13. yüzyıl İtalyan şairlerinden, Dante, “Yaşam serüvenimin ortasında kendimi karanlık bir ormanın ortasında buldum. Çünkü doğru yolu kaybetmiştim. Sonrasında doğru yolu bulacaktım. Ama beklenmedik bir yerde.” Hayat, insanı inişlerle çıkışlarla terbiye eder. Güzel ve kötü şeyler hep beklenmedik zamanlarda kişinin başa gelir. Dante, bu çağda da geçerliliğini koruyan bir pasaj kaleme almış. Bugün sadece mevki değişti. Beşer metropolün ortasında yolunu kaybetmiş ve yoldan çıkmış. Beklenmedik bir zamanda ana yurduna dönecektir. Anakentten, ana yurda dönüş hep sancılı olmuştur beşer tarihinde. Sokak aralarında yönünü şaşıran birey, sürprizli sonlarla karşılaşır. Lakin yaşam karşısında sarsılma duygusunu yitirmiştir. Her şey artık olağandır.
21.yüzyılda insanoğlu öyle bir duruma gelmiştir ki, yaptığı şeyin ne olduğunu ve neden yaptığını izah edemeyecek kadar aciz. Maruz kaldığı malumatla yolun tam ortasında kalmıştır. Homeless… eve dönmek için soğuk bir duşa ihtiyaç var. Robotlar bizi ele geçirdi (!) artık, fişimizi onlar takıyor. Çocukların ağzında biberon/emzik değil, birer akıllı cihaz var. Ve sosyal medya insanlığı sosyalleştiriyor (!), dönüştürüyor, yalnızlaştırıyor ve kimsesizleştiriyor bütün iddialar çürük. Bunun yanında yabancı bir kalabalık içerisinde yine yabancı bir, birey doğuyor. Yani kişi değil, bir-ey yani beşer sadece bir rakamdan ibaret oluyor.
Söz konusu can ve para olunca hemen paniğe kapılan, korkarak her şeyden pişman olup tövbe eden kişi, kısa bir süre sonra tekrardan normale dönüyor. Ve her işte olduğu gibi aşkları da kısa sürüyor. Demek ki bir müddet yanlışlara ara vererek sonra her şeyi unutup tekrar aynı hatalara devam edene beşer diyoruz. İnsan (ins) yani sözünü “unutan” her şeye “alışan” bir varlıktır. Bunun için klas, erdemli duruşa ulaşmak zor ve aynı zamanda çile, uğraş gerektirir.
Şunu unutmamak gerekir ki aklın düşünme yetisine vurulan her hançer doğa kanunlarının hüküm sürmesi ve geçerliliğini her dönem koruması normaldir. Artık anormal olan meseleler alışılagelmiş, rutin bir hal almıştır. Misal, ambulans sesi, ezan sesi, kampana sesi…
Descartes’in “düşünüyorum, öyleyse varım” meşhur söylemi, bugün mutasyona uğrayarak “görünüyorum o halde varım” prensibini benimsemiş canlılarla her taraf kaynıyor. Bu da insanlığın hakikat arayışının sığlaştığı, yönünü trendlere çevirdiğinin fotoğrafıdır. Çünkü tefekkür, zihni faaliyet zor bir iştir. Zamanımız yok. “Doğru” ve “iyi” artık derin yara almıştır. Pansuman kurtarmaz, ameliyat şart.
Zaman ise değeri en az bilinendir. Klasik bir söylemle dile getirelim “Parayla birçok şeyi satın alırsınız, ama zamanı geri alamazsınız”, mitlerin, hikâyelerin uyuşturdu, uyuttu ve kıssalarla uyanmak yerine uyumaya devam edersiniz. Uyandığınızda yelken açmakta geç kalmış olursunuz. Hülasa, 21.yüzyılda insan olarak kalmak mümkün mü? Sorusuna cevabınız evet, mümkündür ise o zaman özgür olduğunuz için mükellefiyetinizi de biliyorsunuz demektir. İnsan olarak kalmak meselesi zordur, lakin imkânsız değildir. Salt akıl yahut duygularla hayatı yaşamak yeterli olmayacaktır. Akıl ve duyguların birleşiminden faydalanarak, sorgulayarak, diyalektiği de unutmadan, araştırarak, tartarak, rafine ederek kendi potamızda eriterek şutunuzu gole çevirmelisiniz.
Şiirle kalın…
KIRMIZI BEYAZ KELİMLER
Bütün kelimeler çare,
Çaresizliğe…
Sessizliğin nefes aldığı şu saatlerde
21. yüz yıl, uykularımız gibi taze
Gölgeler gecenin yüzünde
Aynalar düştü ellerime
Beyazın renginde
ve kırmızı beyaz kelimelerle
Müptela, mahzun ve geveze
Bahar mı bu diyarda, yalnızlığın rengi?
Ne?
Nazarın da mavi, ab-ı hayat sürer mi?
Göçmen kuşları hasret memlekete
Bir deprem şu kaldırımlar, sisler içinde
Töreye uygun olmayan yasalarla,
Sükût dem çağlar içimde
Avuçlarıma düşer yeşiller
Kalemi, kelama kuşanır girerim cenge
Çağa okutarak kutsalı
Ye’se kapılıp düşmem
Ülkümden
Gökyüzünde türküler söyler
Turkuaz gülleri
Kırmızı, beyaz kelimeler…