Osmanlı yadigarı topraklara ziyarette bulunan AK Parti İstanbul milletvekili ve MKYK üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu ile Osmanlı’nın Balkanlardan çekilme sürecinden son dönemde Türkiye’nin tekrar Balkanlara dönüşüne, Osmanlı’nın en zor döneminde sultanlık yapan Abdülhamid Han ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki benzerliklerden uzun yıllar sinsice faaliyet gösteren FETÖ’ye kadar birçok konuda samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Balkanların Türkiye için her zaman stratejik bir öneme sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kuzu, “Bizim burada canlarımız, kardeşlerimiz var bunların burada haklarını korumamız lazım. Bunu korumak için de buradakiler dik duracak Türkiye’de güçlü duracak. Bunun formülü bu” şeklinde konuştu.
Aydın DAVUD, Seyyid EMİN / TİMEBALKAN
Bugünden itibaren Makedonya’nın Başkenti Üsküp’ten başlayarak mini bir Balkan turuna çıktınız. Gezinizin kapsamı ve amacı ile ilgili kısa bir bilgi verir misiniz ?
Tabi Balkanlar bizim için ayrı bir yeri olan topraklar. Tarihi birikimi olan yerler. Belki, söylemesi ayıp ilk defa geliyorum. Bu kadar gecikmemek gerek çünkü bu bölgeler Osmanlı döneminde olduğu gibi bugün için de çok stratejik ve geçiş noktalarının bulunduğu yerler. Biliyorsunuz iftar çadırları filan geliyor Türkiye’den. Bilhassa Bayrampaşa Belediyemizin tertiplediği. Hüseyin Bürge ve arkadaşları Atilla Bey devam ettiriyor. Bu vesile ile bir iki defa gelme niyetim oldu ama rahatsızlık filan oldu, olmadı. Bugüne nasipmiş. Herhalde nasıl olsa buraya gidersin diye bakıyorsun diye tahmin ediyorum. O yüzden bugüne nasip oldu. İlk Üsküp ile başladık. Geçen yıl Batı Trakya, Selanik oraları dolaşmıştık. Üsküp’e gelişimiz Ohri’ye bu bölgeler sonra Kosova bölgesine geçme ihtimalimiz var. Bir kaç gün Üsküp ve civarı yerlerde tarihi eserleri başta olmak üzere tabiat güzellikleri ne varsa onlarla daha yakından temas kurmak niyetiyle eşimle, kızımla birlikte gelmiş olduk. Ana çerçevemiz bu.
Hocam Üsküp’e ilk kez geliyorum dediniz. Üsküp Türk Çarşısı’nda Osmanlı eserlerini ziyaret ettiniz, gördünüz. Üsküp Türk Çarşısı’nda gezerken neler hissettiniz ?
Üsküp’te o tarihi çarşıyı gezdiğimiz zaman bizden bir parça olduğunu çok net olarak görüyorsun. Her yönüyle. Gerek o yapının oluşum biçimiyle, gerekse bölgede yer alan tarihi eserler, hamamlar, camiler ve müzeler, dükkanların tasarımı bir çarşı havası. Bizim de İstanbul’da gördüğümüz çarşıları andıran türden bir yapı var. Tabi eski yıllarını bilmiyorum, eski yılları herhalde daha döküntü vaziyette idi ama şimdi gördüğümüz zaman daha bir diri, daha bir canlı, tarihi biraz daha ortaya çıkmış. Burda mutlak surette burda ki sizlerin kurduğunuz derneklerin öncülüğü kesinlikle önemli bu manada. Aslında Çarşı bayaca büyük. Belki biraz daha derli toplu yapılabilir. O’da belediyenin imkan meselesiyle ilgili. Çarşı’da çevresinde yapılmış olan yeni modern yapılar gözü kirletiyor. Belki bunları yeniden gündeme getirip, gerekse onların yıkımı sağlanmalı, çünkü buralar dünyanın her yerinden koruma altına alınan yerler. Üsküp tarihimzide yeri çok ayrı. Bir çok yerin öyle ama Üsküp ayrı ve en çok elimizde kalmış olan bölge.
Balkanlar 500 yıl Osmanlı adalet şemsiyesi altında farklı dine, kültüre, millete sahip insanlarla birlikte yaşadı. Bizi hep öyle tabir ediyoruz 100 yıldan sonra özellikle 2002 tarihinden sonra Türkiye sınırlarla değil ama gönül sınırları ile Balkanlara geldi. Gerek TİKA olsun, Yunus Emre Enstitüsü son yıllarda kültürel faaliyetleriyle olsun ve şimdi yeni yeni eğitim faaliyetleri ile Maarif vakfı kuruldu. Türkiye’nin Balkan politikasını değerlendirir misiniz?
Şimdi aslında farkındaysanız tarihte İstanbul ve Anadolu’nun bir çok yerinden önce buralar alınmış. Çoğu vatandaş yanlış bilir herkes İstanbul’u aldık sonra Balkanları aldık sanır. Oysa buralar çok daha önce aldığımız yerlerimiz. Tabi sebebi izahatta zorlanıyorum belki ama zannediyorum Avrupa ile geçiş noktası olması sebebi ile Osmanlı Balkanlara çok önem vermiş. Balkanlara Bursa üzerinden açılmış ve buraları münbit hale getirmek için elinden ne geliyorsa yapmış, çıkmamak üzere yoğun bir yerleşme yapmış. Ama maalesef devlet yönetmek bir sanattır. Devlet yönetmek öyle. Ya bende işte başa geçerim, yönetirim demekle olmaz. Bu ehil olmayan bir adamın trafikte direksiyona geçmesi gibi birşey. Mutlaka bir yere vurur, yürümez. Çok iyi götürende vurur ama ötekinin vurma ihtimali çok çok yüksek.
Şimdi lafı buraya getirmek için söyledim Abdulhamid Han son yılların gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı. Zamanının bence en büyük lideri. Bunu sadece ben söylemiyorum alın İngiliz tarihini, alın Alman tarihini. Bir anda mesela İRA örgütünü İngiltere’nin başına Abdülhamid’in bellettiği söylenir. Bunlar güzel şeyler. Yani devletler bugün bunu maalesef yapıyorlar. Mutlaka bir sebebi var. Abdülhamid’in bir kendisinin sadece bildiği yer var. Bir odası herşeyi orda bir tek kendisi bilir. Veziri ile beraber ikisinin bildiği odası var. Böylesine çok sistematik çalışan, ileriyi çok iyi hesap edebilen bir devlet adamı. Tabi çok dindar bir insan. Hatta bir gün anlatılır gece vakti kapının çaldığını görünce gidiyor herhalde diyor vezir gelmiştir. Biraz gecikiyor, abdest alıyor. Merak ediyor geç açınca. Efendim diyor geç açınca meraklandım diyor vezir. Abdülhamid’te bu saatte vezirden başka kimse olmaz devletin bir işi için gelmiştir diyor. Ben bugüne kadar hiçbir devlet evrakını abdestsiz imzalamadım. Tabi bu muazzam bir devlet adamındaki haslettir. Abdest aldım geciktim hakkını helal et diyor. Şimdi en zor zamanda diyorlar ki evet Cumhuriyeti kurduk. Cumhuriyetin kuruluşu belki Atatürk’ün yetişmesi bakımından zaman kazanmıştır bu millet. Bu takdiri ilahi olarak görmek lazım konuyu. Yani eğer bu imparatorluk 30 sene uzun yıllar ayakta durmasaydı Abdülhamid’in dirayetiyle daha erken yıkılmış olsaydı belki Cumhuriyeti kurmakta zorlanırdı bu millet.
