Bulgaristan’ın Yunanistan sınırındaki Çıngırdere (Çepintzi) köyünün cami kütüphanesinde bulunan ve yazımında altın mürekkep kullanıldığı için “Altın Kitap” olarak anılan 14. yüzyıla ait el yazması Kur’an-ı Kerim, köyün en büyük serveti olarak görülüyor. Rodop dağlarının eteğindeki 3 bin 600 nüfuslu bu Müslüman köyü, 14. yüzyıla ait ve içindeki “Allah” kelimelerinin altından mürekkeple yazıldığı Kur’an-ı Kerim’e gözü gibi bakıyor. Köy muhtarı Hayri Brahimbaşev, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı döneminden kalma bu eserin köyün en büyük serveti olduğunu ifade etti. Köydeki çift minareli caminin, ülkedeki komünist rejimin sona ermesinden sonra köy sakinlerinin güç birliği yapmasıyla kurulduğunu anlatan Brahimbaşev, cami kütüphanesinde çok değerli el yazmalarının bulunduğuna dikkati çekti. “Altın Kitap” olarak nitelendirdikleri el yazması Kur’an-ı Kerim’in bu değerli eserlerin en önemlisi olduğunu dile getiren Brahimbaşev, “Gözümüz gibi korumaya çalıştığımız bu eşsiz kitap, Müslüman olarak çocuklarımıza miras ve emanet olsun.” dedi. Brahimbaşev, Kur’an-ı Kerim’deki her “Allah” kelimesinin ve sayfa süslemelerinin altın mürekkeple yapıldığını belirterek cami kütüphanesinde ayrıca 400’ü el yazması 800’den fazla felsefe, astronomi, fıkıh, hitabet ve tarih kitabı bulunduğunu söyledi. Bulgaristan’da dini yasaklamaya çalışan eski komünist rejim döneminde böylesine önemli eserleri koruyarak gelecek nesillere bırakmayı başaran büyüklerine minnettar olduklarını vurgulayan Brahimbaşev, “Kütüphanemizde birbirinden değerli 200-300 yıllık çok sayıda dini kitap da var. Uzmanların çabasıyla restore edilip yeniden kaplanan altın Kur’an ise bizim en büyük servetimiz.” diye konuştu. “Biz dinimize, toprağımıza sımsıkı sarılmış insanlarız” Brahimbaşev, kütüphanedeki eserlerin tamamının, 1999’da cami inşaatının tamamlanmasının ardından bölge halkı tarafından bağışlandığını ifade ederek özenle korunan kitaplar arasında hangi yıllara ait olduğunu tespit edemedikleri, geyik derisiyle kaplı bir Kur’an-ı Kerim’in de bulunduğunu söyledi. Bulgaristan’daki birçok köylü kentlere göç ederken, Çıngırdere’nin her geçen gün büyüdüğünü kaydeden Brahimbaşev, “Biz dinimize, toprağımıza sımsıkı sarılmış insanlarız. Kutsalımızı sayar, emeğimizle onu destekleriz.” ifadesini kullandı. “İslamiyet, özünden sapmayan tek dindir” Geçmişte bölgedeki maden ocaklarında çalışan köy sakinlerinden Üseyin Madanski, nüfusu gittikçe artan köyün istikrarlı gelişiminin halkın dinine bağlı olmasından kaynaklandığını belirtti. Kendi çabası ve dostlarının yardımıyla ailesine yaptığı evlerin yanı sıra mescit, çeşme ve köprü inşa eden Madanski, “Hayatımdaki tüm nimetleri inancım sayesinde gördüm. İslamiyet, özünden sapmayan tek dindir.” dedi. En büyük arzusu hacca gitmek olan Madanski, “Dinimizin sürdürülmesi her bir Müslüman’ın doğal görevidir. Çünkü bu din kötülük öğretmez.” diye konuştu. Cami inşaatında görev almış Raif Kutzev de bu caminin gelecekte de ayakta kalacağını ve köy halkının geçmişe saygısı ile geleceğe dair umudunun sembolü olacağını ifade etti. Köye Kıbrıs’tan damat olarak gelen Halil Merin de köydeki huzurun insanların dinine ve geleneklerine bağlılığından kaynaklandığını belirterek “Yabancı olarak beni de kardeş gibi kabul ettiler. Burada çok mutluyum”. dedi.
AA |