Makedonya’da yaşayan Müslüman Türklerin milli ve manevi değerlerini korumak amacıyla kurduğu Yücel Teşkilatı’ndan 4 genç, 70 yıl önce bugün, sosyalist Yugoslavya yönetimi tarafından idam edildi.
Makedonya’da yaşayan Müslüman Türklerin milli ve manevi değerlerini korumak amacıyla kurduğu Yücel Teşkilatı’ndan 4 genç, 27 Şubat 1948’de sosyalist Yugoslavya yönetimi tarafından idam edilmelerinin 70. yılında anılıyor.
“II. Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’da Bir Direniş Mücadelesi: Yücel Teşkilatı” adlı bir kitabı bulunan araştırmacı-yazar Yıldırım Ağanoğlu, AA muhabirine, Yücel Teşkilatı ve 4 gencin idamına ilişkin yaptığı açıklamada, İkinci Dünya Savaşı döneminde Üsküp’ün Bulgar işgali altında olduğu 1941 yılında Yücel Teşkilatı’nın temellerinin genç Türk entelektüeller Şuayp Aziz, Nazmi Ömer, Şerafeddin Ferid, Fettah Süleymanpasiç ve Mehmed Dalip tarafından atıldığını söyledi.
Daha sonra teşkilata üye olanların çoğunluğunun genç öğretmenlerden oluştuğunu belirten Ağanoğlu, gençlerin ilk dönemlerde Namık Kemal’i, Mehmet Akif’in Safahat’ını, Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini okuyup aralarında Türklük bilinci ve İslamiyet’e olan bağlılıklarını perçinlemek için toplandığını ancak asla silahlı bir eylemlerinin bulunmadığını ifade etti.
Yücelci Türklerin, o yıllarda işgalci Bulgarların Üsküp’teki Türk Konsolosluğu’nu basmalarını engellemek için gönüllü korumalık yaptığını aktaran Ağanoğlu, teşkilata isminin nasıl verildiğini şöyle anlattı:
“Yücel adı teşkilatın bizzat başkanı olan El-Ezher mezunu Şuayp Aziz tarafından verildi. 16 imparatorluk ve birçok devlet kurmuş Türklerin özgürlük, yükselme ve yücelme aşkı, niteliği bayraklarına dahi işlenmiştir. Kartal, hilal, beş yıldız, ay ile yıldız bu bayraklardaki sembollerdendi. Bu sembollerin mana olarak tek kelime ile karşılığı ‘ulu ve yüksek’tir. ‘Yücel’ ismi yükselmeyi amaç bilen bir aksiyon parolasıdır.”
İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından 1945 yılında Tito önderliğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin kurulduğunu dile getiren Ağanoğlu, şöyle konuştu:
“Yücelci gençler, Bulgar işgali bittikten sonra Türkçe Birlik gazetesini çıkartıyorlar ilk olarak. Tiyatro oyunlarını Türkçe’ye çeviriyorlar. Radyolarda yayınlara başlayıp öğretmen kursları düzenliyorlar. Yücelciler, ‘Sosyalist bir devlet kuruluyor topraklarımızda. Halkların kardeşliği ve eşitliği savunuluyor. O zaman biz de yeni idarenin içinde yer alarak Türklerin devlette eşit olarak temsilini sağlayalım’ maksadındaydılar. Mesela Hakim Nazmi Ömer, Üsküp Mahkemesi’nde görev yapıyor. Birçoğu öğretmen olan gençler yeni kurulan okullarda görev yapıyor. Ancak Yücelciler henüz ortada Yugoslavya Ceza Kanunu yazılmamışken, terörist ve casus teşkilat olarak suçlanıp yargılanıyorlar. Ancak silahlı hiçbir eylemleri yok. Türkiye casusu oldukları iddia ediliyor ama bunlar kurulduğunda ortada Yugoslavya devleti bile yok, Bulgar işgali var. Böyle bir çelişki var. Tito rejimi; Sırp milliyetçisi Mihaylovistleri, Arnavut milliyetçisi Nasyonal Demokatik Şikiptar, Bosna’da Aliya İzzetbegoviç’in kurduğu Genç Müslümanlar gibi yapıları da çökertip yöneticilerine idama varan ağır cezalar vermiştir. Yücel Teşkilatı da bu minvalde değerlendirilebilir.”
Avukatsız 6 günde yargılayıp idam cezası verildi
Yücelcilerin tutuklandıktan sonra büyük işkenceler gördüğünü ve avukat tutmalarına izin verilmeden hukuksuz şekilde yargılandıklarını vurgulayan Ağanoğlu, 6 günlük yargılamanın ardından kendilerine idam ve ağır hapis cezalarının verildiğini aktardı.
Komünist rejimin tehdit olarak gördüğü tüm unsurları ortadan kaldırmayı hedeflediğini ve bu amaçla harekete geçtiğini belirten Ağanoğlu, “Önce 17 Yücelci gözaltına alınıp üç ay boyunca hapishanelerde eziyet gördükten sonra 19 Ocak 1948’de mahkemeye çıkarılıyor. Sadece 6 gün süren mahkemede 4 kişiye idam cezası veriliyor. Bu kişiler, Şuayb Aziz, Adem Ali, Ali Abdurrahman ve Nazmi Ömer. Tüm yargılamalar sonucu toplam 64 kişiye ağır cezalar veriliyor. Aslında üye sayısı çok daha fazla. Kayıt tutulmayan bir yapı olduğu için ancak bu kadar insan yakalanıp yargılanıyor.” şeklinde konuştu.
Ağanoğlu, ayrıca mahkeme heyeti içerisinde Remzi Şakir isimli, rejim işbirlikçisi bir Türk hakimin de bulunduğunu kaydetti.
Mahkemeden sonra 4 kişinin cezaevinden çıkarılarak Üsküp yakınlarında bir köyde bir kayanın önünde kurşuna dizilerek idam edildiğini aktaran Ağanoğlu, “Kurşuna dizme vatan hainlerine uygulanan bir suç. Aşağılayıcı bir ceza uyguluyorlar. Sonra cesetlerini nereye gömdüklerini de kimseye söylemiyorlar, ziyaret merkezi olmaması ve kahraman haline gelmemeleri için.” diye konuştu.
Çikolata kağıdına yazılan not
Teşkilat Başkanı Şuayp Aziz’in mahkeme sonuçlanıp idam cezası aldıktan sonra son kez ailesiyle görüştürüldüğünü ifade eden Ağanoğlu, “Mektuplaşma yasak ve vasiyete izin yok. İdamdan birkaç gün önce ailesiyle görüşüyor. Aile ziyarete bir kutu çikolata ile geliyor. Şuayp Aziz ailesi gittikten sonra çikolata kağıdının küçük bir kısmına hüzünlü bir mektup yazıyor. Kağıdı rulo haline getirip paltosunun astarının arasına koyuyor. Biliyor ki idamından sonra eşyaları ailesine verilecek ve mektup da onlara ulaşacak. Mektubun orijinali bu konuyla ilgili tez hazırlayan aile büyükleri Yücelci olan öğrencim Eren Eriş’in elinde.” dedi.
Ağanoğlu, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış mektupta şu ifadelerin yer aldığını aktardı:
“Hayat arkadaşım Nigar, evlatlarım Ülker, Turan, Ertan ve küçük yavrucuğum (Arslan) artık sizden ayrılıyorum. Size doyamadım. Kader böyle yazmış yazımı. Nigar, evlatlarıma güvensin. Bunları iki gözü gibi baksın. Beni de hatırından çıkarma. Hakkını helal et. Annen de hakkını helal etsin. Ağabeyin de hakkını helal etsin. Ellerinden öperim. Çocuklarımı her vakit benim için öpesin ve koklayasın. Onları okutmaya çalış. O evde yaşatma. Başka bir binada yaşatmaya çalış. Bugünden sonra o yavrularımın babaları yok. Yalnız bir anaları vardır. Hem kimsesiz bir anaları vardır. Ona güvensinler. Helal ediniz, helal ediniz. Milletimin kurbanıyım.”
“Yaşasın Türkiye”
Ağanoğlu, idam edilen Hakim Nazmi Ömer’in de Belgrad Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan ilk Türk olduğunu söyledi. Nazmi Ömer’in 9 aylık evliyken tutuklandığını ve cezaevindeyken çocuğunun dünyaya geldiğini belirten Ağanoğlu, şunları kaydetti:
“Eşi, annesi babası, 6 kardeşi ve 3 aylık kızıyla beraber hapishaneye gidiyor. İdam edilen Nazmi Ömer’in eşi Hacer Yücel, son görüşmelerini, ‘O bir taraftaydı tellerin diğer tarafında duruyordu. İçeri alındıktan sonra sadece o an gördüm. Hepimiz ağlıyoruz. Kızımın yüzünü, gözünü göremiyordu. Elimde bir mendil vardı, onu verdim. ‘Ağlamayın, ne ağlıyorsunuz öyle ben gidiyorum ama sizi arkamdaki (Türkiye’yi kastederek) milyonlarca kız kardeş ve kardeşe emanet ediyorum. Yaşasın Türkiye’ dedi. Derken hemen kolundan tutup götürdüler. Bir daha da onu göremedim. Mezarını da göremedim’ şeklinde anlattı.”
Hapishanelerde yatak olmadığı için herkesin yatağının ailesi tarafından getirildiğini ve idamdan sonra da Nazmi Ömer’in yatağının iade edildiğini dile getiren Ağanoğlu, “Şehit Nazmi Ömer, işte o yatağın içine bir not yazmış idamdan önce. Anne-babası ve kardeşlerine hitaben yazılan notta, ‘Eşim Hacer ve kızım Ayla’ya iyi bakın’ diyor. Hacer Yücel de 1957’den sonra Türkiye’ye göç ediyor kızıyla. Bir daha evlenmeden burada vefat ediyor.” şeklinde konuştu.
Türkiye’ye göç dalgası
Tito’nun sonraki yıllarda farklı din ve milletlere karşı diğer komünist rejim ve liderlere göre daha özgürlükçü bir yönetim tavrı sergilediğini ve bunun çelişki oluşturduğunu işaret eden Ağanoğlu, “Yücelciler ne istediyse Tito 1950’li yıllarda Türklere hak olarak verdi. Türkçe okuma hakkı, Türkçe öğretmen kursları, Türkçe gazete, radyo programları, tiyatro… Tüm istedikleri verildiyse nasıl bir terörist teşkilat bu?” ifadelerini kullandı.
Tito önderliğindeki Yugoslavya’nın komünformdan ayrılmasının ardından Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirdiğine değinen Ağanoğlu, her iki tarafın anlaşmasıyla Türkiye’ye göç dalgasının yeniden başladığını söyledi.
Yücelcilerin idamından sonra da Türk nüfusun tasfiye edildiğini öne süren Ağanoğlu, “Her iki tarafın da serbest göçü teşviki ile 1952’den 1957’ye kadar Yugoslavya’da yaşayan 200 bine yakın Türk, Arnavut ve Boşnak Türkiye’ye göç etti. 1967’ye kadar sürmüş bu göçler. Bu da, oradaki Türk ve Müslüman nüfusun tasfiyesine yönelik bir hareket. Cumhuriyet hükümetlerinin Balkanlardan göçü durdurma yerine teşvik eden bir tavrı var. Çünkü özellikle Demokrat Parti iktidarından sonra yetişkin vasıflı nüfusa ihtiyacı var ülkenin. Halen Makedonya’da 100 bine yakın Türk var. 1950 sonrası göçler olmasaydı şu an orada çok etkin bir Türk nüfusu olacaktı.” değerlendirmesinde bulundu.
Mevlit ve toplantılarla anılıyorlar
Ağanoğlu, Rumeli Balkan Dernekleri Federasyonu ile Üsküp’ten Türkiye’ye gelen Yücelcilerin de yöneticiliğini yaptığı Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin çok uzun yıllardır şubat ayının son pazarı şehitleri mevlit ve toplantılarla andıklarını söyledi.
Ağanoğlu son olarak, Yücelcilerin açtığı yolda ilerleyen Makedonya Türklerinin, günümüzde birçok demokratik hakkını elde etmiş bir şekilde Makedonya ve Türkiye’nin dost ve kardeşliği için çalıştıklarını kaydetti.
AA