Kur’an Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, ramazan ayında sofralarda lüks ve israftan kaçınılması gerektiğine işaret etti.
Kur’an Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ramazan ayının Müslümanların yılda bir kere oruç tutmakla mükellef oldukları mübarek bir ay olduğunu söyledi.
Ramazanın Müslümanlar için bir bağışlanma ve rahmet ayı olduğunu ifade eden Yavuz, “Ramazan ayı Müslümanların, insan olarak şeytana uyup işledikleri günahların yakılmasına ve kirlenen ruhlarının temizlenmesine, derecelerinin yükselmesine zemin hazırlar. Bu ayda rahmet kapıları ardına kadar açılır, şeytanlar bağlanır, cehennem kapıları kapanır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Yavuz, ramazan ayının uzun soluklu bir ibadet olup çeşitli ibadetleri içinde barındırdığını anlatarak, şöyle devam etti:
“Bu ay sabrı, aç ve muhtaç gezenleri hatırlatır. Ramazan ayı, ibadetler koleksiyonunu bünyesinde barındırır. Farz olan oruç ibadeti bu ayda ifa edilir. Teravih namazı, nafile sadakalar, hayırlar ve farz olan zekât ibadeti ağırlıklı olarak bu ayda yapılır. Ramazanda kalpler incelir, azalar sakinleşir, ruh rahatlar. Ramazan ayı müminler için cennet hayatını temsil eder. Ramazanda inananlar huzur bulur, toplum rahatlar; iyilikler artar, kötülükler azalır; şeytanlar üzülür, melekler sevinir; Allah kulundan razı olur. Ramazan ayı manevi yönden bir harman ayıdır. Her Müslüman azami derecede bu ayın feyzinden, bereketinden ve manevi tüm değerlerinden yararlanmasını bilmelidir. Gelecek ramazan ayına yetişip yetişmeyeceğimiz belli olmadığına göre özellikle bu pandemi döneminde bu ayın manevi ikliminden, feyiz ve bereketinden yararlanmalıyız. Bunun için de bu aya girmeden önce kalben, zihnen ve fikren bu kapsayıcı kulluğa hazırlanmak ve bu aydan azami derecede yararlanmaya niyet etmek gerekir.”
“İsrafın haram olduğunu daima hatırımızda tutmalıyız”
Yavuz, ramazanda dedikodu, yalan, dolan, haksızlık, zulüm, irtikap, hırsızlık, gasp ve her türlü insanlık dışı eylemlerden uzak durulması gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, ramazanda Allah’ın helal nimetlerinden yararlanılması gerektiğin aktararak, “İsrafın haram olduğunu daima hatırımızda tutmalıyız. Ramazan ayında sofralarımızda lüks ve israftan şiddetle kaçınmalıyız. İftarlarda yiyeceğimiz kadar yemek pişirmeli, kullanacağımız kadar ekmek, erzak satın almalı, yiyeceklerimizden yardıma muhtaç ve aç insanlara pay ayırmalıyız.” dedi.
İslam dininde kimin oruç tutup tutamayacağının belirtildiğini vurgulayan Yavuz, şunları kaydetti:
“Ramazan orucu, bedenen ve ruhen sağlıklı, akıllı ve ergenlik çağına giren her Müslüman erkek ve kadına farz olan bir ibadettir. Çok yaşlılık sebebiyle bedensel ve ruhsal gücünü kaybedenler, akli dengesi yerinde olmayanlar ve çocuklar oruç tutmakla yükümlü değillerdir. 90 kilometre mesafede yolculuğa niyet eden yolcular isterlerse oruç tutmayabilirler. Tutamadıkları günleri, seferden döndükten sonra ramazan dışındaki günlerde kaza ederler. Bunlar oruç fidyesi vermekle de yükümlü değillerdir. Bunun gibi, mazeretsiz olarak ramazanda oruca niyet etmeyip de tutmayanların tövbe etmeleri ve tutmadıkları oruçları sonradan kaza etmeleri gerekir. Genç de olsalar, hastalık sebebiyle oruç tutmayanlara oruç tutmama ruhsatı verilmiştir. Ancak bunlar iyileştikleri zaman tutamadıkları günlerin fidyesini ödemek zorundadırlar.”
“Teravih namazının evde kılınma tavsiyesini çok yerinde”
Yavuz, ramazanda kılınan teravih namazının Hz. Peygamber’in sahur vaktinden önce kalkıp kıldığı ve kılması kendisine farz olan teheccüd namazı olduğunu anlattı.
Hz. Peygamber’in bu namazı ramazanda 4+4+3 olmak üzere 11 rekat olarak kıldığını dile getiren Yavuz, “İlk gece mescide çıkmış bu namazı kılarken duyan sahabeler de mescide koşup onun namazı gibi namaz kılmaya başlamışlar. Camide bir cemaat oluşmuştu. İkinci gece cemaat daha da çoğalmış, üçüncü gece mescit dolmuştur. Bunun üzerine üçüncü gece Hz. Peygamber mescide çıkmamış ve sabah namazının ardından bu durumu ‘Bu gece mescide çıkmadım, çünkü bu namazın size farz olmasından korktum’ şeklinde açıkladı. Bundan sonra kendisi teheccüdünü evinde kılmaya başladı. Sahabe de evlerinde kıldılar. Fakat Hz. Peygamber onlara ‘evde kılma tavsiyesi’ niteliğinde bir söz söylemedi, bir yasak da koymadı. Onlar bu namazı kıldılar.” dedi.
Yavuz, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Halife Hz. Ömer’in “artık bu namazın farz olma korkusu kalkmıştır” diyerek yatsı namazından sonra toplu halde namazı kıldırdığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama Hz. Ömer’in bu namazı 20+3 rekat kıldırdığı rivayeti de vardır. Ancak, bu namaz teravih adını Hz. Ömer’den sonra Mekke’de almıştır. İşte o günden beri bu namaz camide yatsı namazının arkasından kılınmaya devam etmiştir. Fakat sonradan rekat sayısı 36, hatta 41’e kadar çıkarılmıştır. Kovid-19 sağlık önlemleri dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, camilerde kılınması tehlikeli görülen teravih namazının evde kılınma tavsiyesi çok yerindedir. Karar ibadetin aslına uygundur. Bu fetvayı sağa sola evirmek anlamsızdır.”
AA