Biz Makedonya Türkleri olarak şu gerçeği hiç unutmamalı, hatta sıkça hatırlatıp gündemde tutmaya çalışmamız gerekir. Tabii bu benim kanımın muhattabı, Makedonya Türkleri’nin bekasını dert edinenlerdir. Hangi gerçek? Bunu kısaca ve basit şekilde şöyle izah edebilirim: Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı, bugün Makedonya devleti diye bir şey olmazdı. Tabii ki vefa beklememiz pek doğal. Ancak, gerçekçi olmamız, vefa beklemekten çok daha önemli. Daha yeni genç kuşaklar geçen asrın doksanlı yılların başlarında olanları bilmeyebilir, bu yüzden küçük ama önemli bir hatırlatma: Yeni Makedonya Cumhuriyeti Devletinin bağımsızlarını kazandığı yıllarda, tüm komşu devletler ülkeyi abluka altına almışlardı. Bir tek, sadece Türkiye’den gelen yardımlar sayesinde bu devlet ve halkı hayatta kalabildi. Aksi takdirde, Makedonya haritadan silinecekti. Bundan dolayı olsa gerek, bugün Makedonya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler en üst düzeyde ve şimdilik gayet iyimser. Karşılıklı münasebetlerimiz pek çok alanda olumlu gelişemeler kaydediyor. Bir Makedonya Türk’ü olarak tüm bu yukarıda yazdıklarımdan ötürü kendimim onurlu, gururlu ve memnun hissediyorum.
Gerçekçi olmamızla ne kastettim? Din ve ırk farklılıklarımızın, bu olumlu ilişkileri zedeleme ihtimalinin mevcudiyetini etkileyebilir olasılığı olsa gerek. Ayrıca Avrupa Birliği’nin, ve de Dünya çapındaki Anti-hilal güç odakları Makedonya siyasetini etkileyerek, aramızdaki pek dostane ilişkilerimizi sekteye uğratma gayret ve niyetleri, Avrupa’daki Kutsal kitabımızı dünya kamuoyunun gözleri önünde ard arda yakılması eylemleriyle doğru orantılı olabileceğini göze almakta yarar var. Çünkü olası bir durumda vatanımız Makedonya ile anavatanımız Türkiye arasındaki ilişkilerin kötü bir hal almaları en başta biz yerli burada yaşayan Makedonya Türklerini etkiler, varoluşumuz ağırlaşır.
Gelgelelim yazımın başlığına.
“Anti-hilal” da nerden çıktı diyebilir kimisi. Dünyadaki Türk ve İslam düşmanlığını farketmemek ve görmemezlikten gelmek için kör ve sağır olmak gerekir. Ancak karamsarlığa kapılmaya hiç gerek yok, bizi sayan ve sevenler de az değil. Değerimizi bilen ve saygılayan kadirşinas otoriteler dahi mevcut dünya çapında. “Anti-hilal” güç odaklarının varlığı, daha doğrusu faaliyetleri yeni Haçlı ittifakların (alenen veya gizli) peyda olmasına doğru yol alan bir çizgi izleyebilir. Şu bahsettiğim Anti-hilal’cılar, Makedonya’nın hala süregelen, bir sistemden başka bir sisteme tranzisyonu, yani geçiş sancılarını suistimal ederek ve fırsat bularak bu iki milletin, ve bu iki devletin arasını bozma gayretleriyle karşı karşıya kalma olasılığı kanımca pek küçümsenecek değil.
Hilal kelimesinin menşei hakkında pek malumatım yok. Ancak hem Türk sembolü, hem de İslam sembolü olarak özdeşleşmiştir. Bu yüzdendir ki Türklere boşuna İslamın kalemi-kılıcı denmemiştir. Bin yıllık İslam geçmişimizi, bin yıllık mazimizi red edemeyiz. Aksine, evvela eleştirel bir gözle bu dönemi irdeleyip, iyisiyle, kötüsüyle analiz ederek, tüm tarihimizle, ister İslam öncesi dönemleri, ister İslam dönemi, tarihimizle barışma yollarını aramak gerek ki geleceğimiz sağlam temellere dayansın.
100 000 civarındaki biz yerli Makedonya Türk nüfusuna haklar verilmiş gibi görünebilir, ancak düşünceme göre biz hak ettiğimizi alamıyoruz. Pek azımız verilen kemiklerle susturuluyor. Bu yüzden, Karl Marx’ın dediği gibi, haklar verilmez, alınır. Evrensel bir kural var: her aksiyon, reaksiyon-tepki doğurur. Ülkemizin Türk varlığı, maddi ve manevi açıdan, bu badireleri atlatacak, en az 300 milyon nüfuslu tüm Türk dünyası keza. Yolumuz açık olsun, uğurlar ola!