“Balkan uluslarının kendilerine Osmanlı’dan başka bir “öteki” arama zamanı gelmiştir”

7 Soru 1 Manşet bölümümüzde bu hafta, İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ne bağlı Balkan ve Karadeniz Araştırmaları Merkezi (BALKAR) Müdürü Prof. Dr. Mehmet Hacisalihoğlu ile BALKAR’ın gerçekleştirdiği faaliyetleri, Balkanlar’ın Türkiye için önemini, bölgedeki ulusların Osmanlı’ya karşı bakışını ve Türkiye’nin Balkanlar politikasını konuştuk. Balkanlardaki Osmanlı tarihinin yeni kuşaklara objektif bir şekilde anlatılması ve Osmanlı izlerini silme politikalarının sonlandırılması gerektiğini ifade eden Hacısaliğoğlu, “Balkan uluslarının kendilerine Osmanlı’dan başka bir “öteki” arama zamanı artık gelmiştir” dedi.

Seyyid EMİN / TİMEBALKAN

Okuyucularımızın size daha yakından tanıması için kendinizi tanıtır mısınız?

Tipik bir Karadenizliyim. Trabzon-Tonya’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Trabzon ve Ordu’da tamamladım. Ankara’da ve Milli Eğitim Bakanlığı bursiyeri olarak Münih’te tarih okudum. Doktoramı Münih Üniversitesi Doğu ve Güneydoğu Avrupa Tarihi Enstitüsü’nde “Jön Türkler ve Makedonya Sorunu” konulu tezle bitirdim. 2001-2003 yılları arasında Münih Ünviersitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştım. 2003’ten beri Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çalışmaktayım. 2008’de doçent, 2014 profesör oldum.

2010 yılında kurulan Balkan ve Karadeniz Araştırmaları Merkezi (BALKAR) müdürlüğü görevini yürütüyorsunuz. BALKAR hakkında bilgi verebilir misiniz?

BALKAR Balkan ülkeleri, Rusya ve Kafkaslar üzerine akademik faaliyetler organize eden ve yayınlar çıkaran bir araştırma merkezidir. Yıldız Teknik Üniversitesi rektörlüğüne bağlı bir birimdir. BALKAR’ın kuruluşuna bizzat kendim öncülük yaptım. Alan uzmanı 5 öğretim üyesinin adıyla üniversitenin senatosuna ve oradan da YÖK’e sunulan kuruluş önerimiz kabul edildi ve merkezin tüzüğünün Resmi Gazetede yayınlanmasıyla resmen kurulmuş oldu. Kısa vadede Balkanlar ve Kafkaslar hakkında akademik faaliyetler yapmak, uzun vadedeki hedefi ise bir enstitüye dönüşerek bir uzman kadrosu oluşturmak ve bu kadroyla birlikte Balkan ve Kafkas siyaseti ve tarihi üzerine yüksek lisans ve doktora programları açarak Türkiye’nin Balkan, Rusya ve Kafkas uzmanı yetiştiren en önemli akademik birimi haline gelmekti. Maalesef bu ikinci hedefimizi gerçekleştiremedik. Ama ümidimi kaybetmiş değilim. Emekli olmadan önce bu hedefe ulaşacağıma inanıyorum.

Her yıl düzenli olarak uluslararası ve ulusal sempozyumlar, dil kursları ve bunların  yanında bölge hakkında yayınlar yapıyorsunuz. Gerçekleştirdiğiniz bu çalışmalarda Balkan ülkelerindeki üniversite ve enstitülerle işbirliğiniz oluyor mu? Balkan ülkelerindeki üniversite ve enstitülerle işbirliğinizi anlatır mısınız?

BALKAR faaliyetleri merkez müdürü olarak benim ve öğrencilerimin gayretleri ile yürütülüyor. Çalışmalarımızı üniversitenin resmi öğretim üyelerinden çok BALKAR gönüllüleri ile sürdürüyoruz. Merkezimizde tamamen karşılıksız dil kursları veren gönüllülerimiz var. Bu dönem 6 dil dersi açtık: Bulgarca, Makedonca, Yunanca, Arnavutça, Boşnakça-Sırpça, Macarca. Bu kursların verilmesinde Arnavutça için Kosova Diaspora Bakanlığı İstanbul Kosova Kültür Merkezi ile işbirliğimiz var. Ayrıca Rektörlüğümüz üzerinden birçok Balkan üniversitesi ile işbirliği protokolleri imzaladık. Saraybosna Devlet Üniversitesi ve Uluslararası Saraybosna Üniversitesi ile ortak sempozyumlar düzenledik. Fakat imzaladığımız işbirliği protokollerinin gereklerini yerine getirmekte aciz kalıyoruz. Yapabileceğimiz çok şey olmasına rağmen bunu gerçekleştiremiyoruz. Bunun da en önemli nedeni merkezimizin maalesef tek kişi üzerinden yürümesidir. Maalesef Türk üniversitelerindeki araştırma merkezlerinin kadrosu ve finansal kaynağı yoktur. Örneğin üniversitemizde 20 civarında araştırma merkezi vardır ve bunların üçte ikisinin yıllık hiçbir faaliyeti yoktur, kağıt üzerinde mevcutturlar. Araştırma Merkezi adı çok şey vaad ediyor. Ama statüsü gereği içi doldurulamıyor. Eğer merkez müdürü kendi zamanından ve parasından harcayarak etkinlik düzenlemezse merkez tamamen atıl kalır. Tam da bu nedenle araştırma merkezinin bir enstitüye çevrilmesi, akademik kadrosunu kurması ve lisans üstü programlar açmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.

Balkan uluslarının çoğu, kimlik oluşum süreçlerinde Osmanlı ile bir çatışma yaşıyor. Yüzyıllar boyunca ortak yaşama kültürüne sahip bu ulusların günümüzde halen bu ötekileştirmeyi devam ettirmelerini nasıl değerlendirirsiniz?

Balkan uluslarının ulus-devletlerini kurma sürecinde doğal “öteki” Osmanlı yönetimi olmuştur. Çünkü bu devletler Osmanlı’ya karşı savaşarak bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bu yalnızca Balkanlara mahsus bir durum değildir. İtalyan uluslaşmasında da Kuzey İtalya’ya hâkim olan Avusturya İtalyan milliyetçileri tarafından düşman ve “öteki” olarak görülmüştür. Balkan uluslarının kimliğini oluşturan sacayaklarından biri “Osmanlı karşıtlığı”dır. Fakat günümüzde bunun devam ettirilmesi Balkan uluslarının milli birliği ve kimlikleri açısından çok da gerekli değildir. Artık Osmanlı’nın Balkan egemenliğinin yıkılışının üzerinden yüzyıldan fazla bir zaman geçmiştir. Balkan uluslarının Osmanlı dönemi ve mirasına en azından Roma İmparatorluğu dönemi ve mirasına gösterdikleri saygıyı göstermesinin zamanı gelmiştir. Şimdiye kadar Osmanlı izlerini silme politikalarının sonlandırılması ve Osmanlı’dan kalan mimari eserlere ve hatta arkeolojik izlere sahip çıkılarak bunların korunması, müzeler oluşturularak yeni kuşaklara objektif bir şekilde anlatılması gerekir. Bu Balkan uluslarının milli kimliklerinin daha sağlam bir temele oturmasına, kendiyle ve tarihiyle barışık bir milli kimlik inşasına katkı sağlar. Balkan uluslarının kendilerine Osmanlı’dan başka bir “öteki” arama zamanı artık gelmiştir.

Kemal Karpat, “Osmanlı’nın gerçek anlamda bir devlet haline gelmesi, güçlenmesi ve büyümesinin, 1360-1444’te Balkanlar’ın, 1453’te de İstanbul’un fethi ile gerçekleştiği düşünülürse, Balkanlar’ın Osmanlı ve Türk tarihindeki önemi kendiliğinden ortaya çıkar” yorumunda bulunuyor. Size göre Balkanlar, Türkiye için neden önemli?

Balkanlar Türkiye ve Türk tarihi için önemlidir. Yalnızca Karpat değil tüm ciddi Osmanlı tarihçileri Osmanlı Devleti’nin öncelikle bir Balkan devleti olarak büyüyüp imparatorluk haline geldiğini kabul eder. Osmanlı Devleti yalnızca Bizans İmparatorluğunun değil, aynı zamanda Sırp ve Bulgar krallık ve beyliklerinin de mirasçısıdır. Osmanlı öncesinde yaşamış bu devletlerin birçok kanunları ve gelenekleri Osmanlı içinde hatta orijinal isimlerini de koruyarak yaşamaya devam etmişlerdir. Avrupa’da başlayan modernleşme Osmanlı’ya önce Balkanlar üzerinden girmiştir. Osmanlı ve Cumhuriyet elitlerinin çoğunluğu Balkanlar’dan gelmiştir. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Balkanlardan gelmesi tesadüf değildir. Modern Türk devletinin kurucuları Balkanlı Türklerdir.

Evet, Osmanlı Devleti büyük ölçüde bir Balkan devleti olmuştur, fakat bu devlet yıkılmıştır. Günümüz Türkiye’sinin Balkanlardaki varlığı çok küçülmüştür. Bu nedenle Osmanlı dönemi ile günümüz arasında çok farklar vardır.

Günümüz Türkiye’si açısından Balkanlar Türkiye ile Orta Avrupa arasında bir köprüdür. AB’ye üyelik vizesi Balkanlar’dan alınacaktır. Bu nedenle Türkiye bu coğrafyayla iyi diplomatik ilişkiler kurmak zorundadır.

Türklerin akrabalarının çoğunlukla azınlık olarak yaşadığı bir coğrafyadır. Bu coğrafyada yaşanan her türlü rejim değişikliği, çatışma ve katliamlara Türkiye duyarsız kalamaz. Bu Müslüman toplulukların güçlenmesi ve kalkınması için Türkiye’nin kamu diplomasisi politikalarını artırarak sürdürmesi gerekir.

Balkanlar Türkiye’nin ihracat-ithalat ilişkilerinin yoğun olduğu ekonomik etki bölgesidir. Balkanların ekonomik refahı Türkiye’nin bu bölgeyle ticari ve ekonomik ilişkilerini de olumlu etkileyecektir. Ekonomik ilişkilerin gelişmesi için ikili ticaret anlaşmaları yapılmaktadır.

Balkanlar Türklerin tarih laboratuvarıdır. Osmanlı ile pozitif özdeşleşme Türk milli kimliğinin önemli bir sacayağıdır. Balkanlardaki Osmanlı eserleri ve Müslüman topluluklar Türklere Osmanlı’yı hatırlatmaktadır. Bunlara karşı bir saldırı, doğrudan Türk kimliğine karşı bir saldırı olarak algılanmaktadır. Bu nedenle Türkiye Balkanlara karşı hiçbir zaman kayıtsız kalamayacaktır.

Türkiye, Balkanlarda elçiliklerle birlikte TİKA, YEE, AA, Maarif, Kızılay, Diyanet ve birçok kurum ile varlık göstermeye çalışıyor. Bu kurumların Balkanlar’da gerçekleştirdikleri çalışmaları nasıl yorumlarsınız. Yapılan çalışmalar yeterli mi ve bunlara ek olarak neler yapılabilir?

TİKA, Yunus Emre Enstitüleri gibi kuruluşların Balkanlardaki varlığı çok önemlidir ve kamu diplomasisi araçları olarak katkıları çok değerlidir. Fakat unutulmamalıdır ki bunların temsilcilik açmalarına henüz iki büyük Balkan devleti Yunanistan ve Bulgaristan izin vermemiştir. Yani bu tür faaliyetlerde sınırlılıklar söz konusudur. Her Balkan devleti bunlara kucak açmamaktadır. Hatta bunların varlığı ve faaliyetlerine ciddi derecede şüpheyle bakan kesimler küçümsenmeyecek orandadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki bilimsel temellere oturtulmamış hiçbir politikanın başarılı olması mümkün değildir. TİKA veya Yunus Emre Enstitüsü yöneticileri ve personelinin bölge uzmanı olarak yetişmiş kişiler olması gerekir. Örneğin Atina’da açılacak bir temsilciliğin başındaki kişinin Yunan tarih ve siyaseti üzerine en az doktora düzeyinde uzmanlığının olması, Yunancayı bilimsel araştırma yapacak düzeyde bilmesi gerekir. Sofya’da açılacak bir temsilciliğin başında Bulgarca bilen ve Bulgar tarihi veya siyaseti üzerine en az doktora düzeyinde akademik çalışma yapmış bir kişinin olması gerekir. Daha alt kadroların da uzmanlardan oluşması gerekir. Aksi takdirde bu girişimlerin etkileri sınırlı kalır ve hatta maalesef uzun vadede tamamen başarısız olma durumu ortaya çıkarsa buna da şaşırmamak gerekir. Tekrar belirtmek gerekirse: Bilimsel temele dayanmayan hiçbir politikanın kalıcı başarı sağlaması imkansızdır.

Bence Türkiye’nin Balkanlara yönelik en başarılı girişimi Balkan ülkelerinden gençlere (Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Dairesi Başkanlığı, İstanbul Üniversitesi vb. kurumlar tarafından) burs verilerek Türk üniversitelerinde öğrenim görmelerinin sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaliteli üniversitelerine gelen Arnavut, Boşnak, Makedonyalı, Batı Trakyalı, hatta Sırp, Bulgar, Macar gençler burada iyi düzeyde İngilizce ve Türkçe öğrenmekte, alanlarına göre iyi bir eğitim almakta ve bunların yarıya yakını kendi ülkelerine geri dönmektedir. Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde eğitim alan bu gençler kendi ülkelerinin kalkınmasına büyük katkılar sağlayacak kalitede yetiştirilmektedirler. Kosova veya Arnavutluk’ta milliyetçi kesimlerin bu gençlere yönelik “İslamist” veya “neo-osmanlıcı” olacakları yönündeki çekinceleri gereksizdir. Türkiye’nin en modern üniversitelerinde eğitilen bu gençler ülkelerine çok büyük katkılar sağlayacaklardır. Bu gençler Türkiye ile Balkan ülkeleri arasında her zaman bir köprü vazifesi göreceklerdir ve bunun Balkan ülkelerine bir zararı yoktur. Bilakis faydası vardır. Bence Türkiye’nin Balkan ülkelerine yönelik en “ilmi” (bilimsel temellere oturan) yatırımı budur.

Son olarak, TİMEBALKAN aracılığıyla, okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

Türkçe olarak yayın yapan TimeBalkan haber sitesinin okuyucuları da çoğunlukla Balkanlardaki veya Türkiye’deki Türkler olduğuna göre mesajımızın Türklere yönelik olması gerekir. Türklerin gerçekten gurur duyabilecekleri büyük bir tarihleri vardır. Türk kültürü de aynı şekilde gururla temsil edilebilecek bir kültürdür. Fakat geçmiş bize ancak geleceğe yönelik planlarımızı yapmamızda faydalı olabilir ve büyük işler başarmak için güç verir. Kuru kuruya geçmişle övünmekse bize bir şey kazandırmayacaktır. Gençlerimize tavsiyem öğrenimlerini en başarılı bir şekilde tamamlayarak birden çok yabancı dil öğrenmeleri, ERASMUS gibi imkanlardan mutlaka yararlanmaları ve her halükârda çok iyi yetişmeleridir. Güç bilimdedir. İlmi kuvvetli olan topluluklar hiçbir zaman kaybetmez. Balkan Türklerinin en büyük silahı ilim olmalıdır. Bulundukları ülkelerde en önemli bilimsel çalışmaları yapan, en iyi sanatçılar, her alanda aranan uzmanlar Türkler olmalıdır. Aynı zamanda ekonomi de önemlidir. Türklerin bilimle birlikte ticarette de ön plana çıkması gerekir. Başarılı tüccarlar ve iş adamları bir toplumun ilim ve kültür alanındaki kalkınmasında da lokomotif olacaktır. Fakirlik asaleti öldürür, para olmazsa ilim de olmaz. Tabii ki Türkler aynı zamanda siyasette de aktif olmalı ve Türk lobisi oluşturmalıdır.

Diğer Balkan Müslümanlarıyla ilişkilerine gelecek olursak, Arnavut milliyetçiliğinin Türkleri Makedonya’da ve Kosova’da ciddi derecede rahatsız ettiği bir gerçektir. Fakat bunlara karşı sabır ve ilimle yaklaşmak, ama hiçbir zaman düşmanca bir tutum içine girmemek gerekir. Dar çerçevede bu sorun rahatsızlık verse de genel olarak ve uzun vadede Arnavutlar ve diğer Müslüman topluluklar Türkiye’nin Balkanlardaki dostlarıdır. Arnavutlardaki Türk karşıtlığı bütün Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın ortak çabaları ile Enver Hoca ve Tito rejimlerinin Türk düşmanı politikaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Yüzyıllık tahribatın bir günden yarına değişmesi mümkün değildir. Bilime dayalı uzun vadeli politikalarla bu tahribatın etkileri azalacaktır. Sabırlı ve kararlı olmak gerekmektedir.

Müslüman olmayan diğer Balkan topluluklarıyla ilişkilere gelince, onlar da ulus-devlet kurma süreçlerindeki Türk düşmanı milliyetçi akımların etkisinde ve daha sonra Arnavutların da tabi olduğu rejimlerin etkisiyle Türklere yönelik olumsuz bir tavır içindedirler. Onlara yönelik tavrın da bilimsel temele dayalı faaliyetlerle uzun vadede olumsuzlukları olumluya dönüştürecek yönde olması gerekir. Kısaca onlara karşı da sabırlı olmak ama Türklerin azınlık hak ve hukuklarından da hiçbir zaman taviz vermemek gerekir. Örneğin Bulgaristan’daki Türklerin kendi dillerinde okul ve üniversiteler açarak kimliklerine daha fazla sahip çıkmaları ve bunun için gerekli politik mücadeleyi vermeleri gerekir. Bu mücadele Türklerin yaşadıkları köy ve şehirlerin değiştirilmiş isimlerinin eski haline dönüştürülmesi, sonradan oluşturulmuş Türklere karşı anıtlar ve yer isimlerinin kaldırılması gibi birçok konuyu da kapsamalıdır. Bütün bunlar ancak yetişmiş insan ve bilimle olur.

 

 

Read Previous

Hükümet haber portalların düzenlenmesine başlamayacak

Read Next

Kosova 2020’ye kadar NATO üyesi olmayı hedefliyor

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *