Yakup Hasipi Hocaefendi’nin kimseye anlatmadığı anısı

Balkanların önemli alimlerinden biri olan rahmetli Yakup Hasipi Hocaefendi bir konferansta sorulan “Hoca olma fikri nasıl ortaya çıktı ve hoca olmasaydınız Allah’ın size verdiği bu yeteneği nerede kullanırdınız?” sorusu üzerine babasının kendisinin Şam’da eğitim görmesine nasıl izin verdiğini anlatıyor.

Makedonya ve Balkanların önemli alimlerinden olan Kumanovalı Yakup Hasipi Hocaefendi, verdiği bir konferansın ardından sorulan “hoca olmasaydınız ne olurdunuz” sorusuna “hoca olmasaydım bile hoca olmak isterdim” cevabını veriyor ve “keşke çalışmak için 100 oğlum olsa” diyen babasının kendisini okumak için Şam’a nasıl gönderdiğini şöyle anlatıyor:

“Hoca olmasaydım bile hoca olmak isterdim. Bu soruyu bana sorduğunuz için size bir olayı anlatmak isterim ama bir sırrımın ortaya çıkmasından da Allah’tan korkuyorum.  Ben 1951 yılında doğdum. İlkokulu 1966’da bitirdim. Liseye ilk defa 1975 yılında gittim. İlkokuldan sonra 9 yıl boyunca çiftçilikten sonra liseye gittim. Dokuz yıl boyunca ‘oralara okumaya ne zaman gideceğim’ düşüncesiyle ayaklarım tarlada, aklım ise Şam’da idi. Umarım bunu anlattığım için Allah’ın gücüne gitmez çünkü bunu ilk defa size O’nun rızası için anlatıyorum. Babam mezara girene kadar hiç kimseye anlatmadı, ben kendisiyle aramızda geçenleri bugüne kadar kimseye anlatmadım. Allah sevabından mahrum etmesin. İslam dinini öğrenmek her zaman kanımda vardı, içimde hep bu istek vardı. Bir sabah babamı ayak parmağından çekip uyandırdım. Bana ‘neyin var’ diye sordu. Dedim ki ‘bana biraz para lazım’. ‘Ne için’ diye sorunca, olmaz der sebebiyle korktuğum için onu aldatmak istedim; ‘Avusturya’ya gitmek istiyorum’ dedim ama kafamda Avusturya’da bir müddet kaldıktan sonra Şam’a gidip ordan babama mektup yazmayı planlamıştım. Yani babamı aldatmak istedim. Şimdi sizin kafanızda ‘neden izin vermesin, kendisi iyi bir Müslüman değil miydi’ sorusunun belirdiğini hissediyorum. Benim babam 82 yaşında vefat etti, 7 yaşından beri Efendimiz’in kıldığı hiçbir sünnet namazını kaçırmadı. Sabahtan önce bir cüz, sabahtan sonra bir cüz, öğlen namazında bir cüz, akşam namazında bir cüz Kuran-ı Kerim okuyan, hayatı boyunca ölene kadar böyle devam eden biriydi. Benim babam böyle biriydi işte. Ama her tarlaya gidişimizde ‘keşke çalışmak için 100 oğlum olsa’ diyen bir kişiydi. Vefat ettiği gün o civarların en büyük iş gücü öldü, bunu herkes bilir. İşte ben 100 oğul isteyen bu babanın oğlu olarak Şam’a gitmeyi nasıl isteyebilirdim. O 100 oğul isteyen ama sadece 5 oğlu olan biriydi. Ben ondan Avusturya’ya gitmek istediğimi söylediğimde bana ‘olmaz, sen Şam’a gitmelisin’ dedi; ‘Şam’a niye gideyim’ dediğimde ise ‘Şam’a hoca olmak için okumaya gitmelisin’ dedi. ‘Niye ben gideyim kardeşlerim gitsin’ deyince de ‘yok, sen gitmelisin’ cevabını verdi. ‘Para lazım baba’ der demez, o yatağının altından bir sandık çıkarıp bana ‘eğer oraya okumaya gidersen içindeki bütün parayla birlikte sırtına yüklerim’ dedi. ‘Yahu baba sandığı bırak bana sadece 500 Alman markı ver yeter’ dedim. Sandığından çıkarıp 500 mark verdi. Ben Şam’a gittikten sonra rahmetli babam rahmetli anneme olayın iç yüzünü anlatmış. Bunu bana annem sonradan anlattı. Annem `Sen onu ayak parmağından çektiğinde, rüyada Peygamber Efendimiz kendisine ‘niye sen bu oğlunun 9 yıldır gitmek istediği yere gitmesine izin vermiyorsun? Kendisi orada kayıtlı ve kabul edilmiştir. Bırak gitsin!` demekteymiş. İşte tam o anda sen parmağından çekip uyandırmışsın” dedi. Bu olayı bugüne kadar kimseye anlatmadım. İnşallah babamın yaptığı bu büyük amelin sevabı azalmaz. Ben ve kardeşlerimin sahip olduğu her şey babamın amelinin sonucudur. Hepsi onundur.”

Read Previous

Yukarı Banisa’dan “EVET” için destek

Read Next

Alparslan Türkeş vefatının 20. yılında anıldı

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *