D. MEHMET DOĞAN: KAYIP ŞEHRİN ŞAİRİ: YAHYA KEMAL
Son Balkan seyahatinden beri Yahya Kemal’le doluyum. Olur olmaz vakitlerde şiirleri gelip zihnime çakılıyor.
Yahya Kemal vefatının üzerinden 60 yıl geçmesine rağmen “kayıp şair” değil bence, kayıp şehrin şairi…O büyük kaybın meydana getirdiği kırılma bütün hayatını şekillendiriyor. Bunun ma’şeri bir his olduğunu düşünmeden edemiyorum. Koskoca bir coğrafyanın insanları en az yüz yıldır çeşitli şekillerde ve derinlikte bu hissi duydular. Bunu dile getirenler oldu, muhtelif tarzlarda ifade edenler oldu. Hiçbiri Yahya Kemal kadar güçlü ifade edemedi.
O şehrini kaybetti, ki o yüzden Üsküp kaybolmadı!
“Kaybolan şehir” şiirini her okuyuşumda bir şairin şehrinden, yani annesinden, neler alabileceğini düşünürüm hep. Anne sütü, dili dışında hissiyat, hassasiyet ve kimlik özü.
Yahya Kemal, annesinden tevarüs ettikleridir, dolayısıyla Üsküp’ten aldıklarıdır. Yahya Kemal çocukluğunda var etmiştir kendini. Sonuna kadar çocukluğunu yani annesini, yani Üsküb’ü özlemiştir. Bu hasret şaire çok şey katmıştır. Kaybolan, kaybedilen her değer için sözünü söylemiştir. Dil için, edebiyat için, sanat için ve mûsıki için.
Melâl, hüzün, keder… Şairin üç süvarisi. Onu Varşova’da yakalayan hüzün İslav kederi değildir asla. Mûsıkimizin mes’ud eden, yani var eden hüznüdür; o sesi duyduğu an kendidir şair.
Annesi ümmidir Yahya Kemal’in, fakat sıkı bir mutekiddir. O bin yıllık anne kültürümüzün özü bir itikad bilgesidir. İtikadın gelenekle, tarih şuuruyla birleşmesidir Nakiye hanım.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Doğduğu yere, şehre bu kadar bağlı kaç şair vardır? Varsa bile bu bağlılığı kaçı bu kadar hatırda kalacak şekilde ikrar etmiştir?
Yahya Kemal İstanbul şairidir, fazladan İstanbul âşığı şairdir. Onun İstanbul aşkına yemin edecek çok kimse çıkar; biz dahil!
Fakat Yahya Kemal İstanbul’u överken dahi Üsküp’den bahseder. Bir yerde “Vatanın adını söylemelidir” der ve “Vatan İstanbul’dur” diye saymaya başlar. Hemen ardından Üsküp’ü zikreder. Sonra Trabzon’u, Yozgat’ı, Ankara’yı sayar. Onun övdüğü İstanbul semtleri Kocamustafapaşa, Atik Valde Üsküp’tür âdeta… Ya ücra ve yoksul İstanbul’un şiiri Kocamustapaşa’nın son mısraı nedir öyle?
Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda…
Hangi topraklarda? Üsküp birden bütün Rumeli olur, hatta İstanbul olur.
Şair kopuş kavramı etrafında kimlik sarsılmalarını mısralarına yükler. Köksüzlük onulmaz bir yaradır ve köksüzlük bu âlemde sınırsız ve hazin bir öksüzlüktür. Kesilmiş fakat kökü toprakta kalmış bir çınarın diliyle konuşur:
Sızlatır bazı saatler dayanılmaz bir acı,
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.
Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda.
Şair kalbinde bir hayali kalan şehrin derin hicranını avutmaktadır âdeta. Zaten şöyle söylememiş midir?
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
Tamam; Şar Dağ’ında Bursa’nın devamıdır Üsküp; ya İstanbul’un neyidir?
“Sana bir tepeden baktım Üsküp! O kadar İstanbulsun ki…”