“Oruç, herşeyi ikiye bölen ve araya Allah’ın girdiği bir müdahaledir”

Timebalkan Haber Sitesi kapsamında yayınlanan Üsküp’te Ramazan programına konuk olan Kuzey Makedonya ve Balkanların önemli münevverlerinden ilahiyatçı – yazar Prof. Dr. İsmail Bardhi ile oruç ibadeti, eski Ramazanlar, İslamofobi ve yeni yayınlanan “Ramazan Emaneti” kitabını konuştuğumuz ropörtajı ilgilerinize sunuyoruz.

TİMEBALKAN ÖZEL

1. Ramazan ayını Müslümanlar için bir arınma, bir öze dönüş vesilesi olarak değerlendirebiliriz. Siz “Ramazan” ayını ve “oruç” ibadetini nasıl yorumlarsınız? Bir Мüslüman Ramazan ayını nasıl geçirmelidir?

Oruç için söyleyeceklerim anlamsız gibi değerlendirilecektir kanaatimce, ancak bence en güzeli “susmak” ve tefekkür etmek olacaktı. Büyük olayların, köklü tarihin gerçekleştiği, isimler, çocuklar, savaşlar, farklı problemler, vakur, sakin ve derin insanların binlerce Ramazan geçirdiği, bu gökkubede, bu yerde tefekkür etmek.

Oruç bir sırdır

Ramazanı gökten gelen bir müdahale olarak anlamamız gerekir. Kimin kabul edip kimin kabul etmediğine bakmaksızın tüm insanlara görünür. O öyle bir müdahaledir ki “sükunet” ve büyük enginlik ile anlaşılabilir. Aslında bu sükunet o kadar üstün, o kadar derindir ki sadece kalbi, ruhu ve aklı olan insanlar anlayabilir. Oruç aslında öyle bir andır ki zamana yapılan azamete ve dikkate şahitlik eder. Oruç bir sırdır. Aslında onda Allah’ın sesini, meleklerin güzelliğini, peygamberlerin sakinliğini, evliyaların mütevaziliğini, imanın yorgunluğunu ve şahitliğini bulabileceğiniz bir sırdır. Felsefenin sınırlandıramayacağı bir şeydir. Aynı zamanda doğruyu söylemek gerekirse peygamberlere de orucun derinliğini anlama fırsatı verilmemiştir. Peygamber efendimizin kutsi hadisinde de belirtildiği gibi: “Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim” buyurmuştur. Kimsenin de bunun hakkında konuşmaya ve uğraşmaya hakkı yoktur. Bu doğrudan günümüzde dahi sıradan insanları da muhatap alan bir duyurudur. Bizim zamanımızda da aynı öyledir. Bu sadece peygamberin zamanında olan bir şey değildir.

Oruç, tüm milletlerin yaşadığı bir maneviyat eğitimidir

Oruç, tüm milletlerin yaşadığı bir maneviyat eğitimidir. Oruç, Allah’ın kelamının ve bu kelamın derinliğinin nasıl kabul edilmesi gerektiğine yönelik büyük bir fırsat, bir hazırlıktır. İnsanı bu dünyada büyük yapmasını sağlayacak olan bir şeyi, insana güvenilmesini sağlayacak, bir şeye yakınlaşmasına vesile olacak birşeydir. Bu yüzden oruca ihtiyacımız var. Allah iyi ki bu ihtiyacı bu şekilde karşımıza çıkarıyor. Özellikle bu acı dolu, yorucu, savaşların olduğu, adaletsizliğin hüküm sürdüğü, kayıpların olduğu bir zamanda, yazılarımın birinde şöyle ifade etmiştim, dönemsel olarak şeytâni olaylar tekerrür ediyor, şeytâni düşünceler yeniden tekerrür ediyor, XX. asır yeniden ortaya çıkıyor… Oruç çok derin bir felsefe ve insan için büyük bir hediyedir. Oruç, insan aklının sakinleşebilme ve ruhunun haz alabilme imkanını bulunduran bir kurtuluştur.

