, buradaki Türk iş adamları ve kurumlarının desteği ile, MANU ve İstanbul Fetih Cemiyeti Yahya Kemal Enstitüsü işbirliği ile Var Olan Şehir’de Yahya Kemal’i Hatırlamak (“Kaybolan Şehir” diyordu ya şair) başlıklı bir Yahya Kemal projesi… Yahya Kemal resimlerinden oluşan bir sergi açacağız. Sonra iki veya üç gün sürecek bir sempozyum yapacağız. Sempozyumun ilk akşamı Yahya Kemal’in şiirlerinden bestelenmiş şarkılardan oluşan bir konser düzenlenecek. Ayrıca bildiri metinleri neşredilecek.
Üsküp dışına da çıkmak istiyoruz. Burada şiir, hikâye, roman gibi eserleri yayınlamış Türk yazarların eserlerini ilgili yayın evinden alıp – eğer yazarlar yaşıyorlarsa ve sağlıkları müsaade ediyorsa – onları Makedonya’nın diğer bölgelerindeki öğrencilerimiz ile buluşturacağız. Hem buradaki Türk yayıncılığını desteklemiş olacağız hem de o yazarlar çocuklarla buluşacaklar. Onlara model ve ufuk olacaklar.
Ayrıca ayda bir ya da iki defa olmak üzere Aydın Buluşmaları yapacağız. Makedonya’daki Türk basının temsilcilerini, edebiyatçılarımızı, kanaat önderlerimizi buluşturacağız. Böylece Türk Kültür Merkezimizi bir buluşma mekanı, bir temas noktası hâline getirmek istiyoruz.
Nisan’da Makedonya’da Felsefe Filmleri Festivali yapılacak. Buraya dünyaca ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba” filmini getireceğiz. Yunus Emre bir bilim kültür ve sanat köprüsü olarak Türkiye ile Makedonya arasında bu tür mekikler dokuyacak. Çok dolu bir programla 2016’ya giriyoruz. Bizi izlemeye, daha doğrusu bize iştirak etmeye devam edin. Çünkü bunları hep beraber yapıyoruz.