Abdülhamid’i dışarıdan düşüremeyince Jontürkler’i harekete geçiriyorlar. Onlara bir heves veriyorlar. Ülkeyi siz daha iyi yönetirsiniz diye. Abdülhamid Han’a diktatör damgasını vuruyorlar, Kızıl Sultan lakabını da takıyorlar. Özgürlük istiyoruz diye bugün Kemal Bey yollara döküldüğü gibi o zaman ki Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi Jöntürkler’de o zaman sokaklara dökülüp Fransa’ya gidiyorlar. Ama ben Fransa’da bir süre kaldım. Yani Jöntürk , Jön-Genç demektir , Jöntürk de Genç Türkler. dedim yeni birşey bulmuşlar. Bir öğrendik ki Jön Almanlar var, Jön İtalyanlar var. O da kopya yani herşeyleri kopya. 20 tane parti var tek hedefleri var, bir tek hedefleri Abdülhamid Han’ı devirmek. Bugünkü durum aynı o zamana benziyor. Bugün de tek hedefleri Tayyip Bey’i devirmek. Yani tarihi bir tekerrür bu. Bunu net olarak söylüyorum, inandığım için söylüyorum. Şu anda ne kadar 7 düvel düşman varsa Tayyip Bey’in üzerine kurulmuş, o zamanda Abdülhamid Han üzerine kurulmuştu. Aynı taktik, aynı oyun. Zerre kadar farkı yok. Dolayısıyla o dönemde bu yolla söylediğim gibi devirmeye karar verince sonunda Yahudi lobileri beslediler bunları ve 1877 Osmanlı bu savaştan mağlup çıktı.
“Balkanlardaki din kavgalarının üzerine Abdülhamid Han bilerek gitmiyordu. Çünkü bunların bir araya gelip barışmasının Balkanların sonu olacağını biliyordu”
Osmanlı’nın bir geleneği var kardeş kanı döküleceği zaman kesinlikle kenara çekiliyor. Bir yabancıyla mücadele ayrı orda, tamamen kardeşlerin kavgası olacağı zaman kendinden fedakarlık yapıyor. Bunu Adülaziz’de gördük, Abdülhamid’te de gördük. Şimdi bu doğru mu, yanlış mı tartışılabilir, o da ayrı eleştiri konusu. Mesela Abdülhamid Han’ı burda eleştirirler. Keşke üzerine gidilseydi bu Abdülaziz için de aynı şey. Güçlü bir ordun var, fevkalade bu adamları boğma imkanın var ama üzerine gidilmiyor Osmanlı’nın sonunu getiren de bu alçaklar. Sonunda Abdulhamid Han’ı Selanik’te göz hapsine attılar. İşte tam sorunun cevabını getirmek için bilgiyi verdim esas. Abdülhamid döneminde Balkanlarda karışıklık başlamıştı. İşte 1912 öncesi. Bu karışıklıklar epeydir devam ediyor. Kavga din kavgaları. Ortodoks, katolik, protestan. Bunlar birbirlerini öldüresiye dövüyorlardı ve kan çıkıyordu sürekli. Abdülhamid Han bunların üzerine bilerek gitmiyordu. Çünkü biliyordu eğer bunlar yarın barışırsa bir araya gelir ve bu Balkanların sonu olur.
Milliyetçilik hareketi başlıyordu bütün dünyada. 1984 Fransa devrimi bu tohumu atmıştı dünyaya. Her yerde artık kımıldamalar vardı. Jontürkler zannettiler ki Abdülhamid Han bunu beceremediği için düzeltmiyor. Beyin yok çünkü adamlarda. Ve bunları bir araya getirdi. Ne kadar Balkanlarda gayırmüslim varsa ‘Yahu siz aynı dinin kökensiniz niye kavga ediyorsunuz?’ dedi ve sonunda bunlar durdurdular. Hemen Abdülhamid Han’a bir haber. Dediler ki ‘Senin senelerden beri durduramadığın o Balkanlarda ki karışıklığı biz durdurduk’ dedi. Abdülhamid’in cevabı ‘İyi halt etmişsiniz’. Bak demiş, şimdi demiş benim yıllardır uyguladığım taktik dışına çıktınız, İmparatorluk altı ay sürmez çökecek diyor. Altı ay geçmeden 1911’deki anlaşmada Trablusgarp, Bingazi gitti, 1912’de Balkanlar gitti, 1914’te şimdiki topraklarımızın 24 katını kaybettik. Bir parça kaldı. İki sene içinde çok şey kaybettik. Devlet bu işte. Lafı şuraya getirmek istiyorum. Al Tayyip’i, koy Kemal’i aynısı olur. Farketmez, devlet yönetmek bir sanattır.
“Bizim burada canlarımız, kardeşlerimiz var bunların burada haklarını korumamız lazım”
Balkanlarda neler yaşandı dedin işte bunlar yaşandı. Tabi tarih geçti gitti biz onu eski haline getiremeyiz ama ne kadarını telafi edersek kardır. Neticede illede birinin toprağını alalım gibi bir iddiamız yok. Onun altını çizelim, o ayrı bir mesele. Ama bizim burada insanımız var, bizim burada kültürümüz var. Bizim burada canlarımız, kardeşlerimiz var bunların burada haklarını korumamız lazım. Bunu korumak için de buradakiler dik duracak Türkiye’de güçlü duracak. Bunun formülü bu. Bu yüzden dünyada İslam aleminin dayanışma içinde olmasının nirengi noktası, bu işin bamteli, ana gövdesi olan Türkiye’yi yıpratmaya çalışıyorlar. Bunu nasıl zayıflatırız diye çalışıyorlar. Biliyorlar Türkiye ana gövde. Eğer Türkiye zayıflarsa bu Elveda Rumeli sözünün anlamına gelmiş oluruz. Dolayısıyla ben Özal ile çalıştım. Başdanışmanlık yaptım Özal’a, Demirel’e de kısmen. Bir çok liderle irtibatım oldu. AK Parti kurucusu olarak siyasete girdim. Şunun için bunları söyledim. Özal ile ben çalıştığım dönemde de Osmanlı ile alakası onun miras olan yerlere hep ilgi duydu. Balkanlara, Türk dünyasına özel önem verdi. Demirel’in öyle bir derdi yoktu. Menderes çok bu işlerde heveslendi ama onun da gücü işte bir yere kadar.
Osmanlıoğullarını mağlum biz tarihte olmayacak şekilde zulmettik. Biz Osmanlıoğlu ailesini bir gecede, bir kanun ile yurtdışı ettik. Abdülhamid Han için Kızıl Sultan denildi ama ömründe hiç kimseyi kestiği, astığı yok. Bir Mithat Paşa için Taif zindanlarında boğuldu o bile tevatür. Hadi diyelim ki astırdı bir kişi olabilir. Eğer bir devlette astırmak kızıllık ise dünyada ki bütün devletler kıpkızıl. Safını bulmak çok zor. Bu zulmü, bu ecdada biz yaptık. Lafı liderlere getiriyorum onun için bunu anlattım. Menderes Yassı Ada’da yargılanırken tabi bu örtülü ödenekten para gönderiyordu Osmanlıoğullarına. Perişan oldular Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de. Yıllarca süründüler. Ataların bir sözü var. Anam babam dua ederken ‘Allah gördüğümüz engeli koymasın’ derdi. Yahu bu ne diyor filan derdim. Yani fakir haline alışmıştır bunda çok sorun yaşamaz. Ama zengin bir adamın bir anda düşmesi çok kötü birşeydir. Yani Osmanlıoğulları o hale geldiler ama hiçbir zaman asaletlerini bozmadılar. 1978’de Ecevit bir kanun çıkardı hanımlar gelebilir dedi. Sonra 1984 tarihinde Özal bir kanun çıkardı o da erkekler gelebilirler dedi ki zaten çoğu ölmüştü. Bir kısmıda gelmedi. Bunları şunun için anlattım, Menderes iliglendi, Demirel’i geç, Özal ve Tayyip Bey başka da yok. Bu üçü dışında buraya el atan kimse yok. Bizzat işin içine giren üçüne de düşman oldu. Menderes’i astılar, Özal’ı zehirlediler, Tayyip beyde malum kaç kez ölümlerden döndü.
