Soykırımın yedi aşaması, bir milleti veya o milletin bir kısmını yok etme yöntemleriyle ilgili; sekizinci aşama ise soykırımın gerçekleştiğini inkar etmekten ibaret.
Srebrenitsa’daki soykırımın 24. yıldönümünde de Bosna-Hersek’te ve bölgede pek yeni bir şey yaşanmayacak. 11 Temmuz perşembe günü Srebrenitsa ve Bratunac bölgesinde toplu mezarlarda bulunan 41 kurban için şimdiye kadarki en küçük cenaze töreni düzenlendi. Bu tür mezarlar, Sırp katillerin yaptıkları canavarca işlerle Nazileri bile geçtiklerinin bir göstergesidir. Çünkü toplu kurşuna dizme ve infazlardan günler sonra, kendi katliamlarının üstünü örtmek için, katlettikleri Srebrenitsalıları dozerlerle ikinci veya üçüncü yerlere taşımışlar. 158 kurbanın cesetlerinin parçaları ise Tuzla şehrinde bulunan merkezde kimlik tespitini bekliyor; bu yüzden yukarıda bahsettiğimiz cenaze töreni düzenlenecek kurbanların sayısı artabilir. Srebrenitsa kurbanlarının kalıntılarının iki, hatta üç yerde bulunduğu ve bu yüzden tek bir kişi için iki veya üç kez cenaze namazının kılındığı vakıalar olmuştur. Katledilen Boşnak sivillerin, yetişkin erkeklerin, yaşlıların ve erkek çocukların sayısı halen tam tespit edilemedi ve Allah bilir hiçbir zaman tam olarak tespit edilemeyecek.
Son iki asırdır tek gayesi Bosna-Hersek devletini ortadan kaldırmak ve Balkanlardaki tüm Türk (Müslüman olarak da okunabilir) izlerini yok etmek için uğraşan Sırp ve Hırvat milliyetçilerinin körüklemek istedikleri yeni savaşların önüne geçmek lazım.
Bugüne kadar 6 bin 661 kurban için cenaze töreni düzenlendi. Çünkü bazı yerlerde bir ailenin tüm fertleri ve ayrıca onların akrabaları da katledilmişti. Bu yüzden adlî tabipler ve savcılar DNA analizi yöntemiyle kurbanların kimliklerini tam olarak tespit edemiyor. Hayatta kalmayı başarmış Srebrenitsalılar bugün dünyanın dört tarafına dağılmış durumda; memleketlerine dönmüş olanlar ise zor bir hayat yaşıyor ve neredeyse her gün en yakın akrabalarının katilleriyle karşı karşıya geliyorlar. Bosna Hersek Yüksek Temsilciliği’nin kurduğu Srebrenitsa ve bölgesi soykırımını araştırma komisyonuna göre, yaklaşık 20 bin Sırp katil halen serbest bir şekilde Srebrenitsa, Srebrenitsa bölgesi, Kuzey Bosna ve Sırbistan’da dolaşıyor.
Sırp Cumhuriyeti hükümeti (“Republika Srpska” soykırım yaptıkları ve kendi memleketleri olan Bosna Hersek’e saldırdıkları için ABD ve batı devletlerinin ödül olarak Bosnalı Sırplara verdiği bölge) Sırbistan hükümetinin yapacağı gibi, bugünlerde “soykırımın sekizinci aşamasında” aktif olacak. Bu terim Soykırım Gözlem Örgütü müdürü olan Gregory Stanton tarafından tanımlamıştır. Bu teorisyen soykırımın yedi aşamasının, bir milleti veya o milletin bir kısmını yok etme yöntemleriyle ilgili olduğunu ve sekizinci aşamanın ise soykırımın gerçekleştiğini inkar etmekten ibaret olduğunu söyledi.
Burada hatırlatalım ki Eylül 1992 tarihli BM raporunda (yani Bosna-Hersek’e yönelik saldırının başlangıcında) Bosnalı Sırpların paramiliter ve polis kuvvetlerinin yaptıkları ağır savaş suçlarından ve soykırımdan bahsediliyor; aynı zaman diliminde Helsinki İzleme Örgütü de Bosna-Hersek’teki savaşı Bosnalı Müslümanlara karşı bir soykırım olarak tanımlıyor. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICTY) Srebrenitsa’daki soykırım nedeniyle altı askeri ve siyasi Sırp yönetici suçlu bulunmuştur; Bosna Hersek mahkemesinde dokuz, Alman mahkemesinde ise bir Sırp yönetici suçlu bulunmuştur. Önümüzdeki sene aynı mahkemenin adli işler mekanizması, o dönemde Bosnalı Sırpların siyasi lideri olan Radovan Karadziç’in (geçen yaz ömür boyu hapse mahkum edildi) emrini verdiği soykırımı fiilen uygulayan Sırp Generali Ratko Mladiç hakkındaki hükmünü verecek.
İşte bu kararlara paralel olarak, Bosna-Hersek Müslümanlarına karşı işlenmiş olan Sırp soykırımının sekizinci aşaması devreye sokuldu: Bu soykırımın inkarı ve revizyonu. Yıllar geçtikçe, ülke genelinde Boşnaklara ve diğer Sırp olmayan Bosna-Herseklilere karşı işlenmiş olan soykırımın gerçeği yayıldıkça Sırp Cumhuriyeti hükümeti bütçesinden ve Sırp Hükümeti bütçesinden yardım alan Sırp revizyonistlerin sesleri de yükselmeye başladı. 2002 yılında Sırp Cumhuriyeti hükümetinin isteği üzerine, Belgrad Üniversitesi Güvenlik Çalışmaları Fakültesi’nden profesör Darko Trifunović Srebrenitsa Raporu’nu yayımladı. ICTY raporu “revizyonizmin en kötü örneklerinden biri” olarak değerlendirerek tepki verdi. Bu sene ortaya çıktı ki Sırp Cumhuriyeti eski başkanı, şimdilerde ise Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığı konseyinin Sırp üyesi olan Milorad Dodik, en meşhur revizyonist olan Stefan Karganoviç’in yönettiği ve tek gayesi soykırımı inkar etmek olan “Tarihi Srebrenitsa Projesi” için Sırp entitesinin bütçesinden bir milyon avroyu tahsis etmiş.
Lahey Mahkemesi Başsavcısı Serge Brammertz ve Uluslararası Ceza Muhakemeleri Mekanizması Başkanı Carmel Agius Sırpların bu girişimlerine tepki gösterdi. Agius “Son araştırmalara göre, Balkanlardaki savaş suçları hakkında Lahey’deki mahkemenin çalışmaları, Sırbistan’ın görüşlerinde çok az etkili olmuştur” diyerek uluslararası topluluğu Sırp revizyonizmine karşı mücadeleye çağırdı. Neden mi? Çünkü tarih üzerindeki manipülasyon, soykırımın inkarı ve revizyonizm yeni çatışmaların tohumunu taşır. Balkanlar’daki yeni nesiller her şeyden önce bu tip manipülasyonlardan korunmalı. Dolayısıyla son iki asırdır tek gayesi Bosna-Hersek devletini ortadan kaldırmak ve Balkanlardaki tüm Türk (Müslüman olarak da okunabilir) izlerini yok etmek için uğraşan Sırp ve Hırvat milliyetçilerinin körüklemek istedikleri yeni savaşların önüne geçmek lazım.
Diğer taraftan, Bosna-Hersek Parlamentosu soykırımın reddedilmesini yasaklayan bir yasayı ve işkence mağdurlarının devlet düzeyinde korunmasına ilişkin bir yasayı henüz kabul etmedi. Böyle bir yasanın kabulü, Parlamento’daki Sırp ve Hırvat delegeler tarafından engellenirken, Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko da (uluslararası toplum adına Bosna-Hersek’te de facto devleti yöneten kişi) kendi inisiyatifini kullanıp bu yasayı geçirmeyi reddediyor. Bu kanunun kabul edilmesini engelleyen herkes jus cogens’i, yani soykırım ve saldırı savaşı durumunda zorunlu uluslararası tepki gerektiren uluslararası hukukun ana ilkesini bilir. Bosnalı Sırp ve Hırvat siyasi temsilciler, Sırbistan ve Hırvatistan, bu ve buna benzer kanunların çıkarılmasını engellemekle, uluslararası hukukla ve BM ile alenen alay ediyorlar. Sırbistan Lahey’deki ikinci uluslararası mahkemede (Uluslararası Adalet Divanı) Srebrenitsa’daki soykırımı inkarından dolayı suçlu bulundu. Hırvatistan ise ICTY’de Bosna-Hersek’e saldırı savaşı düzenlediğinden dolayı suçlu bulundu. Geçen sene verilen nihai hükümde, Bosnalı Hırvatların altı yöneticisi savaş esnasında “Hersek-Bosna” para-devletini kurmaktan ve güney ve batı Hersek’te yaşayan Müslümanları öldürmek ve/veya zorunlu göçe zorlamaktan dolayı suçlu bulundular.
Mevcut siyasi Sırp-Hırvat ittifakı (Dodik-Coviç) bu nedenle Bosna-Hersek’in NATO ittifakına veya Avrupa Birliği’ne üye olmasını da engelliyor. Sorulması gereken soru, Bosna-Hersek’e karşı bütün bu oyunların neden oynandığıdır. Çünkü soykırım Avrupalı yerli bir Müslüman millet üzerinde uygulanmıştır ve uluslararası alanda tanınan bir ülke olan Bosna-Hersek’te nispi çoğunluk Müslüman Boşnaklardan oluşuyor. Onlara karşı verilen acımasız savaş ise devam ediyor -sadece yöntemleri farklılaştırılarak.
Burada vurgulamamız gerektir ki Lahey mahkemesi yalnızca 1995 yılında Srebrenitsa’da yaşananları soykırım olarak kabul etmiş, fakat 1992 yılında, savaşın başlangıcından hemen sonra diğer yedi belediye ve bölgede (Saraybosna, Zvornik, Prijedor, Vlasenica, Bratunac, Sanski Most, Zepa) işlenen soykırımı henüz kabul etmemiştir. Çünkü bunu kabul etseydi, 1992 yılında Bosna-Hersek’e silah ambargosu koyan uluslararası toplumu da (batılı ülkeler olarak okunmalı) “suç ortağı” ilan etmesi gerekirdi. Ayrıca Radovan Karadziç hakkındaki kararıyla bile, Lahey mahkemesi Sırbistan’ı Belgrat’ta planlanmış ve düğmesine basılmış olan soykırım projesinden muaf tutmuştur. Bu soykırımın en büyük mağduru Balkan Müslümanları olan Boşnaklar ve Kosovalı Arnavutlardır. Bu iki millet neredeyse bütün batı Avrupa hükümetlerinin gizlice onayladığı ve yardım ettiği, Rusya’nın ise alenen ve açıkça desteklediği Sırp hegemonyasının mağduru olmaya halen devam etmektedir. Trajikomik olan şudur ki mevcut Papa Francesco üç sene önce, Bosna-Hersek’e yapacağı resmi ziyaretten hemen önce, Türkiye’yi 1915 yılında Ermenilere sözde soykırım uygulamakla itham ederken, Srebrenitsa soykırımından hiç söz etmemiştir. Oysa Srebrenitsa soykırımını yukarıda yazdığımız gibi tasdik eden birçok uluslararası ve yerel mahkemelerin kararı vardır. Oysa o bu ifadesiyle 20. yüzyıldaki ilk soykırımı Müslümanların yaptığını ima etmiş oldu. Hem de o sözde soykırımın yaşandığına dair herhangi bir uluslararası mahkeme kararı olmamasına rağmen. Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında topraklarında yaşanmış olanları araştıracak bilim adamları, tarihçiler ve diğer uzmanların yer aldığı uluslararası bir komisyonunun kurulmasını teklif etmesini görmezden gelip böyle iddialarda bulunuyorlar. Oysa iki Dünya Savaşı’nı da başlatanların Müslümanlar değil, aksine Avrupalı güçler olduğunu hatırlamamız gerekiyor.
AA