Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Daily Sabah gazetesinde yayınlanan “Türkiye Balkanlar’da ne istiyor?” başlıklı yazısında dikkat çeken bilgiler paylaştı.
“Türkiye’nin Balkanlar ve Güney Avrupa ile ilişkileri, birilerinin her zaman ilgili duyduğu bir konu olmuştur. Türkiye Balkanlar’da ne istemektedir? Türkiye’nin bölgeye yönelik ‘büyük planı’ nedir? Bu hafta Ankara’da TİKA tarafından düzenlenen bir toplantıda bu soruların yanıtları arandı. Ancak kimse telaşa kapılmasın: Cevaplar herkes için iyiydi.
Türkiye’nin Balkan politikası hakkında bıkmadan usanmadan hikâyeler uyduranların Balkanlar’da ne yapmak istediğimizi anlaması gerekiyor. Bu nedenle birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Öncelikle Türkiye, Balkanlar’la bir akıl ve gönül coğrafyasını paylaşıyor. Balkanlar Müslüman dünyanın bir parçası hâline geldiğinden bu yana Türkler tarafından kendi yuvaları olarak görüldü. Burada şehirler, yollar, okullar, hastaneler, köprüler ve camiler inşa edildi. Aynı şekilde Balkan milletleri, Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu’nu aynı jeopolitik hayalin bir parçası olarak gördü. Bu ifadeler bazılarına aşırı romantik veya idealist gelebilir; ama Türklerin, Arnavutların, Boşnakların ve diğer milletlerin hep birlikte bölgenin sınırlarını aşan bir kültür ve medeniyet inşa ettiği açık bir gerçek. Nitekim Osmanlı’nın kültürel, dini, sanatsal ve siyasi hayatını Balkan kökenli edebiyatçı, alim ve siyasetçilerin önemli katkılarını göz ardı ederek okumak ve anlamak mümkün değildir. İstiklâl şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı gibi birçok isim Balkan kökenliydi. Aynı şekilde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli üyeleri ve kurucuları arasında Balkanlılar bulunuyordu. İlk büyük Osmanlıca sözlüğün yazarı olan ünlü dilbilimci Şemsettin Semi bir Arnavuttu. Bu sebeple hiçbir Türk Saraybosna’yı, Mostar’ı, Priştine’yi, Üsküp’ü veya Yenipazar’ı uzak bir coğrafya olarak görmez. Balkanlı Müslümanlar da İstanbul, Bursa, Konya ve diğer Anadolu şehirleriyle ilgili aynı duyguları besler.
İkinci olarak Türkiye’nin, Balkan ülkelerinin tamamında etnik veya dini kimlik gözetmeksizin önemli yatırımlar yaptığını görmek gerekiyor. Türk hükümeti, devlet bankaları, özel şirketler ve dernekler Balkanlar’ın tamamında yüzlerce projeyi tamamladı veya çalışmalarını sürdürüyor. Bu anlamda Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek’le eş zamanlı olarak iyi ilişkiler içerisinde bulunmayı bir çelişki olarak değerlendirmiyor. Aynı şekilde Türkiye’nin, Kosova’nın bağımsızlığının uluslararası toplum tarafından tanınması için gösterdiği çabalar bölgede barış çabalarına zarar vermek bir yana, katkıda bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda Türk bankaları Balkan şehirlerinde yeni şubeler açarak çiftçilere ve iş adamlarına kredi sağladı. Türkiye, hayvancılara destek olmak amacıyla Bosna’dan hayvan ithal ediyor. Yine Saraybosna-Belgrad otoyolu Türk şirketler tarafından inşa edilerek Balkanlar’da bir barış yolu olarak hizmet verecek. TİKA’nın bölge genelinde tamamladığı yüzlerce küçük ve orta ölçekli proje, teknik yardımlar sayesinde kapasite artırımını sağlıyor. Türkiye aynı zamanda Balkan ülkelerinin güvenlik güçlerine eğitim ve destek veriyor. Son olarak Balkan ülkelerinin NATO ve Avrupa Birliği üyeliklerini destekliyoruz.
Yukarıda Türkiye’nin Balkanlar’da sürdürdüğü siyasi ve ekonomik çalışmaların yalnızca bir kısmını paylaştım. Bu çabalar ışığında Türkiye’nin Balkan vizyonu üç başlık altında toplanabilir: siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve kültürel gelişme.