2. Her Ramazan geldiğinde büyüklerimizin dilinden sıkça “Ah, nerede o eski Ramazanlar” ifadesini duyarız. Özellikle maneviyat penceresinden baktığımızda günümüz ile eski Ramazanlar arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?

İnsan Kelamullah’a, müdahalesine değer vermeyi bilmiyor. Orucun metafiziğine de öyle. Eski zamanlar ve şimdiki zamanlar ile gelecek zamanın bir şey olduğu gerçektir. Fakat bunu nasıl anlatmaya başlayacağımızı bilmiyorum. Bir tespit ile başlamak istiyorum. İnsanlar hiçbir zaman gerekli zamanı değerlendirmeyi bilmiyor. Ya da gerekli zamanda gerekli yerde olmayı bilmiyor. Çoğu kez orucun derinliğiyle, özvarlığıyla geç kalmış bir şekilde yüzleşiyor.

“Çok zor zamanlardı”

Geçmiş zaman hakkında konuşmayı sevdiğimiz bir gerçek ve çok da iyi olacaktı. Ben bugünkü vaazlarımızda eskiyi, eski ramazanların nasıl olduğunu konuşmadığımız için üzülüyorum.  Ben Komunizm zamanını da yaşadım. Şimdiki zamanla kıyasladığmda tırnaklar içine söylemem gerekirse “çok zor zamanlardı”. Bunun aksini söylemeye hakkım yok. Bunun aksini söylersem geçmiş zamanın beni cezalandıracağına inanıyorum. Fakat çok ilginçti. Birincisi, entellektüel güç ile hüküm süren, eğitimli kadrolardan oluşan çok büyük bir sistemin orucu durdurma  teşebbüsü anlamsızdı. Bu bir çelişkiydi. Orucu yasaklamalarını düşünün ya da kim oruç tutuyor kim oruç tutmuyor soruşturmaları oldu. Bu olaylar yaşandı. Çok yakından tanıdığım okullardaki bazı öğretmen hanımların oruç tuttukları için arkadaşları tarafından ispoyunlandıklarını biliyorum. Fakat bunun aksine sistemden korktuğu için su içmesine rağmen, tüm sıkıntılara rağmen oruç tutan kişiler de vardı. Bu çok büyük bir problemdir. Anlamsızlığından dolayı büyük bir problemdir. Gelişmekte olan Diyalektik, Marksist bir sistemin içinde nasıl olur da ona düşmeyen bir şeyi yani orucu yasaklayabilir, onunla uğraşabilir? Bu çok büyük bir anlamsızlıktır. Dinde bir şeyin yasak olması, bir sistemde bir şeyin yasak olmasından çok daha anlamlıdır. Benim korkum, orucu tırnaklar içinde söylemek gerekirse “ödevimiz” olduğu için tuttuğumuzdur. Demokrasi oruç tutmamızı empoze ediyor gibi.

Oruç sadece Allah’a ve insan ruhuna ait olan ayrıcalıklı bir fırsattır

Geçmiş ve şimdiyi kıyasladığımızda şu andaki durum, özgür olduğumuz için oruç tutmamız, özgür olmadığımız o dönemde oruç tutmamızdan daha fazla cezayı hak ediyor diye düşünüyorum. Çünkü oruç bu boyutların ötesinde bir şeydir. Mumin bir kişi oruc dışında farklı güçler tarafından aldanmaya hakkı olmadığını bilmeli. Oruç sadece Allah’a ve insan ruhuna ait olan ayrıcalıklı bir fırsattır. Siz biliyorsunuz ki oruç felsefesine göre bir insan unutarak birşey yiyip içebilir ve Allah yine de orucunu kabul eder. Orucun gücü de budur. Orucun gücü her türlü sistemle mücadele eder. Bu yüzden insanların, “biz bunu yapamazdık” aldatmacalarıyla aldanamayız. Oruç öyle bir imkândır ki seni hazırlar, seni Yaradan’ı tâzim etmek suretiyle kendi hakiki anlamıyla kul olarak tazim etmeye hazırlar. Oruç bu yüce imkânı tanır.

Oruç, her şart ve koşulda ne kadar güçlü olduğundan bağımsız olarak her türlü şeytani sisteme karşı savaşan istisnai bir güçtür. Yok etmeye ne kadar gücü, ne kadar silahı olduğuna bakmaksızın. Oruç doğrudan doğruya iletişim kurulan tek andır. Oruç, her insanı peygamber ile evliyeullah dediğimiz insanlar ile yakınlaştırır. Oruç, peygamberimizin ashabıyla bizi yakınlaştırır. Oruç, İsa ile, Musa ile, Adem ile Havva ile yakınlaştırır. Oruç, Nuh ile, Salih ile, Ad ile, Semud ile yakınlaştırır. Oruç herşeyi geçen bir olgudur. Oruç güçtür. Ben sistemin neden şiddetli cezalar uygulamadığına şaşırıyorum.

Bu durum Arnavutluk’ta da meydana geldi. Birileri, Arnavutluk’ta kimilerinin sahur vaktinde pencerelerden kimin sahura kalktığını gözetlediklerini ve devlete ispiyonladıklarını, anlatıyor. Bizde de bu durumun benzeri gerçekleşti, sadece Arnavutluk’taki kadar belirgin değildi. Bizde farklı bir türdeydi fakat ispiyonlayan insanlar vardı. İspiyonluyordular fakat bu anlamsız bir ispiyonlamaydı. Falan kişi oruç tutuyor diye nasıl ispiyonlanabilir? Fakat bu meydana geldi. Nedenin ve aklın cezalandırılması gereken bir durum. Hem ispiyonlayanlar hem onları dinleyenler hem de bunu uygulayanların hepsi gülünçtür. Çünkü bu sisteme ait değildir, insan çabasına ait değildir. Zirâ orucun etkileri çokça şeyi aşmaktadır. Bu çok büyük bir güçtür.

Bunların yanı sıra benim dönemimdeki Ramazanların ayrı bir güzelliği vardı. Şu anda oruçla olagelen durumlardan mutlu değilim. Demokratik sistemler oruç ile bizi aldatıyorlar. Farklı iftar organizasyonları ile yolları işgal ederek, gürültü yaparak bizi yorarak aldatıyorlar. Oruç nedir? Oruç, oruç tutmaktır, evinde oturmak, dua etmek, kendi kendine eğitime hazırlamak, derin terbiyeye sahip olmak, dinlemek için, konuşmak için hazırlanmak, uyumak için hazırlanmak, sevgi için, eşine nasıl davranacağına hazırlanmak, çocuklarına nasıl bakacağına, orucun derin lezzetini duymak, sadece orucun verebileceği o tadı almaktır. İftar vaktindeki o anı düşünün. Ve ne yazık ki biz bunları kaybediyoruz. Eski zamanlarda evlerde çok güzel iftar organizasyonları yapılırdı. Ekonomik fakirliği bakmaksızın çok lezzetli sofralar hazırlanırdı. Ama insanların evlerine misafir oluyorduk, inananları hatta inanmayanları, tüm insanları da rahatsız etmiyorduk. Oruç ile gürültü yapmıyorduk. Camiler boştu. Şu an olduğu gibi değildi. Fakat o zaman değer ve içerik açısından şimdiki zamana kıyasen çok daha derin ve anlamlıydı. Tırnaklar içine söylemek gerekirse bu orucun derinliğini “öldürüyor”. Yaşadığımız bu zaman, korku üreterek ruhu harcıyor.