15 Temmuz’da en son onlardan bir tanesi. Şu an Türkiye, bölgesinde ben varım diyen bir ülke. Bölgesel güç, küresel güç. Ben varım diyince kavga burdan başlıyor zaten. Eskiden Amerika ne derse Türkiye yapardı. 74’te hareket başlattı Ecevit ile Erbakan hoca. O hareket üç gün sürdü savaş. Amerika bir ambargo koydu silah, mermi parçalarını vermedi durduk. Bugün efendim Almanya’dan silahlar geliyordu. Göndermem dedi. Göndermezsen gönderme, kendimiz üretiyoruz. Silahı yapıyoruz, helikopteri yapıyoruz, tankı yapıyoruz, hasılı kendi uçağını yapan Türkiye bunlara artık muhtaç değil. Dolayısıyla güçlü olursan bölgede kalırsın. Güçlü olmazsan bölgede falan kalamazsın, bu kadar net. Şu an Türkiye elhamdülillah kendi operasyonunu yapacak duruma geldi. Ama tabi dost yok. Büyük ülkeler dediğimiz Amerika, hepsi bize düşman. Sadece laf olsun diye değil herşey ortada. Adam NATO üyesi beraber hareket ediyorsun, adam PKK ile beraber YPG ile beraber efendim FETÖ’yu kurduran o, onlara destek veren o, elbirliği yaptıran o. Ama malesef Türkiye dışında İslam ülkelerinde de bir şuur yok. Hepsi sürekli dayak yiyor. Mal kendinde, para kendinde dayağı o yiyor. Şu anda tüm dünyada 1 milyar 700 milyon Müslüman nufüs var. Yani dünyanın üçte biri Müslüman. Doğalgazdır, petroldür, madendir, yeraltı kaynaklardır üçte ikisi Müslümanların elinde. Hem malını alıyor hem dayağı atıp gidiyor. Niye, ahmaklığından. Çünkü malını bir Müslümanla bölüşmüyor. Bana iki tane birbirini kankası olan Müslüman ülke söyle, bulamazsın. Allah akılı sana vermiş, öteki kullanıyor sen niye kullanmıyorsun? Biz Balkanları ihmal edemeyiz. Hele hele bu hükümet bunu hiçbir zaman yapamaz öyle bir niyeti de yok zaten. Sürekli diri tutacağız, gençlere sahip çıkacağız. Bu devletlerden öte STK’ların görevi olmalı. Çünkü bir vatandaşa devlet ne diyecek, onunla birebir uğraşamaz o yüzden STK uğraşacak. Okul sorunu mu var, para sorunu mu var, burs sorunu mu var. Aksi halde gençler bu çağda başkasının eline düşer ve yazık olur.
15 Temmuz yaklaşıyor. Hain darbe teşebbüsünün üstünden bir sene geçti. FETÖ’yle ilgili görüşlerinizi alabilirmiyiz. Türkiye’de ve Balkanlar’da FETÖ ile mücadele konusunda neler yapılabilir?
