Eski Yugoslavya’daki Kuzey Makedonya topraklarında yaşayan Müslüman Türklerin örf, adet, din ve dillerini komünist rejimden korumak için verdiği mücadelenin öncülerinden olan Yücel Teşkilatının 4 üyesinin idam edilişinin üzerinden 76 yıl geçti.
Yücel Teşkilatı üyelerinden olan ve 2002’de hayatını kaybeden Hüsamettin Mehmet’in (Vardar) kızı Gülser Klinçe, babasının hayatını, teşkilat kapsamında yaptığı çalışmaları ve hapis hayatını AA muhabirine anlattı.
Klinçe, başta bir eğitimci olan babası Hüsamettin olmak üzere Yücel Teşkilatı mensuplarının, Birlik Gazetesi, Üsküp Türk Radyosu, Türk Tiyatrosu, Şar Futbol Kulübü, Tefeyyüz İlköğretim Okulu, İrfan Kız Okulu gibi sanattan eğitime birçok alandaki oluşuma ön ayak olduklarını anlattı.
Babasının 1946 yılından, Yücelcilerin yargılanmaya başladığı 1948 yılının başlarına kadar Zagreb’de askerlik görevinde bulunduğunu anımsatan Klinçe, yargılamaların başlamasıyla dedesinin oğluna askerlikten doğrudan Türkiye’ye kaçması yönünde telkinlerde bulunduğunu, ancak babasının arkadaşlarını yalnız bırakmak istemediğini söyledi.
Mayıs 1948’de babasının askerlik görevini tamamlamasının ardından Üsküp’e dönmesiyle birlikte alelacele tutuklandığını anlatan Klinçe, aylarca kendisinden haber alınamadığını daha sonra ise yargılanmasının başladığını, ilk etapta 7 yıl 6 ay olarak verilen hapis cezasının 6 yıla düşürüldüğünü kaydetti.
“Yücelciler hiçbir zaman bir terör örgütü değildi”
Yücel Teşkilatının, Eski Yugoslavya tarafından bir terör örgütü olarak suçlandığını aktararak, “Yücelciler hiçbir zaman bir terör örgütü değildi.” diyen Klinçe, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onlarda bir silah bile yokmuş. Benim babam tavuk bile kesmesini bilmezdi, o kadar yapmazdı öyle şeyleri. Silah milah yok. Türklüğü yaşatmak, Türkçeyi yaşatmak diye okullar açmışlar, radyo açılmış, tiyatroda Türkçe eserler oynanmış onların sayesinde. Bunların hepsi bir grup arkadaşın sayesinde olmuş. Onların gözü korkmuyormuş. Amaçlarında ve davalarında haklı olduklarını göstermek istemişler. Onların amaçları oymuş.”
Teşkilat üyelerinin cezaevinde tutuklu bulundukları sürece bile Türklerin sosyo-kültürel gelişimine katkıda bulunma çalışmaları yaptığını vurgulayan Klinçe, “Şerafettin Yücel, Refik Özer ve Hüsamettin Vardar 1950 yılında kurulan Üsküp Türk Tiyatrosu için Branislav Nusic’in ‘Şüpheli Şahıs’ tiyatro eserinin Türkçeye çevirisini yapmışlar. Bunun yanı sıra Türkçe-Makedonca sözlük çalışmaları varmış.” diye konuştu.
Klinçe, babasının birçok kez hapishaneye af talebi yazısı ilettiğini, ancak dönemin yönetimi tarafından “Büyük Türkçü”, “düşmanca karakter”, “toplumsal tehlike” gibi gerekçelerle taleplerinin kabul edilmediğini arşivden elde ettiği belgeler aracılığıyla anlattı.
Dönemin Yugoslavya rejiminin baskıları sonucunda Yücel Teşkilatı mensupları ve ailelerinin çoğunun Türkiye’ye göçtüğünü kaydeden Klinçe, babası ve arkadaşı Mustafa Ruşid gibi bazı kişilerin ise kaldığını söyledi.
Dört teşkilat üyesinin infaz edildiği yer iddiaları
4 Yücel Teşkilatı üyesinin infaz yeri hakkında bugün bile birçok iddia bulunduğunu dile getiren Klinçe, “Benim son duyduğuma göre Cumali köyü, Doğu Makedonya’da. Birkaç ay evvel önce öğrendim. Bir arkadaşımın amcası söylemiş, o da Yücelcilerdenmiş ama gerçek mi, değil mi onu bilemem. Herkes burada Güreler (Üsküp yakınlarındaki bir köy) der.” ifadelerini kullandı.
Babasının, vefat ettiği 2002 yılına kadar Türkçeye katkı vermek adına birçok çalışmalarda bulunduğunu belirten Klinçe, başta Makedonya Meclisi ve ülkedeki okul kitaplarının Türkçeye tercüme edilmesi için çalıştığını hatırlattı.
2000’li yıllara kadar Yücelciler hakkında konuşulmadığını vurgulayan Klinçe, son yıllarda bu doğrultuda yapılan çalışmaları ise yetersiz olarak nitelendirdi.
Babası ve annesinin hayatlarını ve eserlerini anlatacak bir kitap yazmayı da hedeflediğini aktaran Klinçe, onların yazdıkları yazıları bir yerde toplamayı hedeflediğini, Yücel Teşkilatı üyelerine iadeiitibar yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Yücelciler Hareketi
Makedonya’da yaşayan Müslüman Türkler, 1937’de milli ve manevi değerlerini, örf ve adetlerini korumak ve yaşatmak üzere toplanmaya başladı.
1945’te teşkilata “Yücel” ismi verilirken, başkanlık görevini Üsküp’teki Ataullah Efendi Medresesinde tahsil yapan, daha sonra Mısır’daki El Ezher Üniversitesine giderek fıkıh, kelam, tasavvuf ve Batı felsefesi alanlarında eğitim gören Şuayb Aziz Efendi üstlendi.
Teşkilat, gelişmelerden rahatsız olan dönemin Yugoslavya yönetimi tarafından, “Makedonya’da yaşayan Türkleri Makedonya Halk Cumhuriyeti’ne karşı organize etmek, devlet düzenini değiştirme ve yıkmaya yönelik eylem hazırlığında olmak” gibi iddialarla suçlandı.
Yugoslavya’daki bütün milliyetçi teşkilatların ortadan kaldırılma çabaları kapsamında 1947 yılının ağustos ayında 17 teşkilat üyesi tutuklanarak yargılandı.
Teşkilat üyelerinin duruşmaları 19 Ocak 1948’de görüldü. Tutuklananların avukat tutmalarına dahi izin verilmediği duruşmalarda o dönemki yönetimin tayin ettiği avukatların hapis korkusuyla savunma yapamadıkları ifade ediliyor. Mahkeme, bu kişiler hakkında 25 Ocak 1948’de karar çıkardı. Bu karar, Üsküp şehir meydanından hoparlörlerle halka dinletildi.
Göstermelik yargılama sonucu idam cezasına çarptırılan Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman, Nazmi Ömer Yakup ve Adem Ali, 27 Şubat 1948’de Üsküp çevresindeki bir köyde kurşuna dizilerek şehit edildi. Yücel Teşkilatının 4 şehidinin bugün dahi mezar yerleri bilinmiyor.
Geriye kalan Yücel Teşkilatı mensubu tutuklular ise hapis cezasına çarptırıldı. Bu yargılamaların ardından Yugoslav yönetimi tarafından gerçekleştirilen 2. ve 3. grup tutuklama ve sürgün uygulaması kapsamında Yücel Teşkilatının birçok mensubu 1 ile 9 yıl arasında hapis ve 1 ile 4 ay arasında sürgün cezası aldı.
AA