Birkaç gündür aklıma takılan bir soru var, çocuklar neden oyun oynar? Bazen evde misafirlerle sohbet ederken ya da bir işle meşgulken bir kulağım çocuklarımın konuşmalarında oluyor. İki kız çocuğu, haliyle evin her köşesi onların oyun alanı olabiliyor. Hatta oyuncaklar yetmiyor, bazen anne ve babalarını da oyunun içine dâhil ediyorlar. Mesela küçük kızım, “anne senin buzdolabın bozulmuş, beni aramışsın ben de tamir etmeye gelmişim” diyor, ister istemez onların oyunlarında bir role bürünüyoruz. Onlar kendi oyunlarının yönetmeni de senaristi de başkahramanı da oluyor.
Ben bu dünyayı hep merak etmişimdir; anne olduğum için de onların iç dünyasında neler oluyor diye merak ediyorum, bu yüzden bu oyunlara kulak kabartmak gerek diye düşünüyorum. Çocuğumun bilinçaltında nasıl bir anne modeli var, evcilik oynadığında ne gibi cümleler kullanıyor, oyuncak bebeklere ne gibi diyaloglar kurduruyor, sesini nasıl değiştiriyor, kızgın mı merhametli mi gibi konular çok önemli. Oyun oynayan çocuğu izlemek zaten başlı başına keyifli bir şey. Ancak fark ettiğim başka bir şey daha var; evet, çocuklar evcilik oyunlarında kendi ailelerini örnek alarak oyunlarında da ona göre bir aile resmi çiziyorlar ama günümüzde izledikleri çizgi filmlerdeki aile yapısı ya da cep telefonlarında, video paylaşım sitelerinde, özellikle çocukların izlemeleri için paylaşılan videoları da örnek alıyorlar.
Anne babaların dikkat etmesi gereken çok önemli bir konu bu aslında, geçenlerde çocuğum eline bir ip aldı, birinin onu kaçırıp sandalyeye bağladığını, ardından bir kurtarıcının gelip onu kurtardığını sergileyen bir oyun oynuyordu. Psikologlara sorsam ne derler bilmiyorum, büyük ihtimal acaba birileri ona kaçırılma hikâyeleri mi anlatmış ya da böyle bir olay mı yaşamış diye düşünürler. Hayır, cevap o değil, ne yazık ki herkesin arada sırada çocuğu telefon diye tutturduğunda çizgi film izlettirmek için açtırdığı bazı siteler var. Siz istediğiniz, uygun olduğunu düşündüğünüz bir şey açsanız da çocuklar bir vakit sonra kendileri uzmanlaşıyor telefon konusunda. Çocuklar yazmayı bilmiyor diyeceksiniz, sesli arama yapıyorlar, “mikifon var anne, bak, şpaydameenn” diyor, karşısına tuhaf amatör tiyatro oyunlarını andıran videolar çıkıyor, Spiderman kostümlüler ve Elsa kostümlüler Joker’e karşı savaşıyor, maskeli insanlar Elsa’yı kaçırıyor sonra Spiderman gelip kurtarıyor, sonra ikisi mutlu mesut ormanda koşuyorlar. Bir zaman sonra da çocuğunuz aynı bu oyunu evin içinde bebeklerine uyguluyor.
Eğer çocuğunuzun böyle oyunlar oynadığını görüyorsanız mutlaka cep telefonlarınızı kontrol edin. Hepsini şikâyet etseniz, listeden silseniz de karşınıza çıkıyorlar. Cep telefonlarından Youtube programını siliyorsunuz, yine de yüklüyorlar. Tuhaf tuhaf çizgi filmler yetmezmiş gibi, bazı yetişkinler de böyle bir pazarın olduğunun farkındalar ve kendi kanallarını açıp tıklanma ve beğeni kazanmak için bütün günlerini video çekmeye harcıyorlar. Makedonya’da yaşıyoruz ama Türk’üz, haliyle çocuklarımın anadili de Türkçe, bu sebepten dolayı da Türkçe çizgi filmler izliyor ve Türkçe arama yapıyorlar. Dikkatimi çeken de bu oldu zaten, Türkiye’de o kadar çok aile video paylaşıyor ki çocukların bile kendi kanalları var. Reklam da yapıyorlar “kanalımı beğenmeyi unutma” diye. Bilgisayar oyunları oynayıp oyununu çekip yükleyen, evde “slime” yapıp bunun yöntemini paylaşan, çocuklarıyla “slime challenge”, “gülmeme challenge” ya da buna benzer şeyler yapan babalar, oyuncak sipariş edip bu oyuncakları sergileyenler, Çin’den böcek sipariş edip bunların tadına bakanlar gibi aklınızın almayacağı kadar çok video var. Çocuğun eline telefonu hiç vermemek en iyisi değil mi? Kaç yaşına kadar? Tuttursalar ne yapalım?
