Okuyucunun yeni yazı yazma tarzımı beğendiğini umuyorum. Bununla ilgili olumlu ya da olumsuz eleştiri almadığım için, okuyucunun bu konuyla ilgili görüşlerini bilmiyorum. Bir tane de mi eleştiri olmaz? Olmadı. Okuyucu ne zaman ki okuyucu olma şerefine nail olursa, o zaman bunla ilgili görüşlerini anlarız. Bana kalırsa bu giydirme şekli mükemmel. Ver gazı, ver çoşkuyu ve mehteri evladım. Başlıyoruz…
1. Hükümet kurulma aşamasında ilginç olaylar oluyor. Aslında buna daha çok hükümet kurulamama aşaması desek daha doğru olur. Çünkü iki ay oldu hala kurulamadı. En son olarak cumhurbaşkanımız bu soruna el attı. Zaten tüm korkumuz buydu, ve bu da oldu. Tüm partileri topladı. Ve beklenildiği gibi yine ezber bozan bir çıkış yaptı. Bana bir daha boş elle gelmeyin dedi. Adam haklı beyler. Hasta ziyaretine bile muz alarak gidiyoruz cumhurbaşkanımıza bir kilo muzu mu çok gördünüz? Aslında bana 61 milletvekilini getirin size hükümet kurma görevini vereyim demiş. Ne yani 61 kişiyi toplayacağız, otobüse bindireceiğiz, haydi cumhurbaşkanın evine gidiyoruz mu diyeceğiz? Sonra O, hepsini teker, teker sayacak ondan sonra alın size hükümet mi diyecek? Yemek de varsa milletvekili sayısını artırabiliriz. Çay da olursa o zaman yanında birkaç belediye başkanı da verebiliriz. Düşünün kendisi hukuk profesörü. Ama hangi hukuk? Muz Cumhuriyeti Hukuğu olabilir. Anayasayı yerle bir ediyor ve hukukçuyum diye geziniyor. Bir hukukçu olan cumhurbaşkanı bunu yaparsa halk anayasaya ne yapar siz düşünün. Rulo mu? (Anayasayla ilgili kanunu merak edenler varsa İbrahim Murat arkadaşımızın son yazısına bakabilirler: http://timebalkan.com/hukumeti-kurma-surecinde-cumhurbaskani-ve-anayasanin-90-maddesi/). Ülkedeki ilginçlikler bununla sınırlı değil tabi. Arnavut iktidar partisi başkanı son konuşmasında çok farklı bir çıkış yaptı. Niye acele ediyorsunuz ki, acele işe şeytan karışır falan dedi. Bence de haklı. Sonuçta yeni bir hükümet kurulacak, aceleye gerek yok. Biz bekleriz. Önce birbirinizle tanışın. Sonra flört edin. Biraz daha zaman geçsin birbirinizi tanıyın. Sanki evlenme teklifi almış gibi konuşuyor mübarek. Durun, daha bitmedi en güzelini sona bekledim. Hükümet kurmayı başaramayan Makedon partisi başkanı ise eğer ikinci parti hükümet kurmayı başarırsa muhalefette olacağız demiş. Şaka değil gerçek. Gülmek yasak!
2. Taş Köprüsü; 1451-1469 yıllarında II. Mehmed’in himayesi ve kontrolü altında yapılmıştır. Köprüden, Alaca Camii vakıfnamesinde sözü edilmiştir. Kimi kaynaklara göre köprünün Mimar Sinan tarafından yapıldığı belirtilmektedir. 13 kemer gözü yani 12 kemeri bulunan köprünün kemer açıklıkları ise merkeze doğru genişlemekte ve yükselmektedir. Şimdi Taş Köprüsü nerden çıktı diyeceksiniz. Unutanlar varsa hatırlatma yapayım dedim. Biz balık hafızalıyız. Günübirlik yaşantımızın içinde tarihimizi unutuyoruz. Bizi biz yapan tarihimizi. Sonra tarihimiz yok olup gittiğinde tarihle birlikte bizde yok oluyoruz. Zaten ülkemizi yönetenler bizim tarihimizle ilgilenmiyorlar, onlar kendi tarihlerini yaratma peşindeler. Ve bunu bizim tarihi yok etmek pahasına yapıyorlar. Geçen haberde Taş Köprüsü’nün üstünde çatlaklar oluştuğunu duydum. Zaten bizi istemeyenler bu köprüyü de istemiyor. Öyle ki hemen ilerisinde başka bir köprü inşa ettiler. Fakat ecdat öyle bir yere koymuş ki köprüyü ne yapsalar boş. Köprü etrafında bir sürü çalışma oldu. Ne malum bu çalışmaların köprüye zarar vermediği? Adamlar tarihimizi silmeye çalışıyor da, biz ne yapıyoruz? Tamam hadi bunu da TİKA’ya paslayalım onlar halletsin, ondan sonra hep beraber tarihimizle gururlanırız.
3. Çok özel bir ülke olduğumuzu daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Düşünün, demokrasi bizim icadımız değil ama biz demokrasinin birebir vücut bulmuş haliyiz. Bizi özel kılan daha farklı özelliklerimiz de mevcut. Mesela ortalama 250 euro maaş almamıza rağmen ayda 500 euro harcayabiliriz (yabancı okuyucu bunu nasıl başardığımızla ilgili soru sorabilir. Hatta şimdi matematik bilgilerini yoklayıp bunu çözmeye çalışabilir. Bırakın beyler. Denemeyin. Bunu biz bile yıllardır çözemiyoruz siz hiç çözemezsiniz). Geçenlerde özel bir ülke olduğumuzu yine ispat etmişiz. Gerek olmasa da her seferinde yeniden ispat ediyoruz. Kış aylarında hava kirliliği her yerde sorun oluyor. Fakat Üsküp’te bu daha fazla kendini gösteriyor. Yetkilililer oturmuşlar, düşünmüşler ve bize özel bir şey bulmuşlar (oturmuşlar derken aslında özellikle toplanıp bu işi düşünmek için oturmamışlar, normalde de hep oturuyolar, oturmuşken düşünelim demişler). Hava kirliliğini azaltmak için şehir içi ulaşımı bedavaya yapmaya karar getirmişler. Fikir buraya kadar güzel. Bizi özel ülke kılan şey ise, bunu sabah düşünüp öğleden sonra iptal etmeleri oldu. Şaka değil. Gerçek. Bu uygulama Fenerbahçe’nin şampiyonluk kutlamasından bile kısa sürdü (Fenerli okuyucularım kesin vardır. Bu espriden sonra artık yoklar.)
4. Makedonya medyasını takip edeniniz var mı bilmiyorum. Garip bir medya. İktidar yandaşıyla muhalefet yandaşı arasında bir ortak özellik var. O da Türkiye konusu. Konu Türkiye olunca her iki taraf da aynı yerde buluşuyor. Türkiye karşıtlığı. Ha bir de algı operasyonları var. Bizi aptal sanıyorlar. Türkiye’nin yaptığı yardımları hiçbir yerde göremezsiniz. Belki bazı yerlerde çok küçük yazılarla yazıldığına denk gelebilirsiniz. Mesela yardım meblası ne kadar büyük olursa, yazı şekli de o kadar küçük oluyor. Ama Türkiye’ye karşı bir şey varsa o zaman onu manşetten bile verebilirler. Türk dizileriyle ilgili eleştiriler yapılıyor son günlerde. Halkı olumsuz etkiliyormuşmuş. Bu ülkeye Türk dizilerinden önce Latin Amerika dizileri geldi. Onlara karşı niye eleştiri yoktu (İlk gelen dizi Kasandra’ydı. Milletçe hastasıydık. Başröldeki kadın oyuncu ikizlere aşıktı. Kesin herkes izlemiştir. İzlemeyen varsa izlemesin. Şimdi burdan dizi anlattırmayın bana). Suç bizde. Bırakıcan adamları sadece Çorbaciya’yı izlesin. Her neyse, yardımlarla ilgili Türkiye konu olmuyor ama Avrupa oluyor. Geçenlerde 33 araba hediye ettiler. Yazmayan kalmadı. Hatta o günü tatil bile ilan edeceklerdi. Hepsinin toplam fiyatı sekiz yüz bin euro (sekiz yüz bin bölecen 33’e ne çıkar? Tam okuyucu matematik sorularından kurtuldum diye sevinirken, ters köşe yaptım. Son golümü attım. Şimdi yazıyı rahatlıkla bitirebilirim). Avrupa’nın bu hediyelerine seviniyoruz. İçişleri Bakanlığı’nın aldığı Mercedes marka arabanın değeri altı yüz bin euro. Yani neredeyse hediye edilen tüm arabaların fiyatına denk geliyor. Yani, yandı gülüm keten helva sür eşşeğini Niğde’ye.