Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger Türkiye’nin Balkanlar politikasını AA Analiz için kaleme aldı.
Balkanlar tarihte ve günümüzde Doğu ile Batı arasında bir tampon bölge işlevi görmüştür. Bosna Hersek-Hırvatistan sınırı yüzyıllar boyunca Doğu ile Batı’nın, Katoliklik ile Ortodoksluğun ve Müslümanlık ile Hıristiyanlığın birbiriyle karşılaştığı ve birbirinden ayrıldığı bir fay hattı olmuştur. Balkanların dar tanımı, Eski Yugoslavya ardılı devletler ile Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’nin Trakya bölgesini içeriyor. Geniş tanımda ise ilave olarak Tuna Nehri’nin kuzeyinde bulunan Romanya ve Moldovya da yer alıyor.
Türkiye, son 20 yılda ekonomik büyüme ve dış politikadaki çok yönlülüğün doğal bir uzantısı olarak Balkanlarda dikkate değer bir aktör haline geldi.
Bununla birlikte günümüzde “Balkanlar” denildiğinde daha çok Batı Balkanlar anlaşılıyor. Bu kavram, Slovenya dışında kalan eski Yugoslavya ardılı devletlerle birlikte Arnavutluk devletini de içeriyor. Balkanlar; etnisite, dil, din ve mezhep bakımından dünyanın en karmaşık bölgeleri arasında yer alıyor. Bu durum nedeniyle ve ayrıca Avrupa aidiyetini öne çıkarmak için Avrupa Birliği (AB) çevrelerinde son yıllarda Balkanlar yerine “Güneydoğu Avrupa” kavramının kullanılması tercih ediliyor.
Balkan halkları ile derin tarihi bağlar
Balkanlar, Türkiye’nin çok yakın tarihi, kültürel ve insani ilişkilerinin olduğu bir bölge. Balkanların batı bölümü 200 yıl, doğu bölümü ise 400-450 yıl Türklerin egemenliği altında kalmış ve Balkan halkları, en huzurlu dönemini Osmanlı idaresi altında geçirmiştir. Osmanlı Millet Sistemi nedeniyle içişlerinde özgür bırakılan Balkan halkları asimilasyon ile karşı karşıya kalmamışlardır. Nitekim 19. ve 20. yüzyılda Fransız Devrimi ile gündeme gelen ulusçuluk, kimliklerini koruyan Balkan halklarını etkilemiştir. Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra Balkanlarda hem ulusal devletler hem de halkların alt kimliklerini yadsımayan devletler birliği (Yugoslavya) kurulmuştur. 1990’lı yıllarda Yugoslavya’nın dağılmasıyla federasyon içerisindeki federe devletler birbiri ardına bağımsızlık kazanmış ve en son olarak 17 Şubat 2008’de özerk bölge statüsünde bulunan Kosova da bağımsız aktör haline gelmiştir. Günümüzde Kosova Cumhuriyeti’ni 117 devlet tanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balkanlarda ihtilafın tırmandığı dönemlerde hem Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic hem de Bosnalı Sırpların lideri Milarod Dodik ile doğrudan görüşebiliyor.
Ankara, Balkan devletlerinin AB ve NATO üyeliklerini destekliyor
Türkiye, son 20 yılda ekonomik büyüme ve dış politikadaki çok yönlülüğün doğal bir uzantısı olarak Balkanlarda dikkate değer bir aktör haline geldi. Bu durum bölge içinde ve dışında farklı tepkilerin ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle Batılı medya organları Türkiye’nin Balkanlarda artan etkinliğinden rahatsızlık duyuyorlar. Türkiye’nin, Balkanların Batı’yla bütünleşmesine engel olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılsa da bu eleştiriler gerçeklerle örtüşmüyor.
Türkiye, Balkanlarda barış ve istikrara, iyi komşuluk ve dayanışmaya önem vererek bölgenin kronik sorunları için çözüm ortaya koyuyor.
Nitekim Türkiye, Balkan devletlerinin bölgesel güvenlik ve istikrar için NATO’ya katılmasını destekledi. Benzer şekilde bölge ülkelerinin birbiri ardına Avrupa Birliği (AB) ile yakın ilişkiler kurmaları, adaylık ve müzakere sürecine girmeleri Türkiye tarafından olumlu değerlendiriliyor. Zira Türkiye’nin kendisi de Batı merkezli savunma örgütü olan NATO’ya 1952 yılından beri üye. Siyasi iş birliği örgütü olan Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’ne de kurulduktan hemen sonra katıldı. AB’ye ise ilk başvuruyu 31 Temmuz 1959’da Adnan Menderes hükümeti döneminde yaptı. O zamandan günümüze, ekonomik bütünleşme hareketine dahil olmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Öte yandan, son yıllarda Türkiye, Yunanistan istisna kalmak kaydıyla hiçbir Balkan ülkesi ile gerilim yaşamadı. Balkan ülkeleri ile yüksek seviyeli ve karşılıklı çıkarlara dayanan ilişkiler devam ediyor. En son 1990’larda Bosna Hersek’teki iç savaş ve Kosova’daki çatışmalar nedeniyle Türkiye ile Sırbistan arasında anlaşmazlık yaşanmıştı. Ancak günümüzde Türkiye’nin Balkanlarda yakın ilişki kurduğu ülkelerin başında Sırbistan geliyor. Türkiye aynı zamanda Bosna Hersek’teki iki siyasi birimden biri olan Bosna Sırp Cumhuriyeti ile diyalog ve iş birliğine de önem atfediyor. 11-13 Mart 2022’de Türkiye’de toplanan Antalya Diplomasi Forumu’na Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik de katıldı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balkanlarda ihtilafın tırmandığı dönemlerde hem Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic hem de Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik ile doğrudan görüşebiliyor.
Türkiye, Balkan halkları arasında ayrım yapmıyor
Türkiye, Balkanlarda barış ve istikrarın sürdürülmesine büyük ehemmiyet veriyor. Hem Dayton Anlaşması hem de Kosova Cumhuriyeti’ne bağımsızlık kazandıran Martti Ahtisaari Planı, Türkiye tarafından destekleniyor. Öte yandan Türkiye, bağımsızlıktan sonra Makedonya’nın Yunanistan tarafından tecrit edilmesine karşı çıktı ve bu ülkenin uluslararası toplumla bütünleşmesine, NATO ve AB ile üyelik ve adaylık süreçlerine katkı sağladı. Arnavutluk ve Hırvatistan’ın 2009’da, Karadağ’ın 2017 ve Kuzey Makedonya’nın 2020 yılında NATO’ya katılması Türkiye tarafından güçlü biçimde teşvik edildi. Yakın bir zaman önce Kuzey Makedonya ve Arnavutluk’un AB’ye katılım için tam üyelik müzakerelerine başlamaları da Türkiye tarafından olumlu bir adım olarak değerlendirilmişti.
Tüm bu örnekler Türkiye’nin Balkan coğrafyasındaki etkinliklerinin Batı’ya meydan okuma olmadığını gösteriyor. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse Türkiye’nin Balkan politikası “sıfır toplamlı bir yaklaşım” değildir. Türkiye, Balkanlarda barış ve istikrara, iyi komşuluk ve dayanışmaya önem vererek bölgenin kronik sorunları için çözüm ortaya koyuyor. Zira yayılmacı milliyetçi (irredentist) eğilimlerle mücadele, mikro milliyetçiliğin yarattığı sıkıntıların aşılması ancak devletlerin egemen eşitliği ile mümkündür. Bu çerçevede Türkiye, Balkan devletlerinde sınırların içerisinde yaşayan azınlıklara karşı ayrım uygulanmaması ve halkların kimliklerinin korunmasına itina gösteriyor.
Türkiye, Balkan ülkelerine büyükelçilik ve konsolosluk kategorisindeki resmi diplomatik misyonların dışında Türkçe Öğretim Merkezleri, Yunus Emre Enstitüleri, Kızılay, TİKA ve AFAD gibi yarı resmi statüdeki kuruluşlar kanalıyla da ekonomik, teknik ve insani yardım sağlıyor. Türkiye tüm bu faaliyetleri yürütürken geleneksel olarak yakın iş birliği içerisinde olduğu Bosna Hersek, Kosova, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile diğerleri arasında da herhangi bir ayrım yapmıyor.
Türkiye’nin önceliği barışın ve statükonun korunması
Diğer aktörlerin Balkan politikasına da kısaca değinmek gerekirse, evvela AB’nin Balkan coğrafyasını müstakbel genişleme bölgesi olarak gördüğü ifade edilebilir. Esasen Kosova ve Bosna Hersek dışında kalan Balkan ülkeleri, ya AB üyesi ya da AB adayı konumundadır. Karadağ 2012 ve Sırbistan 2014 yılından beri müzakere yürütüyor.
Balkanlardaki ABD nüfuzunun ise Bosna Hersek, Kuzey Makedonya ve Kosova üzerinde güçlü olduğu söylenebilir. Diğer ülkeler üzerindeki ABD ağırlığı ile NATO üyeliği arasında ise bir korelasyon mevcut. Türkiye ve Yunanistan’ın 1952’deki NATO üyeliklerini, 2004’te Slovenya, Bulgaristan ve Romanya’nın katılımı izledi. Ardından Hırvatistan ve Arnavutluk NATO’ya katıldı ve bu ülkeleri de Karadağ ve Kuzey Makedonya izledi. Balkanlarda NATO’ya üye olmayan üç ülke olarak Sırbistan, Kosova ve Bosna Hersek kaldı. ABD aynı zamanda Balkan ülkelerinin AB’ye katılımına da destek veriyor.
Rusya’nın Balkan politikası, bölge genelinde nüfuzunu arttırma amacı taşıyor. Moskova bu amaçla kimi zaman Slav etnisitesini, kimi zamanda Ortodoksluğu kullanıyor. Son dönemde ise doğalgaz bağımlılığı üzerinden bölgedeki hükümranlığını takviye etme çabası içerisine girdi. Rusya, yukarıda sayılan araçları kullanarak Balkanlardaki Slav kökenli halkları ayrılıkçılık ve çatışmaya yönlendiriyor. Bu çerçevede hem Bosnalı Sırpları, hem de Sırbistan’ı statüko değişikliği için kışkırtıyor.
Balkanlar üzerinde nüfuzunu artırma çaba ve gayreti içerisinde olan bir diğer aktör de Çin. Özellikle Kuşak ve Yol girişiminin açıklanmasından sonra Pekin yönetimi bölge ülkelerinin altyapı yatırımlarına destek sağladı. Yunanistan’ın Pire Limanı’nı satın alan, Sırbistan’da altyapı projelerine destek veren Çin yönetimi, bölge üzerindeki ekonomik gücünü takviye etmek ve bunu ileride siyasi alana tahvil etmek istiyor.
Netice olarak Türkiye’nin, kendisiyle büyük güçler arasında bir tampon bölge konumunda olan Balkan devletleriyle ilişkilerinin yelpazesi geniş ve çok boyutlu özellikler taşıyor. Türkiye, Balkan devletlerinin AB ve NATO üyeliklerini destekliyor. Buna karşılık Rusya’nın Balkanlarda siyasal istikrarı bozma amacı taşıyan faaliyetlerini barış için tehdit olarak değerlendiriyor. Balkan ülkeleri ile kültürel, siyasi, insani ve ekonomik ilişkileri ilerletmek ve daha güçlü boyuta taşıma gayretinde olan Türkiye’nin Balkan politikası bölgesel barış ve siyasal istikrarın korunmasına ehemmiyet veriyor.
[Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger, Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.