Bugünler tuhaf gelişmeler yaşanıyor güzel ülkemizde. Yemyeşil, küçücük, sevimli, verimli toprakları var. Makedonya güzel bir ülke. Farklı kültürlerin bir arada, yüzyıllarca beraber yaşaması bu ülkenin en belirgin özelliği. Komşuluklar, bayramlar, düğünler, dernekler, gelenekler, hepsi renk renk. Konuşulan diller, farklı sokaklardan yükselen yemek kokuları, tutulan spor takımları, türküleri ve kent şarkıları, hepsi doğanın bütün renklerini içeriyor. Farklı bir ülke, dışardan bakınca da farklı, içinde yaşayınca da farklı. Bütün bu farklılıkları onu zengin kılıyor. Minarelerden yükselen ezan sesleri ile sabahın erken saatinde duyulan çan sesleri birbirine karışsa da bu ülkenin insanları özünü çok iyi koruyabiliyor, herkes bir “ben” ve her ben bir “herkes”. Ancak bu güzel harmoni ne zaman bozuluyor? Parlamento seçimleri veya yerel seçimler öncesi. Siyaset söz konusu olunca bu büyülü hava yerini gerginliğe bırakıyor.
Birkaç ay önce, seçimlerden tam bir hafta önce bir yazı yazmıştım, aylar geçti ne yazık ki hükümet kurulamadı. Ben de bu konuda hiçbir şey yazamadım. Aslında siyaset hakkında yazı yazmak gibi bir hevesim de yok, ama söz konusu bir kriz olunca, yolda yürürken insanların nasıl etkilendiğini görünce ister istemez bir birey olarak bu konuda sorumlu hissediyor insan kendini. Bu siyasi krize nasıl gelindiğini, bütün bu krizler içinde Makedonyalı Türklerin tam olarak nerde durduklarını anlamaya çalışıyorum kaç gündür. Buna beni iten sebep ise, son günlerde yaşanan gerginlikler ve bazı adi suçlar. Bir ülkede hükümet yoksa, bu kaptansız bir gemiye benzer. Sosyal medyada son günlerde bazı bildiriler yayınlanıyor, “Acil olmadığı sürece Üsküp’tekiler geç vakitlerde evden çıkmasın, özellikle Müslüman kesimde yaşayanlar karşı tarafa geçmesin, yani Vardar’ın diğer tarafına. Başörtülü bayanlar merkezde dolaşmasın” gibi yazılar paylaşılıyor. Buna iten nedenler var elbette, geçen hafta, başörtülü bir bayan kardeşimiz sözlü ve fiziki saldırıya maruz kalmıştı. Gençler kavga etmiş, yumruklaşmış. Falancayı dövmüşler, filancayı hastaneye kaldırmışlar gibi etraftan farklı farklı sesler yükseliyor.
Seçimler 11 Aralık’ta yapılmıştı. Çıkan sonuç ise hiçbir siyasi partinin tek başına hükümet kurmasına olanak sağlamıyordu. Koalisyon tek çözüm bizde. Hükümeti kurma görevi ilk olarak VMRO-DPMNE’ye, yani Nikola Gruevski’nin seçimlerden önce iktidarda olan partisine verilecekti. Bu parti zaten seçimlere “Daha iyi bir Makedonya için koalisyon” sloganıyla girmişti. Onun karşısında sosyal demokratları temsil eden SDSM partisi vardı. Birkaç yıldır iktidarı zorlayan muhalefet ise kazanmak için her şeye hazırdı. Gizli dinlemelerle her hafta bir kaset yayınlıyor, hükümeti eleştiriyor, kendine taraf kazanmaya çalışıyordu. Bütün bu olaylar esnasında “yabancılar” tarafından servis edilen bu gizli dinlemeler her ne kadar Başbakan’dan İçişleri Bakanı’na kadar bütün gizli konuşmaları servis etse de yine de seçimlerde iktidar partisi birinci olarak çıktı.
Diğer taraftaysa Arnavut partileri var. Hiçbir Makedon partisi güçlü bir Arnavut partisinin desteğini almadan hükümeti kuramazdı. Arnavutlarda ise durum biraz farklıydı. Yıllardır iki rakip olan Milliyetçi Arnavut partisi PDŞ ile Demokratlar Bütünleşme Birliği BDİ’nin yanına iki farklı Arnavut Partisi daha katıldı. Biri Arnavut Aleansı (Diriliş İttifakı) Partisi ile BESA partisiydi. Oylar bölündü haliyle. İktidarda VMRO ile koalisyonda olan BDİ’nin milletveki sayısı nerdeyse yarı yarıya düştü. PDŞ ise siyasi hayatındaki en büyük düşüşünü yaşadı. Bir yıldır faal olan BESA ise siyasete hızlı bir giriş yaptı. Sırasıyla kazandıkları milletvekili sayısı şöyle: VMRO 51, SDSM (Sosyal Demokratlar) 49, BDI 10, BESA 5, Aleansa 3 ve PDŞ 2. Hükümeti kurmak için en az 61 milletvekili gerekiyordu. Seçimlerden hemen sonra ise Arnavut partiler bir platformda birleşti. İmzalanan ortak platformda Meclis’te yer alan Arnavut siyasi partileri yeni kurulacak hükümette koalisyon ortağı olmak için Anayasa’nın değişmesi ve Makedon dili ve alfabesi yanı sıra Arnavut dili ve alfabesinin de resmi olmasını talep ettiler. Ayrıca, Arnavut dilinin Makedonya’nın genelinde ikinci resmi dil olması ve Makedonya milli marşı, bayrağı ve arması hakkında kapsamlı tartışmaların açılmasını koşul olarak öne sürdüler. Ortak platformun açıklamasının öncesinde Arnavut siyasi parti liderleri Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile bir araya geldi.
Hükümeti kurma görevini alan VMRO, Arnavutların ortak platformu ile ilgili bazı noktalarda anlaşamadıkları için bir sonuç alamadı. Gözler Cumhurbaşkanı İvanov’a yöneldi. Cumhurbaşkanı sırasıyla hükümeti kurma görevini ikinci partiye, yani SDSM’ye verecek miydi? Cumhurbaşkanı bir şartla bu görevi verebileceğini açıkladı, o da hükümeti kurmak görevini üstlenmek için SDSM’nin 61 milletvekilinden imza toplaması gerekiyordu. Uzun süren bir belirsizlikten sonra, en sonunda Arnavut platformunun onayını kazanan SDSM, imzaları toplayıp Cumhurbaşkanı İvanov’a sundu.
Halk, her şeyden bıkmış bir şekilde bir an önce hükümetin kurulmasını bekliyor. Ancak kriz devam ediyor. Mesela milliyetçi Makedonlar protestolara başladı; “Renkli Devrim” sloganıyla tanınan solcuların karşısına “Çetin Ceviz” sloganıyla çıktılar. Her şehirde düzenlenen protestolarda, Arnavut platformu eleştirildi. İvanov halka sesleniş konuşmasıyla, yabancı bir ülkede hazırlanan ve “ülkenin üniter yapısını bozacak” bir platform kabul eden kişi ve partiye hükümeti kurma yetkisini vermeyeceğini açıkladı. İvanov, bu platform ile Makedonya tehdit edilmiş, dolayısıyla birliğimiz ve beraberliğimiz risk altında kalmıştır dedi. En büyük engel olarak Arnavut partilerinin hazırladığı “Ortak platform bildirisi”ni gösterdi.
Bu noktadan sonra her şey farklı bir hal aldı. Tedirgin ve gerginiz, ya tekrar 2001 yılına geri dönersek diye. Arnavutlar bir platformda birleşti, Makedonlar kendi ideolojik sınırlarına geri çekildiler, ya Türkler? Maalesef biz “bir” olamadık. Üç farklı Türk partisi de mecburen koalisyonda oldukları Makedon partisi ne derse onu yapıyorlar. Türk Demokrat Partisi ile Türk Milli Birlik ve Hareket Partisi, VMRO-DPMNE ile aynı bildiride kamuoyu karşısına çıktı; üniter yapıyı bozduğu için Arnavut Platformuna karşıyız dedi. Diğer yandan SDSM ile koalisyonda olan Türk Hareket Partisi de Sosyal Demokratların da dediği gibi, “Cumhurbaşkanı’nın açıklaması bir darbedir” dedi. Söz konusu bu kriz derinleşip Allah muhafaza bir savaş çıkarsa, şu durumda biz Türkler hangi tarafta duracağız? Ya da neden bizim siyasiler bir platform kuramadı? Sivil toplumda dilimizle, kültürümüzle devamlı ayakta durmaya çalışırken, siyasilerimiz çoktandır bu işleri bırakıp koalisyonlarını koruma altına almaya çalışıyorlar. Bunun dışında bugünlerde Avrupa Birliği’nden ziyaretçilerimiz çoğalacak gibi, ne zaman bir kriz söz konusu olsa, kavgalar çoğalsa bizi “ayırmaya” ilk onlar geliyor.
Gökten düştü üç elma: Makedonlara “ayrılın”, Arnavutlara “toparlanın”, Türklere “dağılın”… En kötü hükümet bile hükümetsizlikten iyidir derler, umuyoruz ki en kısa zamanda yaşanan bu kriz son bulacak.