Salgında Suçlu Yoktur; Hepimiz Kurbanız

Artık gündemimiz Corona. Beni de en çok rahatsız eden konu “Akıl tutulmaları”…

Hepimiz yeni çıkacak ilaç keşiflerini, mezenkimal hücre aktarımını, immünglobulinleri, aşıları düşünüyoruz. Yeni trend ivermektin’i araştırıyoruz var gücümüzle. Hidroksiklorokin “out”, ivermektin “in”. Başka bir deyişle sıtma ilacı gitti, uyuz ilacından fayda arıyoruz.

Biraz zihnimizi zorladığımızda hepimizin işlerini bilgisayarla hallettiğini biliyoruz. A virüsü, B virüsü , C virüsü derken hangi anti-virüs programının neye çare olduğunu unuttuk koyvermiş gidiyoruz. Daha geriye gittiğimizde ise çok değil merak etmeyin 5-10 yıl öncesine kadar masaüstü bilgisayarlarımızda hepimiz kırık Windows XP  ile anti-virüssüz işlerimizi paşa paşa görüyorduk. İşlerimiz aksadığında ilk zamanlar bilgisayar tamircilerinde, internet kafelerde ve zamanla evde kendi kendimize format atar hale gelmiştik. Hatta rutine bindiren sıkıntının gelmesini beklemeyip aylık format atan bilgisayar dehası arkadaşlarımız vardı. Hayatımıza dizüstü bilgisayarlar, akıllı telefonlar girdi. Yavaş yavaş elimiz para görmeye başladı, dizüstü bilgisayarlar farklı isimler almaya başladı. Tabletler, akıllı telefonlar aklımızı aldı, her şeyimiz oldu ve biz anti-virüssüz yaşayamaz hale geldik. Sizlerde yaşıyorsunuzdur. Programı yüklüyorsunuz anca 1 ay rahat nefes alıyorsunuz. Aldığınız anti virüs şirketi bile korumada açıkların var, yükseltmek ister misin diye sormaya başlıyor. O sorduktan sonra rakip firmalar şu eksik şuna açıksın demeye başlıyor. Bilgisayarlarımızın hızının düşmeyeceğini bilsek ve utanmasak her şirketin programını alacak hale geldik, getirildik.

Kısacası Corona gelmeden önce akıl tutulmalarımız başlamıştı. Bir şekilde günü kurtardık deyip her şeye “eyvallah” deyip yaşayıp gidiyorduk. Ama Balkanlar yerine Çin’den gelen “alçak virüs basıncı” ile hayatımız birden buz kesti. Neye uğradığımızı şaşırdık. Her şeyi yaşadığını, artık hayatta öğreneceği bir şey kalmadığını düşünen ben ve benim gibi diğer X kuşağı gençler bile neye uğradığımızı şaşırdık. Y ve Z kuşağının akıbetleri hayrola.

Herkes neyi niye dediğini bilmeden tekerrür edip duruyor: “Sokağa çıkma, sokağa çıkma”. Çok az insan güvendiği bir doktora sokağa çıkmayınca ne olduğunu sorabilmiştir. Çünkü dönem akıllı telefon tablet dönemi “aç bak ” dese, ne diyebilirdi ki. Sadece bir hastam “Bana günlük 30 dakika yürüyeceksin demiştiniz, şimdi sokağa çıkma diyorlar. Arada kaldım bana ne önerirsiniz?” diye telefon açıp sordu.

Bir diğer konuda sosyal izolasyon. Doğru mu doğru. Ama dışarda insanlar bir şekilde market için ya da başka bir ihtiyacı için çıkmış mı çıkmış, ama maskesini üzerine de güneş gözlüğünü takmış arkadaşına merhaba demekten korkuyor, yolunu değiştiriyor veya görmezden gelmeye çalışıyor. Dinlediğin otoriteler hızla oluşturulan kılavuzlar sana ne dedi:

1- İzolasyon mesafesi,

2- konuşma süresi

3- Temasta bulunulmaması.

Bunlara dikkat etmek yeterli iken ve sen dışarıya bir şekilde çıkmış iken dost dediğin kişiyi görmezden geliyorsan ben bu dostluğu arkadaşım düzeyine indirmeyi düşünmem gerekir. Biz doktorlar her gün hastanedeyiz. Ama hasta için, ama bir konu tartışmak için veya sadece 2 dakika sohbet için birbirimizi odalarında ziyaret ediyoruz. Bizler sizlerden kat be kat risk altındayız. Birbirimizin güvenini taze tutmak için dezenfektan ya da el yıkamamızı yapıyoruz. Mesafelerimize dikkat ediyoruz ve süremizi aşmadan ayrılıyoruz. Bu kadar basit. Videolardaki teyzeler gibi apartman boşluğunda 2. hatta 3. çayıda içmeyi beklemiyoruz.

Demek istediğim http://renalhealthcare.blogspot.com/2020/04/corona-virus-covid-19-ile-yeniden-dogmak.html önceki yazımda da dediğim gibi zihinlerimizin açık kalmasına yardımcı olalım. Hayatımızı felç eden yazılım virüslere kısa zamanda çözümler bulan bizler bugün bu kadar aciz kalmamalıyız. Yazılım virüslerinin her yıl yenilendiği gibi bu coronalarında yenilenerek hayatımızda var olacaklarını unutmayalım. Çocuklarıma corona virüsün yarattığı hastalığı anlatırken kullandığım hikayeyi sizlere de öneriyorum.

Onlara dönem sonu ve yıl sonu sınavlarının olacağını bildiklerini, bu sınavları geçebilmek ve başarılı olarak üst sınıfa geçebilmeleri için birkaç yol olduğunu söylerim. Birincisi dersi derste anlayıp, ödevlerle destekleyerek sınav günü öncesi kısa bir tekrarla rahat sınava girmek; ikincisi ise, şansın yardımı burada önemlidir, son günlerde hızla ezberlemeye çalışıp sınavları geçmiş gibi yapmak. İkisinde de belgede başarılı yazar ve sınıfını geçmiş sayılırsın hatta mezun bile olursun. Ama ikincide başarısız olma ihtimalin daha yüksektir, risk alman gerekir. Yaşadığımız bugünleri böyle görüyorum.

Hepimiz bu corona ile imtihanımızı olacağız. Hafif, orta veya ağır klinikle dönemimizi tamamlayacağız. Öneriler bunun için veriliyor. Bildiğiniz gibi çiçek aşısı, çocuk felci (polio) aşısı dünya üstündeki son çocukta aşılanıp immünizasyonu sağlanıncaya kadar dünyadan silinmedi. Jose Saramago’nun Körlük adlı eserinde de dediği gibi “Salgında suçlu yoktur, hepimiz kurbanız”. Bu bilince ulaşmamız gerekiyor. Şehirlerde insanlık ölmüş deyip memleketlerine, yazlıklarına, temiz alan diye kaçan sözde aydının sade vatandaşın şehirde evine girmemesinden ne farkı kaldı? Bu ülke ne yokluklardan bugünlere geldi. Ne savaşlar, salgınlar, kıtlıklar atlattı. Hep bir olup, takım olup bugünlere geldi. Hậlậ aile büyüklerimizi dışarıda yemek yemeye götürsek rahatsız olduklarını hissettirirler. Hep o klasik sözleri tekrar ederler: ” O parayla kaç kilo kıyma alınır, kaç ev doyar sen biliyor musun?”.

Toparlamak gerekirse hepimizin kurban konumunda olduğumuzu unutmayalım ve en kötü durumdaki insanımız kurtulmadan Corona illetinden kurtulamayacağımızı hep hatırlayalım.

 

Uz. Dr. Kadir Gökhan Atılgan – İç hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı

Read Previous

Sırbistan’da Kovid-19 nedeniyle ilan edilen OHAL kaldırıldı

Read Next

Yunanistan’da “boş sandalye” protestosu

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *