Değerli okurlar…
İki haftalık aranın ardından yeniden birlikteyiz. Yazı serimize başlarken onuncu yazıdan sonra kısa bir mola vermeyi planlamıştık, şimdi yeni bir konuyla huzurlarınızdayız.
Takdir ve tahkir…
Birbirinin zıddı olan ama davranışlarımızda çoğu zaman iç içe geçmiş iki kavram. Bu hafta, gündelik hayatta sıklıkla karşılaştığımız bu davranış biçimlerini ele alacağız. Çünkü toplumsal dokumuzdaki yozlaşma her geçen gün artıyor; iyi huylar azalırken, kötü huylar cesaret buluyor.
İnsan, sosyal bir varlık olarak yaptığı işlerin, verdiği emeğin, ortaya koyduğu çabanın ailesi, çevresi ve toplum tarafından takdir edilmesini ister. Bu, ona güç verir, yeni ve daha nitelikli işler için motivasyon sağlar. Ancak özellikle sosyal medyanın yoğun kullanımı ve son dönemde hayatımıza hızla giren yapay zekâ gibi unsurlar, insanı sosyalleştirmek yerine bireyselleştiriyor; toplumsal paylaşımı büyütmek yerine egoya hapsediyor. Sahte dostlukların, sahte başarıların dolaştığı bir sanal dünyanın içine savruluyoruz.
“Benim 10 bin arkadaşım var” sözü, dijital dünyanın ne kadar yanıltıcı olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Bir insanın on bin arkadaşı olabilir mi? Elbette hayır. Ama bu sahte kalabalık, gerçek hayattaki yalnızlığın en belirgin göstergesi…
Böyle bir atmosferde, insan kendi yaptığını yüceltirken başkasının emeğini görmezden geliyor. Eskilerin hikmetli sözüyle “men dakka dukka”… Ne edersen kendine edersin. İyilik yapan iyilik bulur; kötülük yapan da… Cevabı hepimiz biliyoruz.
Her emek, her başarı bir tebriği hak eder. Fakat haset ve kıskançlık, insanın gözünü öyle bir perdeleyip kalbini öyle bir karartıyor ki, başkasının başarısını küçümsüyor, yok sayıyor, tahkir ediyor. Kendisi için olağanüstü bir takdir beklerken, başkalarına bir teşekkür çok görülüyor. Oysa takdir etmek insanı küçültmez; bilakis büyütür. Hakir görmek ise insanı, ne kadar yetenekli olursa olsun, değersizleştirir.
Memleketimizde yaygın bir kanaat vardır: Eğer güzel bir iş yapıldıktan sonra ortalık sessizse bilin ki iş başarılmıştır. Ama işin içinde en ufak bir hata varsa… Vay haline! Küfür, hakaret, tahkir ardı ardına gelir.
Oysa toplumumuzda, azınlıkta olmamıza rağmen, alanında kendini ispatlamış, çalışkan, yetenekli, kaliteli insanlar var. Ama herkes kendi yaptığını yüceltip başkasının emeğini görmezden geldiğinde, takdir edilmediğinde, birlik ve örgütlenme kültürü doğal olarak zayıflıyor.
Derneğimizde yıllarca önem verdiğimiz temel ilke, gençlerin ve bireylerin emeğini, başarısını, yeteneğini takdir etmek oldu. “Ben” değil “biz” anlayışıyla yol aldık. İnşallah bundan sonra da aynı çizgiyi korumaya devam edeceğiz.
Bireysel niteliklerimizi ortak paydada buluşturabilirsek, Türk toplumu olarak bugün bulunduğumuz yerden çok daha ileriye yürümemek için hiçbir sebep yok.
Haftaya yeniden buluşmak dileğiyle…
Hoşça kalın.