Yeni çocuğu doğmuş bazı genç çiftleri duyuyor gibiyim, “Ben asla çocuğumun eline telefon vermem” dediklerini. Aynı anne ve babaların birkaç yıl sonra nasıl pes ettiklerini de görüyorum. Her şeye karşın bu savaşta galip gelen aileler de var, ama çocukları biraz daha büyüdüğünde yaşıtlarıyla aynı ortamda bulunduklarında aralarında tuhaf bir muhabbet oluyor. Birkaç yıl önce böyle bir anneyle tanıştım, bana “Çocuklarımı kendi istediğim gibi yetiştirdim, benim izin verdiğim çizgi filmleri izlediler, gereksiz filmleri izlettirmedim” dedi. Sonra da ekledi “12-13 yaşlarına geldiklerinde, biraz daha özgüven sahibi olduklarında eve gelip izlemedikleri bütün o filmlerin hepsini izlediler, neymiş arkadaşlarıyla konuştuklarında kendilerini başka bir dünyadan hissediyorlarmış” dedi.
Çalışan anneler için durum daha zor farkındayım, hem bütün gün çocuklarından ayrı kalıyor hem de eve geldiklerinde onlarla sağlıklı vakit geçirmek istiyorlar. Yorgunlar, yemek hazırlamaları gerekiyor, evi toparlamaları gerekiyor, çocuklarıyla oyun oynamak istiyorlar, çocukların sağlıklı olmaları için peşlerinden meyve ve sebze tabakları ile koşturuyorlar. Zaten üniversite eğitimi, iş güç derken geç yaşlarda çocuk sahibi olanlar var; ikinci çocuk için bile karar vermekte zorlanıyorlar, ekonominin de etkisi çoğalınca evde tek çocukla kalan ve çocuk merkezli düşünen aileler grubuna katılıyorlar. Psikologlar ne diyordu, “Çocuğun her istediğini yapmayın, çocuk çocukluğunu bilecek”. Günün sadece birkaç saati çocuğuyla zaman geçiren anne babalar bu saatlerini de çocuklarına baskı altında yaşatmak istemiyorlar. İşte sırf bütün bunlardan sebep çocuk yetiştirirken kendini suçlu hisseden o kadar çok anne-baba var ki…
Bizim buralarda çocuk 4 yaşından sonra yaşadığı ülkede farklı milletlerin de yaşadığının farkına varır, farklı dillerin de konuşulduğunu sezer, kendisinin nereye ait olduğunu düşünmeye başlar. Sorular sormaya başlar, bütün bu sorulara sağlıklı cevaplar verebilmek için akla karayı seçer, sonra da kendi çocukluğuna dönersin, ilk kez ne zaman farklı bir dilde cümle kurdun diye düşünürsün. Bakkala ilk kez ne zaman yalnız gittin, “Eden Leb” (Makedonca, bir ekmek) dedin mesela, “kolku pari” (kaç para) diye sordun, “Blagodaram” (teşekkür ederim) demeyi ne zaman öğrendin. Sonra “nje buk” (Arnavutça, bir ekmek) ardından “sa pare” (kaç para) ve en sonunda “faliminderit” (teşekkür ederim) dedin. Herkesin yaşadığı sorunların yanında bir de çocuğun kendi kimliğini kazanması için ayrı bir uğraş vermek zorundasın; herkesi sevmesini, kendini bilmesini öğretmelisin, zor elbette. Bütün bunların yanında youtube ile de bir savaş verirsin.
Biz çocuklarımıza üçgenli ve içinde göz olan çizgi filmleri yasaklarken, onlar diğer kanallardan çocuklarımızın dünyasına dokunuyorlar, biz onu fark edene kadar başka yollar buluyorlar. Yetkililer bu gibi videoları inceler ve çocuklarımızı bunlardan nasıl koruyacağımızı açıklarsa hepimiz rahatlayacağız. Bu bir savaş, hatta terörizm, çocuklarımız sömürülüyor, bir anne olarak başta bunu duyurma sorumluluğu hissediyorum; çocuklarımızın oyunları bize benzemiyor, hatta küfürlü konuşmayı öğreniyorlar. Youtube’da küçük çocukların kendi kanalları var, özeniyorlar, bazı anne babalar bunun farkında bile değil, bazıları ise farkında ve oradaki “tıklanma ve kâr payı” ile gurur duyuyor ne yazık ki.