TİMEBALKAN’ın “7 Soru 1 Manşet” köşesine konuk olan usta sanatçı, bağlama va kanun virtüözü Cengiz İbrahim, konuşmamızda sanata, eğitime ve projelerine değiniyor. Bağlama ustası röportajında günlük siyaset hakkında da açıklamalarda bulundu. Cengiz İbrahim, “Sadece benim köyümden mantığı ile hareket eden, maymun iştahlı siyasetçiler çok tehlikelidir” dedi. Üsküp Yaz Festivali çerçevesinde tek başına hazırladığı konserle müzikseverlerin karşısına çıkacağını belirten Cengiz İbrahim, “Konserde Makedonya’da olması gereken müzik seviyesini göstereceğim” ifadelerini kullandı.
Röportaj: Hüsamettin Gina / Fotoğraf: Aydın Davud
İsterseniz röportajımıza elde ettiğiniz en son başarı ile başlayalım. Geçenlerde, Tefeyyüz Bağlama Grubu ile belediyeler arası müzik yarışmasına katıldınız. Yarışmada, birinciliği elde ettiniz. Başarı Makedonya Türkleri’nin sanata yatkın olduğunu gösteriyor. Müzik dalında bir uzman olarak bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Bağlama artık zorunlu olarak ders kitaplarına geçti. Kitaplarda bağlamanın tarihçesi, teknik özellikleri ve bağlama nasıl çalınır öğretiliyor. Bu bizim için müzikte bir rönesans dönemi oldu. Bağlama Hunlar’dan Anadoluya, Anadolu’dan Rumeli’ye, Rumeli’de de eğitime kitaplarına girdi. Ardından da eğitim kapsamında yarışmaların yapılmasına başlandı. Bağlama sürekli kişisel çalışmalara dayanıyor. Ben ise orkestra kurdum. Orkestra ile yarışmaya katıldım. İşte 17 yıldır birinciliği elde ediyoruz. Ödülleri Cengiz için değil, Türk müziği için alıyoruz. Çünkü yarışmalarda genelde mandolin, flüt çalınıyor. Birdenbire sahneye bağlama gelince salonu dağıtıyor. Yumuşak, lirik sesi ile insanın kalbine, ruhuna işliyor. Bağlama sesi ile bütün salon sakinleşip o müziği dinliyor. İnsanlar 10 dakika zarfında günlük probleri unutuyor. Böylece ödüller de kaçınılmaz oluyor. Bu yıl bağlama orkestrasına sadece daha küçük yaştaki öğrencileri aldım. Çok büyük hevesleri var. Çocuklar bir yana, veliler de provalara geliyorlar, yarışmaları da teknik açıdan destekliyorlar. Hem çocuklar eğleniyor, hem de Türk müziğini okulun dışına yayıyoruz. Ayrıca öğrencinin kişisel kültürünü geliştiriyoruz. Şartlarımız çok iyi, çalışmamak günahtır.
Bir yandan Tefeyyüz İlköğretim İlkokulu’nda eğitimci tarafınız, diğer yandan da inanılmaz, üstün başarılarla dolu bir müzik kariyeri; Cengiz İbrahim bunları nasıl başarıyor? Bu serüvenin başlangıç noktası ne oldu?
Benim dedem ilahiyatçıydı. Hafız Ali Efendi şöyle demişti bize: “İki karpuz bir koltuk altına taşınmaz.” Serüven şöyle başladı… Bazen bir günde koltuğum altında üç karpuz taşımaya çaba gösteriyordum. Günümün bir çeyreğini öğrencilere Türk müziğini, gençlere Türk kültürünü öğretmek ve onlara aşılamak, bağlamayı, kanunu öğretmek, orkestrada nasıl davranacaklarını öğretmekle geçiyor. Diğer yandan onların düşüncelerini almak ve Balkanlarda yaşayan Türklere konser verecek yaratıcı ruhları geliştirmek için uğraş veriyorum. Tüm bunlar için okulda en büyük zamanımı harcıyorum. Ondan sonra arkadaşlarım ile stüdyolarda tiyatro ve film müzikleri üzerine çalışıyoruz. Akşama ise yine dinlenmiyorum, o zaman kendi konser hazırlıklarımı yapıyorum. Genelde barok, rönesans ve dünya müziğini bir araya sığdırıyorum. Malzeme ise saray müziğinden gelmektedir. Beni üç şahıs çok etkilemiştir: Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülmecit ve Sultan II. Murat. Abdülmecit’i Avusturya’daki bir Vals ustası gibi dinleyebilirsiniz. Kayıtları Youtube’dan bulabilirsiniz. Onların eserlerini inceledikten sonra, Avrupa müziğinden, polifonik müzikten feyz aldıklarını fark edeceksiniz. Bunların eserlerinde belli ki bir Türk müziği esintisi, Anadolu kokusu var onların içinde. Saray müziğinden gurur duyuyorum. Bu müzik sarayda kapanmamış. Kanun, ud, ney, tambur çalgılarını Avrupa’ya yaymışlar. Örneğin, geçen yıl Danimarka’da tiyatrolar festivalinde, Danimarka’nın kuzeyinde bir kasabada buranın kültürünü tanıtmak için bir müzik okuluna davet ettiler. Sumunumu yaparken karşımda bir hocanın elinde kanun vardı. Ben Üsküdar’a Gider İken’i çalarken, beyefendiyi davet ettim sahneye, “İkimiz çalabilir miyiz?” dedim. Tuhaf olan ilk önce Danimarka’nın kuzeyinde hiç Türklükle alakası olmayan bir yerdeyiz. O Üsküdar’a Gider İken’i çaldı, çünkü ona daha kolay geliyordu. Ben piyano gibi, harp gibi eşlik ettim ona. Halk biraz şaşırdı, Türkçe şarkıyı bir Türk ve bir Danimarkalı çalıyor. Bu şu demek: Saray müziğinden kanun Balkanlara kadar gelmiş, Balkanlardan sonra Avrupa’ya, ondan sonra İskandinavya’ya kadar ulaşmış. Aynı şeyi Odin Tiyatrosu’nda da gördüm. Odin Tiyatrosu Avrupa’nın ilk özel tiyatrosu. Barbara’nın kurmuş olduğu bir tiyatro. Çok enteresan, ben temsildeyken bir aktör bağlama ile sahneye çıktı. Bağlama enternasyonel bir çalgı gibi oldu. Bilmiyorum ne ilgisi var ama bağlama ve kanun gitmiş oralara.
Makedonya’da bağlama ve kanun virtüözü olarak tanınıyorsunuz. Birçok başarılı projelerde yer aldınız? Makedonya’da şu anda icra edilen müzik sanatını nasıl buluyorsunuz? Bir duraksama var gibime geliyor. Acaba yanılıyor muyum?
Bu çok acınacak bir durum. Bu konuyu her yerde konuşamıyorum, çünkü karşımdaki kişiyi üzmemeye çalışıyorum. Örneğin Ohri’de öyle bir müzisyenle görüştüm, gördüm ki çok konuştular müzik hakkında. “Siz hangi çalgıyı çalıyorsunuz?” diye sordum. “Kanun” dedi. “Bütün bu güzellikleri konuştun, tamam da, bana biraz kanun çalar mısın?” diye sordum. “Hayır, ben sadece düğünlerde çalarım” diye cevap verdi. Yani açık olan şey şu: Makedonya’da müzisyenler (ister Türk, Arnavut veya Makedon olsun) fakülteyi tamamlar ve hedefleri bir kahvede müzisyenlik yapmak olur. Makedonya’daki yaratıcılık hevesi biraz düşmüş seviyede, şimdilerde bambaşka bir elektronik müziğe kapıldılar. Biz de elektronik müzikle çalışıyoruz. Kaydı doğal çalgılarla bilgisayar ortamına geçiriyoruz. Ondan sonra onları konserlerde, filmlerde, tiyatrolarda kullanıyoruz. Oysaki bugünkü müzisyenler daha kolay yolları seçiyor. Akıllı telefonları alıp, oradan semfoları indirip diziyorlar. Ben Eurovisyon yarışmalarını, Makedonya’daki Ştip, Makfest fetsivallerini dinliyorum. Sadece Üsküp fetsivalinde biraz ilerleme var. Doğal müziğe döndüler. Sahnede müzisyenler canlı söylüyorlar. Her şey doğal. Folkolora ve halk oyunlarına değinsem orada da eksiklikler var. Onlar da modern balet oynuyorlar. Folklorik oyunlar değil. Çünkü bizim bir adetimizi simgelemiyorlar. Önlerine bir sintisayzır alıyorlar, sunni bir ses yapımı ile folklor yapıyorlar. O zaman şöyle bir atasözü ön plana çıkar: “Alet işler el övünür” Böylece sizin cihazınız müzik yapıyor, siz yapmış değilsiniz. Öyle ki ben önümde güzel bir bağlamacı görmedim. Kanunda üç, dört müzisyen var Makedonya’da. Hepsi sadece halkı eğlendirmeyi düşünüyorlar. Düğünlere gidiyorlar. Ve tüm sanatımız orada kaldı.
Sizin için sanat nedir? Sanat insana neyi öğretir? Sizi bu denli bağlamaya ve kanuna bağlayan ne oldu? Neden bu enstrümanları seçtiniz? Bağlama mı, kanun mu, sizi daha çok hangi enstrüman etkiliyor ve neden?
Müzik son yüzyıl içerisinde bir felsefedir, bir yaşam tarzı, bir estetiktir. Estetikliği diğer sanatlarla bağlılaşmaya iten, tıpta kullanılan, edebiyatta kullanılan, resim içinde kullanılan ve son olarak her günlük hayatta da kullanılan bir sanat türüdür. Ruhun gıdası derler, ama gıda oluncaya kadar, frekanslara inmemiz lazım. Herbir çalgının özel bir tını vardır. Öyle bir frekansı var ki bunlar insanın limbit sistemine ulaşır. Ondan sonra sinir hücrelerine girince ya sakinleştirir insanı ya da çok sakin olanı biraz çoşturur. Tıpta nabızları ve tansiyonları yüksek olan insanların normale dönüşmesini sağlar. Cerrahi bölümünde insan anesteziden uyanınca müzik ortaya girer. Müzik beyine çok etki eder. Bazı deneylerde görülmüştür ki frekans dansları bir semfoniyi yaratır. Ben en çok kanun tınını seviyorum. Benim ustam Köprülü rahmetli Recep Pampur’du. O Üsküp Radyosu’nun bir üyesi idi. İlk denemem onunla oldu. Ondan sonra Türkiye’ye gittim. Orada kanun çalmanın temeli eğitimini aldım. Ama gördüm ki Avrupa’da bir Bach ne ise, kanun çalarak aynı paralelde bir müzisyen olabilirsiniz. Onu keşfettim çünkü Türk çalgısı müziği homofobiktir, tek seslidir, keza Japon ve Çin müziği de aynıdır. Ancak kanun çalgısında öyle bir avantaj var ki, polifonik piyanoya benzer. Bugün hala kanunu öğreniyorum. Kanunu hem semfonide hem tiyatro eserlerinde hem film müziğinde kullandım. Bağlama ile aşılandım, büyüdüm, müziğin ilk notalarını bağlama ile öğrendim. Ondan sonra en zoruna geçtim. En zoru da benim için dil öğrenmek gibi bir şey anlamına gelen kanundur.
Cengiz İbrahim, Bedi İbrahim, Behiç İbrahim… Üç kardeş, hepsi sanatçı. Hepsinde de mütevazilik ön planda. Gösteriş yok, alçakgönüllülük en üst seviyede. Sanatçılık geni nereden geliyor. TİMEBALKAN okuyucuları ile paylaşır mısınız?
Küçük yaştan hepimiz sanatla uğraşıyorduk. Bedi abim resimle başladı. Kendisi artık bir heykeltraş. Bedi İbrahim güzel sanatlarda prodekan ve onun post modern stilinde çalışan Avrupa’da tek kişidir. Bu alanda ise dünyada beş kişi var. Amerika’da birkaç sergisi oldu. Bütün Avrupa’yı gezdi. Türkiye’yi karış karış inceledi. Doğal malzemelerden heykellerini yapıyor. Klasik, realist eserlerden uzaklaştı. Ama müzikle çok alakası var. Çünkü eseri yaparken, bir akıntı var, bir su damlasının hikayesi de var.
Beni daha küçük yaştan müziğe iten Behiç abimdir. İlk adımları kırık bir sazla evde çalıyordum. Ondan sonra Türkiye’ye tatile gitmiştim, orada dayım bana ilk bağlamamı satın aldı. O sevinci hiç unutamam, oradaki hocam bağlama ve notayı öğretti. Buraya dönünce Behiç abim Yeni Yol Derneği’ne götürdü beni. Orada fevkalade müzisyenler, çok güçlü ses sanatçıları vardı. Şefket abim, Osman Şen, Magbule Gaşi vardı. İsmail Musli, Ali ve Davut kardeşler, onlar çok eneteresandır ki Rumeli müziğinin özünü biliyorlar. Orası sanki bir fakülte gibiydi. Enstitünün üzerinde birşeydi. Ben onların karşısında otururken ilk önce o müzikten korktum. Derneğe girmeyi sakıncalı bir şey gibi görüyordum. Ondan sonra Elmaz abi bağlamayı verdi ve yavaş yavaş birinci, ikinci türkü derken… Yeni Yol’un bir usulü vardı. Her ay seyircilere bir konser veriyordu. Konser üçe bölünüyordu, Türk Halk müziği sazlar ekibi performaslarını sunuyor, ikinci bölümde şarkılar icra ediliyor ve üçüncü bölümde folklor oynanıyordu.
Behiç abim radyo ve tiyatro bölümünde çalışmasına rağmen aslında onun temel işi dekoratördür. Dükkan vitrinlerinin düzenini yapar. Ayrıca, onun radyoda senelerce mizah köşesi var. İnsanın günlük hayatından esintiler alır, onları hiç gücendirmeden, kırmadan çok güzel bir tiyatro gösterisi yapar. Monodram için her zaman hazır olan bir kişidir. Her üç kardeş, aramızda çok kolay sohbet edebiliyoruz. Beraber bir eser de yapabiliriz, multimedyatik dedikleri bir eser. Bedi çok kolay senografiyi yapabilir. Behiç de açılışı ve kapanışı derken, müziği de ben yapabilirim. Bizde sanat çok rutindir, çok kolaydır çünkü sohbeti sanatla başlıyoruz, sanatla bitiriyoruz. Sohbetimiz sanatsaldır. Çay içme tarzı da sanatsaldır, yemeği yemek için değil tadına varmak için yeriz. Çok pozitif insanlarla işbirliği yaparız. Mütevazilik ailemden, dedemden kalmıştır. Bize her zaman o öğütte bulunmuşlardır. Öyle bir ortamda büyüdük.
Ortak bir projeniz olacak mı?
Ben çok isterdim. Halkın bir ihtiyacı var. Makedonya’da birkaç konser izledim. Türkiye’den gelen misafirlerin. Onlarda kendi ihtiyaçları doğrultusunda repertuar hazırlamışlar. Vardar Ovası ile başladılar, aynı şarkı ile bitirdiler. Oysa burada çok değerli türkülerimiz var. Proje nasıl olabilir? Bir sergi ile başlayabiliriz dışarıda, içeride benim müziğim, arada Behiç abim şovunu yapar. Sonra müzikle tekrar kapanış yapılır. Bir art dizaynla bitirilebilir. Bu sizin teklifiniz çok güzel, çok hoşuma gitti. Bunu mutlaka düşünmemiz lazım. Kısmet demeyeceğim, kesinlikle bu yıl olması lazım. Öğrencilere feyz verirken şunu diyorum; Dur bakalım dersek, bu iş katiyen olmaz.
Müziğin bir sevgi dili olduğu söyleniyor. Makedonya’nın bulunduğu şu andaki durumuna, bir sanatçı perspektifinden baktığınızda iktidar, muhalefet, din, dil, ırk, etnik topluluk ayırımı yapmadan siyasilere neleri tavsiye edersiniz. Bütün dünya insanlarının konuştuğu; konuşup anlaştığı bu sevgi dilinin müzakere masasında sizce bir faydası olur mu?
Çok sevdim bu sorunuzu. Doktora giderseniz, doktorun diplomasına bakın. Kaliteli bir doktor ise kendinizi baktırın ona. Cerrah ise Allah korusun. Yanlış bir cerraha giderseniz hayatınızdan olursunuz. Güzel bir öğretmen seçin ki iyi bir eğitim alasınız. Ev yaptığınızda iyi bir usta mühendis bulunuz. Ben kendi oyumu hangi partiye olursa olsun değil, oyumu Türk partilerine veririm. Çünkü Türküm. Bir elektronik veya makine mühendisinden ne kadar bir profesyonel siyasetçi çıkar bilemem. Biz yüz hocadan feyz aldık da bugüne geldik. Kendi başımıza bu kadar müzik yapmadık. Onun için diyorum ki Türk olsun ve sadece kendi milletine çok önem versin. Yani bir gözü ile kendi köyüne, ikinci gözü ile hiçbir şeyi görmemek olmaz. Bu tür siyasetçilerle hiç konuşulmaması lazım. İster muhalefette olsun ister iktidarda, parlamentoda olsun oyumu vermem. Onlar için kötü düşüncem var. Türkleri ayırmayacak bir partinin olması gerekiyor. İster Kumanova, ister Doğu Makedonya’da olsun, ister Debre’de olsun hepsine aynı eşit bir mesafede olması gerekiyor. İş yerlerine önem verecek, ama sadece benim köyümden mantığı ile değil. Ben sadece mantıklı ve akıllı siyasetçileri severim. Ancak bir Türk, Türkler arasında ayrımcılık yaparsa o zaman benim için siyasetçi hiç değildir. Biz avanturist siyasetçileri çok gördük. Bunlara ben maymun iştahlı diyorum. Bu siyasette çok tehlikelidir. Böyle siyasetçilerle hakikatten sanatımızı, eğitimimizi, sporumuzu da yapamıyoruz. Türklüğe destek verecek partiyi hem destekler hem de etkinliklerimle yardımcı olurum.
Ve son soru. Yeni projeleriniz neler, 2016 yılında, sürprizler olacak mı?
Evet. Yeni konserim olacak. Mekanları seçiyoruz. Yine herhalde otantik bir mekanda olacak. Herkes önünde yukarıda konuştuklarımın sunumunu yapacağım. Söz konusu konseri Üsküp Yaz Festivali’ne katmak istiyorlar. Makedonya Kültür Bakanlığı destekli bir projedir. Konserde yapacağım müzik bir anlamda yepyeni “Hicaz II” albümünü oluşturacak. “Hicaz I” ile müzik tarzı aynı olacak, saray müziği ve Türk klasik müziği. Burada sizin bütün sorularınıza birden bir cevap vermek isterim. Konserde Makedonya’da olması gereken müzik seviyesini göstereceğim. Konser tek başına olacak ama ben yine arkadaşlarsız yapamam. Yine bir klarinet, bir viyolonsel ve bir keman sanatçısı olacak. Onlar konserin belirli bölümlerinde çıkıp performanslarını sunacak. Böyle bir müzik türü ile tanınmamız gerekiyor, sadece düğün müzikleri ile değil. Onlara da folklorik açıdan önem vermemiz lazım. Ama sahnede çok değerli eserlerin sunulması lazım. Ben o akşam konserin hem görsel hem ses kaydını yaptıracağım. O akşam aslında “Hicaz II” albümün kaydı yapılacak. Teknolojinin gelişmesi ile belki de Türkiye ile bağlantı kurup konser orada canlı olarak yayınlanacak.