Türkiye, Balkanlar’ı siyasi olarak sakin ve güvende tutmak için tüm girişimleri destekledi. Bölgenin siyasi istikrarı yalnızca Avrupa için değil, dünyanın tamamı için büyük önem taşıyor. Karşılıklı bağımlılık dünyasında hiçbir çatışma yerelle sınırlı kalmıyor. Şiddet başka yerlere taşıyor ve ölümcül sonuçlara sebep olabiliyor. Bu nedenle Türkiye, siyasi istikrar ve güvenliğin sağlanması için tüm taraflarla iyi ilişkiler geliştiriyor.
Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin Balkan politikasının köşe taşı olarak görülmeli. Gerçek potansiyellerinin altında kalan Balkan ülkelerinin bağımlılık ilişkilerinden ziyade ciddi ve eşit koşullar sağlayan iş imkânlarına ihtiyacı var. Türkiye ticaret, finans, iletişim, altyapı, inşaat, enerji ve tarım gibi birçok alanda yatırımlar yaptı ve özel sektörü bu alanlarda yatırım yapmaya teşvik etti. Şu anda yüzlerce Türk şirketi Balkanlar’da faaliyet göstererek binlerce kişiyi istihdam ediyor.
Politikamızın üçüncü boyutu iste Türk ve Balkan geleneklerinin ortak mirasını teşkil eden kültür ve sanat alanıyla ilgili. Osmanlılar büyük mimari eserlerinin çoğunu topraklarının batısında, Güney Avrupa ve Balkanlar’ı içine alan bölgede, yaptı. Kültürel gelişme, geleneklerin unutulmaması ve modernitenin gerçeklerini kabul edilmesi açısından büyük önem taşıyor. Bunların biri, diğerinin alternatifi olmak zorunda değil. Canlı kültürel ve sanatsal gelenekleri olan Türk, Boşnak, Arnavut, Makedon, Sırp, Sloven, Bulgar ve Yunan yazarlar, şairler, ressamlar ve diğer sanatçılar birbirlerinden öğrenip, ufuklarını birleştirerek büyük sanat eserleri yaratabilir. Türkiye, tefekkür ve yaratıcığı sağlayan ortak alanlar oluşturmaya yönelik programları destekliyor.
Bu bağlamda Balkanlı öğrencilere eğitim bursları sağlıyoruz ve yüzlercesinin Türkiye’de iyi bir eğitim almasını sağlıyoruz. Ülkemizin şiddete varan aşırıcılık, radikalleşme ve terörle mücadeledeki başarıları göz önünde bulundurulduğunda dini eğitimin önemi de ortaya çıkıyor. Türkiye, El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin ideolojilerine ve İslam dinini yorumlama biçimlerine karşı çıkıyor. Bu tür örgütler Balkan Müslümanları arasında bazı destekçiler bulsa bile o toplulukların içinde yer bulamadı. Ancak tedbiri elden bırakmamak lazım. Bu nedenle Türkiye olarak İslam dininin doğru öğretilmesini sağlayan eğitim programlarına destek oluyoruz.
Balkanlar’ın karşı karşıya olduğu bir başka tehdit ise FETÖ. Sapkın ve kült tarzı bir inanç sistemine sahip olan örgüt, yalnızca Türkiye’yi değil Balkan ülkelerini de tehdit ediyor. Örgüt üyeleri, hizmet, eğitim, dinler arası diyalog ve hoşgörü gibi masum kisveler altında faaliyet gösteriyor; ancak herkesin bunların gerçek yüzünü görmesi gerekiyor. FETÖ yalnızca devlet kurumlarına sızmadı, aynı zamanda 15 Temmuz hain darbe girişimini de gerçekleştirdi. İslam dinine en az El Kaide ve DEAŞ terör örgütleri kadar zarar verdiler. Dolayısıyla Balkanlar’da herkesin bu tehdide karşı uyanık olması gerekiyor.
Türkiye’nin Balkanlar’daki hedefi nüfuzunu artırmak değil, siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve kültürel çalışmaları ile eğitim faaliyetlerini desteklemektir. Biz mikro milliyetçiliğin her türüne karşı çıkıyoruz. Tüm ulusal ve yerel meseleler, yerel halklar ve ulusal merciler tarafından takip edilmeli. Güçlü bir Türkiye nasıl Balkanlar için iyiyse, Balkanlar’ın istikrarı ve kalkınması da hem Türkiye hem de dünyanın tamamı için iyidir.”
Hürriyet.com.tr