Dünyada benim bildiğim gelmiş geçmiş en şer örgüttür. Bunlar kadar kendini gizleyen, bukalemon dediğimiz (gerçi bunlar bukalemonla mukayese dahi edilmez) dehşet bir şey. Teşhisi çok zor, tedavisi imkansız. Çünkü öyle bir yapı ki cemaat olarak ortaya çıkıyor. Belki alt tabaka bunun farkında değildir, hepsini suçlamak istemem. Ama yukarı kesim ihaneti bal gibi biliyor. Bunun yanında yer alan işadamları bunu bal gibi biliyor. Hedefinin ne olduğunu sorduğun zaman, İslam’ı yaymak, genişletmek, şeriatı getirmek diyor. Ama alt tabaka arka planlarını bilmiyor, inanıyor. Onlara göre FETÖ’nün yeri haşa Allah’ın altında peygamberin üstünde, yeri orası. Sabahleyin kalkıyor peygamberle görüştüm diyor efendim şunları dedi diyor, cep telefonuyla konuşuyorum, mail çektim diyor, öteki de inanıyor. Adam kocaman general olmuş ama adam olamamış. Bu yapı sinsi sinsi devlete sızmış. Biz bu insanları tanımadık mı, bilmedik mi? Elbette bildik ama bu amaçlarını bilemedik. Ben birçok yerde okullarına gittim. Bakıyorsun adam Atatürk’ü asmış, Türk bayrağı dalgalanıyor, Türkçe şiir okuyan çocuklar. Yani bunlara baktığın zaman insan imreniyor. Böyle kandırdılar. O yüzden hükümetlerin suçu var mı? Tabi ki var, ihmali var mı? Tabi ki de var. Bence hiçbir hükümet bunların bu amacını bile bile desteklememiştir. Bunu sağ – sol ayrımı yapmadan söylüyorum. Menderes’i de kullandılar, Demirel’i senelerce kullandılar. En çok Demirel zamanında yerleştiler. Bu kadro bir günde çıkmıyor. Adam emniyet genel müdürü olmuş bir günde olmuyor bu, 20 senelik birikimle oluyor. Belli yere gelmek için mutlaka belli bir meslek birikimi gerekiyor. Ak Parti döneminde de bunlar mutlaka yerleşmiştir. Fakat bu yıllara dayanan, 30 – 40 yılın birikimidir, böyle okumamız lazım.
FETÖ’nün kendisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Kimdir, nedir, kimlik olarak bilmiyoruz. Hakkat Müslüman mıdır, değil midir bilmiyoruz. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın bütün ülkelerinde aynı şer niyetini hep gizlemiş. Balkanlarda ağırlıklı olarak yer almış. Kırgızistan neredeyse teslim olmuş bu çeteye. O yüzden Cumhurbaşkanı her gittiği yerde uyarıyor. Buna uyan var uymayan ülkeler var. Onlar da bizim yaşadığımızı yaşarsa, aklı başına belki gelecek ama bu kez iş işten geçmiş olacak. Darbe başarılı olsaydı nasıl olacaksa öyle olacak.
Mesela Ecevit sol bir adam. Onunla da muhabbetleri vardı. Bunların hükümet ayrımı yoktu. Hükümete kim gelirse “gelen ağam giden paşam” anlayışı vardı. Niye, çünkü ona hükümet lazımki yerleşebilsin. Oradaki adamla iyi geçinecek ki oturacak bir yer bulabilsin. Mesela Kenan Evren’e yazdığı mektuplar var. 28 Şubat’ta bizleri dozer gibi geçenlere yazdığı mektuplar var. Onun için kendine dokunmasın, kendi yerleşip yol alsın, önemli olan bu. Onun için durakta beklemek yok. Dolayısıyla adamı tanımak çok zor. 28 Şubat günlerinde bizi korkunç bi şekilde ezmeye başladılar. İslami bir yönün varsa o dönemde askerlikte duramıyorsun. Bu bir fetva verdi. Dedi ki ekibine, siz çok rahat bir şekilde o alana uyun. Az önce dedim ya bukalemon bunların yanında halt yemiş diye. Uyun dedi, bu ne demek? İçkiyse içki, kumarsa kumar, zinaysa zina. Günah filan yok, bendensin, cennette yerini ayırdım, sen keyfine bak demek. Biz bunları gördük yani. Bu şekilde devletin en kritik yerlerini ele geçirmişler.
Bunları söylüyorlardı. İşte F tipi yapılanma şeklinde. Özellikle ana muhalefetim CHP. Biz de bunları nerden çıkarıyorsunuz, evet bu insanlar var ama bunların ne zararını gördünüz diyorduk. Tamam ben diyorum ki biz yanıldık. CHP, F tipini gördü diyelim. Sonra ne oldu? F tipini gördü, terör örgütü olduğunu anladı, sarılıyor. Bakın işin tersine şimdi biz aman diyoruz. Hadi biz bilmedik bunların ne olduklarını. Cemaat olarak gördük, tarikat diye gördük, millet öyle gördü. Saflığımıza geldi, kabul ettik. Sen haklı çıktın F tipi dedin tamam. Ama bu adam darbe yapmış, bir terör örgütü. Sen de benle birlikte kaçsana yanından, birlikte mücadele etsene, yok. Hep sarılıyor. FETÖ’yü koruyup kollamak için ta İstanbul’a kadar yürüyeceğim diyor. Kasetle geldi oraya şimdi onun diyetini ödüyor. O bakımdan bizimle ilgili resmi var diye söylüyorlar. Eski fotoğrafları getirip de ahkam kesiyorlar. Benim için ölçü ne 17 – 25 Aralık’taki yargı darbesidir.
MİT tırları belgelerini Zaman gazetesinin o günkü genel yayın yönetmeni Kemal Bey’e veriyor. O da Enis Berberoğlu’na diyor ki sen gazetecisin bunu sen kullan. O da gidip Can Dündar’a veriyor. Şimdi mahkum olur olmaz, neden canını hemen sokağa attı? “Aman Enes Berberoğlu konuşursa ben yandım” korkusu yüzünden. Bana sorarsan esas korku o. 45 derece sıcakta hangi akıllı yürür. Normal şartlarda yürünmez. Bir güçle yürüyor, bir dopingi var. 70 yaşındaki bir adam başka türlü gitmez. Hızını alamamış geceylen de yürüyücem diyor. Dikkat edin ha Üsküp’ de gelebilir, tedbirinizi alın.
“Yaş kararlarında biz 140-150 subayı emekli edecektik. Bunu duydular, 15 Temmuz darbesini yaptılar”
15 Temmuz’un evveliyatı var. 15 Temmuz daha önce anlattığım güçlü Türkiye oluşturmama adına yapılan bir harekettir. Bunun öncesi gezi olaylarıdır. Gezi olayları olduğunda Almanlar var Amerikalılar var. Bu iki ülke çok işin içinde. Dört tane ağacın taşınmasını bahane ederek sokağa dökülen gençler. Oraya kadar herşey anlaşılıyor. Ama gece 4’te çadır yakılıyor. Aklı başında bir polis bunu yapar mı? Ama şimdi öğreniyoruz ki Fetö’cü İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı yaktırmış. Mahkemede ifadesinde var, emri ben verdim diyor. O alevle sokağa döküldü. Ondan sonuç alamadılar. Arkasından 17 – 25 Aralık’ı kurguladılar o da olmayınca darbe teşebbüsü geldi. Yaş kararlarında biz 140-150 subayı emekli edecektik. Bunu duydular, 15 Temmuz darbesini yaptılar. Çünkü o olmasa atılacaklar, bir şansımızı deneyelim dediler, sonuç alamadılar. Hedef ne? Güçsüz bir Türkiye oluşturmak. Ben de varım diyen bir Türkiye istemiyorlar. Kendi derdine düşmüş bir Türkiye olsun istediler. Tayyip Bey’in liderliği, yok arkadaş bu bölgede Türkiye olacak, bu bölgede senden önce benimdi diyor. Balkanlarda ben vardım, sen sonradan geldin. Dolayısıyla ben varım diyorsan, sen varsan ben de varım deniliyor ve kavga buradan çıkıyor. Burada biz Ak Parti olarak durduğumuz yer belli. Fetö’yle mücadeleye devam edeceğiz. Millete bunu unutturmayacağız. Her sene bunu tertipleyeceğiz, her yerde de bunu söyleyeceğiz.
15 Temmuz normal bir darbe değil. Türkiye’de küçüklü büyüklü 12 tane darbe olmuş. Ama bu darbe denen şey aslında Amerika’ya bir anahtar teslimiydi. Bilesiniz ki işin içinde Amerika bal gibi var, Almanya bal gibi var. Kılıçdaroğlu da bunlara yardımcı oluyor. Mesela diyor ki kontrollü darbe. Ben Fetö yargılamalarına girdim. Orada da gördüm bunları, onlar da kontröllü darbe diyor. Bu aslında darbeyi sulandırmaktır. Dikket edin Ergenekon, Balyoz davalarında Atatürkçü askerler içeri atılıyordu. O zaman Kemal Bey ve ekibi çileden çıkıyordu. Vay nasıl atılır bu vatanseverler, vay FETÖ denen alçak. Aynı hareketi bize yaptı, kontrollü darbe diyor. Yani diyor ki siz yaptırdınız darbeyi. O kadar FETÖ sevici oldular ki bayılıyorlar. Çünkü ihanette beraberler. Seçimlerde beraberdiler sonuç alamadılar, en son referandumda beraber oldular, kazanamadılar. Kaç seçimdir beraber hareket ettiler hiçbirinden sonuç alamadılar.
Bugün artık onun suçu, bunun suçu diye geçmişi karıştırmanın bir anlamı yok. Netice itibariyle bugün 15 Temmuz’da Türk milleti tarih yazdı. Tarihte bunun bir benzeri yok. Millet olarak tanklara dirsek vuran, altına yatan, üstüne çıkan başka bir millet yok. Bunun tabi değişik nedenleri var. Bunlardan birisi bizim neslin özellikle içinde ukdedir. Menderes’i astılar biz tabi çocuktuk o zaman birşey yapamadık, o dönem sosyal medya yok. Özal’ı zehirlediler birşey yapamadık. Tayyip Bey’i millet yedirmeyiz dedi ve sokağa döküldüler. Bir birikimin de patlamasıyla millet bu alçakların yaptığının hemen farkına vardı. Öyle olunca da meseleye daha bir sarıldılar. Millet bu konuda uyanık, dirayetli, meseleyi kavramış vaziyette. Biz de bunu millete unutturmamak için elimizden geleni yapacağız.
Ben şuna bakarım, 15 Temmuz oldu mu? Oldu. Bu bir darbe mi? Darbe. Soru, şimdi sen neredesin? Darbenin yanında mısın, karşısında mısın? Benim için ölçü bu. Yok sen ordaydın, yok senin fotoğrafın var, gayet doğal. Bu neye benziyor, nişanlık döneminde güzel güzel çekilmiş hatıra fotoğrafların var, bir de boşanmadan sonraki kavga fotğrafları var. O günkü fotoğraf nişan fotoğrafı. O başka birşeyi ifade ediyor, diğeri başka birşeyi. Şu an yargılamalar devam ediyor. Hakimler savunma haklarını kullandırtıyor. Ama bunlar sürekli bir inkar politikası yürütüyor. Bunlar savunmalarını kendine göre yapmıyor. Bir şablon var 10-12 maddelik ona göre konuşuyor. Onlar ne demişse onları söylüyorlar. Savunma silsilesini uyguluyorlar. ABD’deki öyle diyor ya onun bir bildiği vardır.
Bütün bunların hedefi Tayyip Bey’i kenara çekmek, AK Parti’yi küçültmek, Türkiye’yi etkisiz hale getirerek dışarda bırakma projesi. Sonuç olarak 15 Temmuz Türk milletinin şahlanışıdır. Bunu inşallah hep beraber yaşatacağız.