Oruç savaşır

Oruç nedir?, oruç benim sana ve senin bana saygın olduğunu gösteren güvenlik ve sükunettir. Şimdiki oruç bu değerleri bize yansıtmıyor. Bu zamanlarda, geçmiş zaman hakkında az konuşulmasından dolayı üzülüyorum. Çoğu zaman çocuklardan ve ailelerden iftardan önce, ebeveynlerle birlikte nasıl yaşadıklarını, yemekleri nasıl hazırladıklarını, yemeklerin isimlerini konuşmalarını, anlatmalarını isterim. Çok ilginçtir ki iftardan önce Müslümanlar Kuran okurlardı, annelerimiz yemek hazırlardı. İftarı yollarda bekler ve çocuklar sevgi dolu bir sesle iftarı müjdelerdi. Bugün iftarı televizyon önünde, adeta cezalandırılmış bir şekilde, orucun hoşnut olmadığı müzikler dinleyerek korku dolu enstantaneler izleyerek geçiriyoruz. Oruç savaşır. Bu yüzden programın başında kalbi, terbiyesi, eğitimi olanların Ramazanını tebrik etmiştim. Çünkü terbiyesi olmayanlar hem orucu hem de kendisini yoracaklardır. Bizim için geçmiş olan ama aslında hiçbir zaman geçmeyecek zamanlarda bu böyleydi. Oruç da diğer bir şey daha var. Oruç sadece bir ana aittir. Oruçta tekrar yoktur. Oruç, felsefik, metafizik anlamda iman gibidir. İman edersen oruçlusundur, iman etmezsen oruçlu değilsindir.

3. Özellikle son yıllarda dünyada artan bir İslam düşmanlığı yani “İslamofobia” görülmektedir. Müslümanlara karşı kullanılan bu nefret dilinin ana sebepleri nelerdir? Müslümanların bu duruma karşı sergilemesi gereken tutum ne olmalıdır?

Biraz kendi yanlışlarımızla uğraşmak iyi olur. Yanıldığımız nokta şu: bu şekilde kendi varlığımızı karşı tarafta bizi suçlayan bir gücün, başkalarının suçlu olduğunu söylemesiyle destekliyoruz. Bu suç, bu problem için, bu önyargı için konuşma ihtimali mevcut. Fakat bence biraz kendi kendimizle uğraşıp biz nerede yanlışız hususuna kafa yormak çok daha iyi olacaktı.

Zulüm hep var olan birşeydir

Bizim İslam’ı anlamayan bir kişiyi suçlamaya hakkımız yok. Bizim önce kendi kendimizi ve orucun metafiziğinin anlaşılacağı bir atmosferi hazırlamamız gerekiyor. Biz kendimiz Allah ile yakınlığımızdan memnun değiliz ki Allah’a sığınalım. Adaletsizlik, zulüm her daim zamanın bir gücüdür. Bunu öğrenmeli ve bu konuda bilinçli olmalıyız. Çok ilginçtir ki oruç müminleri, bugün Müslümanlara yapılan farklı önyargılara karşı gelmek için hazırlama gücüne sahiptir. Biz “Elhamdullillah” diyebilmeliyiz. Gerçekten de Mekke problemini ya da Mekke’nin atmosferini çok iyi analiz etmediğimiz için üzülüyorum. Peygamberimiz ne kadar meşakate katlandı, müminler ne kadar meşakate katlandı. Diğer dinlerdeki inananlar da Mescid-i Aksa için ne kadar acı çekti. Bunlar her dönemin anları. Zulüm hep var olan birşeydir.

Bizim ruhsuz siyasetten fayda beklemeye ihtiyacımız yok

Oruç bize bizim kötü olmamamız için hazırlıklı olmayı öğretir. İmanın güvenliğini, derinliğini kaybetmemeyi öğretir. Ne olduğuna bakmaksızın önemli olan budur. Doğal olarak burada başka birşey aranması gerekir çünkü dine siyaseti karıştırmaya, desteklemeye kalktığımız ya da bunun tam tersi durumlarda, her zaman bunun bedeli çok ağır olmuştur. Malesef bu bizim çevrelerimize de pahalıya patlıyor. Böyle de diyebilirim: Ne zaman ki siyasetin bize faydalı olacağını düşündük, bilin ki sonu cezalı olmuştur. Bizim ruhsuz siyasetten, – ki oruçlu bu günde daha ağır ifadeler kullanmayayım – fakat Sufilerin dediği gibi ruhsuz diyorum,  ruhsuz siyasetten fayda beklemeye ihtiyacımız yok. Şeytandan rahmet ve bereket beklemeye hakkınız yoktur. Hayır. Onları eğitmeye çabalayacak olan bizleriz. Suç yine bizdedir. Biz aldanmamalıyız. Ne yazık ki birçok kere siyasetin nimetini beklediğimiz oldu ve bu her seferinde bumerang gibi geri döndü. Değerimizi, gücümüzü bitirdi. Bizi cezalandırdı.

Biz siyasetten ne isteyebiliriz? Var olmayan bir şey için suçlayanlardan ne isteyebiliriz? Biz onların suçlamalarını anlamıyoruz. Onları yalnız bırakıyoruz. Siz de görüyorsunuz siyasi akıl, felsefik akıl her yıl değişiyor. Temel hakları olmayan bir şeyi yapmaya kalkışan Fransızları gördünüz. Alfabeye bile yapmaya hakları olmadıkları şeyi yapmaya, Kuran’da kimi ayetleri çıkarmaya kalktılar. Bu olayı ne kadar hatırlıyorsunuz bilmiyorum. Bu olayla ilgili yazı da yazdım. Bizim ihtiyacımız yok. Biz samimi olarak daha çok uzak kalmalıyız, daha fazla hazırlıklı olmalıyız.

Oruç bizim sadece Allah’a tevekkül etmemize vesile olmalıdır ve oluyor da. Bu bizim siyasetle uğraşmamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Bu dediğim çok popüler bir kelime olacak. Bununla sizleri ve dinleyicileri aldatıyor gibi olacağım fakat akıllı insanlar için siyaset gülünçtü. Annelerimiz için bugün Müslümanlara yapılan büyük suçlamalar hiçbir zaman anlamlı olmadı. Böyleydi, şöyleydi. Hayır, hayır, hayır. İnananlar olduğu sürece varoluş da vardır, bu dünyada vardır. Dünya, imanı ve inananı  kaybederse varlığını idame ettiremez diye korkuyorum. Bugün bizler Müslümanları özellikle iftar vaktinde Allah’a, insanlığı ve medeniyeti Allah’sız ve ruhsuz siyasetin riskinden koruması için dua etmeye hazırlamalıyız.

4. Filistin’den Suriye’ye, Arakan’dan Sudan’a, Doğu Türkistan’dan Yemen’e kadar birçok coğrafyada müslümanlar zulme uğruyor. Ümmet-i Muhammed’in bu durumdan kurtuluş reçetesi nedir? Müslümanlar olarak yaşadığımız coğrafyalarda mazlumların hakkını korumak ve adaleti tesis etmek neler yapmamız gerekir?

Bu sorudan önce de verdiğim yanıtta bu konuyla ilgili biraz  konuştum. Farklı olayları üzüntüyle izliyorum. Yeni yayınlanan kitabımda da birkaç fotoğraf koydum ve orucun, Müslümanların bu varoluşsal krizden kurtulması yönünde Allah’a dua etmeleri için özel bir fırsat olduğunu söyledim. Fakat doğruyu söylemek gerekirse biz Müslümanların, Müslüman aydınların hatalarını kendi kendinde araması doğru olacaktı.

Müslümanlar kabahati kendi kendilerinde aramalı

Bugün Müslümanlar diğerlerinden daha çok yine “Müslümanlar” tarafından cezalandırılıyor. Siyasetin bizi ne konuşmaya mecbur bıraktığını görüyor musun? Siyaset bizim dilsel ve ruhsal skandallar yapmamıza sebep oluyor. Müslümanlar kabahati kendi kendilerinde aramalı. Müslümanlar için hiç kimse suçlu değildir. Müslümanlar an itibariyle kendi kendilerini öldürmekteler. Irak yıllarca Müslümanları öldürdü ve susuldu. Libya yıllardır Müslümanları öldürdü, susuldu. Mısır aynı öyle insanların, Müslümanların özgürlüğünü işgal etti ve cezalandırdı. Tırnaklar içinde söyelemek gerekirse Müslümanlar bu durumdan kurtulmak için Allah’a dua etmeyi bilmiyor. Böyle bir durumu bir dönem Türkiye de yaşadı. Bu dönemde de yaşama ihtimali var. Biz bilinçi olmalıyız. Müminler bunu gözönünde bulundurmalı. Müslümanlar 100 yıl önce de bunu yaşadı. Biz unutuyoruz. Bize vaazlerde insanlığın başına gelen o büyük hadiselerden bahsedilmiyor bile. 1910’u unutmayın. Buralarda olan savaşları. Yine tekrar ediyorum, Oruc bize kabahati kendi kendimizde aramayı ve taviz vermemeyi öğretiyor. Oruç, insanları ruhsuz ve Allah’sız medeniyetin ve akılsız teknolojinin savaşılabileceği ihtimaline inandıran çok büyük bir güçtür.

5. Buradan seyircilerimizle de bir müjdeyi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Logos-A Yayınevi’nden Arnavutça dilinde “Ramazan Emaneti” isimli kitabınız yaynlandı. İzleyicilerimize kitabınız hakkında bilgi verir misiniz?

Soruya geçmeden önce izin verirseniz biraz daha oruç hakkında konuşmak istiyorum. Bir şey daha söylemek isterim, Müminlerin bu ayı Kuran okuyarak, Kuran dinleyerek ve susarak geçirmelerini rica ediyorum. Bunları unutmasınlar. Bunlar çok büyük imkanlardır. Biz bugün ilâhiyatı vaazlarımızda yaptığımız banallıklarla cezalandırıyoruz. İslam’ı, güzel konuşan herkesin teoloji hakkında konuşabileceği bir şeye dönüştürdük. İslam hakkında konuşabilir, Kuran hakkında konuşabilir. Hayır. Kuran hakkında onu okuyan, onu dinleyen anlamasa bile ruhen onun kazanımından istifade eden konuşmalıdır, ayrıca ruhen Kurân’dan istifade etmek, Kuran ayetlerini anlamamaktan çok daha büyük, çok daha deruni bir meseledir. Bu yüzden bu anlar çok önemlidir. Müslümanların bundan istifade etmeye ihtiyaçları var. Aynı öyle Müslümanlardan kendi kendilerine zarar veren anomalilerden vazgeçmelerini rica ediyorum. İftar öncesinde televizyonları açıp televizyonunun verdiği merhametsiz boş şeylerle kendi kendilerini öldürüyorlar. Merhametsiz. Öldürüyor. Eski zamanlarda iftar öncesinde ailecek dua edilirdi. Peygamberimizin bize dua etmeyi öğrettiğini unutmayınız. Allah’tan af dilemek. Oruç bu ana sahiptir. Diğer şeylerin yanı sıra bugün orucun fıtratında sükunette var. Biz bunu maalesef öldürdük. Biz sadece konuşuyoruz. Orucu da gürültülü futbol müsabakalarına dönüştürdük.

Yayınlanan kitabıma gelecek olursak, Müslümanlar için orucun birkaç kuralını kısa şekilde açıkladığım,  birkaç yıllık bir derlemedir. Aynı zamanda orucun metafiziği hakkında da konuştum ve orucun büyük bir fırsat olduğunu, insanların arınabileceği, kendilerini  koruyacakları metafizik bir zaman olduğunu açıkladım. İzninizle kitabımın açıklamasında ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kitabın ismi “Ramazan Emaneti”.  Arnavutça sözlükte bulunan genelde Müslümanlarda kullanılan Türkçe’de söylemeye gerek yok, bir kelime. Herkesin anladığı bir kelime.

Hiyanet ve dolandırıcılık modern dünyanın “kurtuluş”u ya da “besin”i oldu

“Emanet ve Ramazan kelimeleri bizde Arnavutçalaştırılan ve kullanılan kelimelerdir. İçeriklerinin dini ve kültürel anlamları vardır. Emanet kavramı, zaman ve mekan önecsi kullanılan ve sadece insan tarafından kabul gören bir kavramdır. Emanet kelimesi bizde zor zamanlarda, önemli zamanlarda kullanılır. Örnek olarak dil emaneti, vatan emanet, cami emanet, çocuk emanet, emanet anne. Kuran’ı Kerim “Emaneti koruyun” buyuruyor. Genişletilmiş bu yeniden basım, zamanın çok zor olmasından, korku ve güvensizliğin hakim olmasından, akıllının yolunu, özgürlüğünü kaybetmesinden dolayı yapıldı. Çünkü insan hiçbir zaman bugün olduğu kadar kul olmadı, çünkü mümkün olanı bile hakkı olmayan bir esasa mesnetmektedir, çünkü düşünmekten korkuyor, çünkü hiyanet ve dolandırıcılık modern dünyanın “kurtuluş”u ya da “besin”i oldu. Bununla birlikte oruç, hissedilmesi gereken, alttan değil yukarıdan gelen ve yukarıda belirttiğimiz endişelerden özgürleşmemizi sağlayan bir özgürlük fırsatıdır. O en iyi kalkandır. Bizler mutlak suretle bu ayı korumalıyız. Çünkü bu ay insan ruhunu ve aklını kıyamet işaretlerine hazırlayan bir aydır. İnsanı takva ile lâl edendir. İnsana kendi kendisinin korkusundan kurtulmasına vesile olur. Ben de bu yüzden bu kitapla içeriği tanıtmaya çalıştım. Biraz daha okuyacağım. Bu derleme neredeyse 20 y.y. tekerrür ettiği bir dönemde yapıldı.  sürgünlerin, savaşların, soykrıımların, işgallerin ve soygunların zamanıydı. Neredeyse bizim zamanımız gibi. O dönemde pek çok devlet yıkıldı, yağmalandı, en büyük başarı ise değerlerin zehirlenmesi ve yozlaştırılmasıydı, doğrusu esir alınan aklın deneysel ürününün dönemiydi, geriye acılı çocuklar ve yaşlı anneleri bırakan dönemdi…bununla ilgili korku ve ürpermeden başka ne diyebilirim. Bu zaman dilimi çok zor ve acı dolu bir zaman. Bugün çocuklarımızı, annelerimizi izlemek acı dolu. Bu kitabı da sadece annelere ve çocuklara ithaf ettim “özgür” insanlara değil.  Oruç zamanı, insan ruhunu derin bir hikmetle dünyanın en büyük tehlikesi olan Şeytan’a karşı savaşmaya hazırlayan ve aynısına karşı muhafaza eden ezeli bir güçtür. Ki günümüzün en büyük şeytanı teknoloji ve küreselliktir. Bunlar özgürlüğümüzü engellemekte ve zihnimiz ile haysiyetimize pranga vurmaktadır. Oruç, sukunet ve dua ile bu denli şeytani bir şeye karşı savaşmaya imkân tanıyan bir zamansal imkândır. Ayrıca işbu hikmetli sözün de altını çizmek istiyorum: Şüphesiz Allahın kelâmı haydır ve etkindir, tüm iki ucu keskin bıçaklardan daha keskindir ve ruh ile nefesi ayırabilen noktaya dek intikal etmeye muktedirdir.”

6. Son olarak “Üsküp’te Ramazan” izleyicilerine neler söylemek istersiniz?

Oruç kesinlikle herşeyi ikiye bölen ve araya Allah’ın girdiği bir müdahaledir. Oruç budur. Allah’ın hediyesidir. Koruyalım, sahip çıkalım ve gerektiği gibi istifade edelim. Televizyondan uzak, enaniyetten, boş şeylerden uzak ve akıl yorgunluğundan uzak. Çok teşekkür ediyorum.

Read Previous

38. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı açıldı

Read Next

Hidayet Türkoğlu’ndan Pero Antic’e Tebrik

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *